Yapmak ya da yapmamak

Olması gerekeni yapmamak... Olmaması gereken ne varsa yapmak! Bize has bir özellik olsa gerek, öyle değil mi? Yaptıklarımıza bakıyoruz, olmaması gereken ne varsa yapmışız. “İşi kitabına uydurmak” tabiri yaptığımız tüm işlerde, bizim düsturumuz, bir nevi yol haritamız olmuş. Zorlaştırmayı bir kenara bırakın kolayca yaptığımız ne var, düşünün… Neden zor? Buna sebep nedir? Çıkar ve menfaatler midir? Umumun hayrını değil de bireyin menfaatini önceleyen anlayışla nereye kadar gidebiliriz? 


Bu davranışta kapitalizmin tüketici davranışlarını kolektif hareketten bireyselliğe doğru yönlendirmesinin etkisi var. Hangi işe el atsak ilk karşılaştığımız duvar, işi yapana engel olmak işin olmaması için yola döşenmiş taşlarla boğuşmak olmuştur. Maalesef bu durumdan şikâyetçi ne kadar çok insan var. Nitelikli insan yetiştirmekte ne kadar çok zorlandığımız gerçeğiyle yüzleşiyoruz. Eğitilemeyen her insan sistemi tıkayıp yoldaki engellerden birine dönüşüyor. Bu sistemle yetişen, yetiştiğini sanan insanımız yaptıklarına dinmiş gibi sarılıyor. Öyle ki kişi aslında İslam dairesinden çıkmış ancak yaptıklarına kılıf olacak bir İslam arayışına giriyor. Vicdanını rahatlatmak Allah’ı kandırmak, kendi yanlışına kendini ikna etmek için fetva arıyor. Sistemin içindeki kişi, kendini düzeltmek bir yana insanlığından çıkıyor, madde ve mana karşısında insan olduğunu bile unutuyor! Makam ve mevki sahibi olmak için yükselmesi gerekirken makam ve mevki uğruna alçalıyor, zillete düşüyor. İnsanlığın en büyük hastalığı ihtiras, kendine yeni kurbanlar arıyor. 
Ülkemiz çok büyük bir deprem felaketi yaşadı. Şehirlerimiz ve insanlarımız ciddi zararlar gördü. Ölen ve yaralanan çok sayıda insanımız var. Sağ kalanların yaşadığı travmada onlardan aşağı kalır değil. 
İnşaat sektöründeki bu yıkım, ülkemizde olduğu gibi yurt dışında itibarımızı yerle bir etti. Olmayan güven sarsıldı. Yıkılan binalarla birlikte sağ kalanların ruhları da yıkıldı.
Ülke genelinde müteahhitlik sektörü büyük bir açmazın içerisindedir. Mühendislik çalışmalarının bunun neresinde olduğu sorgulanıyor. Bu felaketin aldığı canlar, yüreklerimizi yakarken bu cinayetlerin sorumluları da kanun önünde mutlaka hesap vermeliler. 


Yüklenici firma bilgisini sahada nasıl uyguladı? Ne malzeme kullandı, nasıl denetlendi, projeye ne kadar uyuldu ve benzeri sorularla aksaklığın nerede başladığını net olarak ortaya koyabiliriz. Ama aksaklık belli... Daha çok kazanç, daha çok ve daha çok düşüncesi… Bir daire için ciddi rakamlar talep eden inşaat firmaları, yaptıkları her bir dairede yitip giden canlarımızın hesabını vermeliler. Bu hesap veriş çalıştırdığı kalfadan, ustadan, kalıpçısından, demircisine, betoncusundan, tuğlacısına işin tüm uygulayıcılarını kapsamalı ancak mimar, mühendis, müteahhit ve denetleme sorumluluğunda olanlar ilk sıralarda yer almalı. Yoksa olayın suçu bir gariban inşaat işçisinin sırtına yükleniverir. Ancak bu şekilde “kim işinin ehli değildi?” sorusunun cevabını bulabiliriz. 
Devlet 1999 Körfez Depreminde sorumluluğunu üstlenip inşaat şartnamesini depremlere göre düzenledi. 1999 sonrası yapılan tüm binalar bu şartname gereğince yapıldı. Peki bunca insan neden öldü, bu yıkım neden bu kadar büyük oldu diye sorarlar o zaman.  İşte sorun tam da bu noktada. Yasal düzenleme ile güvence altına almak yeterli değil. Kontrol, cezai yaptırım devreye mutlaka girmeli. Yeni bir düzenlemeye ihtiyaç yok. Var olanı tüm bileşenleri ile sağlıklı çalıştırmak yeterli olacaktır.


Ülkemiz “afetler” ülkesi ancak doğa olayları bizde insan kalitesinden kaynaklı olarak afete dönüşüyor. Toplum yeterince bilinçli… Yaptığının nelere mal olacağını gayet iyi biliyor ama yakalanmayacağı, cezaya uğramayacağı düşüncesi ile yeni cinayetler tasarlıyor. Eğitim ve ön hazırlıklar ile yok edemeyeceğimiz riske karşı zarar azaltmak ve kapasite artırımına gitmek gerekiyor. Günümüzde enkaz altından canlı kurtarmak bir ilkelliktir. Yıkılmayan binalar ve yıkılmayan şehirler yapmak zorundayız.
Depremde vefat edenlere Allah’tan rahmet, geride kalanlara sabır, yaralılarımıza acil şifalar diliyoruz.


Bu işin şakası olmadığını çok acı bir şekilde bir kez daha gördük. O gün gelmeden hazırlıklarımızı ona göre tamamlamalıyız. Yoksa kaçınılmaz gerçek yine can kayıpları olacaktır. Kendimizi kandırmadan işin ehemmiyetini kavrayarak insanlarımızı eğitmeli, hazırlanmalı ve daima çalışmalıyız. 

Olması gerekeni yap
Olmaması gerekenden kaçın, yapma. 
Ey insan evladı! Gereksiz yük yüklenme…

Selam ve selametle… 

YORUM EKLE