Er meydanı göründü, erler (!) nerede?

Geçtiğimiz cuma günü Hacettepe Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Sinan Ateş, kahpece ve kalleşçe sokak ortasında birtakım “faili belli” gizli eller (!) tarafından katledildi.

Ülkü Ocaklarına bir dönem genel başkanlık yapmış, çizgisini MHP yönüyle belirlemiş ve gözlerini yumana kadar da buradan ayrılmamış vefalı ve bağlı olduğu yapıya sadık bir isimdi.

Onun katledilmesi, artık yıllarca bilinenleri / görülenleri ayyuka çıkardı ve meseleyi bambaşka bir boyuta taşıdı.

Bu yazıyı, merhum Ateş’in öldürülmesiyle ilgili tüm iddia / tartışma boyutlarını dışarıda bırakarak kaleme alıyorum.

Çünkü söyleyeceklerim detaylı bir adli ve istihbari bilgiye sahip olacak bir mesleği icra etmediğimden özünden kopuk ve hislerimin öne çıktığı tespitlere vesile olacaktır.

Ancak bu değildir ki katillerin / azmettiricilerin yahut bu kalleşçe, şerefsizce, namussuzca işlenen cinayete dair bizde kanaat uyandıran şeyler yoktur. Elbette vardır, onlar zaten tarihe bu alçaklıklarıyla kaydolacakları gibi ilahî huzurda ve erdemlilerin vicdanlarında da telafisi olmayacak şekilde mahkûm olacaklardır!

Zaten katil(ler) de herkesçe malûmdur!

***

Gelelim anlatmak istediklerimize, yani kamunun vicdanında makes bulan esas düşüncelere...

Türkiye Cumhuriyeti siyasi tarihine bakıldığında, bu topraklar nice evlatlarını feda etmiş topraklardır.

İlkini bu toprakların bizzat kendisi yapmıştır. Bu toprak uğruna feda olan nice yiğitler olmuştur. Nicesi de olacaktır, her zaman feda olmaya da hazırız.

Ama ikincisi var ki...

İkincisini ise bu toprakların üzerinde yaşayan, kirli makamların ve ellerin temsilciliğini yapanlar yapmıştır. Burada onların feda ettikleri de samimi, temiz, yiğit çocuklardır elbette ama birilerinin kirli elleri bu temiz çocuklara değmiştir.

Kâh onların samimi duygularını sömürerek sistemlerine dâhil edip kullanmayı tercih etmişler kâh canlarına kast edecek / ettirecek noktaya kadar getirip onların yok etmeye kalkmışlardır.

***

Doç. Dr. Sinan Ateş de yakinen tanımasak da yüzünden, gözünden, gayretinden, yaptıklarından, yapamadıklarından anladığımız kadarıyla samimi, dürüst, içi Türklük ateşiyle dolu bir vatan evlâdı idi.

Hatası elbette vardır ve olmuştur. Düşüncelerine katıldığımızı da ifade etmiyoruz. Ama bir hakkı teslim etmek, hem de böyle beyzadelerin bu meseleye sırt döndüğü bir ortamda haktır, farzdır!

Bu vatan, millet için uğraştığı başta siyasetin feleğinden geçmiş olmakla birlikte akademiye girerek ilim icra etme gayretiyle de görülmektedir.

***

Yazının başında söylediğim gibi anlatmak istediğim konu başkaydı ve söyleyeceklerim o kadar fazla ki 10 cümle öncesinde “anlatmak istediğimize gelmekten” söz edip hâlen daha meseleye gelemedim.

O hâlde gelelim.

Yine üstte bahsettiğimiz bu toprakların “nice evlâdını feda etmesi” gibi insanların öğütüldüğü, onlarca emeğinin bir çırpıda silindiği, tek sözde ve tek itirazda “hain ilan edildiği” bir iklimde Sinan Ateş’in başına gelenlerin temel sebebi de budur.

Sinan Ateş gayretleriyle birinin tekerine çomak soktuğu için yıllardır hakkındaki tezviratlar ortaya saçılmıştır.

Onu önce itibardan yoksun kılmak istediler, beceremedikleri gibi yolu onun canına kahpece kıymakta bulmuşlardır.

Bu melun gelişme karşısında; hayatı boyunca çabasını, enerjisini yükselmesi için harcadığı MHP ve Ülkü Ocakları Genel Merkezleri sessiz kalmıştır. Olayı yok saymıştır, umurlarında dahi olmamıştır!

Bir dizi yalaka, cenazesinde “baba, baba” diye haykıran iki küçük yavrunun bile acısını içinde hissedemeyip “kutlu doğum haftası” misali absürt doğum günü kutlamasına geçmiştir. Kişilikleri zafiyete uğramış, modern dönemin putperestleri olan bu zevatın kişilikleri pazarda satılığa çıkmış ancak kölelik yaptıkları zat başta olmak üzere kimsenin umurunda dahi değillerdir!

MHP ve Ülkü Ocakları resmiyette bir “ülküdaşının kahpece şehit edilmesini” yok saysa da vicdanının sesini dinleyen milliyetçiler bu satılmışlığa asla yüz vermedi! Milliyetçi gibi görünen korkak sürüleri dışında on binlerce kişi “yeter artık!” dedi.

Kimisi istifa etti kimisi farklı şekillerde tepki gösterdi kimisi ise bu olay karşısında aidiyet hissiyatını taşıdığı yere karşı büyük bir güven kırıklığı yaşadı.

Devlet organları da bu süreçte ciddi bir menfi sınav verdi. Bir akademisyeninin ve Ülkü Ocaklarının eski genel başkanının kafasından vurularak katledildiği bir olayı daha ciddi seviyede ele almamıştır.

Diyebilirim ki devlet organları, açılım sürecinin infialini dışarıda bırakırsak Muhsin Yazıcıoğlu’nun düşen helikopterinin bulunmamasından sonra ilk kez bu kitle önünde ciddi bir itibar kaybetmiştir.

Bunun da sorumluları vardır ve elbette onlar da vicdanlarda gerekli cezayı göreceklerdir.

***

Bunlarla birlikte MHP Genel Merkezi kendi tabanında mahkûm olmuştur. Bu kayıtsızlığın nedenini ise açıklayabilecekler midir?

***

Esas sözümüz ise MHP Genel Merkezinden de öte yerelde belli makamlarından, mevkilerinden bu yapıyı temsil eden ve oturduğu koltuğu dolduramayanlaradır!  Bu kanalla menfaat bekleyenleredir! Zavallılık dışında taşıyacak hiçbir sıfatı bulunmayanlaradır!

Bu “ateş”le birlikte er meydanı kuruldu, işte gördük erliğinizi (!)

***

“Ey, öz çocuklarının boynunu sıkan düzen!

Hak kırbacı ile halkın canını yakan düzen

Devşirme dervişlere tekke bırakan düzen

Her hesabın bir tersi, her zulmün süresi var

Bir tilki hükmü varsa bir de kurt töresi var.”

YORUM EKLE
YORUMLAR
hekim bey
hekim bey - 1 yıl Önce

yaşananlar maalesef ki çok üzücü lakin olaylara sessiz kalınılması daha da üzücü ve düşündürücü. Milliyetçi gönüldaşların aklından şu soru geçmiştir:'' Biz ne için veya kim için ölüyoruz.'' Ölen merhum için yapılan ortada.
Nur içinde yatasın.

karaavcı emrullah
karaavcı emrullah - 1 yıl Önce

Tebrik ederim katılıyorum tespitlerinize.Yazık acıtıyor yürekelrimizi.80 öncesinin yaşayanlar şaşkınlıkla izliyoruz.

Osman
Osman - 1 yıl Önce

Teşekkür ederim