AKÇAABAT ÇARŞI BÖLGESİNDE TARİHSEL SÜREÇ İÇERİSİNDE YAŞANAN KENTSEL DEĞİŞİM VE GEÇMİŞİN İZLERİ

AKÇAABAT ÇARŞI BÖLGESİNDE TARİHSEL SÜREÇ İÇERİSİNDE YAŞANAN KENTSEL DEĞİŞİM VE GEÇMİŞİN İZLERİ

AKÇAABAT ÇARŞI BÖLGESİNDE TARİHSEL SÜREÇ İÇERİSİNDE YAŞANAN KENTSEL DEĞİŞİM VE GEÇMİŞİN İZLERİ

AKÇAABAT ÇARŞI BÖLGESİNDE TARİHSEL SÜREÇ İÇERİSİNDE YAŞANAN KENTSEL DEĞİŞİM VE GEÇMİŞİN İZLERİ

Serbülent VURAL * Osman Kaan ÜÇÜNCÜ ** Özet Canlı birer organizma gibi olan kentler tarihsel süreç içerisinde sürekli bir değişim yaşamaktadır. 1 Kentsel değişim yaşanırken, işlevsel ve kullanım yoğunluğu açısından farklılaşan kentlerin birçoğunda doğal yapı bozulmakta, birçok tarihi miras kaybolup gitmektedir. Karadeniz Bölgesinin en güzel yerleşim alanlarından biri olan Akçaabat tarihsel süreç içerisinde köklü değişimlere uğramıştır. Bu çalışmada, Akçaabat’ın tarihi Çarşı Bölgesinin geçmişten günümüze nasıl bir değişim geçirdiği nedenleriyle incelenerek; son yetmiş yıllık süreçte yitirilmiş ya da gelecekte yok olabilecek olan birçok değer belgelenmiştir. Çalışma; alana ait yerleşim durumunu gösteren en eski kaynak olan 1955 tarihli hava fotoğrafı referans alındığından, 1950’den günümüze kadar olan dönemi kapsamaktadır. Akçaabat Çarşı Bölgesi’nin günümüze kadar geçirmiş olduğu kentsel değişim süreci analiz edilmiş, ilgili literatür çalışması, halihazır planlar, imar planları, 1955 tarihli hava ve 2015 yılı uydu fotoğrafları ile kentin fiziksel yapısını ortaya koyan geçmiş dönem fotoğrafları arşivlenmiş, alan çalışmaları, belgelemeler ve sözlü tarih çalışmaları yapılarak veriler toplanmıştır. Böylece; önemli değişim noktaları olarak saptanan 1950, 1980, 2000 yıllarının fiziksel durumunu yansıtan vaziyet planları ve siluet çizimleri oluşturulmuş, yok olan yapılar tespit edilmiştir. Elde edilen veriler ve çizimler ışığında, Akçaabat Çarşı Bölgesi’nin yaşam kültürü ve fiziksel değişimi açısından önemli olan 1950-1980, 1980-2000, 2000 ve sonrası olmak üzere üç ana dönemde yapılan “Kat Adetleri, Yapı İşlevleri, Yapı Yoğunluğu, Yapı Karakteri, Kıyının Doğal Yapısının Değişimi, Silüet Değişimi” analizlerinin sonuçları karşılaştırılarak, değerlendirmeler yapılmıştır. Çalışma sonucunda: henüz kent kimliğinin bozulmadığı 1950’li yıllardan bugüne Akçaabat Çarşı Bölgesinin kentsel dokusu ve kıyının doğal yapısını yansıtan vaziyet planları, kent ve sokak siluetleri ile estetik, işlevsel özellikleri ve kent kültürü açısından öne çıkan toplamda 17 adet yapı ve mekân tespit edilerek belgelenmiştir. Çalışmada kentin yıllar içerisinde geçirmiş olduğu tahribat ortaya konulmuş ve tartışılmıştır. Yapılan bu çalışma, gelecekte Akçaabat için hazırlanacak olan kentsel yenileme çalışmalarına önemli bir altlık ve veri oluşturması açısından önemlidir. GİRİŞ Tarihsel süreç içerisinde geçmişteki işlev ve kullanım yoğunluğu değişen, çarpık yapılaşmış kentlerde kaybolan birçok değer sosyal, kültürel, siyasal ve ekonomik değişim tabakaları halinde kent mekânlarında izler bırakmaktadır.2 Kentsel mekânı ve toplumsal yapıyı anlamak, okumak Enis Batur’un şiirsel anlatımıyla da ifade ettiği gibi son derece titiz bir çalışmayı gerektirmektedir: “Kent ağaç gibidir: Dikey ve yatay değişim tabakaları boyunca hem yeryüzünde hem de yer altında büyür. Bir ağacı okumak için onun kesitini sözgelimi bir omcanın bize sunduğu labirent halkalarını karşımıza alırız önce, dallanıp budaklanma, yukarı ve yanlara doğru yayılma, açılma ufkuna bakarız ardından; en son köklere onların çetrefil toprakla iç içe geçme üsluplarına eğilmek gerekir. Kent, kentler de böyle okunmalı diyorum: Varsa bilinçleri varsa ki vardır, bilinçaltları, bellekleri, bellekten sildikleri didiklenmeli.”3 Türkiye’nin geçirmiş olduğu sosyal, kültürel, ekonomik ve politik süreçler doğrultusunda, geçmişten günümüze Karadeniz Bölgesinin önemli bir ticaret merkezi olan Trabzon kentinin girişi ve doğal limanı konumundaki Akçaabat ilçesinde kent ölçeğinde önemli değişimler ve travmalar yaşanmış; birçok tarihi, kültürel ve doğal değer kaybolmuş, kent kimliği 1 Gökalp, D.D. ve Yazgan, M.E., 2013, Kentsel Tasarımda Kent Ekolojisi, Türk Bilimsel Derlemeler Dergisi, 6, 1: 28-31. 2 Batur, E., 1990. İnsanlar, Sokaklar ve Şeyler Kediler Krallara Bakabilir, Birinci Basım, Remzi Kitabevi, İstanbul. 3 Batur, E., a.g.e., 803-940.qxp_Layout 1 10.09.2019 16:48 Page 803 804 Uluslararası Dünden Bugüne Akçaabat Sempozyumu büyük oranda değişime uğramıştır. Oysa iklimsel ve doğal yapısındaki farklılıklar, sosyal-kültürel özellikleri, birçok medeniyete ev sahipliği yapmış olması, ulaşım özellikleri, demografik özellikleri ve her dönem ekonomisinin canlı olması gibi özellikleri ile Akçaabat ilçesi tarihsel süreç içerisinde her zaman nitelikli kentsel mekânlara ve farklı bir kent kimliğine sahip olmuştur. Son yetmiş yıllık süreç içerisinde özellikle de 1980’li yıllardan sonra kıyı dolguları ve çarpık yapılaşmanın etkisiyle kent kimliği, ekolojik yapısı ve kıyı yaşam kültürü büyük ölçüde değişen, Akçaabat’ın tarihinde önemli bir yere sahip Çarşı Bölgesinin geçmişine dair yeterli bilimsel çalışma bulunmamakla birlikte yaşayan son nesillerin kaybıyla da var olan bir çok bilgi günden güne kaybolmaya devam etmektedir. Bu bağlamda yapılan çalışmanın amacı, Akçaabat Çarşı Bölgesinin günümüze kadar ulaşamamış doğal yapısı, mimarisi ve tarihi-kültürel değerlerini arşiv çalışmaları ve dönemi hatırlayan son nesille görüşmeler/sözlü tarih çalışması yaparak ortaya çıkarıp belgelemek ve süreç içerisindeki değişimini analiz etmektir. Bu amaç doğrultusunda çalışma alanı; kat adetleri değişimi, yapı işlevleri değişimi, yapı yoğunluğu değişimi, yapı karakteri değişimi, kıyının doğal yapısının değişimi ve siluetin değişimi başlıklarında dönemler halinde analiz edilmiş ve irdelemeler yapılmıştır. Türkiye’nin yaşamış olduğu toplumsal ve ekonomik değişim süreçleriyle paralellik gösteren Akçaabat Çarşı Bölgesi’nde yapılan araştırmalar ve tespitler sonucunda; 1950-1980, 1980-2000, 2000- Sonrası olmak üzere üç ayrı kentsel değişim dönemi belirlenmiştir: • 1950-1980 Dönemi: Geleneksel kentsel dokunun genel olarak korunduğu, henüz büyük kentsel değişimlerin başlamadığı dönemdir. Akçaabat için geniş verilerin bulunabildiği en erken tarih 1950'li yıllardır. Bu nedenle çalışma, geçmişe dönük olarak 1950 yılı ile sınırlandırılmıştır. • 1980-2000 Dönemi: 1980 sonrası dönemde, ülkemizde ve dünyada yaşanan gelişmelerin paralelinde, Akçaabat‘ta da hızlı ve büyük kentsel değişimler görülmekte, Akçaabat'ın doğal yapısını ve kent yaşam kültürünü derinden değiştiren Karadeniz Sahil Yolu’nun yapılıp genişletilmesi, dolayısıyla kentin denizden kopmaya başlaması da bu döneme rastlamaktadır. • 2000-Sonrası Dönem: 2000 sonrası dönemde kent açısından en büyük değişim sebebi kent ile denizi birbirinden neredeyse tamamen ayıran ikinci bir sahil yolunun / Samsun – Sarp otoyolunun inşa edilmesidir. Bu yol, adeta birkaç yerleşim hariç tüm Doğu Karadeniz kentlerinin denizle ilişkisini koparmış, doğal kıyı çizgileri büyük oranda tahrip olmuştur. Bu süreç sonrasında, bu bölgelerde deniz ve büyük dolgu alanları arasında ilişki kurma çabası başlamıştır. Çalışmanın son bölümünde bölgede yaşanan değişimler hakkında değerlendirmeler ve tespitler yapılmış ve önerilerde bulunulmuştur. Akçaabat İlçesinin Genel Özellikleri Trabzon’un nüfusça en yoğun ilçesi olan Akçaabat, tarih öncesine dayanan geçmişiyle Trabzon ilinin en eski yerleşim alanlarından biridir. Akçaabat ilçesi doğusunda Ortahisar, güneyinde Maçka, güneybatısında Düzköy, batısında da Vakfıkebir ve Çarşıbaşı ilçeleri ile çevrilidir. Kuzeyinde Karadeniz yer almaktadır (Şekil 1). Şekil 1. Trabzon İli Sınırları Ve İlçeleri İle Akçaabat İlçesinin Konumu (URL-1, URL-2) 803-940.qxp_Layout 1 10.09.2019 16:48 Page 804 International Symposium Akçaabat From The Past To Present 805 Akçaabat’ın topoğrafik yapısı, Doğu Karadeniz Bölgesi kıyı kesiminin tipik özelliklerini yansıtmaktadır. Topoğrafya kuzeyden güneye gidildikçe yükselmektedir. Yerleşmeye elverişli düzlük alanlar oldukça sınırlıdır ve sahile paralel alanlarda yer almaktadır. Düzlük alanları, denize dik inen dereler ve sahile yaklaştıkça uç kısımları dikleşen tepeler kesmektedir. Yerleşim sahile paralel olup çok az bir bölümde eğimler % 0-5 iken, sahilden güneye doğru daha da yükseldikçe %5-15, tarihi dokuların yerleştiği tepelerde ise %30’u aşmaktadır. 4 Akçaabat, doğal liman olması ve sert rüzgârlardan korunması nedeniyle Akdeniz iklimi özellikleri göstermektedir. Yazlar orta sıcaklıkta, kışlar ise ılık geçmekle birlikte genellikle bütün mevsimler yağmurludur. 5 Bu iklimsel özelliklerine bağlı olarak zeytin, limon, portakal, mandalina, turunç gibi ürünler yetişmektedir. Akçaabat Çarşı Bölgesi ve Fiziksel Yapısındaki Değişimler Çalışma alanı sınırları, 1950 yılı vaziyet planı yerleşim dokusuna göre belirlenmiş olup, kıyıya paralel olarak yaklaşık 1700 m, güney istikametinde ise yer yer 300 m’yi bulmaktadır. Güneyde tarihi Dürbinar Mahallesi ile İnönü Caddesi’nin arasında bulunan Tekel Binalarının güney sınırını oluşturan Yunus Emre Sokak ve devamında İstiklal Caddesi, doğuda Kireçhane Deresi ve batıda Yeni Mahalle Balıkçı Barınakları (liman) olarak belirlenmiştir (Şekil 2). 4 2014. T.C. Orman ve Tarım Bakanlığı Genel Müdürlüğü, İlçelere Ait Bazı Meteorolojik Parametrelerin İstatiksel Analizleri Raporu (1954-2013), 1, Ankara, 25-27. 5 Gedikoğlu, H., 1996. Akçaabat, Birinci Baskı, Akçaabat Belediyesi Kültür Yayınları, Trabzon. Şekil 2. Çalışma Alanı Sınırı (HGK, 2016) Akçaabat, çarşısıyla, pazarıyla, bahçeler içine dağılmış evleriyle, sahile kadar uzanan tarlaları, meyve ve zeytin ağaçlarıyla, geniş kumsalları ve daha geride yükselen dağlarıyla geçmişte güzel bir manzara ve kaliteli bir yaşam alanı sunmaktaydı. Kıyıda kumsala paralel uzanan Akçaabat’ın en eski ticaret aksı olan Orta Cadde, İstiklal caddesi ve 1940’larda sahilde yapılan kamu yapılarıyla oluşan İnönü Caddesi ile kesişen iskele-Pazar yeri aksı çarşının merkezi ve omurgasını oluşturmaktaydı (Şekil 3). 803-940.qxp_Layout 1 10.09.2019 16:48 Page 805 806 Uluslararası Dünden Bugüne Akçaabat Sempozyumu İskele ve İnönü caddesinin kesiştiği alanın batısında Uzun Ali’nin kahvesi, doğusunda Maarif binası, güneyinde ise Başaran binası bulunmaktaydı. Uzun Ali’nin kahvesinden güneye uzanan Milli Egemenlik Caddesi aksı hem çarşı merkezini Dürbinar Mahallesine bağlamakta hem de Pazar yeri alanını oluşturmaktaydı. Kıyıya paralel Orta Cadde ve İstiklal Caddeleri, çarşıda dönemin en değerli dükkânlarını bulundurmakla birlikte, merkezde önemli bir odak noktası olan Yeni Cami’ye Milli Egemenlik Caddesi’nden önemli birer aks oluşturuyorlardı. Çarşı Bölgesinde dükkânlar, kahvehaneler, oteller bulunmakta, merkezden uzaklaştıkça dükkânlar yerlerini depo yapılarına ve sonrasında konut ve tarım alanlarına bırakmaktaydı. Akçaabat Haber Akçabat sebat spor Doğuda Tekel binası batıda ise Bağdatlı binasıyla bu ticaret aksı sonlanmaktaydı (Şekil 4-5-6-7). Şekil 3: 1950’li Yıllar Akçaabat Çarşı Bölgesi (Üçüncü, 2016) Şekil 4. Akçaabat İstiklal Caddesi, 1940’lı Yıllar (Bölükbaşı, 2010) Şekil 5. Topsakal’ın Kahvesi İnönü Caddesi Cephesi, 1930’lu Yıllar (Bölükbaşı, 2010 Şekil 6. Akçaabat Çarşı Bölgesi Eski Belediye Binası Ve Ticaret Yapıları, 1933 Yılı (Bölükbaşı, 2010) Şekil 7. Bağdatlıoğlu Binası Kuzey Cephesi, 1930 Ortaları (Bölükbaşı, 2010) 803-940.qxp_Layout 1 10.09.2019 16:48 Page 806 International Symposium Akçaabat Haber, Akçaabatın siyasi tarihi akça tv wwwçakcatv.com From The Past To Present 807 Karadeniz Bölgesi’nin en büyük ikinci doğal limanı olması ve tarımsal ürün çeşitliliği sebebiyle çok eski tarihlerden itibaren gemilerin uğrak yeri olan Akçaabat Limanı ve Çarşı Bölgesi, son 45 yıllık süreç içerisinde çeşitli değişimler ve travmalar yaşamıştır. 1970’li yıllarda başlayan Karadeniz sahil yolu çalışmaları, Trabzon’a yeni bir liman ve hava limanının yapılması, Akçaabat limanındaki gümrüğün kapanması gibi etkenler sonucunda önemli bir liman kenti olan Akçaabat, lojistik merkez olma özelliğini kaybetmiştir. Sonrasında Akçaabat için önemli bir ihraç ürünü ve ekonomik değer olan Akçaabat tütünün üretiminin önce azaltılması sonra da tamamen durdurulmasıyla, tarımsal üretime dayalı yaşam şekli değişmiş, köylerden Akçaabat Çarşı merkezine göçlerle hızlı bir nüfus artışı olmuş, çarşının çeperini oluşturan tarımsal alanlar bir bir yok olmuştur. Kent merkezinden büyük şehirlere göçlerle de kentin sosyal, kültürel ve ekonomik yapısı değişmiştir. Çeşitli nedenlerle Çarşı Bölgesinde kentsel bellek açısından önemli sayıda yapının zamanla yıkılması, yeni yapıların da kat adedi, yapı yoğunluğu vb. açılardan kent kimliğine uygun olmamasının yanında birde kıyının doğal yapısının sahil karayolu ve yapılan dolgular nedeniyle bozulması ile kıyı-liman-çarşı(kent merkezi) ilişkisi kopmuş, kıyı yaşam kültüründe köklü değişimler olmuştur. Yaşanan değişimler; “Kat Adetleri Değişimi, Yapı İşlevleri Değişimi, Yapı Yoğunluğu Değişimi, Yapı Karakteri Değişimi, Kıyının Doğal Yapısının Değişimi, Siluet Değişimi” başlıklarında dönemler halinde incelenmiştir: • Kat Adetleri Değişimi Yapılan çalışmada Çarşı Bölgesinin yıllara göre kat adetleri değişimi incelenmiştir. Buna göre; 1950 yılında çalışma alanı sınırları içerisinde, 155 adet yapı olup, 4 katın üzerinde 1 adet yapı bulunmaktadır. 1950-1985 yılları arasında, yapı sayısı 185 adet artarak toplamda 340 adet, 4 katın üzerinde yapı sayısı ise 50 adet artarak 51 adet yapı olmuştur. 1985-2015 yılları arasında, yapı sayısı 53 adet artarak, 393 adete, 4 katın üzerinde yapı sayısı ise 237 adet artarak 393 adete ulaşmıştır. 4 kat üzeri yapıların oranı, 4 kat altı yapıların oranının üzerine çıkmıştır (Şekil 8). 1950 Şekil 8: Çarşı Bölgesi Ve Yakın Çevresi Kat Adedini Yansıtan Vaziyet Planı, 1950, 1985, 2015’li Yıllar (Üçüncü, 2016) 1985 2015 803-940.qxp_Layout 1 10.09.2019 16:48 Page 807 808 Uluslararası Dünden Bugüne Akçaabat Sempozyumu 1950-1980 yılları arasında kat yüksekliği düşük binaların yıkılıp yerlerine çok katlı apartman yapımı süreci başlamıştır. Bu süreç 1980 ile 1990’lı yılların başlarına kadar artmıştır. Bu dönemde çarşı merkezinde çok katlı yapılar yoğunlaşmış, çarşı ve tarihi mahalleler arasındaki tarım alanlarının yerini apartmanlar almıştır. Bu yıllarda yapılan paralı kat uygulamalarıyla yapılara ilave katlar eklenmiştir (İmar planında 5 katlı görünen yapılara 5-6 kata kadar ilave katlar yapılmıştır). 1994 yılı sonrasında yapılan yeni imar planının çok katlı ve bitişik nizamlı yoğun yapılaşmayı durdurması nedeniyle çarpık yapılaşma hızı bir miktar azalmış, ancak devam etmiştir. 1980-2015 yılları arasındaki dönemde Çarşı Bölgesi ve çevresinde devam eden yapılaşmanın ardından bu bölgede tarım alanı ve boş parsel neredeyse kalmamıştır. Çarşı merkezinden doğu ve batı doğrultusunda, kıyıya paralel olarak çok katlı yoğun yapılaşmanın genişlediği görülmektedir. • Yapı İşlevleri Değişimi 1940-1970 yılları arasında, Çarşı Bölgesinde İnönü Caddesi’nin kuzeyinde, sahil aksı üzerinde yapılan halk evi, hükümet konağı ve okul yapıları gibi kamu yatırımları ile Akçaabat Çarşı Bölgesinde ticaretin yanında yönetim, eğitim, sosyal ve kültürel işlevlerin gelişmesi, bu bölgede kentleşme sürecinin başladığını göstermektedir (Şekil 9-10). 1950-1980 yılları arasında kent merkezi ticaret odaklı olup diğer kentsel fonksiyonlar hiyerarşik şekilde bu odaktan dairesel olarak gelişmiştir. Buna göre; merkezde ticaret yapıları, merkezden uzaklaştıkça eğitim yapıları ve sosyal alanlar, sonrasında da tarım alanları ve konut yapıları bulunmaktaydı (Şekil 9). Şekil 9: Çarşı Bölgesi Ve Yakın Çevresi Zemin Kat İşlevsel Dağılımı, 1950, 1985, 2015 Yılı (Üçüncü, 2016) 1950 2015 1985 803-940.qxp_Layout 1 10.09.2019 16:48 Page 808 International Symposium Akçaabat From The Past To Present 809 1990’lı yıllardan sonra Karadeniz Sahil yolunun önem kazanması, Akçaabat merkezinin transit karayolu ulaşım ağı içine girmesi, ardından liman gümrüğünün kapatılıp aktif deniz taşımacılığının tamamıyla Trabzon merkeze kayması sonucunda; Liman ve Çarşı Bölgesinin bağlantısı kopmuş yapıların işlevsel değişimi hızlanmıştır. Karadeniz Sahil karayolu yapıldıktan sonra limançarşı odaklı noktasal gelişim, farklılaşarak sahil yolu boyunca lineer gelişime dönüşmüştür. Çarşı Bölgesinde ticari faaliyetlerin azalması ile daha çok kira geliri sağlamak için ticaret işlevli, nitelikli tarihi taş binaların birçoğu yıkılarak yerlerine kısıtlı bütçelerle zemin katları dükkân üst katları konut olan sıradan betonarme yapılar yapılmaya başlanmıştır. Bu olumsuz süreç sonucunda, çarşı merkezinde artan apartmanlaşma ile kentsel mekândaki ihtisaslaşma azalmış; ticaret alanları, konut alanları ve kamusal alanlarda bozulmalar yaşanmıştır. 2000 yılı ve sonrasında kent, kıyıya paralel karayolu ile büyürken, Çarşının ticaret merkezi olma işlevi orantısal olarak gelişememiştir. Karayolu ulaşımının kolaylaşması ile özellikle Akçaabat merkezi ve köylerinde yaşayan halkın alışveriş kültürü de değişmiş, Çarşı eski cazibesini yitirmiştir. Ekonomik ve psikolojik birçok nedenden dolayı artık halkın büyük bir çoğunluğu alışverişini Trabzon merkezden yapmaya başlamıştır. Çarşı Bölgesi, eğlence mekânlarının, modern kafe ve restoranların sayısının az olması nedeniyle kolektif olarak hem gezilip hem de alışverişin yapıldığı, hoşça vakit geçirilen bir mekân olmaktan uzaklaşmıştır. Halk, Çarşı Bölgesinde toplanan kamu yapıları, eğitim yapıları, ticaret yapıları, bankalar gibi işlevlerde zorunlu aktivitelerini karşılayıp bölgeden ayrılmaktadır. Çarşı Bölgesi ile önündeki rekreasyon alanları ve restoranların bağlantısı Sahil Karayolu ve üzerinde akan hızlı trafik nedeniyle bölünmekte ve kopmaktadır (Şekil 11). Bu bölgenin Akçaabat Çarşısı ve kent merkezine ekonomik katkısı son derece az olmaktadır. Ayrıca Akçaabat’ın yakın çevresinde alternatif yaşam alanlarının oluşması da çarşının cazibesini kaybetmesinde etkili olmuştur. Şekil 10: Akçaabat Sahili 1. Etap Karayolu, 1970’li Yıllar (Şener, Yayınlanmamış Şekil 11: Akçaabat Çarşı Bölgesi Yerleşim Durumu, 2000’li Yıllar (ABKM, 2016) 803-940.qxp_Layout 1 10.09.2019 16:48 Page 809 810 Uluslararası Dünden Bugüne Akçaabat Sempozyumu • Yapı Yoğunluğu Değişimi 1950 yılında çalışma alanı sınırları içerisinde, dolu alanların toplamı 32.106 m2’iken, 1985 yılında %65 oranında artarak 53.079 m2 olduğu; 1950 yılında 62.974 m2 yapı inşaat alanı bulunmaktayken 1985 yılına gelindiğinde inşaat alanının %125 oranında artarak 142.075 m2 olduğu; 1985 yılında çalışma alanı sınırları içerisinde, dolu alanların toplamı 53.079 m2 iken, 2015 yılında %50 oranında artarak 79.630 m2 olduğu; 1985 yılında 142.075m2 yapı inşaat alanı bulunmaktayken, 2015 yılına gelindiğinde inşaat alanının %142 oranında artarak 344.764 m2 olduğu tespit edilmiştir (Şekil 12). Yapı yoğunluğunun mekânsal dağılımının değişimine bakıldığında (Şekil 12); o 1950-1980 yılları arasında öncelikle çarşı etrafındaki tarım alanlarının imara açılmasıyla 4-5 katlı yapılar ve yeni sokaklar oluşmaya başlamıştır. o 1970-1994 yılları arasında, imar planında yapılan tadilatlar ve paralı kat uygulamaları neticesinde, sokak yol mesafeleri sabit kalarak kat artırımları yapılmıştır. Mevcut 4-5 katlı yapılar paralı kat uygulamalarıyla, yer yer 8-10 katlı yapılara dönüşmüş, yüksek yoğunluklu yeni sokaklar oluşmuştur. Tarihi Dürbinar Mahallesi, Ortamahalle, Nefsipulathane Mahallelerinin dokularını muhafaza ettikleri, Çarşı Bölgesi ve kıyıda ise yoğunluğun arttığı ve yeşil alanların azalmaya başladığı görülmüştür. o 1994 yılına kadar büyük oranda yapılaşmanın yaşandığı Çarşı Bölgesinde, 2015 yılı itibariyle Dürbinar Mahallesi, Ortamahalle ve Nefsipulathane Mahallelerine doğru, tarım alanlarının tamamen yok olduğu, sit alanı olarak korunan Ortamahalle haricindeki mahallelerin korunamadığı, kent kimliğinin bozulduğu görülmektedir (Şekil 13-14). 1980 Şekil 12: Çarşı Bölgesi Ve Yakın Çevresi Doluluk-Boşluk Analizi, 1950, 1985, 2015 Yılı (Üçüncü, 2016) Şekil 13: Akçaabat’ın Yerleşimi Ve Sahili, 1930’lu Yıllar (Bölükbaşı, 2010) Şekil 14: Akçaabat’ın Yerleşimi Ve Sahili, 2000’li Yıllar (URL-3, 2016) 1950 2015 1985 803-940.qxp_Layout 1 10.09.2019 16:48 Page 810 International Symposium Akçaabat From The Past To Present 811 • Yapı Karakteri Değişimi Akçaabat Çarşı Bölgesinde, 1950-1970 yılları arasında nüfusun ve yapılaşmanın durağan olduğu, ağırlıklı olarak ticaret ve kamu işlevine sahip, yığma kâgir sistem yapıların olduğu, az miktarda da karma yapım sistemler (kâgir + bağdadi) ve betonarme yapılar olduğu görülmektedir (Şekil 15). 1980 sonrasında, çeşitli sosyal ve ekonomik nedenlerle bölgeye kırsaldan dar gelirli halkın yönelmeye başladığı görülmektedir. Özellikle 1990’ların başlarında, hızlı nüfus artışı sonrasında Çarşı Bölgesine ve çevresindeki tarım alanlarına, düşük bütçelerle yapı statiğine yeterince önem verilmeden, yüksek yoğunluklu, cephe estetiği zayıf yeni yapılar inşa edilmiştir. 1950’li yıllarda Çarşı Bölgesinde mevcut olan kâgir ve bağdadi yapıların birçoğu özellikle 1980-1990 yılları arasında yok olmuştur. Günümüze kadar olan süreçte, mevcut yapıların birçoğuna yanlış bakım ve onarımlar da yapılmıştır. Çalışma kapsamınca belgeleme çalışması yapılan 17 adet yapı ve mekândaki değişim, bölgenin yapı karakterindeki genel değişimi yansıtmaktadır (Şekil 16). Belgeleme çalışması amacıyla, mimari ve estetik nitelikleri, işlevsel özellikleri ve kent kültürü açısından öne çıkan toplam 17 adet yapı ve mekan; Yeni Cami, Akçaabat Tekel Yerleşkesi, Akçaabat Merkez İlkokulu, Akçaabat Ortaokulu, Medrese-i Kebir Binası, Serdarzade’lerin Binası, Topsakal’ın Kahvesi, Hükümet Konağı, Bağdatlıoğlu Binası, Hacıömeroğlu Binası, Kalaycıoğlu Binası, Başaran’ın Binası, İskele ve Gümrük Binası, Halkevi Binası, Uzun Ali’nin Kahvesi, Hamam Çimeni, Belediye Gazinosu ve Kumsal olarak belirlenerek incelenmiştir: • Yeni Cami’de restorasyon çalışması yapılmıştır (Şekil 17). • Kalaycıoğlu Binasının dış cephesine mantolama uygulanmıştır (Şekil 18). • Serdarzadeler’in Binası yıkılıp yerine betonarme bir bina inşa edilmiştir (Şekil 19). • Başaran ve Hacıömeroğlu ailesinin çarşı içerisindeki diğer binası yıkılmış ve yerlerine yüksek katlı yapılar yapılmış olup, yıkılan yapıların küçük birer parçaları ayrı parseller olarak halen ayakta durmaktadır ( Şekil 20). • Akçaabat Tekel Yerleşkesi ve Akçaabat Merkez İlköğretim Okulu iyi bir restorasyon aşaması geçirmemiştir (Şekil 21). • Hacıömeroğlu Binası yıkılıp yerine yüksek katlı yapı yapılmıştır (Şekil 22). • Akçaabat Ortaokulu yıkılıp yerine 5 katlı yeni bir okul binası yapılmıştır. • Medrese-i Kebir Binasından küçük bir parça kalmış, diğer bölümleri yıkılarak yerine yüksek katlı apartmanlar yapılmıştır. • Topsakal’ın Kahvesi yıkılıp yerine yüksek katlı bina yapılmıştır. • Hükümet Konağı binasına 1 kat ilave edilmiş, dış cephesi korunamamıştır. • Bağdatlıoğlu Binası yıkılıp yerine yüksek katlı apartmanlar yapılmıştır. • İskele ve Gümrük Binası yıkılıp yerine yüksek katlı yapı yapılmıştır. • Halk Evi Binası iyi bir restorasyon aşaması geçirememiştir. • Uzun Ali’nin Kahvesi yıkılmış bir kısmına park bir kısmına da kamu binası yapılmıştır. • Hamam Çimeni sahasının yerine çarşı yapılmıştır. Belediye gazinosu yıkılarak yerine restoran yapılmıştır. Şekil 15: Çarşı Bölgesi Ve Yakın Çevresi Yapı Karakteri Mekânsal Dağılımı, 1950, 1985, 2015 Yılı (Üçüncü, 2016) 1950 2015 1985 803-940.qxp_Layout 1 10.09.2019 16:48 Page 811 812 Uluslararası Dünden Bugüne Akçaabat Sempozyumu • Kıyının Doğal Yapısının Değişimi Zaman içerisinde Çarşı Bölgesinin doğal bir parçası olan kıyı kesiminde oldukça büyük değişimler yaşanmıştır. 1950-1970’li yıllara kadar Akçaabat Çarşı Bölgesi’nin sahilini yeşille mavinin çeşitli renk tonlarıyla birleştiği kumsallar süslemekteydi. 1940-1950 yılları arasında, Çarşı Bölgesi’nde kumsal üzerinde inşa edilen Halkevi, Hükümet Konağı ve okul yapıları gibi kamu yatırımları aynı zamanda Akçaabat sahillerinin gelecekte yaşayacağı büyük tahribatın ilk habercisidir. 1949 yılında başlayıp 1971 yılında biten Karadeniz Sahil Karayolu’nun birinci etap kısmının yapılması, sahil şeridini süsleyen kumsalların büyük oranda yok olmasına neden olmuştur (Şekil 23-24). Şekil 16. Belgeleme Çalışmasından Örnekler Şekil 17. Yeni Cami, 2016 Yılı (Üçüncü, 2016) Şekil 18. Kalaycıoğlu Binası İnönü Caddesi Cephesi, 2016 Yılı (Üçüncü, 2016) Şekil 19. Serdarzade Binası’nın Yerine Yapılan Banka Binası İnönü Caddesi Cephesi, 2016 Yılı (Üçüncü, 2016) Şekil 20. Yıkılan Başaran Ve Hacıömeroğlu Binaları Yerine Yapılan Yapıların İnönü Caddesi Cepheleri, 2016 Yılı (Üçüncü, 2016) Şekil 21. Akçaabat Merkez İlköğretim Okulu, 2016 Yılı (Url-4, 2016) Şekil 22. Hacıömeroğlu Binası Yerine Yapılan Yapıların İnönü Caddesi Cephesi, 2016 Yılı (Üçüncü, 2016) 803-940.qxp_Layout 1 10.09.2019 16:49 Page 812 International Symposium Akçaabat From The Past To Present 813 1987 yılında başlayan ikinci etap sahil yolu çalışmaları ile ardından 1990 yılında başlayan sahil dolgusu çalışmaları neticesinde kentin kıyılarına çöpler dökülmüş, denizde çevre kirliliği oluşmuş, kentte uzun bir süre çöp kokusu sorunu yaşanmıştır (Şekil 25). Bu dönem halkın kıyıdan uzaklaştığı, kıyı yaşam kültürünün değiştiği, kentin denizden kopmaya başladığı yıllardır (Şekil 26). 1987 yılında başlayıp 2007 yılında biten Karadeniz Sahil Yolu’nun tamamlanıp faaliyete açılmasıyla, yer yer 50 m yol genişliği ve hızlı akan trafik ile çarşının denizle ilişkisi büyük ölçüde kopmuştur (Şekil 26). Akçaabat sahilinin doğal yapısının bozulmasında üçüncü ve geri dönülemez bu müdahale ile çarşı ve kıyı yaşam kültürü büyük bir değişim içine girmiştir. Sahil Karayolu’nun önüne yapılan dolgu alanı ve rekreasyon çalışmaları ile her ne kadar kaybolan kumsal ve doğal yapı geri getirilemese de halkın yaralanabileceği, denizle tekrar bir bağın kurulabileceği bir alan oluşturulmuştur. Rekreasyon alanı üzerinde %3 oranında yapılaşmaya izin verilerek çeşitli lokanta ve eğlence mekânları yapılmıştır. Şekil 23: Akçaabat Sahil Karayolu Ve Dolguları İle Kıyı Sınır Çizgisi Değişimi (Üçüncü, 2016) Şekil 24. Akçaabat Çarşı Bölgesi, 1970’li Yıllar / 1. Sahil Yolu Yapılmış (Bölükbaşı, 2010) Şekil 25. Akçaabat Çarşı Bölgesi Sahili’nin Doğal Yapısının Değişimi (Üçüncü, 2016) 803-940.qxp_Layout 1 10.09.2019 16:49 Page 813 814 Uluslararası Dünden Bugüne Akçaabat Sempozyumu • Siluet Değişimi 1950-1970’li yıllara kadar dağlarıyla, tepeleriyle, ormanlarıyla, kumsalıyla ve yerleşim dokusuyla Akçaabat güzel bir manzara ve silüet sunmaktaydı (Şekil 27). 1940’lı yıllara kadar durağan olan kentsel silüet değişiminin, 1940-1980 yılları arasında hem kıyı boyunca ve hem de güneye doğru çok yavaş bir değişim içinde olduğu görülmektedir (Şekil 14). 1980-1990 yılları arasında Çarşı Bölgesi’nde ve etrafındaki tarım alanlarında yapılaşmanın hızlanmaya başladığı, tarihi kâgir binalarının sayısının azaldığı, yerlerine bitişik nizam çok katlı, mimari cephe estetiği zayıf binaların yükseldiği görülmektedir. Şekil 27. Akçaabat Sahil Silüeti, 1940’lı Yıllar (Bölükbaşı, 2010) Şekil 28. Akçaabat Sahilinden Silüet, 1950 Ve 2015 Yılları (Üçüncü, 2016) Şekil 26. Akçaabat Çarşı Bölgesi Kıyı Yaşam Kültürünün Değişimi (Üçüncü, 2016) 803-940.qxp_Layout 1 10.09.2019 16:49 Page 814 International Symposium Akçaabat From The Past To Present 815 Kent siluetine bakıldığında; kentsel değişim süreci içerisinde, Çarşı Bölgesi’nde yapı yoğunluğunun arttığı, artarken de kent kimliği ve tarihi kâgir yapılara uyumlu yapıların yapılmamış olduğu görülmektedir (Şekil 28-29). Yoğun yapılaşmanın arasında yeşil alanlar, parklar ve sokaklar siluette kaybolmuş, çok katlı, cephe estetiği zayıf, birçoğu köhneleşmiş, her biri birbirinden farklı yapılar sonucu geri dönülemez bir kent silueti ve çarpık bir yapılaşma görüntüsü ortaya çıkmıştır. Geçmişte kent siluetinde, mekânsal ihtisaslaşmanın getirmiş olduğu fonksiyona dayalı cephe farklılığı ve zenginliğinin bulunduğu, zamanla çarpık yapılaşma ile bu durumun kaybolduğu, yerini zamanla üst kat konut, zemin kat dükkân olan tek tip işlevli birbirine benzer, mimari estetikten uzak betonarme yapıların aldığı görülmektedir (Şekil 29). Sahil dolgusu üzerine yapılan peyzaj ile sahil kesiminde kalan çok katlı yapılar ön görünüm açısından bir nebze olsun arka planda kalmış olsa da Dürbinar Mahallesi Harmancık Mevki, Ortamahalle Öğretmenevi mevkilerinde yapılan tepe üstü çok katlı yoğun yerleşim alanları kent siluetine en büyük zararı vermektedir (Şekil 28). Günümüzde, sadece Akçaabat'ın peyzaj düzenlemesi yapılmış olan sahil dolgu alanı üzerinde, kıyıdaki tepelerin üst kotlarında ve çarşı içerisinde ise Dürbinar Mahallesi Mezarlığı ile Akçaabat Lisesi mevkiinde kente nefes aldıran bir miktar toplu yeşil alan kalmıştır. Sonuçlar ve Öneriler Önemli bir liman kenti olan Akçaabat’ın Çarşı Bölgesi’nde fiziksel değişiminin incelendiği bu çalışmada; doğal çevre, kültürel ve tarihi mirasın henüz tahrip olmadığı 1950'li yıllardan başlayarak, tahribatın en fazla olduğu 1980'ler ile günümüzdeki fiziksel yapıdaki değişimler incelenmiştir. 1950’li yılların son tanıklarının sözlü tarih aktarımlarıyla, literatür çalışmaları ve geçmiş dönem hava fotoğrafları ile vaziyet planı ve siluetler çizilerek çalışma alanının fiziksel yapısı ve mekânsal kullanım kültürü hakkında bilgiler elde edilmiş ve kent belleğine katkı sağlanmaya çalışılmıştır. Görülmektedir ki; • 1980’li yıllara kadar Akçaabat kent merkezi ticaret odaklı olup diğer fonksiyonlar hiyerarşik şekilde bu odaktan dairesel olarak gelişmiştir. Ancak bölgede ticari faaliyetlerin geçmişe göre azalması ve tarihi mirasın korunmasındaki bilinçsizlik ile ticaret işlevli tarihi kargir binaların birçoğu yıkılarak yerlerine zemin katları dükkân ve üst katları konut olan betonarme yapılar yapılmıştır. Kentteki işlevsel değişimin bir diğer sonucu da, Çarşı Bölgesi’nde mekânsal ihtisaslaşmanın kaybolması, konut, eğitim ve ticaret alanlarının birbiri içerisine girmesidir. • Ticaretin yoğunlaştığı Çarşı Bölgesi, kent kimliği ve sokak yapısının bozulması, mekânsal zenginliğin kaybolması, mevcut yapıların köhneleşmesi gibi nedenlerle daha çok ticari ihtiyacın karşılandığı, sonrasında da terkedilen bir alana dönüşmüştür. Bununla beraber Trabzon merkezinin çeşitlilik gösteren alışveriş ve eğlence mekânları sunması, genç nüfus için daha özgür bir ortam oluşturması gibi etkenler sonucunda Akçaabat Çarşı Bölgesi daha az tercih edilir olmuştur. • Geçmişte kumsallarla çevrili Akçaabat Çarşı Bölgesi’nin kıyı şeridi, Karadeniz Sahil Yolu yapımı için kullanılan tahkimatlar ve dolgularla doğal halini kayŞekil 29. Akçaabat Sahili Ve İnönü Caddesi 1950-1985-2015 Yılı Silüet Değişimi (Üçüncü, 2016) 803-940.qxp_Layout 1 10.09.2019 16:49 Page 815 816 Uluslararası Dünden Bugüne Akçaabat Sempozyumu betmiş, kıyı ekolojisi zarar görmüştür. 1950’lerde şose yol şeklinde en az yapım maliyet düşüncesiyle yapımına başlanan Karadeniz Sahil Yolu, 1971 yılında iki şeritli yola, 2007 yılında da bugünkü beş şeritli uluslararası bağlantı yoluna dönüşmüştür. Yer yer 50 m yol genişliği, yıldan yıla artan trafik yoğunluğu ve hızlı akan araç trafiği nedeniyle kıyı ile kent arasına adeta set çekilmiş, çarşı-deniz ilişkisi büyük ölçüde kopmuş, kıyı yaşam kültürü büyük bir değişim içine girmiştir. 1990 sonrası yapımına başlanan Akçaabat sahil dolgu alanının peyzaj çalışmalarıyla yeşillendirilmesi ve kararlı bir şekilde %3 yapılaşma yoğunluğu uygulanması sonrasında kıyıda modern tesislerin de yer aldığı bir rekreasyon alanı oluşturulmuştur. Bu tesisler sayesinde Akçaabat’ın gastronomiye dayalı turizminde gelişme kaydedilmiş ancak gelişen turizmin Akçaabat Çarşı Bölgesi’ne katkısı sınırlı olmuştur. Ayrıca Sahil Karayolu üzerine yapılan çok katlı ve sahile paralel yapılaşmadan dolayı kent içine hava geçişi engellenmiş, sahil ile Çarşı Bölgesi ve iç kesimler arasına adeta ikinci bir set çekilmiştir. • İnönü Caddesi güney cephe siluetinin yıllara göre değişimi çalışması sonucunda, 1950 yılında 4 katlı yapı sayısı 1 adet iken, 2015 yılına gelindiğinde ise 4 kat ve üzeri yapı sayısının 45 adet gibi yüksek bir değere çıkması, Çarşı Bölgesi’ndeki yapı kat adedi ve yoğunluk artışını açıkça göstermektedir (Şekil 28). Ayrıca çalışma alanı sınırları içerisinde, 1985-2015 yılları arasındaki doluluk boşluk oranlarındaki değişim incelendiğinde; dolu parsel alanlarının %50 oranında artışına karşın, yapı inşaat alanı artış oranının % 142 gibi büyük bir oranda artmış olması bölgedeki kat adedi değişimini ortaya koymaktadır. 1950-2015 yılları arasında, inşaat emsal değer artışının 0,23’ten 1.28’e, yapı yoğunluğunun ise yaklaşık 5,5 katına çıktığı tespit edilmiştir. • Yapı kat adedi artışı ve yoğunluğunun değişimine bakıldığında; öncelikle 1950-1980 yılları arasında Dürbinar Mahallesi, Ortamahalle ve Nefsipulathane Mahallelerine doğru, tarım alanlarının yapılaşmaya açılmasıyla 4-5 katlı yapıların yapıldığı, böylece düşük yoğunluklu yeni sokakların oluştuğu görülmektedir. Ancak Akçaabat’ın çarpık kentleşmesinde en kritik dönem olan 1980 ile 1990’lı yılların başlarında ise, imar planında yapılan tadilatlar ve yerel yönetimin paralı kat uygulamaları neticesinde, sokak yol mesafeleri sabit kalarak kat adetlerinde artırımlar yapılmıştır. İmar planında 4-5 katlı yapılaşma hakkı verilen alanlara revizyon imar planları yapılarak bu bölgelerdeki kat adetlerinin 8-10 kata kadar çıkarılmış olduğu da görülmektedir. • Tarihsel süreç içerisinde, yöresel taş ve ahşap işçiliğinin çok güzel örneklerinden olan birçok tarihi yapının çıkan yangınlarla ya da eskiyip köhneleşmiş olduğu gerekçesiyle yıkılmış olduğu, pekçoğununda yanlış bakım ve onarımlarla zarar gördüğü tespit edilmiştir. Bununla beraber yeni yapılan yapıların birçoğunun estetikten uzak, birbiriyle oran-nispet, renk-malzeme uyumu olmayan bir yapılaşma karakteristiğinin ortaya çıktığı görülmektedir. • Belgeleme çalışması yapılmış olan 17 adet yapı ve mekândan çok az bir kısmı günümüze kadar ulaşabilmiştir. Yeni Cami, Halk Eğitim Binası, Hükümet Konağı, Merkez İlköğretim Okulu Binası restorasyon görmüş ve günümüzde halen kullanılmakta, Tekel Binası ve Kalaycıoğlu Binası restorasyon görmüş ancak bir kısmı bu aşamada yıkılmış yada zarar görmüştür. Diğer 10 adet yapı yıkılmış yerlerine yeni yapılar yapılmıştır. Hamam Çimeni Sahası bulunduğu alanda da yeni yapılar yapılmıştır. Yapılan çalışma, Akçaabat Çarşı Bölgesinin kimlik ve fiziksel yapısının değişimi hakkında yapılan ilk bilimsel çalışma olması, dönemi hatırlayan son nesille belki tekrarı olamayacak belgelemelerin yapılması ve kent belleği ile kent kimliğinin tespiti açısından son derece önemlidir. Akçaabat Belediyesi tarafından Ortamahalle Bölgesi için yapılmış olan koruma imar planı ile sonrasında gelişen restorasyon ve renovasyon çalışmalarından sonra Akçaabat Ortamahalle evleri korunmuştur. Tarihi mirasta tahribatın engellenmesi ve Ortamahalle’de turizmin gelişmesi kentte tarihi mirasın korunmasında bir miktar farkındalığın oluşmasına katkı sağlamış olsa da yeterli seviyede bilinç henüz oluşmamış ve Çarşı Bölgesini henüz etkilememiştir. Çağdaşlığın bir göstergesi olan doğal, tarihi ve kültürel çevreyi koruma bilincinin geliştirilmesi için yerel yönetim, Milli Eğitim Müdürlüğü, üniversite, sivil toplum örgütlerine önemli sorumluluklar düşmekte, topluma ve çevreye daha duyarlı politikalar geliştirilmesi gerekmektedir. Akçaabat’ta son yıllarda kentsel dönüşüm proje çalışmaları başlamıştır. Ancak Kamunun, sosyal, kültürel, ekonomik, çevresel ve ekolojik kriterlerin bir arada bütüncül olarak düşünüldüğü, kaybolan kıyı yaşam kültürünün yeniden canlandırıldığı, kentsel belleği oluşturan doğal ve tarihi kentsel mirası koruma bilincinin ön planda tutulduğu, çağdaş kentsel yenileme uygulanmalarını içeren, çarpık kentleşmenin getirdiği sıradanlaşmadan uzaklaşarak bölgeyi özgün kimliğine kavuşturan, halkla birlikte halkın bilinçlendirilip ikna edilip doğru yönlendirildiği, toplumun tüm 803-940.qxp_Layout 1 10.09.2019 16:49 Page 816 International Symposium Akçaabat From The Past To Present 817 katmanlarının birlikteliğini sağlayan, alelacele yapılmayan projeler yapılabilmesi yönünde irade göstermesi gerekmektedir. Akçaabat kentini kıyı ile buluşturan Çarşı Bölgesi’nin geçirdiği fiziksel değişimlerin gelecek nesillere aktarımı amacıyla yapılan bu çalışma ile; sahil şeridi, liman ve İnönü Caddesi merkezli belgeleme ve inceleme çalışmaları yapılmıştır. Bir bölgenin fiziksel değişiminin incelenmesi çok kapsamlı ve disiplinler arası çalışmayı gerektiren zorlu bir süreçtir. Bölgenin fiziksel değişiminin incelendiği bu çalışma, zorlu sürecin ilk adımını oluşturmaktadır ve hazırlanacak olan kentsel yenileme çalışmaları için önemli bir altlık ve veri oluşturması açısından önemlidir. Şekil Listesi: o Şekil 1. Trabzon İli Sınırları Ve İlçeleri İle Akçaabat İlçesinin Konumu (URL-1, URL-2) o Şekil 2. Çalışma Alanı Sınırı (HGK, 2016) o Şekil 3: 1950’li Yıllar Akçaabat Çarşı Bölgesi (Üçüncü, 2016) o Şekil 4. Akçaabat İstiklal Caddesi, 1940’lı Yıllar (Bölükbaşı, 2010) o Şekil 5. Topsakal’ın Kahvesi İnönü Caddesi Cephesi, 1930’lu Yıllar (Bölükbaşı, 2010) o Şekil 6. Akçaabat Çarşı Bölgesi Eski Belediye Binası Ve Ticaret Yapıları, 1933 Yılı (Bölükbaşı, 2010) Şekil 7. Bağdatlıoğlu Binası Kuzey Cephesi, 1930 Ortaları (Bölükbaşı, 2010) o Şekil 8: Çarşı Bölgesi Ve Yakın Çevresi Kat Adedini Yansıtan Vaziyet Planı, 1950, 1985, 2015’li Yıllar (Üçüncü, 2016) o Şekil 9: Çarşı Bölgesi Ve Yakın Çevresi Zemin Kat İşlevsel Dağılımı, 1950, 1985, 2015 Yılı (Üçüncü, 2016) o Şekil 10: Akçaabat Sahili 1. Etap Karayolu, 1970’li Yıllar (Şener, Yayınlanmamış) Şekil 11: Akçaabat Çarşı Bölgesi Yerleşim Durumu, 2000’li Yıllar (ABKM, 2016) o Şekil 12: Çarşı Bölgesi Ve Yakın Çevresi Doluluk-Boşluk Analizi, 1950, 1985, 2015 Yılı (Üçüncü, 2016) o Şekil 13: Akçaabat’ın Yerleşimi Ve Sahili, 1930’lu Yıllar (Bölükbaşı, 2010) o Şekil 14: Akçaabat’ın Yerleşimi Ve Sahili, 2000’li Yıllar (URL-3, 2016) o Şekil 15: Çarşı Bölgesi Ve Yakın Çevresi Yapı Karakteri Mekânsal Dağılımı, 1950, 1985, 2015 Yılı (Üçüncü, 2016) o Şekil 16. Belgeleme Çalışmasından Örnekler o Şekil 17. Yeni Cami, 2016 Yılı (Üçüncü, 2016) o Şekil 18. Kalaycıoğlu Binası İnönü Caddesi Cephesi, 2016 Yılı (Üçüncü, 2016) o Şekil 19. Serdarzade Binası’nın Yerine Yapılan Banka Binası İnönü Caddesi Cephesi, 2016 Yılı (Üçüncü, 2016) o Şekil 20. Yıkılan Başaran Ve Hacıömeroğlu Binaları Yerine Yapılan Yapıların İnönü Caddesi o Şekil 21. Akçaabat Merkez İlköğretim Okulu, 2016 Yılı (Url-4, 2016) o Şekil 22. Hacıömeroğlu Binası Yerine Yapılan Yapıların İnönü Caddesi Cephesi, 2016 Yılı (Üçüncü, 2016) o Şekil 23: Akçaabat Sahil Karayolu Ve Dolguları İle Kıyı Sınır Çizgisi Değişimi (Üçüncü, 2016) o Şekil 24. Akçaabat Çarşı Bölgesi, 1970’li Yıllar / 1. Sahil Yolu Yapılmış (Bölükbaşı, 2010) o Şekil 25. Akçaabat Çarşı Bölgesi Sahili’nin Doğal Yapısının Değişimi (Üçüncü, 2016) o Şekil 26. Akçaabat Çarşı Bölgesi Kıyı Yaşam Kültürünün Değişimi (Üçüncü, 2016) o Şekil 27. Akçaabat Sahil Silüeti, 1940’lı Yıllar (Bölükbaşı, 2010) o Şekil 28. Akçaabat Sahilinden Silüet, 1950 Ve 2015 Yılları (Üçüncü, 2016) o Şekil 29. Akçaabat Sahili Ve İnönü Caddesi 1950-1985-2015 Yılı Silüet Değişimi (Üçüncü, 2016) 803-940.qxp_Layout 1 10.09.2019 16:49 Page 817 818 Uluslararası Dünden Bugüne Akçaabat Sempozyumu KAYNAKÇA o Anonim, Yayınlanmamış, Akçaabat Belediyesi Kültür Müdürlüğü Arşivi, Trabzon. o Anonim, Yayınlanmamış, Haritalar Genel Komutanlığı Arşivi, Ankara. o Anonim, 2014. T.C. Orman ve Tarım Bakanlığı Genel Müdürlüğü, İlçelere Ait Bazı Meteorolojik Parametrelerin İstatiksel Analizleri Raporu (1954-2013), 1, Ankara, 25- 27. o Anonim, 1992. Ortamahalle’de Koruma Planı Araştırma Raporu, T.C. Kültür Bakanlığı Trabzon Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu, Trabzon. o Batur, E., 1990. İnsanlar, Sokaklar ve Şeyler Kediler Krallara Bakabilir, Birinci Basım, Remzi Kitabevi, İstanbul. o Bölükbaşı, A., A., 2010. Anılarda Akçaabat, Seçil Ofset, İstanbul. o Gedikoğlu, H., 1996. Akçaabat, Birinci Baskı, Akçaabat Belediyesi Kültür Yayınları, Trabzon. o Gökalp, D.D. ve Yazgan, M.E., 2013, Kentsel Tasarımda Kent Ekolojisi, Türk Bilimsel Derlemeler Dergisi, 6, 1: 28-31. o Şener, A., K., 2016. Yayınlanmamış, Ali Kemal Şener Arşivi. o URL-1. //cografya.sitesi.web.tr/haritalar/bosharitalar/bos-turkiye-haritasi-5. 10 Haziran 2018 o U R L - 2 . https://tr.wikipedia.org/wiki/Ak%C3%A7aabat. 10 Haziran 2018. o U R L - 3 . //wowturkey.com/forum/viewtopic.php?t=43287&start =35. 01 Mayıs 2016. o U R L - 4 . //akmerkez.meb.k12.tr/tema/icerikler/okulumuzun-tarihi_59838.html. 01 Mayıs 2016. o Üçüncü, O., K., 2016. Akçaabat Çarşı Bölgesi’nin 1950 Sonrası Fiziksel Değişimi, Yüksek Lisans Tezi, Karadeniz Teknik Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Mimarlık Fakültesi Mimarlık Bölümü, Trabzon 803-940.qxp_Layout 1 10.09.2019 16:49 Page 818 International Symposium Akçaabat From The Past To Present 819 1923 yılında adeta küllerinden yeniden doğan Türkiye Cumhuriyeti Osmanlı’dan bir enkaz devralmıştı. 1912-1922 arasındaki on yıllık savaş dönemi nüfusu adeta eritirken, iktisadi kaynakları sınırlı ve bayındırlık alt yapısı neredeyse yok hükmünde olan bir ülke geride kalmıştı. Tüm bunlarla birlikte ülkenin maarif sahasında da ciddi noksanları bulunuyordu. Bu eksiklik taşraya doğru gidildikçe çok daha açık biçimde gözleniyor, pek çok köy ve kasabada ilkokul dahi bulunmuyordu. Dolayısıyla Osmanlı’dan Cumhuriyet’e diğer birçok alanda olduğu gibi eğitim sahasında da iyi bir miras kalmamıştı. Trabzon vilayetine bağlı bir kaza konumundaki Akçaabat’ta da buna benzer bir eğitim manzarası mevcuttu. Nitekim Maarif Vekâleti tarafından çıkarılan 1924-1925 ders senesi İhsaiyyat Mecmuasına göre Akçaabat’ta toplam 13 ilk erkek mektebi ile bir ilk kız mektebi bulunmakta ve bu okullarda 738 erkek, 40 kız öğrenci eğitim görmekteydi 1 . Bilindiği üzere eğitimdeki bu olumsuz manzarayı iyileştirmek adına Türkiye’de 1928 yılından itibaren köklü bir değişime gidilmiş, Latin harflerinin kabulü ile eş zamanlı olarak fiziki alt yapı ve okullaşma oranını arttırmak adına bir seferberlik başlatılmıştır. Söz konusu seferberlik zamanla bilhassa şehirlerde belli bir noktaya gelinmesi sonucunu doğurmuşsa da taşrada istenen başarıyı sağlamamıştır. Pek çok Anadolu kasabasında olduğu gibi Akçaabat’ta bu durum açık bir biçimde kendini göstermekteydi. Nitekim istatistiklere göre 1924-1925 ders yılında 14 olan ilkokul adedi geçen 8 yılda sadece 3 artarak 17’ye ulaşabilmişti. Bu okullardan 2’si merkezde ve diğerleri köylerde iken, söz konusu okullarda 1.110 erkek, 114 kız toplam 1.224 öğrenci bulunuyordu2 . Cumhuriyet’in 10. Yılı itibariyle pek de iç açıcı olmayan bu tablo maalesef 2. Dünya Savaşı’nın sonuna gelindiğinde de çok fazla değişmemiş bulunuyor, hatta okul adedinde bir düşüş dikkati çekiyordu. Nitekim 1945-1946 ders yılında Akçaabat’ta merkez de 2 ve köylerde 14 olmak üzere toplam 16 ilkokul mevcut olup, bu okullarda 640’ı kız, 1981’i erkek toplam 2.621 öğrenci eğitim almaktaydı 3 . İlköğretimdeki bu olumsuz tabloyla birlikte ortaöğretimdeki manzara ülke geneli ile eşdeğer biçimde çok daha kötü idi. 1945 yılı itibari ile Akçaabat dahil Trabzon’un hiçbir ilçesinde ortaöğretim kurumu bulunmazken, Trabzon merkezde birer kız ve erkek ortaokulu, ticaret lisesi, normal lise, erkek ve kız sanat enstitüsü ile akşam kız sanat okulu eğitime devam etmekteydi 4 . Başta Akçaabat olmak üzere Trabzon ilçelerinde bir orta öğretim kurumu olmaması nedeniyle ilkokulu bitirenler için eğitime devam etmek tek seçenek il merkezi idi. Doğal olarak bu durum ilçe halkının şikâyetlerine neden olmuş ve bu şikâyetler de CHP parti müfettişlerinin raporlarına kadar yansımıştır. Örneğin 1.5.1936 tarihli bir raporda ilçelerdeki ilkokullardan mezun olan çocukların sadece %1-2’lik bir oranının orta öğretime devam edebildiği kaydedilmekte, başta Akçaabat, Of, Pazar, Sürmene olmak üzere tüm ilçe halklarının ortaokul talebinde bulundukları belirtilmekteydi 5 . 1 Türkiye Cumhuriyeti Maarif Vekâleti 1340-1341 Ders Senesi İhsaiyyat Mecmuası, Devlet Matbaası, İstanbul 1927, s. 112. 2 Maarif 1932-33 İstatistiği, Devlet Matbaası, İstanbul 1934, s. 74 vd. 3 Milli Eğitim İlk Öğretim İstatistikleri 1945-1946, Pulhan Matbaası, 1947, s. 33, 126-127. 4 Bkz. Millî Eğitim Orta Öğretim İstatistikleri 1946-1947, Pulhan Matbaası, 1948. 5 Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi (BCA), 30.10.0.0/71.464.1. ∗ Prof. Dr., Ondokuz Mayıs Üniversitesi Fen Edebiyat Fak. Tarih Bölümü KÜLTÜR SEVENLER CEMİYETİ VE AKÇAABAT ORTAOKULUNUN AÇILIŞI Önder DUMAN * 803-940.qxp_Layout 1 10.09.2019 16:49 Page 819 820 Uluslararası Dünden Bugüne Akçaabat Sempozyumu Trabzon ilçelerindeki bu ortaokul ihtiyacına binaen il maarif müdürlüğü 1936 yılında Akçaabat, Sürmene, Vakfıkebir ve Of’ta birer okul açılmasına karar vermiş ve bu kararı hayata geçirmek üzere çalışmalara başlamıştır. Akçaabat’ta bu ortaokul için bir bina tespit edilirken, Belediye Başkanı Münir Serdar 1937’de ilçeye açılması planlanan ortaokulun binasını gezmiş, ilçe tüccarı ile bir araya gelerek eksikliklerin giderilmesi konusunda talimatlar vermiş ve okulun 1938’de açılmasını istemiştir. Hatta eksiklerin tamamlanması için Münir Serdar’ın başkanlığında Tüccar Hakkı Başar, Remzi Şener, İsmail Dursun, Hüseyin Kazancı ve Osman Piyale’den oluşan bir komisyon teşkil edilmiştir6 . Ancak tüm bu hazırlıklara rağmen, eksiklerin giderilememesinden midir bilinmez, 1938 yılında Akçaabat’ta bir ortaokulun açılması mümkün olmamıştır. Akçaabat’ta ortaokul açmaya yönelik bu ilk teşebbüsü tespit edebildiğimiz kadarıyla 1944 yılında ikinci bir teşebbüs izlemiştir. Akçaabat gazetesinden öğrendiğimize göre yardımsever bir vatandaş ilçeye ortaokul açılması için gerekli tüm harcamaları karşılama sözü vermiş7 , ancak anlaşıldığı kadarıyla bu teşebbüsten de olumlu manada bir sonuç elde edilememiştir. 17 Mart 1944’te Cumhurbaşkanı İsmet İnönü başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulunun ülkede eğitim ve öğretimin geliştirilmesi, bir eğitim seferberliği ilan edilmesi yolunda aldığı karar sonrası tüm ülke çapında yürütülen çalışmalar, Trabzon yerelinde Akçaabat’ta da bir ortaokul açılması sonucunu doğurmuştur. Anlaşıldığı kadarıyla Ankara’da alınan bu kültür seferberliği kararı sonrası valilikler bu işle vazifelendirilmiş ve Trabzon’da da valiliğin öncülüğünde Akçaabat’ta bir ortaokul açılması için çalışmalar hızlandırılmış, 1944 Ekim’inde bu amaca yönelik olarak bir cemiyet kurulması yoluna gidilmiştir8 . Esas itibariyle Akçaabat’ta bir ortaokul açma amacına yönelik bir cemiyet kurma çalışmaları Ağustos 1944’te Kaymakam Mehmet Ali Çeltik’in öncülüğünde başlatılmış ve resmi kuruluş Ekim ayını bulmuştur. Nitekim Ekim ayı başında Kaymakam ile beraber 162 kişinin katılımıyla gerçekleştirilen bir toplantı sonunda Akçaabat Kültür Sevenler Cemiyeti adıyla bir cemiyet kurulmuş ve cemiyet nizamnamesi de gazetelerde neşr edilmiştir. Nizamnameye göre kazanç temin etme amacına yönelik olmayan söz konusu cemiyetin öncelikli amacı yukarıda da bahsedildiği üzere Akçaabat’ta bir ortaokul açmaktı. Nizamnamede ayrıca cemiyetin okula köylerden gelecek öğrenciler için bir pansiyon inşa ettireceği, köy okullarının inşaatına maddi katkı sağlayacağı, eğitim davası hakkında halkı aydınlatacağı ve lüzum görülürse Akçaabat’ta bir de ilkokul inşa ettireceği belirtilmekteydi 9 . Tüm bu amaçlar etrafında teşkil edilen Akçaabat Kültür Sevenler Cemiyetinin kurucuları şu kişilerden oluşmaktaydı 10 : -Kaymakam M. Ali Çeltik -Ceza Hakimi Hayri Mumcuoğlu -Hasan İyiyazıcıoğlu -Sorgu Hakimi Salim Utku -Maarif Memuru Sabri Eröz -Başöğretmen Muhlis Kazancıoğlu -Öğretmen Zekeriya Kaynar -Ziraat Memuru Enver Tosunsoy -Hususi Muhasebe Memuru İbrahim Gedikli -Belediye Reisi Münir Serdar -Tüccar Abdurrahman Sezgin -Kemal Turhan -Cemal Turhan -Osman Mısır -Temel Çolak -Hüseyin Timurcu -Muzaffer Kayaç -Muzaffer Lermioğlu -Hamit Kâmiloğlu -Osman Piyale -Mehmet Topsakal -Seyfi Kânoğlu -Mehmet Çolak -Cevdet Serdar -Hakkı Başaran -Edip Somunoğlu -Adil Çulha -Vesim Eyüpoğlu -Bilal Akıncı -Kemal Onurdar 6 Muzaffer Başkaya, Tek Parti Döneminde Trabzon’da Eğitim Faaliyetleri (1923-1950), Karadeniz Teknik Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Trabzon 2008, s. 119-124. 7 Akçaabat, 31 Temmuz 1944, s. 1. 8 Akçaabat, 3 Birinci Teşrin 1944, s.1. 9 Akçaabat, 3 Birinci Teşrin 1944, s. 2. 10 Akçaabat, 3 Birinci Teşrin 1944, s. 2. 11 Akçaabat, 3 Birinci Teşrin 1944, s.4. 803-940.qxp_Layout 1 10.09.2019 16:49 Page 820 International Symposium Akçaabat From The Past To Present 821 Görüldüğü üzere Kültür Sevenler Cemiyeti yerel mülki erkânın etrafında toplanan yerel eşraf ve memurlar tarafından kurulmuş olup, esas itibariyle tek partinin yereldeki izdüşümü olma özelliği gösteriyordu. Cemiyete giriş belli esaslara bağlanmış olup, üye olabilmek için medeni haklara sahip olmak, 3- 120 lira arasına değişen miktarlarda üyelik giriş ücreti ödemek ve her ay 1 lira aidat vermek gerekiyordu. Bu esaslar dahilinde kurulan Cemiyet’in bir de geçici bir idare heyeti mevcuttu. Kaymakam M. Ali Çeltik başkanlığındaki heyette Muhlis Kazancıoğlu, Adil Çulha, Seyfi Kânoğlu, Abdurrahman Sezgin, Hakkı Başaran ve Kemal Turhan bulunuyordu11. Kültür Sevenler Cemiyeti kurulduktan hemen sonra Sabri Çilingir, Arif Tonguç ve Hamdi Ocak’tan oluşan bir komite vasıtasıyla üye kadına başlarken, ilk günde 141 kişinin üyeliğini aktif hale getirmiştir12 . Cemiyetin bu şekilde hızlı bir biçimde üye adedini arttırmasında başta basın olmak üzere kamuoyunu yönlendiren tüm dinamiklerin önemli etkisinin olduğu açıktır. Nitekim ilçedeki Vesim Eyüpoğlu tarafından çıkarılan Akçaabat gazetesi daha ilk günden itibaren cemiyete maddi ve manevi desteğini açıklarken, ilan ve haberleri ile bu desteğini göstermiştir. Akçaabat gazetesi hemen her sayısında bir taraftan yeni üyelerin isimlerini okuyucularına duyururken13 , bir taraftan da “Yurttaş! Kültürsevenler Cemiyeti senindir, onu sev!” başlıklı çerçeve içine alınmış ifadeleri gazetenin en görünür kısımlarına yerleştirmekten geri durmamıştır14 . Cemiyet kurulduktan sonra öncelikli amacı olan ortaokulun açılabilmesi için gerekli maddi altyapıyı oluşturabilmek için bağış kampanyası başlatmış ve halktan nakdi yardım talep etmiştir. 1944 yılı sonunda başlatılan bağış kampanyasına Akçaabat halkı ciddi biçimde ilgi göstermiş ve kısa sürede önemli bir meblağa ulaşılmıştır. Nitekim gazete haberlerine nazaran 30 Nisan 1945 tarihi itibariyle dört aylık bir süre zarfında bağışlar 30.000 lirayı bulmuştur15 . Öğrencisinden ev hanımına, şoföründen tüccarına toplumun her kesiminin iştirak ettiği bu bağışlar listeler halinde Akçaabat gazetesi tarafından yayınlanmıştır16 . Kültür Sevenler Cemiyetinin kuruluşu ve akabinde ortaokulun açılması için gerekli çalışmaların başlatılması sonrası okulun nereye açılacağı konusunda kamuoyunda bir birinden farklı görüşler ortaya çıkmış olsa gerek, Akçaabat gazetesi 1945 yılı Ocak ayı sonlarında bununla alakalı bir yazılı anket yapmış ve bunu peyderpey okuyucuları ile paylaşmıştır. “Kazamızda pansiyonlu ortaokul binasının nereye kurulması münasip olacağı hakkında bir anket açıyoruz” başlığı altında 17 duyurulan ankete birbirinden farklı yanıtlar verilmiştir. Kimileri Trabzon yolu üzerinde Yaylacık semtindeki Osman Paşaya ait arazinin istimlak edilerek ortaokula tahsis edilmesini isterken, kimileri de kasabanın batısına düşen sahilde Nefsipulathane mahallesindeki mezarlığın kaldırılması ve bitişiğindeki tütün tarlasının buraya katılması ile elde edilecek arazinin okul için isabetli bir yer olacağını belirtmiştir18 . Akçaabat’ta bir ortaokul kurulması için yürütülen tüm bu çalışmalarla eşzamanlı olarak Nisan 1945’te Milli Eğitim Bakanlığı Kültür Sevenler Cemiyetine bir yazı ile buna ilişik bir okul binası planı göndermiştir. Bakanlık yazısında ortaokul yapılması yolundaki teşebbüslerin sevinçle karşılandığını ifade etmekte ve yapılacak bina için örnek proje doğrultusunda arsa, iklim ve deprem hususları da göz önünde bulundurularak yeni bir plan çizdirilmesini ve bunun acilen gönderilmesini istemekteydi 19 . Bakanlığın bu talebi karşısında cemiyet bir mimara okul planını çizdirmiş ve planı onaylanmak üzere Ankara’ya göndermiştir. Plan Ankara’da onay görmüş olsa gerek Cemiyet 1945 Eylül ayı ortalarında okul inşaat ihalesi için gazetelerde bir ilan yayınlamıştır20 . İlanda ortaokul inşaatı ihalesinin kapalı zarf usulüyle eksiltmeye konulduğu, inşaatın keşif bedelinin 123.231,09 geçici teminatın 7411,55 lira olduğu belirtilmekte, eksiltmenin Halkevinde 15 Ekim 1945’te saat 15.00’te yapılacağı ve eksiltmeye 1941’e kadar 40.000, 1941’den sonra 70.000 liralık bina işini başarı ile bitirdiklerini belgeleyenlerin katılabileceği ifade edilmekteydi. Gazete haberlerinden anlaşıldığı kadarıyla söz konusu tarihte eksiltme yapılmış ve bir istekliye ihale edilmiştir21 . İhale sonrasında Aralık 1945’te ortaokul binası ile ilgili Vesim Eyüpoğlu ile Kültür Sevenler Cemiyeti arasında Akçaabat gazetesi üzerinden yaklaşık bir ay kadar süren bir tartışma yaşanmıştır. Aynı zamanda Akçaabat gazetesini de çıkaran Eyüpoğlu’na göre ortaokul için hazırlanan okul planının yerel koşullar dikkate alınmadan hazırlandığı, hatta Bayburt için hazırlanan bir planın tatbik edildiği iddiasını dile getir12 Akçaabat, 16 Birinci Teşrin 1944, s. 1. 13 Akçaabat, 30 İkinci Teşrin 1944, s. 1. 14 Akçaabat, 15 İkinci Teşrin 1944, s. 3. 15 Akçaabat, 30 Nisan 1945, s. 1. 16 Akçaabat, 16 Birinci Kanun 1944, s. 2; 12 İkinci Kanun 1945, s.4.; 16 Ocak 1945, s. 2.; 31 Ocak 1945, s. 2.; 16 Mart 1945, s. 1.; 31 Mart 1945, s. 1.; 17 Akçaabat, 31 Ocak 1945, s. 1. 18 Akçaabat, 15 Şubat 1945, s.1,3; 1 Mart 1945, s. 3. 19 Akçaabat, 30 Nisan 1945, s.2. 20 Akçaabat, 16 Eylül 1945, s.4. 21 Akçaabat, 30 Ekim 1945, s.1. 803-940.qxp_Layout 1 10.09.2019 16:49 Page 821 822 Uluslararası Dünden Bugüne Akçaabat Sempozyumu mekte, okulun daha tam olarak nereye inşa edileceği belli olmadığını, dolayısıyla planın uygulanmasında acele edilmemesi gerektiğini ifade etmekteydi 22 . Buna karşılık Cemiyet ise bu iddiaları kesin bir dille reddetmekte ve okul planının yerel koşullar dikkate alınarak işinin ehli bir mimar tarafından çizildiğini belirtmekteydi 23 . Bina ile ilgili tüm bu tartışmalar devam ederken bir yandan da çalışmalar son noktaya getirilmiş ve 17 Aralık 1945’te ortaokul için temel atma töreni düzenlenmiştir. Mülki ve askeri erkân ile halkın yoğun bir katılım gösterdiği törende belediye adına Muzaffer Lermioğlu, cemiyet adına Başkan Adil Çulha ve Vali Salim Günday konuşmalarını yaptıktan sonra ilk harç atılmış ve tören bu şekilde icra edilmiştir24 . Ortaokul binasının temeli 1945 yılı sonunda atılmakla birlikte binanın tamamlanması ve eğitim-öğretime hazır hale getirilmesi yaklaşık bir buçuk yıl sürmüştür. 1947-1948 ders yılı başında açılmasına karar verilen Akçaabat ortaokuluna bakanlıkça öğretmen kadrosu tahsis edilmiş25 , bu kapsamda ilk yıl 5’i erkek, 2’si kadın toplam 7 öğretmen görev yapmıştır .26 Okul müdürlüğünü Nurettin Bekiroğlu’nun yaptığı okulda ilk günlerde İngiliz Öğretmeni Resan Toygar, Türkçe Öğretmeni Cemil Toygar, Biyoloji Öğretmeni Sevim Gökçe, Tarih ve Coğrafya Öğretmeni Arslan Bey, Beden Terbiyesi Öğretmeni Hasan Ulaş görev başındaydı 27 . Okulun öğretmen kadrosu bir sonraki ders yılında 5’i erkek, 3’ü kadın 8’e28 yükselmiştir. İlk yıl 1’i kız 65’i erkek toplam 66 öğrencinin29 eğitim aldığı ortaokulda bir sonraki sene sayı 5’i kız, 77’si erkek toplam 82’ye yükselmiştir30 . Akçaabat ortaokulu bu şekilde eğitim-öğretime açılırken, bir ay sonrasında 16 Kasım 1947’de ortaokul aile birliği tesis edildi. İsmail Tosun başkanlığındaki okul aile birliğinde Celal Koç, Mehmet Çolak, Faik Atasoy ve Cemil Toygar gibi isimler yer almaktaydı. Yeni açılmış bir okul olması nedeniyle Akçaabat ortaokulunun önemli eksiklikleri bulunduğu için okul aile birliği acil bir eylem planı geliştirerek ihtiyaçları gidermeye koyulmuştur. Bu noktada birlik kasabanın önde gelen kişilerine müracaat ederken, tüccardan Mustafa Armutçu ve Hüseyin İçöz önemli yardımlarda bulunurken, Sebat Kulübü okulun spor malzemelerini tedarik etmiştir31 . 22 Akçaabat, 30 Ekim 1945, s.1.; 16 Ocak 1946, s.1, 4. 23 Akçaabat, 15 Aralık 1945, s. 1, 4. 24 Yeniyol, 19 Aralık 1945, s. 1. 25 Trabzon, 9 Ekim 1947, s.2. 26 Milli Eğitim Orta Öğretim İstatistikleri 1947-1948, Pulhan Matbaası, İstanbul 1949, s. 80. 27 Akçaabat, 20 Ekim 1947, s. 1. 28 Milli Eğitim Orta Öğretim İstatistikleri 1948-1949, Yeni Matbaa, Ankara 1950, s. 90. 29 Milli Eğitim Orta Öğretim İstatistikleri 1947-1948, s. 54-55. 30 Milli Eğitim Orta Öğretim İstatistikleri 1948-1949, s. 56-57. 31 Akçaabat, 25 Kasım 1947, s. 2. 803-940.qxp_Layout 1 10.09.2019 16:49 Page 822 International Symposium Akçaabat From The Past To Present 823 *Prof.Dr. Trabzon Üniversitesi, Fatih Eğitim Fakültesi, [email protected] İNSAN KAPASİTESİNİN GELİŞTİRİLMESİ ÜZERİNDE OKULUN VE ÇEVRENİN İŞLEVİ: AKÇAABAT YÖRESİ ÖRNEĞİ Hikmet YAZICI * Özet İnsan doğasına iyimser yaklaşan felsefe ve psikoloji ekolleri, onun doğuştan bazı eğilimlere sahip olduğunu da kabul ederler. Bu eğilimler temel fizyolojik dürtülerin yanında insanın gelişme ihtiyaç ve özellikleriyle alakalıdır. Sevgi, güç, etkili olma, özgürlük ve değer görme gibi ihtiyaçlar bunların başlıca olanlarıdır ve bunlar, kişilik oluşumundan, ilgi ve yeteneklerin şekillenmesine kadar farklı işlevlere kaynaklık etmektedir. Bütüncül ve ahenkli bir gelişim için bu ihtiyaçların karşılanacağı zengin öğrenme ortamlarına gerek vardır. Öğrenme deneyimlerinin gerçekleştiği ev, çevre ve okul ortamlarının etkili öğrenme deneyimlerinin gerçekleşmesi hususunda nasıl bir ortam teşkil ettiği tarihsel-toplumsal bir süreç içinde tartışılabilir. Bu çalışma ile okul ile çevrenin etkileri karşılaştırmalı olarak ve Akçaabat çevresi bağlamında incelenmeye çalışılmaktadır. Okullar son yıllarda temel işlevini önemli ölçüde kaybetmiş ve sadece akademik başarıya odaklanarak, bireyin diğer yanlarını ihmal etmiştir. Müfredat ve uygulamalar öğrenci yeteneklerini geliştirmekten uzak kalmış, akademik alanda başarı gösteremeyen öğrenciler adeta bu sisteme kurban edilmiştir. Günümüz okulları, farklı alalardaki becerileri geliştirmekten uzak oldukları için bu durum meslek seçme ve iş edinme olanaklarını da ciddi düzeyde sınırlandırmaktadır. Göç, kültürel değişim ve kitle iletişim araçlarının etkisi gibi unsurlara rağmen doğal ortam ve köy hayatı bireydeki kapasitelerin gelişimi bakımından hala önemlidir. Akçaabat yöresi bu yargıyla ilgili verilerin en açık şekilde gözlendiği çevrelerden biridir. Akçaabat çevresindeki doğal öğrenme süreçleri içinde, tarım, hayvancılık, balıkçılık, spor, edebiyat, müzik gibi alanlarda okul dışı yaşantılarla kendilerini geliştiren insanlara sıklıkla rastlamak mümkündür. Okulda öğrenim görmediği halde çevrenin yarattığı zengin ve özgür öğrenme ortamlarında bireyler doğal gelişme mecralarını bulabilmişlerdir. Bu yüzdendir ki Akçaabat’ın her köyünde kemençe, davul veya zurna çalan, florayla ilgilenen, hayvan hastalıklarıyla alakası olan, ebelik yapan, insanlar arasındaki çatışmalarda arabuluculuk görevi üstlenen insanlara rastlamak mümkündür. Böyle bir ortam ilgi ve yeteneklere bağlı olarak mesleğe yönelme, yaptığı işten doyum sağlama sonuçlarını da doğurmuştur. Özetle çağdaş okul bireyi sadece akademik performans alanına hapsedip diğer yönleriyle gelişmesine engel teşkil ederken, çevre hala zengin bir gelişme ve kapasiteleri harekete geçirme işlevi görmektedir. Giriş Genelde nesnelerle ilişkilendirilen kapasite sözcüğü, insanlara ait bazı özelliklere vurgu yapmak ya da onları betimlemek amacıyla da kullanılmaktadır. Bu sözcük alabilme ya da yapabilme gücü anlamına gelen Fransızcacapacité’nineş anlamlısıdır ve Latince capac, capax sözcüğünden türetilmiştir. İnsanla ilgili nitelemeler amacıyla kullandığında,kapasite kavramı var olan potansiyeli ve bunun hangi seviyelerde ortaya çıkabileceğini ifade eder. İnsanın fizyolojik, zihinsel, duygusal ve devinimsel kapasitelerinden söz edilebilir. Ancak hem kapasitenin hem de burada belirtilen şekilde farklı kapasite alanlarının varlığı ya da kabulü bizatihi tartışma konusudur. Psikoloji alanı bu tartışmanın en açık şekilde yapıldığı bilimsel sahalardan biridir. Psikolojinin temel paradigmaları insan kapasitesi ve bunun kullanımı üzerinde farklı hipotezlere ve karşıt kuramsal içeriklere sahiptirler. Kapasiteyi özellikle konu edinen ve bununla ilgili kapsamlı teorik açıklamalar yapmaya çalışan ana akım insancıl psikoloji paradigmasıdır. Öncülüğünü Abraham Maslow’un (2001) yaptığı bu modelde insan kapasitesine açıkça vurgu yapılır ve kendini gerçekleştirme adı verilen kavramla kapasitenin ortaya çıkma süreci belli aşama ve ilkeler üzerinde temellendirilmeye çalışılır. İnsan doğasına bakışı olumlu olan insancıl psikoloji, her insanın özde belli donanım ve potansiyellere sahip olduğunu ve bunları kendi kapasitesi içinde ortaya çıkarıp gerçekleştirme eğilimiyle dünyaya geldiğini ileri sürer. 803-940.qxp_Layout 1 10.09.2019 16:49 Page 823 824 Uluslararası Dünden Bugüne Akçaabat Sempozyumu Buna karşı insan doğasını nötr bir yaklaşımla inceleyen klasik davranışçı model, içsel kapasitenin varlığına ihtiyatla yaklaşarak dışsal pekiştireçlere vurgu yapar. İnsanın kapasitesini gerçekleştirme eğilimine sahip olduğu yaklaşımına karşı çıkarak, dış çevrenin önemini ön plana çıkarır. Ana cephelerini insancıl ve davranışçı ekollerin oluşturduğu bu tartışmada bilişsel, biyolojik ve psikanalitik paradigmalar da kendi argümanlarını ortaya koyarak insanın ne yapabileceğini izah etmeye çalışırlar. Davranışçı ve hümanistik psikoloji arasındaki görüş farklılığı salt kitap sayfalarında kalan bir tartışma değil, sosyal ve tarihsel süreç içinde sürekli olarak gündemde kalan, uygulanan veampirik olarak deneyimlenen bir hakikattir. Tersinden bakıldığında aslında iki paradigmanın toplumda var olan durumu kavramsallaştırmalarla ve kuramsal çerçevelerle ete kemiğe büründürerek farkında olmamıza olanak sağlayan düşünce ve araştırma birikimleri olduğu görülür. Öyle ki psikolojinin kendi alanında tutmaya çalıştığı bu tartışma farklı tema ya da kavramlarla da olsa aslında felsefe, kültür, din gibi sahalarda gündemdeki yerini sürekli korumaktadır. Belli tarih ya da dönemler belli paradigmaların ağırlığını önemli hale getirmekte ve zamanın ruhuna bağlı olarak insan ya da kapasitesine ilişkin ana akımlar oluşmaktadır. İnsan kapasitesi üzerinde dinlerin, kadim inanç sistemlerinin ve büyük düşünürlerin dile getirdikleri şeyler de vardır ve Hristiyanlık inancındaki tartışmada olduğu gibi (Fromm, 2016b) bunların çağlar üzerinde çok belirgin etkileri vardır. Markos’da çiftçi meselinde kendine özgü anlatma biçimiyle şöyle diyordu: “Şunu dinleyin! Bir çiftçi tohum ekmeye çıktı. “Tohum ekerken, tohumların bir kısmı yolun kenarında düştü; kuşlar gelip bunları yedi. Diğer bir kısmı, toprağı az, kayalık bir yere düştü; toprak derin olmadığı için hemen filizlendiler; ama güneş doğunca kavruldular ve kökleri olmadığı için kurudurlar. Bir kısmı dikenler arasına düştü; dikenler büyüyüp onları boğdu ve tohumlar ürün veremedi. Bir kısmı da iyi toprağa düştü, büyüyüp geliştiler ve ürün verdiler; kimi otuz, kimi atmış, kimi yüz kat ürün verdi (İncil,Markos, 4; 3-7).İslâm dininin kutsal kitabında muhtelif ayetlerde insanın yaratılışı ve özüyle ilgili ayetlere rastlanmaktadır. Tin süresi dördüncü ayette “Biz insanı gerçekten en güzel biçimde yarattık” ifadesi ileinsan kapasitesinin varlığına ilişkin açık bir kanıt ortaya konulmuştur. Kadim doğu inanışının kutsal metinlerinde de benzer temalara açıkça rastlanmaktadır. UddalakaAruni, oğlu Şvetaketu’ya dedi ki: “Şu Nyagrodha ağacından bir incir getir bana.” “Getirdim efendim.” “Onu ikiye böl.” “Böldüm efendim.” “İçinde ne görüyorsun?” “Çok küçük tohumlar efendim.” “Sevgili oğlum, onlardan birini ikiye böl.” “Böldüm efendim.” “Ne görüyorsun orada?” “Hiçbir şey efendim.” Sonra o ona dedi ki: “Sevgili oğlum, bu en ince özü görmüyorsun; inan bana oğlum, o en ince özden şu koca Nyagrodha ağacı meydana geldi. (Upanishadlar, 2011, s.153). Benzer tartışmalar diğer inanç sistemleri ya da felsefe ekolleri açısından da yapılmaktadır. Maksadımız insan kapasitesinin varlığı ve sınırlarıyla ilgili tartışmanın farklı boyutlarını dikkate sunmak ve bu zengin birikimi sentezlemeye çalışmaktır. Bilim ve bilimsel tartışmalar ilerledikçe davranışçı ekolün temsil ettiği insanı organizmik/mekanik bir sistem olarak görme yaklaşımı terk edilmeye ve hümanist yaklaşımın fenomenolojik bakış açısı benimsenmeye başlanmıştır. Bu durum kaynaklarını aynı zamanda batıdaki Rönesans ve aydınlanma hareketlerinden alır. Aydınlanma çağıbireyin ortaya çıkmasına ve özgün kimliğinin (unique) tescil edilmesine katkı sağladı. Aydınlanma hareketi ile birlikte bilimde, felsefede ve daha sonra psikolojide derinlemesine bir şekilde ortaya çıkan gelişmeler, bireysel farklılıkların belirginleşmesine ve özgün yaratıcı benliklerin şekillenmesine yol açtı. Holistik bir perspektiften bakıldığında bu gelişmelerin etkileri sadece kişilik ya da benlik oluşumu alanında hissedilmedi aynı zamanda yetenek, ilgi ve değer alanlarında da etkilerini gösterdi. Bireyin merkeze alınması, söz konusu tüm kapasitelerin harekete geçmesine ve ilerlemesine yol açtı. Batıdaki bilimsel ve teknolojik gelişmelerin bu durumdan bağımsız düşünülmesi olanaklı değildir. Paradigma değişimi yaşamın tüm alanlarına yansımış bundan aile ve okul da nasibini almıştır. Yukarıda sözünü ettiğimiz gelişmelere paralel olarak ortaya çıkan yeni anlayış, aile ve okulda bireysel farklılıklara verilen önemi arttırmış, özellikle de öğrenme süreçlerinin düzenlenmesinde birey odaklı eğitim anlayışının giderek güç kazanmasına katkı sağlamıştır. Her bireyin kendine özgü bir yapıyla dünyaya geldiğini savunan bu yaklaşım, sahip olunan potansiyelin ancak ve ancak uygun mecralarda 803-940.qxp_Layout 1 10.09.2019 16:49 Page 824 International Symposium Akçaabat From The Past To Present 825 gelişebileceğini ileri sürer. Uygun mecra ya da ortam nedir sorusuna uzun uzadıya cevap vermek mümkündür. Ancak bizce tüm tartışmaları özetleyen ve söz konusu sorulara en yalın şekilde cevap veren yaklaşımlardan biri ErichFromm tarafından ortaya konmuştur. Fromm (2016) özgürlükten kaçış adlı eserinde bunu çarpıcı bir şekilde dile getirir. Fromm, özetle şunu söyler; İnsan kendisine bahşedilmiş bazı donanımlarla-kapasitelerle dünyaya gelir. Bunlar onun fizyolojisine/beynine nakşedilmiştir. Birey bunları harekete geçirmeye, gerçekleştirmeye meyillidir. Çünkü bunlar temelde en önemli içgüdüsel eğilim olana yaşamda kalmayla ilgilidir. İnsanın bedenen ve ruhen yaşamda kalabilmesi için içsel donanımlarını işlevsel hale getirmesi gerekir. İşte burada özgürlük devreye girer. Bunlar ancak özgür bir ortamda ve özgürlüğe sahip çıkarak işlevsel hale getirilebilecek eğilimlerdir. Özgürlük gerçekte insanın sahip olduğu potansiyeli açığa çıkarma hakkını ifade eder. Bunu bazen çevre yani aile ve okul ketler bazen de bireyin kendisi. Özgürlükten kaçmak aslında kapasitelerini harekete geçirmekten, ilerlemekten kısaca insani tekamülden uzaklaşmaktır. Fromm’un bu ilginç bakış açısı çevre ve okulun insan kapasitesinin gerçekleşmesi üzerindeki etkisini daha anlamlı bir tartışma haline getirir. Bu yaklaşım her bireyin bir donanım taşıdığını, çevre ve okula düşenin ise bunu harekete geçirecek bir yapıyı benimsemek olduğunu ileri sürer. Alfred Adler (2016) kalıtımdan kaynaklanan bazı bozukluklar dışında, insanın gelişiminden kaynaklanan bir sınırlılığın bulunmadığını belirtir. Ona göre çocukları yeteneksiz, ilgisiz gibi bazı sınırlılıklarla tanımlamak eğitimdeki en büyük hatalardan biridir. Böyle bir durum çevreyi ve okulu sorumluluktan uzaklaştırır ve kendi hata ya da noksanlarını görememe kusuruna iter. Bu tür hata ya da kusurlar üzerine inşa edilen uygulamalar yüzünden sayısız öğrenci yetersizlikle, kapasitesizliklenitelendirilmiştir. Bunların içinde parlak zekâ ve yaratıcı düşüncelere sahip olanlara dünya her dönemde şahit olmuştur. Tarihsel dönem içinde biraz gecikmeli olsa da Türk eğitim sistemi ve öğrenci yetiştirme modeli de bu tartışmalar içinde yer almıştır. Osmanlı’nın son döneminde başlayan ve cumhuriyetin ilk yıllarında devam eden tartışmalar, pek çok modelin denenmesine yol açmış ve ilginçtir ki en uygun modeli arama serüveni günümüze kadar süregelmiştir. Bu çalışmada modelin geniş yelpazesi değil sadece konu başlığı olarak sınırlandırdığımız insan kapasitesi üzerinde durulmaktadır. Eğitim, cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren başlatılan kalkınma hamlesinin en önemli dinamiği olarak kabul edilmiş formal ya da informal uygulamalar aracılığıyla çağdaş toplum idealine ulaşılmaya çalışılmıştır. Bunlardan bir kısmı Türk eğitim tarihi üzerinde derin izler bırakmış, işlev ve sonuçları farklı gerekçelerle tartışma konusu edilmiştir. Köy Enstitüleri bunlardan biridir. Köy Enstitüleri ile bir taraftan kişisel ve sosyal gelişimi destekleyici uygulamalara, diğer yandan kalkınmayı ve toplumsal refahı hedef alan faaliyetlere yer verilmiştir. İnsan kapasitesinin işlevsel hale dönüşmesinin en çarpıcı uygulamalarını bu okullarda gözlemlemek olanaklıydı. Mümkün olduğunca doğal yapının korunduğu geniş alanlarda kurulan bu okullarda kültürel, sanatsal ve sportif becerilerden, ev işleriyle ilgili kazanımlara kadar farklı müfredat içeriklerine yer verilmişti. Ülkenin coğrafi ve sosyal koşulları dikkate alınarak bina edilen bu okullarda deniz ürünlerinden, tarıma, hayvancılığa ve benzeri pek çok uygulamaya yer verilmiş ve bu okullardan mezun olanlar kapasitelerini keşfedebilme olanağı bulmuşlardır(Türkoğlu, 2013). İşte öğrenme hedefiyle kurulan bu okulları burada mevzu etmemizin en önemli nedeni, insan kapasitesini keşfetme konusuyla ilgili açık tecrübeleridir. Bu okullar genç dimağları harekete geçirmiş ve adeta çocuklara canlılık kazandırmıştır.Fromm (2015) insanın "canlı" olması halinde her türlü faaliyeti gerçekleştirebileceğini belirtir. Canlı olmak, insanın güçlerini kendisi için kullanması ve insan olarak yaşamını sürdürmesi anlamına gelmektedir. Türkiye tarihsel, dönemsel ya da politik sebeplerle Köy Enstitüsü uygulamasını sona erdirmiştir. Bu okulların işlev ve etkileri tarihsel bir tartışma konusu olmaya devam etmektedir. Ancak bu okulların öğrencilerin kapasitelerini ortaya çıkarma ve geliştirme bakımından üstlendikleri misyon tarihi bir gerçek olarak açıkça karşımızdadır. Elbette ki günümüze kadar Türkiye’de daha farklı eğitim model ve uygulamalarına yer verilmiş ancak hali hazırda arzu edilen sonuçlar alınamamıştır. Kuruluşunun yüzüncü yılına yaklaşırken Türkiye’de eğitim ve öğrenci yetiştirme konuları hala temel birer 803-940.qxp_Layout 1 10.09.2019 16:49 Page 825 826 Uluslararası Dünden Bugüne Akçaabat Sempozyumu sorun olarak gündemde ilk sıralarda yer bulmaktadır. Sıkça değiştirilen politikalar, okul türleri, sınav sistemleri, medet umulan müfredat değişiklikleri, mekânsal yenilikler, öğretmen istihdam koşulları ve benzeri pek çok şey, sorunun çözümüne anlamlı katkılar sağlamamıştır. Bırakın sorunu çözme hedefini çocuklar ve gençler arasında davranışsal problemler, madde bağımlılığı, çatışmalar ve benzeri pek çok sorun giderek artmış toplumu tehdit eden seviyelere ulaşmıştır. Çünkü okullar insan kapasitesini geliştirme işlevini bir taraf bırakmış sadece akademik başarıyı ve sınav performansını odak alan uygulamalara yer vermiştir. Okulların hedefi bolca bilgi kazandırmak, bunların öğrencinin hafızasında bozulmadan kalmasına özen göstermek ve kazasız belasız sınav kağıtlarını aktarılmasını temin etmek olmuştur. Günümüz okullarında öğrencilere akademik alan dışında koşabilecek başka bir kulvar bırakılmamış, koşma becerisi düşük olanlar başlarda ya da ortalarda yarışı terk etmişlerdir. Yarışı bitirebilenler de bu dayanılması zor pistte pek çok sakatlığa maruz kalmışlar güç bela varış noktasına ulaşmışlardır. Böyle bir tablo eğitimle ilgili olan herkesi bir nebze düşünmeye ve mevcut sorunu tartışarak çözüm aramaya yöneltmektedir. Biz bu çalışma ile insan kapasitesinin geliştirilmesi üzerinde kısaca aile ve okulun işlevlerini tartışmayı ve bunu da bizce önemli bir örneklemi teşkil eden Trabzon’un Akçaabat ilçesi bağlamında yapmayı amaçladık. İnsan kapasitesini geliştirme konusunda sağladığı coğrafi, sosyal ve kültürel ortam bu ilçeyi bağlam olarak seçmemizin gerekçesidir ve ilçe bu özellikleriyle Trabzon’un diğer ilçelerinden farklılaşmaktadır. Bu farklılıkları belli bir zaman periyodunu dikkate alarak tartışmak doğru olur çünkü çalışmada dile getirdiğimiz insan kapasitesini sınırlayıcı bazı durumlar Akçaabat ilçesinde de belirgin şekilde ortaya çıkmaya başlamıştır. Bunda köyden şehre göç etmenin, çarpık yapılaşmanın, nüfusve demografide ortaya çıkan değişimin etkisi olduğu kadar, sosyal ve kültürel alanlarla ilgili hassasiyetlerin zayıflaması da etkili olabilir. Elbette ki bunları ülkenin genel politikalarından ve bölgenin etkilerinden bağımsız düşünmek mümkün değildir. Akçaabat nüfus olarak Trabzon’un en büyük ilçelerinden biridir. Farklı coğrafyalara yayılmış yerleşim alanlarına mevcuttur. Maçka, Tonya gibi ilçelerin iç bölgelerde iken Akçaabat hem iç bölgelerde hem de kıyılarda yerleşmiş bir ilçedir. Son yıllarda azalma ya da tütün gibi tamamen bitme noktasına gelse de Akçaabat diğer ilçelerden daha zengin ve çeşitli tarım alanlarına sahiptir. Barındırdığı mikro klima alanları tarımsal çeşitliliğin önemli bir nedenidir ve bu da üretimde farklılığı ortaya çıkarmaktadır (Şenol, Sezer, 2014). Örneğin zeytin ya da üzüm yetiştiriciliği bu bölgede daha yaygın şekilde yapılmaktadır. Akçaabat’ın yayla kültürü diğer ilçelere oranla daha belirgindir ve kökleşmiş yayla dernekleri ile bu gelenek sürdürülmektedir (Karpuz, 2014). Kıyıya sahip olması balıkçılığın gelişmesine katkı sağlamıştır. Akçaabat sportif, kültürel, sanatsal alanlarda da diğer ilçelerden önemli düzeyde farklılaşmaktadır. Cumhuriyetle yaşıt ve ilk adı Sebat İdman Yurdu olan Akçaabat Sebat Spor kulübü, Türk sporuna sayısız sporcu kazandırmıştır. Bunun yanındaTütünspor kulübü farklı branşlarda pek çok sporcu yetiştirmiştir. Cumhuriyetin ilk yıllarında atletizm, bisiklet, yüzme, saha hentbolu, atıcılık, voleybol, yetmişli yıllardan sonra voleybol, basketbol, atletizm ön plana çıktı. Keza seksenli yıllarda atletizm ve hentbolda başarılar elde edildi (Kalyoncu, 2014) Akçaabat, futbol, hentbol, boks, atletizm gibi alanlarda Trabzon’da büyük başarılar etmiş bir ilçedir ve burada spor daima öncelikli bir uğraş alanı olmuştur. Bu durum da Akçaabat’ı diğer ilçelerden ayıran özelliklere açık örnekler oluşturmaktadır. Folklor denince akla Akçaabat gelmektedir. Akçaabat folkloru türleri ve kullanılan sazlar bakımından zengin bir içeriğe sahiptir. (Cihanoğlu, 2014). Diğer ilçelerin bu kadar zengin ve halka yayılmış folklor kültürü bulunmamaktadır. Müzik, resim ve benzeri sanat alanlarında da Akçaabat ayrıcalıklı bir yer teşkil etmektedir. Burada özetlemeye çalıştığımız gerçekler Akçaabat’ı konu edinmemizin temel nedenidir ve bu zengin yaşantılar konu başlığımız olan insan kapasitesinin gelişimi ile doğrudan bağlantılıdır. Akçaabat bir çevre olarak bu zengin yaşantıları sunmakta ve insandaki donanımları harekete geçirmeye dönük fiziksek ve sosyal bir iklimi barındırmaktadır. Bunları daha özele indirgeme imkânımız bulunmaktadır. Akçaabat’ın her köyünde; kemençe, zurna ya da davul çalan, horon oynayan insanlara rastlamak mümkündür. Her köyde ebe, kırıkçı-çıkıkçı, aşçı, terzi, marangoz, değirmenci, tırpancı, diçşi, bulmak olanaklıdır. Halk hekimliği çeşitli öğeleriyle Ak803-940.qxp_Layout 1 10.09.2019 16:49 Page 826 International Symposium Akçaabat From The Past To Present 827 çaabat halk kültüründe yaygın olarak işlev görmüştür (Yıldırmış, 2014). İnsan ve hayvan hastalıklarını tedavi eden, doğadan, floradan anlayan, kişiler arası sorunlarda arabuluculuk yapan, hafızlık, şairlik vb becerileri olan birilerini bulmak zor değildir. Sporla ve sanatla ilgilenen çok sayıda birey vardır. Daha nicesini saymak mümkündür. Bu zengin ortam yönelimleri belirlemede büyük fırsatlar sağlamakta ve her birey kendi mecrasını bulabilmektedir. Mecrasını bulmak özgürlüğü yaşamaktır. Yukarıda Fromm’un tespitleriyle özgürlüğün doğuştan getirilen insanlara bahşedilmiş bir özellik olduğunu, insanların ancak bunu kullanmaları durumunda hoşnut olabileceklerini vurgulamıştık. Özgürlük bu anlamda sahip olunan ilgi, yetenek, karakter ve değer sistemiyle uyuşan eylemlere yönelmeyle gerçekleşebilir. Bu ancak zenginleştirilmiş bir ortam ve anlayışla sağlanabilir. Akçaabat coğrafi, sosyal ve kültürel özellikleri ile bu anlamda bireylere özgürlük sağlamış ve her insanda bulunan cevherin keşfedilmesine yardımcı olmuştur. Kemençenin çalgısını herkes dinler ama müzik yeteneğine sahip olanlar daha fazla ilgi gösterir. İlgilendiği şeyi deneyen ve hoşnut kalan kişi yetenekleriyle bu becerisini geliştirir. Aynı ilkeler ziraatçi, kırıkçı, ebe ya da sporcu için de geçerlidir. Akçaabat’ın kültürel iklimi diğer ilçelere oranla insan kapasitesini geliştirmeye daha elverişli görünmektedir. Bir Akçaabat halk oyunları ve çalgılarındanetraflıca söz etmek mümkün ama örneğin Of folkloru yaygın olarak inceleme konusu olan bir alan değildir. Bazı ilçelerin kültürel yapısı ya da değer sistemi özellikle spor, müzik ve sanatın diğer alanlarıyla ilgilenmeyi engelleyici bir yapıya sahiptir. Burada özetlemeye çalıştığımız özelliklerin gelişmesi sıklıkla belirttiğimiz gibi Akçaabat’ın zengin öğrenme mecrasından kaynaklanmaktadır. Bireyler bu mecrada kendileri için uygun ve doyum sağlayabildikleri alanlara akma fırsatı bulurlar. Bu gerçek bir okuldur. Gerçek okul, insanı akademik başarıya değil hayata hazırlayandır. Peki bir ilçenin sağladığı bu imkanları okul ne derece karşılıyor ve dolayısıyla okul kişisel gelişime ve insan potansiyellerinin keşfine ne kadar imkân sağlayabiliyor. İnsan hayatında önemli bir yere sahip olan öğretmenlerin gizil güçlerin varlığına inanması, insan kapasitesinin geliştirilmesi hususundaki ilk koşuldur. Fromm (2015) eğitimi çocuğun gizilgüçlerinin varlığına inanmaylaeşit görür ve ingilizce’de“education” ile ifade edilen sözcüğün kökeninin e-ducare’nin gizil güçleri ortaya çıkarmak anlamına geldiğini belirtir. Öğretmen ve toplum bu inançtan mahrumsa, eğitim sürecinde bir tıkanma meydana gelir ve bu birey için varoluşsal krize dönüşür. Mesleki rehberlik modelleri, yetenek, ilgi, kişilik ve değer sistemini özellikle meslek seçimi ve doğal olarak kapasitelerin işletilmesi bakımından hayati pozisyonda görür. Buna eşlik eden insancıl yaklaşım insan kapasitesinin gizil güçlerle bağlantılı olduğunu kabul eder. Sonuç Bugününokulu ile tartışma konusu olarak seçtiğimiz Akçaabat ilçesi ortamının kişisel kapasitelerin gelişimine verdiği destek karşılaştırmaya tabi tutulduğunda farklar ortaya çıkar. Okulun programı, sadece akademik hedefleri kapsamakta diğer alanları ihmal etmektedir. Akçaabat’ın yaşamı genel anlamda toplumsal iş birliğini desteklerken, günümüz okulu yarışma ve rekabet duygusunu ortaya çıkarmaktadır. Öğretmenlerin söylediklerini tekrarlamak, sırada saatlerce çakılı oturmak, anlaşılması zor metinleri ezberlemeye çalışmak gibi işlevler bireyin kapasitesini ne kadar harekete geçirebilir. Bunun yerine yöre coğrafyasından kaynaklanan özelliklerle çocuklar koşmayı, engin vadileri seyretmeyi, bir patika yolunu takip etmeyi tercih ederek daha çok gelişme imkânı bulabilirler. Okul insanın hayal gücünü ve yaratıcılığını sınırlandırır. Oysa okulun dışı hayallerinin peşinde koşup yaratıcılığını harekete geçirmeye çalışanlar için ilginç fırsatlar sağlar. Akçaabat ilçesinde zanaat mensuplarında bunu açıkça görmek mümkündür. Özetle okullar öğrencinin kapasitesini geliştirme yerine genelde kısıtlayıcı bir yapı arz ederler. Oysa burada konu edindiğimiz Akçaabat ilçesinin coğrafi ve sosyal koşulları her bireyin kendi yeteneklerini sergileyebileceği alanlar doğurmakta ve bu şekilde de insan kapasitesinin ortaya çıkmasına daha çok zemin hazırlayabilmektedir. Okul ortamı zayıftır oysa çevre yani konu edindiğimiz Akçaabat alanı daha zengin bir öğrenme ortamı oluşturmaktadır. Zengin öğrenme ortamı gerek iş bulma gerekse toplumsal uyum açısından hayati bir önem taşımaktadır. 803-940.qxp_Layout 1 10.09.2019 16:49 Page 827 828 Uluslararası Dünden Bugüne Akçaabat Sempozyumu Kaynaklar Adler, A. (2016). Yaşamın Anlam ve Amacı (Çev.KâmuranŞipal). İstanbul: Say Yayınları. Cihanoğlu, S. (2014). Akçaabat yöresi geleneksel halk oyunları, müzikleri ve sazları. Dünden Bugüne Akçaabat Sempozyumu, Akçaabat Belediyesi Kültür Yayınları. s.541- 567 Maslow, A. (2001). İnsan Olmanın Psikolojisi (Çev. Okhan Gündüz). İstanbul: Kuraldışı Yayınları. Fromm, Erich (2015). Kendini Savunan İnsan (Çev. Necla Arat). İstanbul: Say Yayınları. Fromm, E.(2016). Özgürlükten Kaçış (Çev. Şemsa Yeğin). İstanbul: Say Yayınları. Fromm, E.b(2016b). Sahip Olmak ya da Olmak (Çev. Şemsa Yeğin). İstanbul: Say Yayınları. İncil (2009). İstanbul: Sak Ofset. Kalyoncu, O., (2014). Akçaabat tarihinde spora bakış. Dünden Bugüne Akçaabat Sempozyumu, Akçaabat Belediyesi Kültür Yayınları. s.345-347. Karpuz, H. (2014). Akçaabat’ta halk kültürü ve yayla evleri. Dünden Bugüne Akçaabat Sempozyumu, Akçaabat Belediyesi Kültür Yayınları. s.415-427. Şenol, E., Sezer, İ. (2014). Trabzon ili tarımında Akçaabat ilçesinin yeri ve önemi. Dünden Bugüne Akçaabat Sempozyumu, Akçaabat Belediyesi Kültür Yayınları. s.657-630. Upanishadlar (2011). (Çev. Korhan Kaya), İstanbul: İş Bankası Kültür Yayınları. Türkoğlu, P., Tonguç ve Enstitüleri İstanbul: İş Bankası Yayınları. Yıldırmış, F. (2014). Akçaabat yöresinde halk hekimliği uygulamaları. Akçaabat’ta halk kültürü ve yayla evleri. Dünden Bugüne Akçaabat Sempozyumu, Akçaabat Belediyesi Kültür Yayınları. s.503-514. 803-940.qxp_Layout 1 10.09.2019 16:49 Page 828 International Symposium Akçaabat From The Past To Present 829 Giriş Bu çalışmada Ali Şakir Ağanoğlu’nun Akçaabat’tan başlayan eğitim hayatı ve entelektüel olarak yetişme sürecinin ilk aşaması olan ilk ve orta eğitimi ele alınacaktır. Ali Şakir Ağanoğlu,yakın dönem Türkiye tarihi açısından da çok önemli bir insandır.1 Akçaabat’ın ilk Müftüsü Mehmet İzzet Efendi’nin oğullarından biridir, Ziraat Bankası’nın banka müfettişidir2, işletme iktisadi alanında katkıları olan önemli bir akademisyendir, bir bürokrattır, Trabzon milletvekilidir ve Cumhuriyet senatörüdür. Ali Şakir Ağanoğlu, yaşadığı döneme dair izlenimlerini ve başından geçenleri düzenli notlar alarak kayıt altına almıştır. Tuttuğu notlarla yetinmeyerek, eksik kaldığını düşündüğü bölümleri sonradan dikte ettirmiştir. Ağanoğlu’nun müellifi olduğu bu metinler, yakın dönem Türkiye siyasi tarihi ve erken Cumhuriyet dönemi Akçaabat’taki toplumsal hayata ilişkin eşsiz notlar olarak öne çıkmaktadır. İmparatorluktan Cumhuriyete geçişte Akçaabat ve Trabzon hakkında çok önemli gözlemler yapan Ağanoğlu; anılarında öğrencilere okul numarası verilmesinden, sene sonu sınavlarının nasıl yapıldığına, öğrencilerin cinsiyet farkının okullaşmadaki rolüne kadar pek çok detayı yüksek gözlem yeteneği ile not etmiştir. Bu çalışmada Ağanoğlu’nun yayınlanmamış anıları, mülakatları ve dikte ettirdiği notlar kaynak olarak kullanılmıştır. İlk Mektep Akçaabat’ta yaşayan Ağanoğlu ailesive kasaba halkı 1916 sonunda Rus işgali nedeniyle, bölgeyi terk ederekmuhacirliğe gitmiştir. Aile, önceGiresun’a, sonra Samsun’a daha sonra da daha ucuz diye Sinop’a gitmiştir. 1917 yılında Rusların bölgeden çekilmesi ile muhacirler dönüşe başlamıştır. Ağanoğlu ailesininSinop’tan Trabzon’a dönüşü 1919 yılı sonuna kalmıştır. Annesinin ifadesi ile 19 Ağustos 1916 doğumlu olan Ali Şakir’in okul hayatı 1921 yılında başlamıştır.Ağabeyi İlyas’ın (1913 doğumlu) arkasına takılmış ve yaşı tutmadığı için mektebe kayıtsız devam etmiştir. Sınıfında ağabeyi İlyas, Ömer ve İsmail Emiralioğlu, İbrahim Tosun ve Memişoğlu Mehmet vardır. Cumhuriyet’in ilan edildiği 1923 yılında ise okula resmi kaydı yapılmıştır. Ali Şakir’in okula başlayacağı dönemde Akçaabat’ta Müslümanların çocuklarını gönderebileceği bir ilkokul vardır, köyler okulsuzdur. Kasabada ortaokul ve lise yoktur, okur-yazar olan insan sayısı yok denecek kadar azdır. Ali Şakir’in ilk mektebe devam ettiği ilk yıllarda okul binasının içinde öğrenciler ayakkabılarını çıkararak girermiş. Herkes büyük kapıdan girerken pabuçlarını çıkarır, eline alır ve her sınıfın kapısının yanında bulunan ayakkabı dolaplarına ayakkabılarını kendileri koyarmış. Mektep sık sık yıkanır ve döşemeler silinir; döşemelerin silinmediği kış günlerinde zemin rutubetli olurmuş. Zengince ailelerin çocukları lastik fotin giyerek okula gider ve sadece lastik kısmını çıkararak mektep içerisinde fotinle gezerlermiş. Bütün gün okulda geçtikten sonra akşamöğrenciler okuldan taburla çıkar; küçük sınıflar taburun en önünde, büyük çocuklar sınıf sırası ve boy sırasına uygun olarak taburun en arkasında yürürmüş. Son sınıf öğrencileri nezaretçi tabur başı olarak, taburun sağında ve solunda yürüyerektaburdan çıkanları bağırarak tekrar tabura katar veKadınlar Pazarı’na kadar taburu muntazam getirip orada dağıtırmış. İkinci sınıfta müfredatta yer alan dersler Tarih, Coğrafya, Din Dersi ve Kur’an-ı Kerim’den başka Sarf ve Nahiv’dir. Sarf kitabında Arapça kelimelerin sığaları, kelimelerin cemi, tensiye ve müfretlerini ayrıntılarıyla 1 Veysel Usta, “Hatıratına Göre Ali Şakir Ağanolu”, Dünden Bugüne Akçaabat Sempozyumu 26-28 Nisan 2013,Düzenleyen Akçaabat Belediyesi, ss.293-299. 2 Murat Koraltürk, “Taşrada Yolsuzluklar ve Ekonomi”, Toplumsal Tarih Dergisi, Nisan 2014, 244, ss.22-26. * Dr. Öğr. Üyesi, Hakkari Üniversitesi, İİBF, İktisat Bölümü, [email protected] AKÇAABAT’TA EĞİTİM VE TOPLUMSAL HAYAT (1921 - 1934 İhsan Seddar KAYNAR * 803-940.qxp_Layout 1 10.09.2019 16:49 Page 829 830 Uluslararası Dünden Bugüne Akçaabat Sempozyumu sıralanırdı. Ayrıca İsmin Halleri ve Yazı dersleri de varmış. Türkçe ve Sarf derslerine Eyüp Efendi girermiş. Yıl sonlarındabir üst sınıfa geçen öğrenciler arasında başarı sıralamasının yapıldığı bu dönemde Ali Şakir, ikinci sınıftan üçüncü sınıfa BİRİNCİLİK ile geçmiş. Mektepte üçüncü sınıfların bulunduğu odanın altı bodrum katı olduğu için, okulun ısınmasında kullanılan odun, yonga ve talaş orada saklanır; sabahları soba yakmak için çocuklar döşemedeki kapağı kaldırır, bodrumdan odun çıkarırlarmış. Kürsünün olmadığı sınıfta, alelade bir masa kürsü vazifesini görürmüş.Kazım Efendi’nin okuttuğu Nahiv dersi, üçüncü sınıfın en önemli dersi olsa da, öğrenciler pek az anlar ve çok güçlük çekermiş. Ali Şakir Ağanoğlu, ilkokul yıllarından 1924 yılındaki Cumhuriyet Bayramı kutlamalarını ve Kaymakam Şevket Bey’in meydandaki konuşmasını çok net hatırlıyor. Cumhuriyet’in ilk kutlaması olan bu etkinliğe katılmak için öğrenciler tabur olmuş hükümet konağının önündeki meydana doğru gelirken bayrağı Ali Şakir taşımıştır. Ali Şakir, üçüncü sınıftan dördüncü sınıfa YEDİNCİ olarak geçmiştir. Babası Mehmet İzzet Efendi, Nahiv derslerinde yardımcı olması için oğlunu Ömer Hafız’atenbih ederek İstanbul’a gitmiş. Mehmet İzzet Efendi, oğullarına İstanbul’dan biri beyaz parlak kilitleri olan meşin bir çanta ve diğeri gri renkli iki çanta getirmiş. İlyashemen atılıp meşin çantayı aldığından Ali Şakir’e gri çanta kalmış. 1925 yılında büyük selin olduğu yıl,Ali Şakirdördüncü sınıfa geçmiş ve çarşıdaki evlerine de yavaş yavaş taşınmaya başlanmış.Büyük sel, Annesi ve Abdullah Ağabeyi Trabzon’dayken, yatsı vaktinde babası Mehmet İzzet Efendi namaz kılmaya hazırlanırken gerçekleşmiştir. Yağmur başladıktan yaklaşık bir saat sonra, müthiş bir gürültü duymuşlar ve bahçelerden beyaz köpüklü suların etrafı kaplayarak hızla evlerine geldiğini görmüşler. Dere, büyük bir gürültü ile akarken meydan tarafından da çok fazla su akmaya başlamış. Uzunali Efendi’nin kahvesinden halk sokağa dökülmüş, Helvacı Ahmet’in yeni yaptırdığı mağazasının önündeki yüksek kaldırıma çıkarak sel sularından uzaklaşmışlar. Bahçeyi dolduran suyun tazyiki ile fetvahanenin duvarı çok büyük bir gürültü ile yıkılıncaMehmet İzzet Efendi’nin yazıhanesi ve bitişiğindeki Bayram’ın Osman’ın dükkanı da sulara karışmıştır. Mehmet İzzet Efendi’nin fetvahanedekikitaplarının büyük bölümü sele kapılarak yok olmuştur. Fetvahane bir daha yaptırılmamıştır.Bu tarihten sonra, seller zaman zaman tekrarlamış, Ağanoğlu’nun aile evi kısmen harap olmuş, bahçeleri bozulmuş, kiracılar kaçmış ve nihayet çökmeye yüz tutan ev, 1938’de Belediyenin zorlamasıyla yıkılmıştır. Ali Şakir, dördüncü sınıftan beşinci sınıfa da BİRİNCİ olarak geçmiştir. Cumhuriyet öncesine altı yıl olan ilkokul, Cumhuriyet ile beş yıla indirilmiştir ve Ali Şakir’in beşinci sınıfa geçtiği bu yıl, muallimler için sınıf usulü kabul edilmiştir. Beşinci sınıfın öğretmenliğini, mektebin müdürü de olan Göreleli Hasan Fazıl Bey üstlenmiştir. Diğer öğretmenler Akçaabatlı olan Eyüp Hoca, Cemal Hoca, İsmail Hoca ve Kazım Hoca’dır. Aralarında medresede okuyan Kazım Hoca, daha sonra sarığı çıkarmıştır. Ali Şakir’in beşinci sınıftan hatırladığı sınıf arkadaşları Yardımoğlu Enver, İngiliz Şakir’in Muhammed, topal Zekeriya’nın Cemal, Hacı Şükür’ün Muhammed Efendi’nin Ömer’dir. Ağabeyi İlyas’ın da sınıfın en haşarılarından olduğunu, Müdürükızdırdıklarında bütün sınıfın sıra dayağına çekildiğini de hatırlamaktadır.Beşinci sınıfın odası güzel ve duvarlarıharitalarla örtülüdür. Vakitlerini harita üzerinde memleketler, şehirler, kasabalar, nehir ve dağları arayıp ve birbirlerine sorarak geçirirlermiş. Bahçeye çıkamadıkları yağmurlu günlerde ve kışın boş zamanlarını harita takip ederek geçirirlermiş. Ali Şakir’in beşinci sınıfta iyi geçen dersleri arasında hesap ve hendese dersleri var, özellikle hendeseden oldukça iyi anladığını aktarmaktadır. İlk mektebin son sınıfı olan beşinci sınıfta, en iyi ders olarak haftada bir ders görülüyormuş. Mukavva işlerinden başka mezun olurken gösterecek eser olarak, bütün sınıf saksı yapmış. Ali Şakir bir de tel kafes yapmış. Mümeyyizlere bu eserleri teşhir etmiş ve imtihandan epeyce bir müddet sonra mektepten alıp eve götürmüş. İlk Mektepten Mezuniyet ve Bekleme Ağanoğlu’nun anılarında beş yıllık ilk mektebin mezuniyet imtihanları, okulun en heyecanlı ve en yorucu kısımları olarak bahsedilir. Okulun ikinci sınıfından itibaren, sene sonu sınavları mümeyyizler huzurunda yapılmaktadır. Son sınıftaki bitirime sınavlarına, Kaymakam ve Müftü başta olmak üzere kasabanın ileri gelen memurları da MÜMEYYİZ olarak çağrılmaktadır.İmtihanlara öğrenciler numara sırasıyla girerken sıralarının gelmesini bahçede dolaşarak ya da birbirlerine ders anlatarak beklermiş. Her dersin sınavı arasında 2-3 gün ara bulunurken, erkeklerle kızlar farklı günlerde sınav yapılırmış. Kız mektebinin hocaları erkek öğrencilerin sınavlarına mümeyyiz olarak katılırken, erkeklerin hocaları da kız öğrencilerin sınavlarına mümeyyiz olarak gidermiş. 803-940.qxp_Layout 1 10.09.2019 16:49 Page 830 International Symposium Akçaabat From The Past To Present 831 Ali Şakir Ağanoğlu, ilk mektebi 11 dersten tam not (10) alarak bitirmiş. Sınıfta aynı notları Kadir isimli bir öğrenci daha vardır. İmtihanların sonuçları adi kağıtlara çizilmiş cetveller halinde öğrencilere verilmiş. Şehadetname sonradan hazırlandığı için, tasdik için Kaymakam’a bizzat kendisi çıkarak imzalatmıştır. Babası Mehmet İzzet Efendi 1925 sonbaharında tedavi için İstanbul’a gitmiş, fayda görmemiş,1926 yazında rahatsızlığı daha da artmış ve aynı yılın sonunda hayatını kaybetmiştir. Ali Şakir, ilk mektebi bitirmiş olsa da, yaşı küçük olduğu için Orta Mektebe hemen başlayamamıştır. Yaşının tutmamasının yanında babasının kaybıile aileninmaddi durumu, onun okumasına imkan vermemiştir. Boş gezmemesi için Tapu Dairesinde, telgrafçının İhsan Bey’in katipolduğu yere gönderilmiş, ancak yazısı işlek bulunmadığı için işe alınmamıştır. Daha sonra “Terzilik fena bir sanat değildir” denilerek, Terzi İsmail Efendi ile Terzi Muammer’inmeydanda ortak çalıştıkları dükkanda, onlarla çalışmaya başlamıştır. 1925 yılında muallim mektebinden mezun olan ağabeyi Halit, Rize’de öğretmenlikyapmaktadır. 1926 yılında babası ölünce KalanimaMektebine tayin edilmiştir. Bisiklet ile her gün evden Kalanima’yagidip gelebildiği için, evin idaresi abisine geçmiştir. 1927’de ağabeyiniPulathane Merkez İlk Mektep Müdürü yapmışlar ve aynı zamanda Mıntıka Maarif Memurluğuna atamışlardır.1928 yılında Ali Şakir 12 yaşında iken, mektepler muhtelit [karışık] olmuş ve karma eğitim başlamıştır. Böylece kız ve erkek çocukları evlerine en yakın olan okula devam etmeye başlamıştır. Akçaabat Merkez İlkokulu’nun 4. ve 5. sınıfına 5-6 kız öğrenci gelmiş, gelenler arasında dönemin müddei umuminin [savcı] iki kızı da vardır.Okul müdürü olan ağabeyi, boş durmaması için Ali Şakir’i de mektebe almıştır. Geçen yıl mezun olduğu halde son sınıfa fahri talebe olarak tekrar devam etmiştir. İstediği zaman mektebe girip çıkma iznine da sahip olan Ali Şakir’in arkadaşları arasında sınıfın en iyi ve büyük talebeleri olan Ömer Demirci, Talat da bulunmaktadır. 1928 yılının yaz tatilinde nüfusta, yaşını büyütmek için çok fazla uğraşmış, mahkeme yaşını büyütmüş ve böylece Orta Mektebe müracaat edebilmiştir.3 1928 yılının Ağustos ayında, ortaokul için leylimeccani sınavı açılmıştır. Trabzon’da okuyan ağabeyi Fazıl,okulun müdürü Şerif Bey’e kardeşi Ali Şakir’den bahsetmiş, Şerif Bey deAli Şakir’in sınava girmesini tavsiye etmiştir. Sınava giren Ali Şakir, leyli-meccani sınavını kazanarak ortaokula başlayan 8 kişiden biri olmuştur. 10’dan fazla öğrenci de kendi parası ile okumaktadır. Ali Şakir’in anımsadıklarından liseye kayıt yapanlar Hemşinli Vehbi Kemal Güney, Artvinli Yusuf Oral Zengin, İstanbullu Hamdi Açan, soyadını şimdi hatırlayamadığı bir Jandarma Yüzbaşısının oğlu Ekrem Bey’dir. 1928 yılında lise son sınıfta ise sadece 4 öğrenci vardır. Trabzon’da Orta Mektep ve Lise (Eylül 1928 – Haziran 1934) O yıllarda Trabzon’da bulunan Trabzon Lisesi’nde ortaokul ve lise bir aradadır. Eski adıTrabzon Sultanisi olan bu okul, 2. Abdülhamit döneminde 1880 yılındaTrabzon’un batı kısmında Kavak Meydanı’nda inşa edilmiştir. Ortaokul ve lisenin bir arada bulunduğu binada, yatılı ve gündüzlü öğrenciler eğitim görmektedir. Binanın üst katında dört yatakhane, orta katı dershaneler, alt katı yemekhane, salon ve tuvaletler bulunmaktadır. Giriş katının her iki tarafından orta kata merdivenler vardır. Tarihi binada 1934 yılına kadar hizmet vermiş, aynı yıl lise kısmı Kemerkaya Mahallesi’ndeki Muallim Mektebi olan taş binaya taşınmış ve ortaokul kısmı da diğer okullara dağıtılmıştır. Tarihi bina yıkılarak, yerine 1938 yılında bugünkü bina yapılmıştır. Ali Şakir’in ortaokula başladığı 1928 yılında Latin harflerine geçilince, birinci sınıflar ilk bir ay boyunca sadece Türkçe öğrenmişlerdir.Okulun Türkçe Hocası Recai Bey tarafından önce harf, sonra hece, kelime ve cümleleröğretilmiştir. Yeni yazı öğrenildikten sonra, diğer derslere başlanmıştır. Üst sınıfların, yabancı dili Fransızca olanların Latin alfabesine alışkın olması nedeniyle, Türkçe’nin Latin harfleri ile kullanımına geçişleri birinci sınıflara göre kolay olmuştur.Birinci sınıflar dil seçimlerine göre üç şubeye ayrılmış; A şubesinde Fransızca, B ve C şubeleri İngilizce. Fen Şubesine kayıt olan Ağanoğlu, yabancı dilini İngilizce olarak seçmiş. Fen Şubesinde 16, Edebiyat Şubesi’nde ise 60 öğrenci vardır. O dönemde okulda Türkçe Hocası Recai Bey, Matematik Hocası Şerif Bey, Tarih-Coğrafya Hocası Mümtaz Bey, Tabiat Bilimleri HocasıLebib Bey ve Yabancı Dil (İngilizce) Hocası Nazmi Bey çalışmaktadır. Lise sınıflarında Osmanlıcanın yanında Arapça ve Farsça eğitimi sürmektedir. Ağanoğlu, ikinci sınıfa geçtiğindeArapça ve Farsça kaldırılmış, yerine İKİNCİ 3 Ali Şakir Ağanoğlu’nun doğum tarihi konusunda ihtilaf olmasının nedeni budur. İlkokula yaşı küçük başlamış, ortaokula bu nedenle kayıt olamamaktadır ve mahkemede yaşı büyütülmüştür. Veysel Usta’nın çalışmasında 1914 ve 1915 yılları doğum tarihi olarak verilmiştir. Bu karmaşanın nedeni, Ağanoğlu’nun yaşının büyütülmüş olmasıdır. Veysel Usta, “Hatıratına Göre Ali Şakir Ağanolu”, ss.293-299. 803-940.qxp_Layout 1 10.09.2019 16:49 Page 831 832 Uluslararası Dünden Bugüne Akçaabat Sempozyumu YABANCI DİL konulmuştur. Ali Şakir’in yabancı dili İngilizce iken, ikinci yabancı dil olarak Almancaöğrenmeye başlamıştır. Trabzon’da Almanca dersini, Maarif Bakanlığınca getirilen Avusturyalı Dr.OttoBahzan vermiştir. 1929 iktisadi krizi sonucu Trabzon’a gelmiş ve öğrencilere çok sistemli bir şekilde Almanca öğretmiştir. Ali Şakir ikinci sınıfa geçince, okulun hocalarının bazıları değişmiştir. Mümtaz Bey Samsun Lisesine Müdür tayin edilmiş, tarih hocası olarak İstanbul’dan yeni hoca gelmiştir. Tabiat Bilimleri hocası İstanbul’a tayin olduğunda, yerine okulun üçüncü muavini,Ali Şakir’in adını hatırlayamadığı bir hoca gelmiştir. Türkçeye Recai Bey, matematiğe de Müdür Bey devam etmiştir. Üçüncü sınıfa geçilirken de hocaların bir kısmı değişmiştir. Üçüncü sınıfın sonunda Bakalorya sınavına girilerek liseye geçilmektedir. Ali Şakir’de bu sınava girmiştir. Bakalorya sınavının sorularının bir kısmı Ankara’dan gelmiştir. Sınavlara dışarıdan gelen mümeyyizlerden Ali Şakir’in İngilizce sınavıma Zeyyat Hatiboğlu’nun dedesi Mülkiye mezunu İngilizce bilen İbrahim Paşa gelmiştir. İngilizce hocasıyla beraber Ali Şakir’i sözlü imtihan etmiş ve 10 tam puan ile sınavı geçmiştir. Tarih sınavına Mareşal Fevzi Çakmak’ın damadıMilli Eğitim Müfettişi olan Burhan Ümit Bey girmiş, “İngiltere’de lordlukların devam etmesine rağmen Fransa’da kontlukların neden olmadığıdır?” sorusunu sormuştur. İlyas Ağabeyi beşinci sınıfta (lise ikinci sınıf)iken, ağabeyinin en yakın arkadaşı Şeref de aynı sınıftadır. Şeref güzel piyano çaldığı için, birkaç arkadaşıyla beraber Ali Şakir’i de piyanoya alıştırmıştır. Ali Şakir, o tarihten itibaren musikiye büyük bir aşkla sarılmış, düzenli ve metotlu çalışarak arkadaşlarını geçmiştir. Trabzon Halkevine gidip piyano çalmış, Uzun Sokakta muayenehanesi olan Diş Hekimi Süleyman Bey’den haftada veya onbeş günde bir piyano dersi alarak kendini geliştirmiştir. Şeref mezun olduktan sonra mektepte onun yerini Ali Şakir almıştır. Zamanla daha çok gelişerek, mezun oluncaya kadar yaklaşık beş yıl, mektepte en iyi piyano çalan olmuştur. Ali Şakir üçüncü sınıfta (orta son) iken İlyas ağabeyi İstanbul’a gitmiş ve Mülkiye Mektebi’ne girmiştir. Lise ikinci sınıfı bitirdiği yaz, yedeksubaylık kampı yapmaya karar vermiştir. O zamanlar böyle bir zorunluluk vardır. 15 gün süren ilk kampı Trabzon Zafanos’da yapmış; çadırlar kurulmuş, yenilip içilmiş, çadırlarda yatılmış ve gece nöbetleri tutulmuştur. İkinci kampı, abisinin de bulunduğu Erzincan’da yapmış. İkinci kampta Erzincan Ortaokulunun kampına katılmıştır. O zamanlar lisede üç kampa, yüksekokulda iki kampa katılmak kıta hizmetinin yapılmasına eşit sayılmaktadır. Bu şartları yerine getirenler doğrudan Harbiye’ye gider, bundan sonra altı ay yedeksubaylık ve altı ay da subaylık yaparaktezkeresini alırmış. Kamplara lisede katılmayanlar, altı ay daha fazladan askerlik yaptığı için, Ali Şakir lisedeki bu kamplara katılmayı tercih etmiştir. Ali Şakir, 1933-34 döneminde lise son sınıfa başlamıştır. Bu yıl binanın eskiliği nedeniyle yıkılma tehlikesi başlayınca, bina boşaltılmıştır. Ortaokul kısmı Zağnos’daki okula, lise sınıfları ise Kemerkaya Mahallesindeki eski bir Rum okulu olan Muallim Mektebine verilmiştir. Muallim Mektebinde sıkışılmış, ama idare edilmiştir. Trabzon Lisesi’nden gelenlere en üst kattaki küçük bir sınıf verilmiştir.Müdür İstanbul’a tayin edilince Trabzon Lisesi öğrencileri Muallim Okulu Müdürü Hamdi Bey’in emrine verilmiştir. Cumhuriyetin 10. Yıl Kutlaması hazırlıklarının hararetle başladığı bu yılda, bina değişikliği öğrencilerin yeni binaya ve okula karşı fazla alakadar olmaktan alıkoymuştur. Muallim Mektebini daha ziyade Muallim Mektebi talebeleri benimsemiş, Trabzon Lisesi’nden gelen öğrenciler Cumhuriyet kutlamalarına katılmamıştır. O sırada Trabzon’a İran Şahı Rıza Pehlevi gelmiş ve Trabzon’da büyük şenlikler yapılmış. Şahı yakından görebilmiş olsalar da, Ağanoğlu ve Trabzon Lisesi’nden sınıf arkadaşları kutlamalarda aktif rol almamıştır. Ali Şakir Ağanoğlu’nunortaokul birden lise sona kadar birlikte okuduğu sıra arkadaşı, daha sonra Futbol Federasyonu Başkanı olan Hasan Polat’tır. Gündüzcü olan Polat, o yıllarda da futbol oynuyormuş. Lise bitirme sınavları 1 Haziran 1934 tarihinde başlamış, birer, ikişer gün ara ile yapılan sınavlar 16 Haziran’da bitmiş. Öğrenciler sınavlarda epey zorlanmış. Trabzon’da yapılan bitirme sınavları, Türk liselerinde yapılan en zor sınavlarından biri imiş. Yedi dersten üçünün soruları Maarif Vekaleti tarafından hazırlanmış, dörtdersin sınavını ise okulun öğretmenleri hazırlamış.Ağanoğlu, her derse aynı derecede önem vererek çalıştığı için dersler arasında tercih yapmazmış. Riyaziye, Edebiyat ve Tabiat derslerinin sınavı yazılı; Tarih, Coğrafya, Fizik, Kimya, Felsefe ve Lisan derslerinin sınavları bazen sözlü yapılırmış. Felsefe sınavındaMaarif Müfettişi Burhan Toprak’ın soruları öğrencileri epeyce sıkıştırmış. Son sınav Tarih dersinden yapılmış ve 16 Haziran Cumartesi günü saat 14.00’te mezun olunmuş. Ali Şakir, yedi dersin beşinden tam not ve diğer ikisinden de bir-iki not eksiğiyle ve 35 üzerinden 32 ile “Pekiyi” derecesiyle mezun olmuş. Sınavları ikmalsiz olarak geçebilen 6-7 kişi Haziran ayındamezun olmuş. 803-940.qxp_Layout 1 10.09.2019 16:49 Page 832 International Symposium Akçaabat From The Past To Present 833 Mülkiye’ye Giriş Ali Şakir liseyi Haziran ayında bitirince,22 Eylül 1934’de Avrupa imtihanlarına girmiş, 3-4 gün süren bu sınavlarda da başarılı olamamıştır. Avrupa imtihanlarına Trabzon’da girmeyi daha faydalı bulduğu için, İstanbul’daki Mülkiye’nin giriş sınavını kaçırmış. Fen şubesini bitiren öğrencilerin büyük bir kısmı doktor olmak İstanbul’a gelmiştir. O yıllarda Tıp Fakültesi sadece İstanbul’da bulunmaktadır. Giriş sınavı olmayan Tıp Fakültesine kabul işini ve yurtta ücretsiz kalışı Sağlık Bakanlığı ayarlamaktadır. Arkadaşları ile beraber fakülte için gerekli heyet raporunu, diploma ve diğer belgeleri hazırladıktan sonra; Bakanlığa bu evrakları vermeden önce okulu ve dersleri görmeye gidiyorlar. Bazı derslere girip, kadavraların olduğu yerleri gezince Ali Şakir, ”ben bu işi yapamam” diyerek evraklarını Bakanlığa vermiyor veTrabzon’a geri dönüyor. Liseyi bitirdikten sonra bir yıl boşta bekleyip, 1935 yılının Ağustos ayında Mülkiye’nin sınavını BİRİNCİ olarak kazanıyor.Önceki yıllarda 40 kişi alınan Mülkiyeye o yıl 100 kişi alınmış, hatta sonradan 40 kişi daha alınarak, 1935 yılında toplam 140 kişi alınmış.Ağanoğlu, Mülkiye Mektebine 501 numara ile kayıt olmuştur. Trabzon Lisesi’nden o yıl Mülkiye’ye Hayrettin Erkmen, Muzaffer Gürsel, Osman Çebi, Mehmet Karabacak veViçeli Ali olmak üzere 7-8 kişi girmişler. İstanbul’da bulunan Mülkiye Mektebi’nin eğitim süresi 3 yıl olsa da, Ağanoğlu ikinci sınıfa geçtiğinde okul Ankara’ya taşınıyor ve eğitim süresi 4 yıla çıkarılmıştır. Sonuç 1921 yılında ilk mektebe kayıtsız olarak başlayan Ali Şakir Ağanoğlu, Cumhuriyet ile gelen köklü değişikliklerin hepsine tanıklık etmiştir. İmparatorluğun Cumhuriyete nasıl dönüştüğünün canlı bir tanığıdır. İlkokulun süresi altı yıldan beş yıla indirilmiş, derslere farklı öğretmenlerin girmesi yerine sınıf usulüne geçilmiştir. Kız ve erkek çocuklarının ayrı okullarda okuması kaldırılmış ve karma eğitime geçilmiştir. Akçaabat’ta ortaokul olmadığı için Trabzon Lisesi’ne gitmiş, ilk defa açılan leyli meccani sınavını kazanarak ailesinden uzakta parasız yatılı okumuştur. Ülke Latin harflerine geçerken, Ağanoğlu da ortaokula başlamış ve yeni yazıyı sınıfta ilk tecrübe eden kuşaktadır.Ağanoğlu’nun anılarından Cumhuriyet’in eğitim alanında yaptığı değişimlerin tamamını bir tanık gözüyle nasıl gerçekleştiğini görmek mümkün. Bu çalışmanın içinde yer almasa da şapka meselesi, kılık kıyafet, ulaşım, su, aydınlatma ve elektrik kullanımı gibi pek çok başlık da Ağanoğlu’nun anılarında önemli yer tutmaktadır.Dönemin ruhuna uygun olarak ezberlenen marşlar ve sabah yapılan jimnastik, okul binasının içinde yalın ayak dolaşılması, okulun tasviri, zengin ve fakir aileler arasındaki farklılar da anılarda mevcuttur. Bu konular hakkında detaylı anlatımları görebilmek için Ağanoğlu’nun bıraktığı devasa külliyatın basılmasını beklemek gerekmektedir. Kaynakça Ali Şakir Ağanoğlu’nunhenüz yayınlanmamış anıları Hatırat, Seyahat Notları, Teftiş Raporları, Siyasi Değerlendirmeleri ve Mülakatları olmak üzere tasnif edilmemiş yaklaşık 350 sayfada oluşmaktadır. Koraltürk, Murat. “Taşrada Yolsuzluklar ve Ekonomi”, Toplumsal Tarih Dergisi, Sayı: 244, Nisan 2014. ss.22-26. Usta, Veysel. “Hatıratına Göre Ali Şakir Ağanolu”, Dünden Bugüne Akçaabat Sempozyumu 26-28 Nisan 2013, Düzenleyen Akçaabat Belediyesi. ss.293-299. 803-940.qxp_Layout 1 10.09.2019 16:49 Page 833 834 Uluslararası Dünden Bugüne Akçaabat Sempozyumu 803-940.qxp_Layout 1 10.09.2019 16:49 Page 834 International Symposium Akçaabat From The Past To Present 835 Giriş 19. yüzyılın ikinci yarısında Osmanlı İmparatorluğu yüzyılın başına göre daha karmaşık bir siyasi yapının içerisindedir. Yüzyılın başında güçler dengesinin değişmesi, imparatorluğun kendi varlığını devam ettirebilmek adına uyguladığı Batılılaşma politikasının yetersiz kalışı, Osmanlı Devleti’ni hayatta kalma mücadelesinin içine sürükler. Osmanlı Devleti’nde XIX. yüzyılda pek çok sahada olduğu gibi eğitim sahasında da önemli reformlar gerçekleştirilir. Osmanlı ordularının girdiği savaşlarda yenilgiye uğraması, devlet erkânını öncelikle ordunun ıslahına yöneltir. Bu sebeple eğitimin modernleşmesine yönelik ilk teşebbüsler daha çok askeri alanda olur. Ancak Batı ile askeri, diplomatik ve ekonomik alanda artan ilişkilerde karşılaşılan sorunların çözümünde devlet kurumlarının yetersiz olduğu görülmüş, askeriyenin dışındaki diğer kurumlarda da yeni düzenlemeleri gerekli kılmıştır. Sultan II. Abdülhamid (1876-1909) dönemi ise ilk Osmanlı Anayasası olarak kabul edilen 1876 Kanuni Esasi’nin devreye girişi ve I. Meşrutiyet’in ilanı ile başlar. Ancak kısa süre sonra parlamenter sistemin son bulması ile otuz üç yıl devam edecek olan monarşik yapılanma söz konusu olacaktır. Balkanlar’da yaşanan hareketlilik ve 1877 Osmanlı-Rus savaşı Osmanlı Devleti’nin siyasi duruşunu değiştirmesinin önemli etmenleri içinde yer alır. Milliyetçilik akımı ile belirlenen yeni sınırlar, 1877 Osmanlı-Rus savaşının sonucu olarak imzalanan 1878 Berlin Antlaşması’nın ortaya çıkardığı yeni tablo, Sultan II. Abdülhamid’in içte ve dışta izlediği politikanın da belirlenmesinde en önemli etken olur. İlk olarak “Osmanlı Halifeliği”nin vurgulanması ile Osmanlı İmparatorluğu dışındaki Müslümanları da kendi çatısı altına alma amacıyla aktif bir politika izlenir. 1 Döneme damgasını vuran Pan-İslamizm toplumsal ortamının şekillenmesinde etkin rol oynar. Deringil, Pan-İslamizm’in dünyadaki diğer Pan hareketler çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiğini vurgulayarak; Panslavizm, yayılmacı saldırgan bir politikanın ürünleri olduğunu, Osmanlı Pan-İslamizm’inin ise savunmaya yönelik, meşru varlığını giderek tehlikede gören bir devletin politikası olduğunu belirtir2. Pan-İslamist siyaset ile 1889’da Japonya’ya Ertuğrul Firkateyni, 1901’de de Çin’e bir heyet gönderilir. Hindistan ile ilişkiler güçlenmeye başlar. Afrika’ya hocalar göndererek bu kıtada İslamiyetin yayılmasında, Hindistan’da İngiltere’ye karşı hilafet ve Pan-İslamizm hareketinin benimsenmesinde Sultan II. Abdülhamid siyasetinin rolü önemlidir.3 Siyasi yapılanmada görülen hareketlilik kısa zamanda toplumsal yapıda ve ekonomide de yansımasını bulur. Aynı zamanda eğitim alanında önemli reformlar yapılarak merkezi sisteme dayanan bir eğitim sistemi geliştirilir. Sultan II. Abdülhamid’in Eğitim Politikası Osmanlı eğitim sistemindeki ilk yenilik hareketlerinin başlangıcı askeri okullar vasıtasıyla olmuştur.4 Tanzimat öncesinde kurulan ve yeni eğitim kurumlarından devletin beklentisi öncelikle ordunun bir nizama sokulması, askeri ıslahat yapılması ve yeni tekniklerle donanmış Batı ordusu karşısında alınan yenilgileri bertaraf etmek için fen tahsili görmüş zabit yetiştirilmesi gibi daha çok pratik ihtiyaca cevap verecek 1 İlona Baytar, Sultan II. Abdülhamid Dönemi Mobilyası, Uluslararası Geleneksel Sanatlar Sempozyumu 20-21 Nisan 2017, Trabzon 2017, s. 529; Selim Deringil, Simgeden Millete II. Abdülhamid’den Mustafa Kemal’e Devlet ve Millet, İletişim Yayınları, İstanbul 2007, s.30-48 2 Enver Ziya Karal, Osmanlı Tarihi, TTK Yayınları, Ankara 1988, s. 539-543. 3 Halil İnalcık, Devlet-i Aliyye Osmanlı İmparatorluğu Üzerine Araştırmalar-IV Ayanlar, Tanzimat, Meşrutiyet, Türkiye İş Bankası Yayınları, 2. bs, İstanbul 2016, s. 19. RÜŞTİYE MEKTEPLERİ: AKÇAABAT MEKTEB-İ RÜŞTİYE ÖRNEĞİ İlkay Canan OKKALI * Sevgi ÇAKMAKER ** * Öğr.Gör. Dr. İlkay Canan Okkalı, Trabzon Üniversitesi Güz. San.Fak. Resim Bölümü **Sevgi Çakmak, Yüksek Lisans Öğrencisi, KTÜ Resim Bölümü 803-940.qxp_Layout 1 10.09.2019 16:49 Page 835 836 Uluslararası Dünden Bugüne Akçaabat Sempozyumu uygulamaları gerçekleştirmektir. Osmanlı Devleti’nde eğitim reformu ilk olarak 18. yüzyıla tarihlenir. 5 Eğitim alanındaki eksikliği görüp bu konuda harekete geçen ve halkın eğitimi konusunda adım atan Sultan II. Mahmud olur. Sultan II. Mahmud dönemi (1808-1839), kendisinden öncekilere göre farklı bir dönemin başlangıcını temsil eder. Sultan II. Mahmud’un, eksikliğini en çok duyduğu ve hızla gidermeye çalıştığı konuların başında da yetişmiş eleman ihtiyacı gelir.6 Ancak eğitim reformu ile toplumun tümüne hitab eden okulların açılması ve tür olarak çeşitlenmesi Sultan II. Abdülhamid ile olur. Medrese eğitimi veren sıbyan mekteplerinin yerini iptidaîler alır. 11 Şubat 1839’da sıbyan mektepleri ile askeri okullar arasında yer alan ve adına rüşdiye denen yeni bir okul kurulması kararı çıkar7. Rüşdiyelerin, sıbyan mektepleri ile mesleki okullar ya da devlet dairelerindeki meslek eğitimi arasında bir köprü kurmak maksadıyla açılması kararlaştırılır. Rüşdiyeler, ilk kuruldukları zaman sıbyan mekteplerinin daha iyi öğretim veren üst sınıfları gibi düşünülür, fakat çok geçmeden orta öğretimin en alt düzeyindeki okullar haline gelir. Çocukların rüşt yaşına kadar bu okullarda okumaları düşünüldüğü için bunlara “Rüşdiye” adını Sultan II. Mahmud verir.8 Ne yazık ki, gerek maddi kaynakların yetersizliği gerekse eğitimli eleman yokluğu sebebiyle rüşdiyeler 19. yüzyılın ilk yarısında sadece birkaç tane açılabilir. Bu okulların başlangıçta Darülfünûna, daha sonraları idadilere basamak olması sebebiyle rüşdiyeler orta öğretim içinde ele alınır. 9 Rüşdiye mekteplerini sıbyan mekteplerinden ayıran en önemli fark eğitim tekniğidir. Rüşdiye mekteplerinde öğrenciler, sıraya oturacaklar, dersler sıbyan mekteplerinde olduğu gibi her çocuğa teker teker değil sınıf talebesi kısım kısım ayrılarak, her kısma birden gösterilecektir.10 “Böylece küçük grupların eğitim tekniğinden büyük grupların eğitim tekniğine geçişte bir adım atılır.11 Ayrıca öğrencilerine Evkaf Nezareti tarafından maaş bağlanacaktır.12 Öğrenim süresi dört yıldır. Bu okullara sıbyan mekteplerinden diploma alan ya da bu derecede eğitim görmüş olanlar kabul edilir. Sultan II. Mahmud’un rüşdiyeleri açma kararını almasından, bu mekteplerin fonksiyonlarını yitirip tarih sahnesinden çekilmeye başladığı döneme kadar geçen uzun bir dönem içinde ülkenin hemen her tarafında büyük gayretlerle rüşdiyelerin açılmaya çalışıldığı görülür. Bu durum, eğitimin yaygınlaştırılmasını sağlamakla beraber yeni bir zihniyetin ve aydın bir kadronun yetiştirilmesine de zemin hazırlar. 13 1876 yılında rüşdiyeler ile ilgili olarak yeni hükümler getirilir ve rüşdiyeler ilköğretim kurumları olarak düzenlenirken ortaöğretim kurumları olarak da idadi ve sultanilerin açılması planlanır. Nüfusu beş yüz haneden oluşan yerlerde birer rüşdiyenin açılması, rüşdiyelerin her türlü masraflarının vilayet maarif idadileri tarafından karşılanması, rüşdiyelerin öğrenim süresinin 4 yıl olması ve rüşdiyelerde hangi derslerin okutulacağı gibi konular karar altına alınır.14 1876 yılında İmparatorlukta açılan rüşdiyelerin toplam sayısı 423’e burada öğrenim gören öğrencilerin sayısı ise 20.000’e kadar ulaşır. Sultan II. Abdülhamid’in tahta geçmesinden kısa bir süre sonra başlayan Osmanlı-Rus Harbi (1877- 1878) eğitimdeki gelişmeleri bir süre kesintiye uğratmışsa da daha sonra kalınan yerden devam edilir. Hem Sultan II. Abdülhamid döneminde hem de Meşrutiyet döneminde sadrazamlık yapan Said Paşa hatıralarında 1878 tarihli lâyihasında rüşdiyelerde Fransızca dersleri konulmasından15 , kütüphaneler ve müzeler tesis edilmesini önerdiğinden, vilayetlerde 119 rüşdiye açıldığından, Fransızcanın zorunlu ders olarak müfredatta yer almasını sağladığından bahseder.16 Sultan II. Abdülhamid zamanında bu mekteplerin ders programına tarih, coğrafya, yurttaşlık, 4 İlhan Tekeli-Selim İlkin, Osmanlı İmparatorluğu’nda Eğitim ve Bilgi Üretim Sisteminin Oluşumu ve Dönüşümü, TTK Yayınları, Ankara 1999, s. 54. 5 Tekeli, a.g.e., s.93–94. (1733’te Humbaracı Ahmed Paşa’nın kurduğu, fakat uzun ömürlü olmayan Hendesehane’den sonra Mühendishane-i Bahri-i Hümâyûn (1773) ve Mühendishâne-i Berrî-i Hümâyûn kurulur. Sultan III. Selim dönemine tarihlenen bu ilk askeri okulların ardından Sultan II. Mahmud döneminde Mekteb-i Tıbbiye (1827) ve Mekteb-i Harbiye (1834) açılır.) 6 Tekeli, a.g.e., s.41. 7 Ali Akyıldız, Tanzimat Dönemi Osmanlı Merkez Teşkilâtında Reform, İstanbul, 1993, s. 226; (İhsan Sungu, elindeki bazı kayıtlardan yola çıkarak mektebin 13 Nisan 1839 tarihinden evvel açılmış olması gerektiğini ifade etmektedir.) 8 Yahya Akyüz, Türk Eğitim Tarihi, Pegem Yayınları, Ankara 2004, s. 170. 9 Bayram Kodaman, Abdülhamid Devri Egitim Sistemi, Ankara 1991, s. 91. 10 Osman Ergin, Türk Maârif Tarihi, I-V.cilt, İstanbul 1940, c. III, s. 385. 11 Hayrettin Arıcı, XIX. Yüzyılda Trabzon Vilayeti’nde Eğitim (Vilâyet Salnamelerine Göre), Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Ortaöğretim Sosyal Alanlar Eğitimi Anabilim Dalı Tarih Öğretmenliği Bilim Dalı Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Erzurum 2006, s.41; Tekeli, a.g.e, s.63. 12 Hasan Ali Koçer, Türkiye’de Modern Eğitimin Doğuşu ve Gelişimi, İstanbul 1992, s. 43. 13 Ayşegül Altınova, Osmanlı Modernleşmesinde Rüşdiye Mektepleri, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı Yakınçağ Tarihi Bilim Dalı, Yayımlanmamış Doktora Tezi, Ankara 2010, s. 424. 14 Mustafa Şanal, “II. Abdülhamid Döneminde İlköğretim, Ortaöğretim ve Yükseköğretim Uygulamaları”, Devr-i Hamid. Sultan II. Abdülhamid, C.III, Erciyes Üniversitesi Yayınları, Kayseri 2011, s.387. 15 Karal, a.g.e., s. 385. 16 Akyüz, a.g.e., s. 238. 803-940.qxp_Layout 1 10.09.2019 16:49 Page 836 International Symposium Akçaabat From The Past To Present 837 resim, müzik, beden eğitimi, tarım ve el işi gibi yeni dersler ilave edilir. Böylelikle Batı tarzı üç kademeli eğitim sistemi başlar. Sultan II. Abdülhamid döneminde sadece siyasi yapıya değil, toplumsal yapıda da yansımasını bulan pek çok ilkler yaşanır. Reformlar yapılır, eğitime verilen önemle yeni okullar açılır ve bu okullar sadece başkent İstanbul’da değildir. Devletin sınırları dâhilinde pek çok yerde açılan yeni okullar ile eğitim hizmeti herkese ulaştırılmaya çalışılır.17 Dönemin en önemli eğitim reformu olarak rüşdiyelerin sayısı artar ve imparatorluk çevresine yayılır.18 Sultan II. Abdülhamid döneminde çoğu İstanbul dışında Anadolu’da olmak üzere 1882-1908 arasında 44 rüşdiye (ikisi kız), 3 öğretmen okulu, 14 idadi (ikisi kız) açılır. 1886'dan itibaren yabancı okulları Türk müfettişlerin teftişi ilkesi getirilerek, eğitimde Türkçülük uygulamaların ilk örneği verilir. Maarif bu dönemde okul sayıları açısından ilerler.19 Bu eğitim kurumlarının ülke genelinde yayılması Sultan II. Abdülhamid döneminde gerçekleşir. Çünkü sultan, şehirlerin en ücra köşelerine bile cami ve okul yaptırır.20 Hatta “Maârifperver Sultan” lakabı kendisine verilir. Gerek erkek rüşdiye mektepleri, gerekse kız rüşdiye mekteplerinin açılmasıyla ortaya çıkan erkek ve kadın muallim ihtiyacı, ülkeye modern eğitim veren öğretmen okullarının açılmasını sağlar. Rüşdiye okulları Sultan II. Abdülhamid döneminde yalnız yerel hükümet dairelerine kâtip yetiştirmek amacına yönelir. Ders programının içeriğine de ağırlıklı olarak din dersleri eklenir. 1892 yılında rüşdiyelerin öğrenim süresi üç yıla indirilir ve taşrada açılan rüşdiyeler idadi okulların bünyesi içerisine alınır. 1899 yılında rüşdiyelerin programında değişiklikler yapılır ve programa Kuran-ı Kerim, Tecvid ve Ahlak dersleri ilave edilir.21 Rüşdiyelerin modernleşmeye önemli katkıları olur. Bunlardan biri de kızlara da ortaöğretimin kapısını açmış olmasıdır. Sıbyan mekteplerinin üstünde ve orta öğretimin ilk derecesi sayılabilecek kızlara özgü ilk rüşdiye, Ocak 1859’da İstanbul’da açılır. Bu okula İnas Rüşdiyesi, Sultanahmet Kız Rüşdiyesi de denilir.22 Sultan II. Abdülhamid döneminin sonlarına doğru 1323-1324 Maarif İstatistiğine göre rüşdiyelerin sayısı 459’dur. Bunların 381’i erkek, 77’si kız okulu, 1’i de karmadır.23 Rüşdiyeler dönemin gereklerinden dolayı 1913 yılında ibtidâî mekteplerle birleştirilmişlerdir. Fortna, Sultan II. Abdülhamid döneminin eğitim politikasını şu şekilde özetler; Tanzimat programının önemli öğelerine sahip çıkarak bunları devletin İslâm ve Osmanlı geleneğinden gelen öğeleriyle birleştirerek rakip dünya görüşlerinden bir sentez yapmaya çalışmak. Osmanlı’nın son döneminde devleti güçlendirmek İslâm ahlâkını güçlendirmekle bir tutulur ve Batı müdahalesinin olumsuz etkilerinden korunmak için öğrencilere İslâm ahlâkı aşılanmaya çalışılır. Bu sebeple okullardaki müfredat programlarını düzenlemekle görevli heyetler de sınırlar dâhilindeki yerlerde ahlâk eğitiminin geliştirilmesine hizmet eder. Bu dönemde öğrencilere okutulmak için ahlâk kitapları da kaleme alınır. Fortna, Osmanlı Devleti’nin ahlâka verdiği önemin eğitim programının tanımlayıcı özelliği olabileceğine vurgu yapar.24 Bu yüzyılda Osmanlı Devleti’nde eğitim alanında başlayan reformlarla eş zamanlı olarak Rusya, Fransa, Çin ve daha başka pek çok ülkede de bu alanda reformlar yapıldığı görülmektedir ki, bu durum Reinhard Schulze’nin ortak bir “dünya zamanı” kavramıyla açıklanır. Buna göre eğitim sahasındaki değişimde illa Do17 Şanal, a.g.e.,s.400-401. 18 Abdülkadir Özcan, “II. Abdülhamid Dönemi Eğitim ve Kültür Faaliyetleri”, Osmanlı Devleti’nin 700. Kuruluş Yıldönümünde Sultan II. Abdülhamid Dönemi Paneli (II), İstanbul 2000, s.51 19 İhsan Süreyya Sırma, Belgelerle II. Abdülhamid Dönemi, Beyan Yayınları, İstanbul, 2000, s.65. 20 Tekeli, a.g.e., s.75. 21 Şanal, a.g.e, s.389. 22 Mustafa Şanal, “Osmanlı İmparatorluğu’nda Kız Öğretmen Okulunda Görev Yapan Kadın İdareci ve Öğretmenler ile Okuttukları Dersler”, Belleten, 253, Ankara 2004, s: 649-670 23 Mehmet O. Alkan, “Modernleşme ve Eğitim”, II. Abdülhamid Modernleşme Sürecinde İstanbul, ed.Coşkun Yılmaz, İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Yayınları, İstanbul 2010, s. 313. 24 Benjamin C. Fortna, Mekteb-i Hümayûn–Osmanlı İmparatorluğu’nun Son Döneminde İslâm, Devlet ve Eğitim, İletişim Yay., İstanbul, 2005, s. 182. Fotoğraf 1: Sultan II. Abdülhamid Kaynak: Ömer Faruk Şerifoğlu, “Sultan II. Abdülhamid Devrinde Resim ve Fotoğraf”, Milli Saraylar Dergisi, S.9, Milli Saraylar Yayını, İstanbul 2013, s.137 803-940.qxp_Layout 1 10.09.2019 16:49 Page 837 838 Uluslararası Dünden Bugüne Akçaabat Sempozyumu ğu’nun Batı’dan bir şeyler ödünç alması diye bir durum söz konusu değil, eşzamanlı olarak “günün gerekleri”ne uyma endişesi hâkimdir. 25 Sultan II. Abdülhamid döneminde eğitim sisteminin İslâmî bir içeriğe büründüğü, imparatorluğun bütünlüğüyle bireyin sadakatini sağlamada ve yeni bir birey kimliği oluşturmada eğitimin bir araç olarak kullanıldığı, eğitimin yeniden düzenlenmesi yolunda girişilen çabaların diğer devletlerin tecrübeleriyle benzerlik gösterdiği görülür. Osmanlı Devleti’nin eğitime dinî bir içerik kazandırma, devletin bütünlüğünü vurgulama ve yeni bir birey kimliği oluşturma süreci, okul binaları, disiplin uygulamaları, haritalar ve ahlâk kitapları üzerinden inşa edilir.26 Akçaabat Mekteb-i Rüşdiyesi Trabzon’da ortaokul seviyesinde ilk rüşdiye 1852 yılında açılır, ancak 1863’e kadar verimli olmaz.27 1863 yılında Ortahisar’da rüşdiye okulu açılır. Öğretim süresi 4 yıl olan bu rüşdiyede okutulan derslere 1879 yılından itibaren Fransızca eklenir.28 Trabzon Vilayetindeki Rüşdiye Mektepleri hakkındaki en ayrıntılı bilgi 1902 tarihli Trabzon Salnamesinde verilir. Buradaki bilgilere göre şehirde 10 adet erkek Rüşdiye Mektebi yer alır ve bu okullarda toplam 941 öğrenci öğrenim görür. 29 Sultan II. Abdülhamid’in eğitim faaliyetleri kapsamında Akçaabat’ta da eğitim kurumu olarak Mektebi Rüşdiye açılır. H. 1305/ M. 1887/1888’e göre Trabzon İnâs, Akçaabad, Görele rüşdiyesi yeni açılmıştır.30 Muzaffer Lermioğlu’na göre 1887 yılında okulun temeli atılmış, 1890 yılında hizmete girmiştir. Okulun bütün giderlerini karşılamak üzere tütün deposu inşa edilerek buradan elde edilecek gelir okula aktarılmıştır. 31 İki katlı ve 12 derslikli ahşap bir bina olarak inşa edilen okul eğitime başlar. H. 1311 / M. 1894 tarihli salnamede Akçaabat Mekteb-i Rüşdiyesi’nden bahsedilir. Muallim-i evveli İhsan Efendi, rik’a muallimi Celal Efendi ve bevvabı Reşit Ağa’dır. Öğrenci sayısı da 35 kişidir.32 Çeşitli imkânsızlıklara rağmen Akçaabat Rüşdiyesi Trabzon Rüşdiyesi kalitesinde eğitim vermiştir. Yalnız gündüzlü olarak eğitim verilen okulda 1903 yılındaki öğrenci sayısı 41’e ulaşmıştır.33 H. 1316 / M. 1899 tarihli salnamede Akçaabat Mekteb-i Rüşdiyesi’nde muallim-i evvel Rüştü Efendi’nin yerine Ahmet Hamdi Efendi’nin tayin edildiği görülür. Ayrıca öğrenci sayısında belirgin bir düşüş olur ve öğrenci sayısı 36’dan 23’e düşer. 34 1 Eylül 1892’de ibtidâiye ve rüşdiye için yeni programlar hazırlanmıştır. Bu mekteplere gidenler karma olmadığından dersler Kur’ân-ı Kerîm ve akaid-i diniye, Arabî, Farisî, ahlâk, Tarih-i Osmanî, mebadi-i hendese, coğrafya vs. ve Fransızca’dan ibarettir.35 Akçaabat Mekteb-i Rüşdiyesi’nde de bu programın uygulandığı düşünülür. 25 Fortna, a.g.e., s. 63-64 26 Deringil, a.g.e, s.183. 27 Mahmut Goloğlu, Fetihten Kurtuluşa Kadar Trabzon Tarihi, Ankara 1975, s.197; Mesut Piyale, Trabzon’da Eğitim ve Kültür Hayatı (1839-1923), Ankara Üniversitesi Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 1988, s.9 28 Mesut Piyale, a.g.e., s.10; Kodaman, a.g.e.,s. 175. 29 1902 Yılı Trabzon Vilayet Salnamesi, s. 677 30 Fatma Kaya Doğanay, Tanzimât’tan Cumhuriyet’e Rüşdiye Mektepleri, Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı Yayımlanmamış Doktora Tezi, Erzurum 2011, s. 183; ( M.İ 1310-1311, ss. 37-38, 44.) 31 Muzaffer Lermioğlu, Akçaabat Tarihi, İstanbul 1949, s.147. 32 1311 TS, s.251 33 Lermioğlu, a.g.e., s.147. 34 1316 TS, s. 291; Arıcı, a.g.e., s.52 35 Doğanay, a.g.e., s.254. (BOA, Y. A. RES, 17/24, 17 L 1299.) Fotoğraf 2: Akçaabat Mekteb-i Rüşdiye ve İptidaiye mahsus olarak inşa edilmiş bina, 1890’lar Kaynak: IRCICA Kütüphanesi Arşivi- FAY.24.51.11 803-940.qxp_Layout 1 10.09.2019 16:49 Page 838 International Symposium Akçaabat From The Past To Present 839 Tanzimat ile birlikte ortaya çıkan yeni üsluplar 19. yüzyılın ikinci yarısına gelindiğinde sanayileşmenin hız kazanması ve estetik değerlerin ekonomik olanla yer değiştirmeye başlamasıyla Avrupa’da yayılan Art Nouveau gibi akımlar Osmanlı’da eş zamanlı olarak benimsenir. Mimari yapılarda Neo-Klasik, Neo-Gotik, Neo-Barok üsluplarının bir arada görüldüğü Eklektik üslup hakim olur. Ancak bezemede Türk sanatının etkisi yadsınamaz.36 Sultan II. Abdülhamid döneminin okul binaları görünümleri itibariyle Batılı modellerine benzer. Yapılarda bezemeler kullanılır, namaz ve merasim için alanlar ayrılır, padişahın tuğrası, hilal ve “padişahım çok yaşa” gibi ifadeler okulların duvarlarına asılır ve buralarda çok sayıda ulema istihdam edilir.37 Fortna’nın tespitine göre binalar mimari olarak Fransız modellerini örnek alsalar da içeriklerinde İslâmî öğelerin vurgulanmasıyla kökenlerinin Batılı olduğunu hafifletmeye çalışan bir arayışıyla inşa edilir. Yeni okulların iç mekânlarının çoğu da Batılı oldukları hissini verir. Buna karşın bu okullarda okuyan öğrencilere İslâm ahlâkı aşılanmaya çalışılır. Akçaabat Mekteb-i Rüşdiyesi’nin 1889 yılındaki mimari yapısı incelendiğinde Neo-Klasik üslupta olduğu görülür. İki katlı, dikdörtgen biçimlidir. Üst katın üçgen alınlıklı bölümü cephedeki Neo-Klasik özelliği verir. 36 Baytar, a.g.e., s.529 37 Fortna, a.g.e., s.176. Fotoğraf 3: Akçaabat Mekteb-i Rüşdiye Binasının Giriş Kapısında Bulunan Lahiya Akçaabat zükür (erkek) mektebi küçük gayretle büyük asarın meydana gelebileceğine güzel bir numune olan şu mektep 1305-(1889) tarihinde ahalinin himmet (yardım) ve semakatiyla (cömertliği) vücuda getirilmiş iken (1332 (1916) senesindeki istilada Ruslar tarafından ihrak (yakılmış) ve bu defa dahi iane-i mahalliye (yöre halkının yardımlarıyla) ile tecdiden (yeniden) ihya olunmuştur. Okul 1916 yılında bir yangın sonucu tamamen yanar. 1916-1919 yılları arasında eğitim yapılamaz. Daha sonra yöre halkının desteğiyle 1919 yılında tamir edilerek eğitim-öğretime yeniden açılır. Yangın sonrası yeniden yapılan okulun birinci katı iptidai (ilkokul), ikinci katı ise rüşdiye (ortaokul) olarak hizmet vermeye başlar. İki kademeli eğitimin verildiği bir okul olma özelliği taşır. Fotoğraf 4: Akçaabat Mekteb-i Rüşdiye Binası 1933’lü yıllar Kaynak: Atilla Alp Bölükbaşı, Anılarda Akçaabat, Akçaabat Kaymakamlığı Yayını, Seçil Ofset, İstanbul 2010, s:292 803-940.qxp_Layout 1 10.09.2019 16:49 Page 839 840 Uluslararası Dünden Bugüne Akçaabat Sempozyumu Sultan II. Abdülhamid döneminde inşa edilen bina zamanla eğitim hayatına Akçaabat Merkez İlkokulu olarak devam eder. Okulun mülkü Trabzon Özel İdare Müdürlüğü’ne ait olup kullanımı Milli Eğitim Bakanlığına aittir. Geçen süre zarfında ilçe içerisindeki nüfusun artması üzerine okul ihtiyaçları karşılayamaz duruma gelir. Bu nedenle tarihi binanın kuzey tarafına ek bir okul binası inşa edilir. Günümüzde bu tarihi bina merkez ilköğretim okuluna tahsis edilir ve okula bağlı anaokulu olarak kullanımına devam edilir. Fotoğraf 5: Akçaabat Mekteb-i Rüşdiye Binası 1930’lu yıllar Kaynak: Atilla Alp Bölükbaşı, Anılarda Akçaabat, Akçaabat Kaymakamlığı Yayını, Seçil Ofset, İstanbul 2010, s:291 Fotoğraf 6: Günümüzde Mekteb-i Rüşdiye-Akçaabat Merkez İlköğretim Okuluna Bağlı Anaokulu, 2018 Kaynak: Sevgi Çakmaker arşivi (25.09.2018) 803-940.qxp_Layout 1 10.09.2019 16:49 Page 840 International Symposium Akçaabat From The Past To Present 841 Fotoğraf 7: Akçaabat Mekteb-i Rüşdiye- Merkez İlkokulu Tarihi Binası- Güncel Plan Örneği Sonuç Sultan II. Mahmud dönemiyle başlayan ve Sultan II. Abdülhamid döneminde hızla devam eden eğitim reformları büyük bir gelişme gösterir. Sultan II. Abdülhamid döneminde inşa edilen eğitim yapıları, mimari özellikleri, uygulanan ders programları, ders araç gereçleri ve öğrenci üniformaları ile Batı toplumlarında uygulanan eğitim sistemlerinin, Osmanlı’da görünürlüğün ifadesi olur. Okul kapısı üzerine konulan padişah tuğrası ve kitabeler, padişahın egemenliğinin görsel teyidi olarak karşımıza çıkar. Özellikle payitahttan uzak bölgelerde Sultan’ın varlığını hatırlatması açısından önemlidir. 38 Sultan II. Abdülhamid dönemi eğitim anlayışına genel olarak bakıldığında reformcu/modernist yönü ağır basar. Bu dönemde ilkokuldan üniversiteye kadar eğitimin hemen her alanında okulların açılması Sultan II. Abdülhamid eğitim politikasının gelişme ve ilerlemeyi doğru anladığını göstermesi bakımından hayli önemlidir. Eğitim, resmi ideolojinin aktarılmasında aynı zamanda bir araçtır.39 Küçük yerleşim yerlerinde bile okul açılması, dönemin eğitim politikasını yayma ve Sultan’ın iktidarının hissedilmesinde önemlidir. Okullar ortak bir Osmanlı kimliği oluşturmanın aracı olarak görülür. Yeni açılan okullarda din eğitiminin önemli bir yeri vardır. Sultanın eğitim politikasının hedefi zor zamanlarda devletine hizmet verebilecek yeteneklere ve siyasi sadakate sahip genç bir nesil yetiştirmektir. Sultan II. Abdülhamid döneminde sayısal olarak artış gösteren eğitim kurumları sayesinde taşradaki halkın dünya görüşü ve eğitime bakışında olumlu değişimler yaşanır. Çok sayıda belgede, ülkenin farklı coğrafyalarından gelen ve bulundukları bölgede rüşdiye mektebi açılmasını isteyen taleplerin yanı sıra bölgenin ileri gelenlerinin mektep açma girişimleri de halkın bu anlamda bilinçlenmeye başladığını gösterir. Taşrada yaşayan Osmanlı tebasının bilinçlenmesinde rüşdiyelerin rolü inkâr edilemez. Ülkede faaliyet gösteren azınlık ve yabancı okulların varlığı da halkın eğitime olan ilgisini tetiklemiş; rüşdiye mekteplerini kurtarıcı gibi görmüştür.40 Rüşdiye mektebinden mezun olan öğrenciler yüksek öğrenim kurumlarına devam edebildikleri gibi, açılış gayesine uygun olarak kalemlere memur olarak girmişlerdir. Bu durum bürokrasinin çehresinin değişmesine sebep olmuştur. Hemen meslek hayatına atılmayan rüşdiye mezunları bir üst eğitim kurumuna ya da askerî mekteplere devam etmiştir. Meşrutiyet döneminin ileri gelen pek çok ismi ilk olarak modern eğitimin temellerini rüşdiye mekteplerinde almışlardır.41 Osmanlı eğitim sisteminde önemli bir yeri olan rüşdiye okullarının Akçaabat’ta bir örneğinin olması merkezden uzak yerlerde ve okuma yazmanın düşük olduğu bölgelere bile ulaşılarak, gerektiğinde kendi servetini bile okul açılması için harcayan Sultan II. Abdülhamid’in eğitim politikasının önemli bir sonucudur. 38 Esma Parmaksız, II. Abdülhamid Dönemi (1876-1909) Eğitim Sistemi, Eğitim Yapıları ve Askeri Rüşdiyeler, Yıldız Teknik Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Mimarlık Fakültesi Yayımlanmamış Doktora Tezi, İstanbul 2008, s.243 39 Parmaksız, a.g.e.,s.243. 40 Altınova, a.g.e., s.424. 41 Altınova, a.g.e., s.427. 803-940.qxp_Layout 1 10.09.2019 16:49 Page 841 842 Uluslararası Dünden Bugüne Akçaabat Sempozyumu Kaynakça ALKAN, Mehmet O., “Modernleşme ve Eğitim”, II. Abdülhamid Modernleşme Sürecinde İstanbul, ed.Coşkun Yılmaz, İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Yayınları, İstanbul 2010, s. 298-319. AKYILDIZ, Ali, Tanzimat Dönemi Osmanlı Merkez Teşkilâtında Reform, İstanbul 1993. AKYÜZ, Yahya, Türk Eğitim Tarihi, Pegem Yay., Ankara 2004. ALTINOVA, Ayşegül, Osmanlı Modernleşmesinde Rüşdiye Mektepleri, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı Yakınçağ Tarihi Bilim Dalı, Yayımlanmamış Doktora Tezi, Ankara 2010. ARICI, Hayrettin, XIX. Yüzyılda Trabzon Vilayeti’nde Eğitim (Vilâyet Salnamelerine Göre), Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Ortaöğretim Sosyal Alanlar Eğitimi Anabilim Dalı Tarih Öğretmenliği Bilim Dalı, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Erzurum 2006. BAYTAR, İlona, Sultan II. Abdülhamid Dönemi Mobilyası, Uluslararası Geleneksel Sanatlar Sempozyumu 20-21 Nisan 2017, Trabzon 2017, s.527-534. DERİNGİL, Selim, Simgeden Millete II. Abdülhamid’den Mustafa Kemal’e Devlet ve Millet, İletişim Yayınları, İstanbul 2007. DOĞANAY, Fatma Kaya, Tanzimât’tan Cumhuriyet’e Rüşdiye Mektepleri, Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı Yayımlanmamış Doktora Tezi, Erzurum 2011. ERGİN, Osman, Türk Maârif Tarihi, I-V.cilt, İstanbul 1940 FORTNA, Benjamin C. , Mekteb-i Hümayûn –Osmanlı İmparatorluğu’nun Son Döneminde İslâm, Devlet ve Eğitim, İletişim Yay., İstanbul 2005. GOLOĞLU, Mahmut, Fetihten Kurtuluşa Kadar Trabzon Tarihi, Ankara 1975. İNALCIK, Halil, Devlet-i Aliyye Osmanlı İmparatorluğu Üzerine Araştırmalar-IV Ayanlar, Tanzimat, Meşrutiyet, Türkiye İş Bankası Yayınları, 2. bs, İstanbul 2016. KARAL, Enver Ziya. Osmanlı Tarihi, TTK Yayınları, Ankara 1988. KOÇER, Hasan Ali, Türkiye’de Modern Eğitimin Doğuşu ve Gelişimi, İstanbul 1992. KODAMAN, Bayram, Abdülhamid Devri Eğitim Sistemi, Ankara 1991. LERMİOĞLU, Muzaffer, Akçaabat Tarihi, İstanbul 1949. ÖZCAN, Abdülkadir, “II. Abdülhamid Dönemi Eğitim ve Kültür Faaliyetleri”, Osmanlı Devleti’nin 700. Kuruluş Yıldönümünde Sultan II. Abdülhamid Dönemi Paneli (II), Bilge Yayınevi, İstanbul 2000, s.51-58. PARMAKSIZ, Esma, II. Abdülhamid Dönemi (1876-1909) Eğitim Sistemi, Eğitim Yapıları ve Askeri Rüşdiyeler, Yıldız Teknik Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Mimarlık Fakültesi Yayımlanmamış Doktora Tezi, İstanbul 2008. PİYALE, Mesut, Trabzon’da Eğitim ve Kültür Hayatı (1839- 1923), Ankara Üniversitesi Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara 1988. SIRMA, İhsan Süreyya, Belgelerle II. Abdülhamid Dönemi, Beyan Yayınları, İstanbul, 2000. ŞANAL, Mustafa, “II. Abdülhamid Döneminde İlköğretim, Ortaöğretim ve Yükseköğretim Uygulamaları”, Devr-i Hamid. Sultan II.Abdülhamid, CIII, Erciyes Üniversitesi Yayınları, No:184, Kayseri 2011, s.373-404. ŞANAL, Mustafa “Osmanlı İmparatorluğu’nda Kız Öğretmen Okulunda Görev Yapan Kadın İdareci ve Öğretmenler ile Okuttukları Dersler”, Belleten, 253, Ankara 2004, s. 649- 670 TEKELİ, İlhan-Selim İlkin, Osmanlı İmparatorluğu’nda Eğitim ve Bilgi Üretim Sisteminin Oluşumu ve Dönüşümü, TTK Yay., Ankara 1999. Vilâyet Salnâmeleri Trabzon Vilayet Salnâmesi, 1902, s. 677 Trabzon Vilayet Salnâmesi 1311, s.251 Trabzon Vilayet Salnâmesi 1316, s.291 Başbakanlık Arşivi BOA, Y. A. RES, 17/24, 17 L 1299. M.İ 1310-1311: Maârif-i Umûmiye Nezâret-i Celilesi İdaresinde Bulunan Mekâtib-i İbtidâiye, Rüşdiye, İdâdiye, Âliye ile Mekâtib-i Husûsiye ve Ecnebiyenin ve Dersaâdet’te Tahrîri İcra Kılınan ve Taşrada Mevcut Bulunan Kütübhanelerin İstatistiği 803-940.qxp_Layout 1 10.09.2019 16:49 Page 842 International Symposium Akçaabat From The Past To Present 843 DEZAVANTAJLI GRUPLARA MESLEK EDİNDİRME; AKÇAABAT ÖRNEĞİ İnci BALCI* A. Aslı İLLEEZ** Özet İçinde yaşadığımız dünyanın son zamanlardaki en önemli olgusu küreselleşmedir. Küreselleşme, beraberinde yenilikleri ve değişimleri de getirmektedir. Bu değişim eğitim alanında da gündeme gelmektedir. Toplumsal bir kalkınma için bütün bireylerin temel bir eğitim düzeyine gelmeleri ve buna ilave olarak herhangi bir mesleği icra edebilir olması gerekmektedir. Bu anlamda toplumda göz ardı edilen ve enerjileri doğru alanlara yönlendirilemeyen dezavantajlı grupların eğitimi daha da önemli hale gelmektedir. Bu çalışmada, Akçaabat ve bölgesinde yaşayan dezavantajlı gruplara yönelik açılabilecek bazı kurs programlarından örnekler verilmiştir. Önerilen kursların diğer bölgelerde uygulandığı kişiler ve onların aileleri ile ilgili gelişme durumları da paylaşılmıştır. Anahtar Kelimeler: Dezavantajlı Grup, Akçaabat, Balık Ağı, Eğitim, Meslek Edindirme Abstract The most important phenomenon in the world we live in is globalization. Globalization also brings with it innovations and changes. This change is also on the field of education. For a social development, all individuals should be able to come to a basic level of education and, in addition, to practice any profession. In this sense, the education of disadvantaged groups, which are ignored in society and which cannot be directed to the right areas of energy, is becoming more important. In this study, examples of some course programs that can be opened for the disadvantaged groups living in Akçaabat and its region are given. The developmental status of the proposed courses in other regions and their families was also shared. Key words: Disadvantaged Group, Akçaabat, Fishing Net, Education, Vocational Training GİRİŞ Günümüzün bilgi temelli ekonomileri, iş gücünün geçmişle kıyaslanamayacak kadar yüksek bilgi ve becerilere sahip olmasının yanı sıra bu bilgi ve becerilerin gelişmeler doğrultusunda sürekli güncellenmesini gerektirmektedir. Bu bağlamda uluslararası niteliğe sahip ve küresel düzeyde rekabet edebilme amacında olan ülkemiz ekonomisi için kaliteli, sürekli ve erişilebilir mesleki ve teknik eğitim hayati öneme sahiptir. Mesleki eğitim, nitelikli iş gücü ihtiyacını karşılamasının yanı sıra sosyo-ekonomik düzeyin yükseltilmesi ve sosyal barışın sağlanması açısından da önemli bir işleve sahiptir. Dezavantajlı gruplar denildiğinde “engelliler” ve “diğer dezavantaj grupları” olmak üzere iki grupta toplanmıştır. Engelliler grubunda ortopedik, zihinsel, görme ve işitme engelliler yer alırken diğer dezavantajlılar grubu hükümlüler/eski hükümlüler, güvenlik sebebiyle göç edenler, muhtaç durumdaki dul/yetimler ve şiddet gördüğü için evinden ayrılmış kadınlardan oluşmaktadır. Bu grupların sahip olduğu ciddi farklılıklar sebebiyle söz konusu bireylere sunulacak hizmetlerin kalitesinin yükseltilmesi için uluslararası çalışmalardan faydalanılarak yerel ve ulusal düzeyde yapılacak araştırmalara ihtiyaç duyulmaktadır. Rekabetin giderek güçleşmesi, işverenleri daha verimli iş gücüne yöneltmek zorunda bırakabilir. Bu nedenle, dezavantajlı bireylerin iş gücü piyasasında diğer bireylerle rekabet edebilmeleri için belli alanlarda yeterli mesleki beceriler kazanmalarını bir zorunluluk haline gelmiştir. Dezavantajlı bireylerin özelliklerine uygun mesleklerde yetiştirilmeleri ve işlere hazırlanmaları bakımından açılacak kurslar çok önem kazanmıştır. Bu araştırmada Akçaabat ve bölgesinde yaşayan dezavantajlı gruplara açılabilecek bazı kurs *Öğr. Gör. Yük. Müh., Ege Üni.,Türkiye, [email protected], **Öğr. Gör. Dr., Ege Üni., Türkiye, [email protected] 803-940.qxp_Layout 1 10.09.2019 16:49 Page 843 844 Uluslararası Dünden Bugüne Akçaabat Sempozyumu programlarından örnekler verilmiştir. Önerilen kursların uygulandığı yerlerde bireylerde gelişmeler ile ilgili de gözlemler aktarılmıştır. Dezavantajlı grupların hayat boyu öğrenme yaklaşımı içerisinde mesleki eğitim fırsatlarından eşit oranda yararlanarak toplumsal yaşama tam ve etkin katılımlarının sağlanmak sosyal refahın yaygınlaştırılmasını da sağlayacaktır. Dezavantajlı durumda olan her bir bireyin hayatına yapılacak en ufak katkının hem söz konusu birey hem de toplumun geneli açısından olumlu sonuçlar doğurabileceği kesindir. ÖNCEKİ ÇALIŞMALAR Kendi kendine yeterli olma araçlarına ulaşma olasılığı olmayan ya da sınırlı olan bireyler dezavantajlı bireyler olarak tanımlanmaktadır. Söz konusu bireyler toplumun çoğunluğunun ulaşabildiği ve kullandığı otonomi, teşvik, sorumluluk, özsaygı, topluluk desteği, sağlık, eğitim, bilgilenme, istihdam, sermaye, destek sistemleri gibi bireysel ve sistemsel araçlara ulaşamamaktadırlar. Dolayısıyla dezavantajlı gruplar, toplumun çoğunluğundan farklı olarak kendi kendine yetemeyen, kendi sorunlarını tek başına çözemeyen ve hayatla başa çıkma noktasında yardıma ihtiyaç duyan bireylerden oluşan gruplardır. Literatür incelendiğinde; engelliler, şiddet mağduru kadınlar, eşcinseller, etnik ayrımcılığa uğrayanlar, çeşitli kurumların bakımına muhtaç olan kişiler, mülteciler, göçmenler, eski hükümlüler, uzun dönem işsizler dezavantajlı gruplara örnek olarak gösterilebilir. Dezavantajlı grupların mesleki eğitimi ve çalışma hayatları ile ilgili literatürde yer alan çalışmalar aşağıdaki şekilde özetlenmiştir. Gemici 1 ’nin çalışmasında dezavantajlı gruplardan birisi olan göçmenlerin, göç ettikleri ülkelerin çalışma hayatlarında ne¬den dezavantajlı bir konumda yer aldıkları; grup üyeleri arasındaki demografik farklılıkların grubun işleyişi üzerinde olumsuz etkiler yarattığını ileri süren İlişkisel Demografi Kuramı çerçevesinde açıklanmıştır. Kocaalan ve Yürekli 2 , Down Sendromlu bireyler ile ilgili bir çalışma yürütmüşlerdir. Bu çalışmada, Denizli Belediyesi ve Pamukkale Üniversitesi tarafından Down Sendromlu bireylerin çalışma hayatına kazandırılması amacı ile “Gülen Yüzler” isimli bir “Down Cafe” formatında proje tasarlanmıştır. Böylece zihinsel engelli bireylerin sürekli bir işte çalışabileceği bir sistem kurulmuştur. Özbulut ve Sayar3’ın çalışması ile engelli bireylerin yaşam koşullarının iyileştirilmesi yönünde yapılacak çalışmalara temel oluşturacak somut bilgi ve veri eksikliği bulunmaktadır. Engelli Bireylerin Toplumla Bütünleştirilmesine Yönelik Tespit, Bilgilendirme ve Veri Tabanı Oluşturma Çalışması (ÖZVERİ) projesi Malatya’da gerçekleştirilmiştir. Malatya’da yaşayan engelli bireyler ve ailelerinin demografik, psikososyal ve ekonomik durumlarının tespit edildiği araştırma bu konu ile ilgili Türkiye’de gerçekleştiren ilk çalışmadır. Burcu4 ’nun gerçekleştirdiği çalışmanın hedefi engellilik sosyolojisinin bakış açısıyla ‘engeli olan bireyin dezavantajlı konumunu tartışmaktır. Makalede engellilik sosyolojisinin eleştirel tavrı benimsenmiş ve ‘engeli olan bireylerin dezavantajlı olarak tanımlanan konumlarının sosyal dünya üzerinden üretim süreci dikkate alınmıştır. Çalışmada engelli bireylerin “dışlanma hissi” doğrulamakta ve bu dışlanmanın desteklendiği ve hala devam ettiği bilgisini sunmaktadır. Erol 5’un çalışmasında dezavantajlı gruplardan gençlere yönelik aktif istihdam politikalarını ve genç işsizlik sorunu ele alınmıştır. Son yıllarda genç işsizliğindeki artış, genel işsizlik oranlarının çok üzerindedir. Bu nedenle birçok ülke, genç işsizliği sorununu ivedilikli olarak çözülmesi gereken bir konu olarak görülmektedir. Çalışmada genç işsizlik sorununun çözümüne yönelik politikalar ve türleri belirtildikten sonra nüfusu hızla yaşlanan, buna bağlı olarak da genç emeğin önemi giderek artan Japonya, Kore ile nüfusu artışı devam eden Çin ve son olarak ülkemizde gençlere yönelik ne tür aktif istihdam politikalarının uygulandığına değinilmektedir. Germir6’in çalışmasında ise Balçova “Semtevleri”nin uyguladığı Aktif İşgücü Piyasası Politika (AİPP) bileşenleriyle ilçede ikamet eden kadınların ekonomik ve sosyal yönden güçlenmesine olan katkılarını incelenmiştir. Çalışmada gözlemlenen kadınlar 1 Nur Birinci Gemici, “Çalışma Hayatında Dezavantajlı Bir Grup: Göçmenler”, İş Ve Hayat, Cilt 2, Sayı 4, Ankara, 2016, 239- 261 2 Mehmet Levent Kocaalan , Emin Yürekli, “Down Sendromlu Bireylerin Girişimcilik Vaka Çalışması – Gülen Yüzler” V Internatıonal Congress On Entrepreneurshıp, Kazakistan, 2013, 56-60 3 Mahmut ÖZBULUT, Özge ÖZGÜR SAYAR, “Bir Sosyal Dışlanma Fotoğrafı, -Engelli Bireylerin Toplumla Bütünleştirilmesine Yönelik Tespit, Bilgilendirme ve Veri Tabanı Oluşturma Çalışması (ÖZVERİ-Malatya) Projesi Araştırma Sonuçları-, Aile ve Toplum, Ankara, 2009, Yıl: 11, Cilt: 5 Sayı, 60-76 4 Esra Burcu, “Türkiye’de Engelli Bireylerin Dezavantajlı Konumlarına Engellilik Sosyolojisinin Eleştirel Tavrıyla Bakmak”, Toplum ve Demokrasi, Cilt: 11, Sayı: 24, Mersin, 2017,107-125 5 Sevgi Işık Erol, “Gençlere Yönelik Aktif İstihdam Politikaları: Japonya, Kore, Çin Ve Türkiye Örnekleri”, Tühis İş Hukuku Ve İktisat Dergisi Cilt: 24 Sayı: 6 / Cilt: 25 Sayı: 1-2, Ankara, 2013, 15-43 6 Hatice Nur Germir, “ Aktif İşgücü Piyasası Politikalarının Belediyelerce Kadın İstihdamını Arttırmaya Yönelik Kullanımı: Balçova Semtevleri, 2013, Electronic Journal Of Vocational Colleges, Aralık, 1-18 803-940.qxp_Layout 1 10.09.2019 16:49 Page 844 International Symposium Akçaabat From The Past To Present 845 ekonomik şartlar nedeniyle özel kurslara bütçe ayıramayan, yeni bir meslek sahibi olmayı, beceri kazanmayı isteyen, örgün eğitimden herhangi bir nedenle yararlanamamış olan fakat aynı zamanda bir meslekte ilerlemek, daha donanımlı hale gelmek isteyen kişilerdir. Bu kursların hedef kitlesini de tam da bu tip ev kadınlarıdır. “Semtevleri” Balçova Belediyesi’nin “Eğitim, üretim için olmalıdır” sloganıyla şekillenen ve ilçedeki yedi mahallede açtığı kurs merkezlerinin adıdır. Proje, üreterek, paylaşarak ve dönüştürerek insanların kendi kendinin farkına varmalarını sağlamak; birliktelik, katılım ve sorumluluk duygularını geliştirmek ve de güzel sanatlara ilgilerini arttırmak şeklinde amaçlara yöneliktir. Bu kurslar vasıtasıyla kadınlara çeşitli beceriler kazandırılmakta, kendi el becerileriyle ürettiklerini kazanca dönüştürme imkanı sağlanmaktadır. DEZAVANTAJLI BİREYLER VE MESLEKİ EĞİTİM Gündüz çalışmasında, “Bir grubun dışlanan bir grup olabilmesi için, sahip olduğu dezavantaj nedeniyle toplumdan, sosyal yapıdan ya da kurumlardan karşı bir tavır görmesi gerekmektedir” şeklinde tanımlamaktadır. Bu durumda; yaşlılar, kadınlar, çocuklar, terör mağdurları, özürlüler, eski hükümlüler gibi grupların dezavantajlı gruplar içerisinde yer alırken, bu grupların hepsinin dışlanmış gruplar arasında yer alamayacağı savunmaktadır 7. Diğer bir kaynakta da hedef grupların, mesleki eğitim ihtiyaçlarının özellikleri dikkate alınarak “Engelliler” ve “Diğer dezavantaj grupları” olma üzere iki kümede ele alınmıştır 8. Engelliler kümesinde; • Ortopedik engelliler • Zihinsel engelliler • Görme engelliler ve • İşitme engelliler bulunmaktadır. Diğer dezavantajlı gruplar kümesinde ise; • Hükümlüler/eski hükümlüler • Güvenlik sebebiyle göç edenler • Muhtaç durumdaki dul/yetimler ve • Şiddet gördüğü için evinden ayrılmış kadınlar bulunmaktadır. Dezavantajlı bireylerin iş hayatına girişlerini kolaylaştırmak amacıyla Türkiye’de de uygulanan yöntemlerde biri zorunlu istihdam kontenjanıdır. Bu yöntemde belli büyüklükteki işletmelere belli oranda tanımlanmış dezavantajlı bireyleri istihdam etme zorunluluğu getirilmektedir. Halen Türkiye’de 50 ve daha fazla çalışanı olan özel işletmeler çalıştırdıkları personel sayısının %3’ü; kamu işletmeleri ise %4’ü oranında özürlü (engelli) istihdam etmek zorundadırlar. Bunlara ilave olarak kamu işletmeleri %2 oranında da eski hükümlü istihdam etmek zorundadır. Eylül-2012 verilerine göre Türkiye genelinde 988’i kamu, 17.466’sı özel olmak üzere toplam 18.454 işletme engelli istihdam etmek zorundadır. Bu işletmelerin istihdam etmek zorunda oldukları toplam engelli sayısı 114.187’dir. Kamu işletmelerinin istihdam etmek zorunda olduğu eski hükümlü sayısı 7.036’dır. Her yıl 35.000 civarında engellinin iş için İŞKUR’a başvurduğu ve halen 100.000 civarında engellinin İŞKUR’dan iş beklediği dikkate alındığında, zorunlu istihdam kontenjanı uygulamasının engellilerin iş gücü piyasasına girişleri için yeterli olmayacağı açıktır. Eski hükümlülerin zorunlu istihdam kontenjanı daraltılmıştır. Araştırma kapsamındaki diğer dezavantaj grupları için böyle bir uygulama yoktur. Zorunlu istihdam kontenjanlarının daha da yükseltilmesi veya yaygınlaştırılması mümkün görülmemektedir. MATERYAL VE YÖNTEM Bu çalışmada İzmir’de, dezavantajlı gruplarla yürütülen mesleki eğitim kursları ile ilgili örnek verilerek Akçaabat’daki dezavantajlı gruplarla gerçekleştirilebilecek kurslara örnek verilmek amaçlanmıştır. Çalışma kapsamında dezavantajlı gruplar olarak aşağıdakilerle uygulama yapılmıştır: • Zihinsel engelli ve Down sendromlu bireyler, • Ortopedik engeli olan bireyler, • Hükümlü bireyler Engelli bireylerin yerleştirilmeleri ve işte kalıcılıklarının sağlanması günümüzde güncelliğini koruyan önemli konuların başında gelmektedir. Engellilerin bu alanda karşılaştıkları başlıca sorunlarını; 1) İstihdama hazırlanma (eğitim, mesleki eğitim ve rehabilitasyon), 2) İş arama ve işe giriş, 3) İş yaşamında karşılaşılan sorunlar, olmak üzere üç grupta incelemek mümkündür. Sorunu bu boyutlar çerçevesinde ele alan pek çok çalışma mevcuttur.9 Bu bireylerin iş yaşamları ve mesleki eğitimleri ile ilgili bilgiler sırasıyla şu şekildedir. 7 GÜNDÜZ, G. Sait (2007). Sosyal İçerme Politikalarının Uygulanmasında Kamu İstihdam Kurumlarının Rolü. Uzmanlık Tezi, Ankara: T.C Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Türkiye İş Kurumu Genel Müdürlüğü. 8 Mesleki Becerilerin Geliştirilmesi Projesi (Mesgep), Dezavantajlı Bireylerin Eğitim İhtiyaçları Analizi Araştırma Raporu //www.meb.gov.tr/meb_iys_dosyalar/2013_12/26051227_deza vantajlibireylerinegitimihtiyaclari.pdf 9 Mesleki Becerilerin Geliştirilmesi Projesi (Mesgep), Dezavantajlı Bireylerin Eğitim İhtiyaçları Analizi Araştırma Raporu //www.meb.gov.tr/meb_iys_dosyalar/2013_12/26051227_deza vantajlibireylerinegitimihtiyaclari.pdf 803-940.qxp_Layout 1 10.09.2019 16:49 Page 845 846 Uluslararası Dünden Bugüne Akçaabat Sempozyumu a) Zihinsel Engelliler İçin Uygun İşler Zihinsel yetersizliği olan bireylerin mesleki eğitimleri, ilgi, gereksinim ve performans düzeylerine uygun olarak planlanmalıdır. Kendi içlerindeki çeşitlilik göz önüne alınarak akademik becerilerden toplumsal yaşam becerilerine (kişisel bakım ve gelişim, ev ve toplum yaşamı, iş/meslek, boş zamanları değerlendirme, seyahat etme) kadar pek çok beceri kazandırılabilir. Zihinsel yetersizliği olan bireyler için şu meslekler önerilmektedir: Yemek servisi, büro işleri, ev temizliği, bahçe düzenleme ve temizliği, genel montaj, fabrikalarda montaj, bant üzerinde yapılan rutin işler vb. b) Ortopedik Engelliler İçin Uygun İşler Engel türüne bağlı olmakla birlikte genellikle evde yapılan işler özellikle ülkemizde ulaşımın zorluğu düşünüldüğünde daha uygun olabilir. Şu meslekler önerilmektedir: Evden çalışma, müşteri hizmetleri (Evden herhangi bir şirketin müşteri hizmetleri çağrılarına cevap verebilir), çevirmen (Yabancı film, dizileri çevirmek), bilgisayara veri girme, web sayfası tasarımı, internetten bilgi araştırma, bilgisayar yazılımı, her türlü şirket için on-line (çevrim içi) destek sağlama, grafik tasarımcı, ressam, takı-tasarımcısı, yazar-şair, mimar, eczacı, avukat, oyuncu. Bu işler haricinde aslında bütün mühendislik bölümleri, insan ve toplum bilimleri (Fen –Edebiyat Fakülteleri) ve diğer fakültelerde eğitim görebilirler. c) Eski Hükümlüler İçin Uygun İşler Çeşitli nedenlerle hüküm giymiş ceza evinde bulunanlar ve ceza süresini tamamladıktan sonra tahliye olanların normal yaşama dönmesinde önemli sorunlar yaşanmaktadır. Topluma uyum sağlama, kendine güven ve saygı gibi sorunların yanında önemli bir güçlük de iş sahibi olmak ve ekonomik gelir elde etmektir. Eski hükümlünün normal bir bireye göre iş bulabilmesi daha güç olmakta ya da eski hükümlüye iş vermek açısından işverenler daha çekingen davranabilmektedirler. Bu bireylere istihdam ve sosyal güvenlik hakları sağlamak, devletin temel görevlerinden biridir. Bunun sağlanmaması halinde topluma sosyal ve ekonomik zararları yanında, tekrar suç işleme ve hüküm giyme riski söz konusudur.10 Dezavantajlı bireylerin eğitimi ile ilgili yaptığımız çalışmalar bir proje şeklinde yürütülmüştür. Projemizin Ortakları; • Belediye • Ege Üniversitesi • Kızılay • İş-Kur • Halk Eğitim Projemiz 6 aylık uzun soluklu bir çalışma olarak gerçekleşti. Projenin ön hazırlıklarında bütün eğitim programları dezavantajlı bireylere yönelik olarak düzenlenmiştir. 10 Orhan Koçak, Serdar Altun, “Ceza İnfaz Kurumundaki Mesleki Eğitim Faaliyetlerinin Hükümlü İstihdamına Katkıları”, Çalışma İlişkileri Dergisi, Cilt 1, Sayı 1, s.95-117 Şekil 1. Örnek Ders Programı 803-940.qxp_Layout 1 10.09.2019 16:49 Page 846 International Symposium Akçaabat From The Past To Present 847 Projemizde dezavantajlı bireylere yönelik yürütülen programlarda şu ana konular işlenmiştir. • Bileklik Örme • File Örme • Balık Ağı Örme Eğitimler sırasında Kızılay ve Belediye tarafından tahsis edilen eğitim alanlarında verilen eğitimlerde pedogojik formasyon almış ve konusunda uzman hocalar görev almıştır. Bileklik, file ve balık ağı eğitimlerinde kullanılan malzemeler Şekil 2,3 ve 4 yer almaktadır. Şekil 2. Bileklik örme tahtası Şekil 3. Örme ipi Şekil 5. Eğitimler sırasındaki sınıf ortamı Şekil 9. Hem ürettiler hem sattılar Şekil 4. File örme ekipmanları Eğitimlere katılan çocuklar ilk defa bu tip bir programda yer aldıkları için heyecanlıydılar. Eğitimlerimizin başından sonuna kadar tüm amaçları eğitimler sıraEğitimlerimize katılan hocalarımız ile öğrencilerimiz koca bir aile olmuşlardır. Kursiyerlerimiz kadar bütün hayatlarını onlara adayan anneleri de eğitimlere katıldı. Eğitimlerden onlarda yararlandılar. Böylece çocukları ile birlikte sosyalleşen anneler yine onlarla birlikte üretmeyi para kazanmayı öğrendiler. sında öğrendiklerini kendi başlarına uygulayabilir hale gelmektir. Tüm istekleri başarmaktı. Şekil 6. Öğretmenler ve çocuklar aile kadar yakın oldu. Şekil 7. Annelerde eğitimlere katıldı Şekil 8. Çocuklar ve anneler eğitimler sırasında sosyalleşti 803-940.qxp_Layout 1 10.09.2019 16:49 Page 847 848 Uluslararası Dünden Bugüne Akçaabat Sempozyumu Bu proje ile evlerinden dışarı çıkan öğrencilerimiz ve anneleri bir şeyler üretmeyi, evlerde kapalı kalmamayı ve hayatlarını kazanmayı öğrendiler. Onların hayatında pozitif bir ilerleme sağlayan bu proje ile katılımcılar yeni projelerde yer almaktan korkmadılar. Projelerden birinde yine belediye ile bir Down Kafe’nin açılması için çabaladılar, hatta ilk çalışanları oldular. Diğer bir projede de bir AVM içerisinde açılan kafenin oluşturulmasında yer alıp yine çalışanları oldular. Şekil 10. Bizim projemizin ardından çocukların ve annelerinin gerçekleştirdikleri projeler SONUÇLAR VE DEĞERLENDİRME Mesleki eğitim; özellikle bireylerin geleceklerini şekillendiren ve kişiye mesleki bilgi alanında kazanımlar sağlamaktadır. Toplumda her bireyin bu eğitimi alabilmesi gerekmektedir. 2013 yılında yayınlanan Mesleki Becerilerin Geliştirilmesi Projesi sonuçları kapsamında araştırmaya dahil edilen dezavantajlı grupların bölgelere göre çalışma durumu farklılık göstermektedir. Karadeniz Bölgesi, iş bulup çalışan dezavantajlı grupların bunu en az sürdürebildikleri bir bölgedir Bu nedenle bölgedeki çalışan dezavantajlı grupların arttırılabilmesi için özel meslek edinme kurslarının düzenlenmesi gerekmektedir. Bizim projemizde de yer alan • Ortopedik engelli • Zihinsel engelli • Eski hükümlü ve aslında başta dezavantajlı grup olarak görmediğimiz ama eğitimler sırasında fark ettiğimiz yukarıdaki gruptaki bireylerin anneleri ve ailelerindeki bayanların bizim projemizdeki eğitimler ile hayata bağlanmaya ihtiyacı var. MESGEP kapsamında Karadeniz bölgesinde yaşayan dezavantajlı bireyler ile yapılan araştırmadaki sonuçlardan da görülebileceği gibi projemizde yer verdiğimiz dezavantajlı grupları için en uygun eğitim alanı “El sanatları ve teknolojisi” dir. Bu konu ile ilgili pek çok eğitim konusu oluşturulabilir. Mesleki eğitim, dezavantajlı bireylerin istihdam fırsatlarını artırırken, onların sosyal uyumlarını iyileştirerek daha kaliteli bir yaşam sürdürmelerine de katkı sağlar. Bu bağlamda dezavantajlı bireylerin mesleki eğitim taleplerinin oluşması/oluşturulması ve bu taleplerin uygun biçimde karşılanması sosyal devletlerin öncelik verdiği konulardan biridir. Şekil 11. Dezavantajlı grupların bölgelere göre ayrılması 803-940.qxp_Layout 1 10.09.2019 16:49 Page 848 International Symposium Akçaabat From The Past To Present 849 Akçaabat, tarihinin ilk çağlarından beri adı ve ünü bilinen Trabzon’un batı yakasındadır. Aralarındaki uzaklık yıldan yıla azalmaktadır. Doğu Karadeniz bölgesinin en önemli ticaret merkezi olan Trabzon’un tek doğal limanı Akçaabat’tır. Rıhtım yapılmadan önce Trabzon Liman’ındaki yük ve yolcu vapurları, fırtınalı havalarda Akçaabat Limanı’na sığınmak zorunda kalırlardı. Trabzon’a gelen denizci kavimler de karaya çıkma ya da sığınmak için ister istemez bu limandan yararlanmışlardır. Akçaabat Limanı, tarih boyunca bu yöreye gelen ticaret ve savaş gemilerinin barınağı olmuştur. Değişik zamanlarda Trabzon’a gelen bilginler, gezginler, araştırmacılar Akçaabat’tan da söz etmişlerdir. Xenephon, Arrianus, Ruy Conzales de Clavijo, Lynch, Evliya Çelebi, P.Minas Bıjiskyan, Charles Texier, Teophile Deyrolle, W.J. Hamilton, Seline Balance bunlar arasınsa sayılabilir. M.Ö. 8 yy.da Trabzon’a gelen Yunan kökenli sömürgeciler, Akçaabat’ın bulunduğu yere PLATANOS adını verdiler. Kuruluş dönemine değinen kimi kaynaklarda da Akçaabat’ın konumu PROPONTOS sözcüğü ile belirleniyor. Pontos önü, pontos girişi, pontos eşiği, pontos kavşağı gibi anlamlar taşıyan bu nitelemeler Akçaabat kentinin Trabzon’dan hemen sonra kurulduğunu gösterir. Trabzon ve yöresindeki yerleşimin milattan en az 2000 yıl öncesine uzanır. İlk yerleşimi izleyen yüzyıllar içinde Doğu Karadeniz’den gelip geçen ya da bölgeyi etki alanı içine alan uluslar, bu yörede silinmez izler bırakmışlardır. ESKİÇAĞ’DA AKÇAABAT ARKEOLOJİSİ VE TARİHİ Ergün LAFLI* Şaheser DOYMAZ** *Prof. Dr. Dokuz Eylül Ü. Edeb. Fak. Arkeoloji Böl. Ortaçağ Arkeolojisi Anabilimdalı Başkanı ve Ege Bölgesi Kültür Varlıkları Uygulama ve Araştırma Merkezi(EKVAM) Müdürü. İZMİR. [email protected] **Arkeolog. İZMİR. [email protected] Resim 1: Karadeniz Haritası 803-940.qxp_Layout 1 10.09.2019 16:49 Page 849 850 Uluslararası Dünden Bugüne Akçaabat Sempozyumu KURULUŞ DÖNEMİ Akçaabat’ın ne zaman, kimler tarafından kurulduğu kesin olarak bilinemiyor. Kuruluş dönemine ışık tutan kaynakların çoğu günümüze ulaşamadan yok olup gitmiştir. Roma, Bizans, Kemmenos hatta Osmanlı döneminden kalan yapılar yıkılıp yakılmıştır. Akçaabat’ın yakın geçmişini aydınlatan bilgiler, belgeler, anılar, armağanlar 1916-1918 yıllarını kapsayan Rus işgali sırasında yağma edilmiştir. 1869-1904 yılları arasında yayınlanan 22 adet Trabzon Salnamesi’nde de yalnızca kamu kurum ve kuruluşlarına ilişkin kısa bilgiler yer alıyor. Karadeniz’in güney kıyısındaki kentlerin en eskisi Trabzon’dur(Trapezus). Araştırmacılara göre kentin ilk kurucuları, M.Ö.2000 yıllarında Doğu Karadeniz Bölgesi’ne gelen ve bağımsız beylikler halinde yaşayan Asya kökenli Tibarenler, Halibler ve Haldiler’dir. Ne var ki Trabzon kentinin bu dönemlerine ilişkin bulgular ve bilgiler yeterli değildir. Resim 2: Akçaabat Haritası KENTİN ADI Kentin bilinen ilk adı Pulathane’dir. Bu sözcük Polathane biçiminde de söylenip yazılmıştır. Daha sonra Pulathane ve Akçaabat adı uzunca bir süre bir arada kullanılmıştır. Şakir Şevket Pulathane sözcüğünün kökenini şöyle açıklar: ‘Trabzon Hükümeti putperestlerin elindeyken bu kasaba halkı platana denen kavak ağacına taptığından bucağın adı o ağacın adından gelmektedir’. ‘1973 Trabzon İl Yıllığı’nda aynı görüşe yer verir. ‘Rumca’da platna kavak ağacı demektir. Bölgede kavak ağacına tapanlar olduğu için buraya Pulathane dendi. Sonraları yöre halkı çok zenginleştiğinden buraya geliri bol anlamına gelen Akçaabat adı verildi’.Pulathane sözcüğü çeşitli kaynaklarda az çok değişik biçimlerle karşımıza çıkar. Örneğin Timur’la görüşmek üzere 1404 yılında yola çıkan İspanyol elçisi Ruy Conzales de Clavijo, Akçaabat’la ilgili gezi notlarında Blatan ve Platan sözcüklerini kullanır. Evliya Çelebi de (1611-1682) ünlü seyahatnamesinde Polta sözcüğüne yer verir. ‘Oradan Polta Pazarı’na geldik. Bu da Trabzon idaresinde nahiye ve subaşılıktır. Etrafında ise yüz kadar mamur köyler bulunduğundan bu vadide hafta bir Pazar kurularak onbin kişi toplanırdı. Buradaki 803-940.qxp_Layout 1 10.09.2019 16:49 Page 850 International Symposium Akçaabat From The Past To Present 851 mamur kasaba, Trabzon’da Hatuni’ye adıyla tanınan Birinci Sultan Selim Han’ın annesinin hayır eserlerinin vakfıdır. Mütebelli subaşısı hükmeder. Burada büyük bir liman vardır ki Karadeniz gemicileri arasında Polat Limanı demekle meşhurdur. Sekiz rüzgardan emin, demir tutar, yataklı bir limandır’. Ünlü Türk bilgini Katip Çelebi (1609-1658) ‘Cihannüma’ adlı yapıtında, Trabzon’a bağlı yerleşim yerlerini sayarken Akçaabat’ı Platina olarak anar. 1817-1819 yılları arasında Karadeniz kıyılarını gezen P.Minas Bıjiskan, Akçaabat’tan şöyle söz eder: Platana çınar ağacı demektir. Çünkü buralılar eskiden bu ağaca taparlardı. Trabzon’a 6 mil uzaklıkta, Yoros burnunun içinde bir kasabadır. Burası Polathanen, yani demir fabrikası olarak anılır. Geniş ve güvenli limanı sayesinde eskiden beri ticaret merkezi olmuştur. Konumunun güzelliğinden başka verimli arazileri olan bu yerde pek çok zeytin ağacı bulunur ve nefis zeytinyağı üretilir. Türk, Ermeni ve Rum’lardan oluşan halkı 400 hane kadardır. 64 köyü vardır. Pazar günleri Pazar kurulur ve türlü mal üzerinde çokça alışveriş yapılır. Burada yıkık kiliselerden başka eski eser görmedik. Maçka Platana’nın yukarısındadır’der. Daha birçok kaynakta yer alan Platane, Platana, Blaten, Blatan, Platna, Platina, Platana, Plata, Polta sözcüklerinin kökeni çınar ağacının Grekçe karşılığı olan platys sözcüğüne dayanır. Platys sözcüğünden nos ekiyle türeyen ve ‘çınarlık’anlamına gelen platonos, Batı dillerinde Platana, Farsça ve Türkçe’de Pulathane ya da Polathane biçimlerine girerek günümüze ulaşır. Bir başka söylenceye göre ‘pulat/polat’sözcüğü demir anlamına geldiğinden Pulathane/Polathane adı, bir zamanlar burada demirciliğin çok ileri olduğunu gösterir. Bıjiskyan’ın gezi notlarında adı geçen ‘demir fabrikası’bu söylencenin kanıtıdır. Pulathane’nin ne zaman Akçaabat’a dönüştüğü bilinemiyor. Söylenceye göre M.Ö. 500 yıllarında yöreyi ele geçiren İranlılar, sabahın ilk saatlerinde kasabaya girdiklerinden ak badanalı evlerle donanmış şirin bir belde ile karşılaşınca buraya Akkent, Akbelde, Akyurt anlamında Akçaabat adını verirler. Abat sözcüğünün Farsca’da yer, yurt gibi anlamlar taşıması bu görüşün kanıtı olarak gösteriliyor. Akçaabat adına ilk kez fetihten sonra yapılan toprak ve yönetim düzenlemelerinin işlendiği defterlerde rastlıyoruz. Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde saklı 1486 tarih ve 828 numaralı Trabzon Sancağı Mufassal Tapu Tahrir Defteri’nin 74-126.sayfalarında Akçaabat nahiyesinin tımarları sayılmaktadır. Şemsettin Sami’nin hazırladığı Kamus-ül-Alam adlı sözlükte Akçaabat adının Akçakale’den, Türk Ansiklopedisi’nin Akçaabat maddesinde ise bu adın duvarcılıkta kullanılan beyaz taşlardan geldiği yazılıyor. Görüldüğü gibi Pulathane ve Akçaabat adları Grekçe, Farsça, Türkçe sözcüklerin karışımından oluşuyor. Doğu Karadeniz Bölgesi’nde bu üç dilin yüzyıllarca konuşulduğu düşünülürse Pulathane adının Platanos-Platana-Pulathane değişiminden doğduğu, Akçaabat adının da Osmanlı Türkçesi’nin ürünü olduğu söylenebilir. TARİHSEL DÖNEMLER ve BU DÖNEMLERDEN KALMA ÖNEMLİ YAPILAR Kuruluş dönemini izleyen tarihsel gelişmeleri Roma, Bizans, Komnenos ve Osmanlı dönemi olarak dörde ayırıp ayrı ayrı incelemek yararlı olabilir. Roma Dönemi (M.Ö 63-M.S 395): Romalılar, M.Ö 63 yılında Pontos devletini yıkarak Doğu Karadeniz bölgesini egemenlik altına aldılar. Ne var ki gerek yerel krallıkların direnişi gerek Roma ordusundaki iç çekişmeler bu egemenliğin kökleşmesini uzun süre geciktirir. Trabzon ancak M.S. yılında Roma’ya bağlanır. Yerli halklar, Roma döneminde de eskiden beri bilenen doğa tanrılarına inanırlardı. Tek tanrılı dinler henüz bölgeye ulaşmamıştı. Roma döneminin en ilginç olayı Hıristiyanlığın bölge halkları arasında yayılmaya başlamasıdır. Hıristiyan inanışına göre İsa’nın havarilerinden olan St. Andrew (Apostolos), bu dönemin sonlarına doğru bölgeye gelerek halka görüşür. M.S. 306’da Roma İmparatoru olan Konstantin, 313 yılında çıkardığı bir fermanla Hıristiyanlığı serbest bırakır, 324 yılında kendisi de Hıristiyan olur. Roma dönemi, iç ve dış çekişmelerin çalkantıları içinde imparatorluğun ikiye bölündüğü 395 yılına dek sürer. Bizans Dönemi (M.S. 395-1204): Roma İmparatorluğu 395 yılında ikiye ayrılınca Trabzon gibi, Akçaabat da Doğu Roma İmparatorluğu(Bizans) sınırları içinde kalır. Bizans imparatorları, başlangıçta yerel güçlerin sürekli direnişiyle karşılaşırlar. Bunu İranlılarla Avar’ların saldırıları ve 625 yılında İstanbul’u kuşatmaları izler. Bu yüzden imparator Justinianus (527-564) dönemi dışında Doğu Karadeniz Bölgesi’nde güçlü bir Bizans egemenliği gerçekleşmez. Dönemin ilk yıllarında ortaya çıkan din ve mezhep kavgaları, Justinianus’un imparator oluşuyla noktalanır. Justinianus döneminde Ortodoks inanç düzeninin odağı durumuna gelen Bizans’ın yasal dini Hıristiyanlık, yasal dili Grekçe (Yunanca) olur. Bizans yönetimi altında bulunan yerlerde yasal işlemler Grekçe ile yürütülür. Eüğitim dilinin de Grekçe olması Yunan kültürünün yayılmasını hızlandırır. Giderek Hıristiyanlaşan yerli 803-940.qxp_Layout 1 10.09.2019 16:49 Page 851 852 Uluslararası Dünden Bugüne Akçaabat Sempozyumu halk, kendi dillerinin karışımından oluşan Yunanca ağırlıklı karma bir dil konuşmaya başlar. Günümüzde Tonya, Of, Çaykara, Maçka, dolaylarında yer yer konuşulan Rumca adlı dil, o zamanlar konuşulmaya başlayan dilin uzantısıdır. 8.yüzyıl başlarında önce Müslüman Araplar’ın bu bölgeye aralıksız akınlar düzenlemeye başladıkları görülür. Arap akıncıların bir kolu 705-711 yılları arasında Trabzon bölgesini ele geçirir. Ancak kente giremeden geri dönerler. 715’te Bizanslı’lar Trabzon bölgesini Arap’lardan geri alırlar. Bundan sonra Trabzon bölgesi Bizanslılar ve Araplar arasında sık sık el değiştirir. Karşılıklı akınlar 10.yüzyıl sonlarına dek sürer. Arkasında Selçuk, Türk, Türkmen akınları gelir. Danişmentoğulları, Mengücükler, Artukoğulları akınlarıyla sürdürlür.1075 yılında Bizans ordusu komutanlarından Theodore Gavras, Trabzon yöresini Türkmen boylarının kuşatmasından kurtarır, Gürcü saldırılarını durdurur. Ölümünden sonra adına bir manastır yapılır. Yüzyıllar boyu süren dış saldırılar ve iç çekişmeler, Bizans’ın doğu kanadını iyice güçsüz düşürür. Arap, Türk ve Türkmen akınlarına eklenen Komnenos saldırıları bu güçsüzlüğü daha da artırır. Trabzon devletinin kurulmasıyla Karadeniz bölgesinde sekiz yüzyılı aşan Bizans dönemi sona erer. Bizans imparatorları, kıyı kentlerinin bayındırlık işlerine önem verirler. Bu yörede görülen kilise, sığınak, su yolu, su deposu, sur ve kale kalıntılarının çoğu Bizans döneminden kalmadır. St Michael Kilisesi: Orta Mahalle tepesinde bulunan St. Michacl Klisesi’nin taş duvarları ve kulesi, günümüze ulaşabilen yapılardan biridir. Özgün adı Archangel olan bu kilise Hagios Michael ya da Başmelek kilisesi adlarıyla da anılır. Klise doğu-batı doğrultusunda kesme taştan yapılmış tek apsisli bir yapıdır. Asil girişi kuzeydendir. Ancak güney batı ikinci bir girişi daha vardır. Naos’un (kutsal oda) üstü yüksek daire bir kubbe ile örtülüdür. Apsisi içten yarım daire biçiminde, dıştan beş köşelidir. Yapı, plan ve kubbe özelliğiyle Trabzon’un Çömlekçi mahallesinde bulunan St.Philip kilisesiyle büyük benzerlik gösterir. Dış ve iç mimari oldukça zengindir. Dışta kapı ve pencerelerin çevresi halat örgülü silmelerle kapatılmıştır. Kubbe kasnağı Kafkas stilinde ve beyaz taştan yapılmıştır. Sekiz penceresi olan kubbenin üstü kiremitle örtülüdür. Çatı altında ve pencere aralıklarında bulunan silme kuşakları cepheye ayrı bir zenginlik katar.1950 li yıllarda kiliseyi inceleyenlerin belirttiğine göre cephede kullanılan değişik renkli taşlar büyük bir ustalıkla yerleştirilerek özel bir görünüm elde edilmiştir. Bu da St. Michael kilisesini aynı dönemlerde bölgede yapılan öteki kiliselerden farklı kılan bir özelliktir. İçte çok güzel bir mozaik taban döşemesi yer alır. Oldukça parlak doğal taşlardan mozaik süslemede siyah, beyaz, kırmızı renklerde geometrik desenler kullanılmıştır. İç içe geçmiş dairesel motiflerin ağırlık taşıdığı desenler, yapının yanlış kullanımı yüzünden büyük ölçüde tahrip olmuş, bir bölümünün üstü betonla kapatılmıştır. Avlusunda bulunan mezar taşları, buranın mezarlık olduğunu gösteriyor.(4 mezar taşı ile onarım kitabesi Trabzon Ayasofya Kilisesi’nde).Kilisenin Bizans Dönemi’nin sonunda ya da ilk yıllarında (12-13.yy)yapıldığı sanılıyor. Mayıs 1846 tarihli mermer kitabesinde çevredeki Rum’lardan toplanan yardımlarla aslına uygun olarak onarıldığı yazılıdır. Kilise ilk kez 1836’da W.J.Hamilton tarafından görülür ve kayda geçirilir. Hamilton kiliseden şöyle söz eder : ‘Platona’da Hagios Mikhael Kilisesi’ni ziyaret ettim.800 yıl önce eski Bizans stiliyle yapılmıştır. İçinde bibloloar, eski resimler vardır. Apsisin önünde tahta bölmeler, bir takım garip eski resimler asılıdır. Arkada alçak bir duvar üzerindeki dört küçük sütun kaba bir balkonu taşır. Koyu bir Bizans zevkiyle yapılan pencere ve hücrelerin çoğu sahteydi. Kimileri boncuklarla süslenmişti. Rum’larda çan çalmak yasak olduğundan cemaatı çağırmak için ağaca asılan bir tahta parçasına tokmakla vuruluyordu’. Seline Balance da İngiliz Arkeoloji Kurumu’nun yayın organı olan Anatolian Studies dergisinde yayınlanan ‘Trabzon da Bizans Çağı Kiliseleri’ başlıklı yazısında St. Michael kilisesini planlarıyla birlikte tanıtmıştır. Kilisenin önündeki eski Kilise Okulu, bugün ilkokul olarak kullanılmaktadır. İlkokula ait kitabe bulunmaktadır. Orta Mahalle Şapeli: Hagios Michael Kilisesinin doğusunda küçük bir tapınak daha vardır. Mahalle halkından birinin tarlası içinde bulunan tapınak depo olarak kullanılıyor. Seline Balance ‘Trabzon’da Bizans Çağı Kiliseleri’ başlıklı yazısında, yapının tarihiyle ilgili olarak yan yana dizilmiş pencereli apsisi,tek kaburgalı,beşik tonozlu naosu, kaba ama sağlam taş işçiliği,pencere ve kemerlerinde tuğla kullanımı ile bu bölgenin tipik Ortaçağ işidir’ diyor. Buna göre tapınağın 13-14 yy da yapıldığı söylenebilir. Dürbinar Mahallesi’nin Kozakiya kesiminde bulunan Kilisenin duvarlarındaki yağlıboya tablolar ve mozayik levhalar 1935’lerde Milli Eğitim Bakanlığınca görevli bir tarih öğretmeni tarafından sökülerek götürülmüştür.1950’lere değin sağlam kalan kilise duvarları, daha sonraki yıllarda yıkılarak kaldırılmıştır. Yoroz Burnu ile Mersin Köyü arasındaki tepelerde denize birbirine karşı kurulduğu bilinen dört kilisenin temelleri toprak altında kalmıştır. Bugün için kiliselerin yerlerini belirlemek oldukça zordur. 803-940.qxp_Layout 1 10.09.2019 16:49 Page 852 International Symposium Akçaabat From The Past To Present 853 Salacak Köyünün kıyı kesiminde, define aramak amacıyla 1940 yılında yapılan bir kazıda 4 metre derinlikte yontma taştan yapılmış 80 cm eninde duvarlara ve duvarla çevrili bölmelere rastlanmıştır. Yapının deniz yönünde kayık ve benzeri deniz araçlarını bağlamaya yaradığı sanılan sağlam taşlar bulunmuştur. Salacak Köyünün Panaya kesiminde, aynı yıl yapılan kazıda iri gövdeli zeytin ağaçlarının kökleri arasına gömülmüş küçük fıçılar ve demir zincirler bulunmuştur. Birinci Dünya Savaşı’ndan önce bugün ki Kaleönü Köyü’nün Gaydanoğlu kesimindeki yıkık kilisenin avlusu kazılarak sanat değeri taşıyan taş levhalar ortaya çıkarılmıştır. Levhaların üzerinde bir üzüm salkımı ile karşılıklı iki kartal ve yazılar betinlenmiştir. Bu köyün Kalecik Kıranı olarak anılan sırtı üzerinde kilise ve kale duvarlarına benzeyen yıkıntılar görülmüştür. Ağaçlı Köyü’nün Avrankiloz semtinde ormanlarla kaplı bir alan içerisinde fırın yıkıntılarına rastlanmıştır. Kireçhane-Kayalar arasında uzanan 3 km uzunluğundaki yer altı tünelinin Bizans Dönemi’nde açıldığı düşünülüyor. İkinci Dünya Savaşı yıllarında sivil savunma amacıyla halka açılan tüneli bir uçtan diğer uca dolaşanlar, insan eliyle yapıldığını gözlemlemişlerdir. 1990 yılına kadar Akçaabat’a bağlı olan Alazlı Köyü’nde de buna benzer bir yer altı tüneli vardır. Tünelin içinde küçük bir su kanalı geçer. Yine 1990 yılında Akçaabat’tan ayrılıp Düzköy’e bağlanan Gökçeler ve Çal köylerinde Bizans dönemiyle ilgili kalıntılar görülmüştür. Gökçeler Köyünün Hanaka kesiminde bulunan kalıntılar, kiliseyi andırıyor. Burada yapılan kaçak kazıda bulunan altın haç Trabzon kuyumcularına satılmıştır. Gökçeler Köyü’ndeki derenin kıyısında deri tabaklamaya yarayan kuyuların kalıntıları yerli yerinde duruyor. Bu köyde 1945 yılında yapılan kazılarda geniş bir yapının temeli ortaya çıkmıştır. Temelden çıkan 2 m uzunluğunda, 40 cm enindeki oymalı taşlar kırılarak duvar yapımında kullanılmıştır. 1940’larda Çal Köyü’nün mezrasında temel açarken 2 m derinlikte kemer kapılı bir yapının temellerine rastlanmıştır. Yapıdan çıkarılan oymalı taşlarla yeni yapının duvarları yapılmıştır. Kalıntıları günümüze ulaşan Demirci Köyü kiliselerinden biri 1945’lerde onarılarak camiye dönüştürülmüştür. Kommenoslar Dönemi ( M.S. 1204-1461): Bölgedeki Bizans egemenliğinin zayıflamasını fırsat bilen Aleksios ve David Komnenos kardeşler, Gürcistan kraliçesi olan halaları Thamara’nın desteği Gürcistan’dan Trabzon’a gelerek 1204 yılında Trabzon İmparatorluğu’nu kurarlar. Kommenoslar Döneminden kalma olduğu söylenen yapıların en sağlamı Akçakale köyüne adını veren kaledir. Osmanlı döneminde birkaç kez onarılan kalenin ne zaman yapıldığı bilinemiyor. Akçekale’nin kareye yakın bir biçimde planlandığı görülüyor. Ortasında sekiz dönümlük bir iç alan vardır. Kale yakınındaki bir evin bahçesinde mozaik döşeme parçaları bulunmuştur. Kalenin kuzey burnunda kurulduğu bilinen İmparator köşkü’nün hiçbir izi kalmamıştır. Kale çok kalın duvarlarla örülmüştür. Kale burcunun kuzeyinde kemerli bir kapı vardır. Ayrıca doğu ve batı yakasındaki duvarlara birer pencere açılmıştır. Kalenin kuzeye bakan yüzü denizden yaklaşık 20 m yükseklikteki sarp kayaların üstüne oturmuştur. Bu nedenle kaleye deniz yakasından ulaşmak bugün bile oldukça zordur. Burada bulunan mazgal deliklerinin giriş-çıkış kapısı olarak kullanıldığı düşünülüyor. Güney surları 7x7 m boyutlu bir kule ile güçlendirilmiştir. Burası bir yönetim merkezi olarak kullanılmış olabilir. Surlar buradan iki direkle batıya, üçüncü bir kıvrımla kuzeye yönelir. Akçakale’de bugün yeri belli olmayan bir manastırdan bahsedilir. Işıklar Köyü’ndeki iki kiliseden birinin temeli diğerinin yıkık duvarları günümüze gelebilmiştir. Akpınar Köyü’nün başındaki tepe üzerinde bulunan Akpınar Kalesi’nin 1 metre kalınlıkta taş duvarlardan oluştuğu görülüyor. Küçük bir alana oval biçimde yapılmıştır.(kalenin bulunduğu yer yerli halk tarafından Kaletepe olarak adlandırılıyor). Akçaabat’ın 20 km güneyinde yükselen Hıdırnebi Kayası’nın tepesindeki düzlükteki üç çukurdan birinin mezar, diğer ikisinin Hz Ali’nin atının nal izleri olduğuna inanılır. Düzlüğün çevresinde duvar kalıntısına benzeyen kireçli taşlar, karşı tarafta suyolunu andıran derin çukurlar görülür. Karaptal Yaylası’nda bulunan şehit mezarı, Kommenoslar döneminde yöreyi yurt edinen Türkmen beyinin mezarıdır. Osmanlı Dönemi (1461-1922): kimi kaynaklara göre 15 Ağustos kimilerine göre 26 Ekim 1461 ‘de Fatih Sultan Mehmet Trabzon’u fethetmiştir. Fetih sırasında biri denizde öteki karada olmak üzere iki önemli savaş Akçaabat sınırlarında gerçekleşir. Mersin-Akçakale Deniz Savaşı, Akçakale’nin Fethi. Eski Cami, kare planlı, orjinalinin kubbeli olduğu sanılan camiinin üzeri çatı benzeri bir örtü ile kaplanmıştır. Yanındaki kesme taştan minaresi barok üslupta 803-940.qxp_Layout 1 10.09.2019 16:49 Page 853 854 Uluslararası Dünden Bugüne Akçaabat Sempozyumu olup, oldukça itinalı bir işçilik göstermektedir. Camiinin anı başında (1784-1785) tarihli Mustafa Efendi Çeşmesi bulunmaktadır. Mimari üslubuna dayanılarak camiinin 18.yüzyılda yapıldığı sanılmaktadır. Eski Camiinin doğusunda Dülbinar Mahalle Camii’si (1807- 1808) tarihli vakfiyesinden öğrenildiğine göre Molla Bekir oğlu Hafız Üzeyir Efendi tarafından yaptırılmıştır. Bu camii daha önceki bir camiinin erine yaptırılmış olup, ilk camii hakkında yeterli bilgi bulunmamaktadır. Kesme taş ve moloz taştan dikdörtgen planlı yapılan caminin üzeri çatı ile örtülüdür. Yanında yuvarlak gövdeli, tek şerefeli minaresi bulunmaktadır. 1946 yılına kadar orijinal şeklini korumuş, o tarihten sonra betonlaşarak tüm özelliğini yitirmiştir. Dürbinar Mezarlık Camii : (1659-1660) tarihli vakfiyesinden anlaşıldığına göre, Osman Bin Sadullah tarafından yaptırılmıştır. Farklı zamanlarda yapılan onarımlarla orjinalinden uzaklaşmıştır. Kesme taştan dikdörtgen planlı üzeri çatı örtülü yapıdır. Camiinin yanında Hacı Salihzade Ali Ağa’nın yaptırmış olduğu medrese yıkılmış günümüze gelememiştir. Yeni Camii: XX. yüzyılın başlarında halktan toplanan paralar ile yapılmıştır. Akçaabat’ın en büyük camisi olup, dikdörtgen planlıdır. Kesme taştan yapılmıştır. Müftü Camisi ve Orta Mahalle Camisi: bu camiler yakın tarihlerde yenilenmiş ve orijinal şekillerinden günümüze hiçbir iz gelemediği gibi kaynaklarda da bir bilgiye rastlanmamıştır Meryemana Hanı: 1980 yıllara kadar ayakta kalmıştır. Büyük bir bahçeye sahip hanın meydana bakan girişinde taştan yapılmış iki koç başı heykelinin Trabzon Müzesi’nde olduğu düşünülüyor. Osmanbaba Köprüsü: Kalamina Deresi (bugünkü adı Söğütlü Deresi ) üzerinde iki gözlü köprü uzun yıllar kullanılmıştır. Orta Mahalle: Osmanlı dönemi sivil mimarlık örnekleri, sokakları, merdivenleri ,duvarları ve çeşmeleriyle tarihi karekterini günümüze aktarabilmiş nadir yerleşimlerden biridir. Tarihi dokusu tek-tek evler olarak değil, sokak ve mahalle ölçeğinde gösteren tarihi kentsel sit alandır. Arkeolojik Çalışmalar Akçaabat Tarihi İçin Önemli 2007 yılında Akçakale’nin iç alanında, Trabzon Müze Müdürlüğü tarafından yüzey gözlemleri ve tarihi bilgilere dayalı olarak sınırlı alanda ve sınırlı derinliklerde arkeolojik kazı çalışmaları yürütülmüştür. Gerçekleştirilmiş olan uzun süreli ve maliyet gerektiren bu arkeolojik kazılarda; insan kemikleri, seramikler, bronz yüzük ve çok sayıda top güllesi ortaya çıkarılmıştır. Yer radarı yöntemi (GPR), kaynak olarak yüksek frekanslı elektromanyetik dalgaları kullanarak, araştırılan yüzeyin sığ derinliklerini yüksek çözünürlükte görüntüleyebilen, inceleme alanına herhangi bir hasar vermeyen jeofiziğin veri kazanımı hızlı ve kolay uygulanabilir yöntemlerinden biridir. Toplanan GPR verileri değerlendirilerek yeraltı yapısı görüntülenebilmektedir. Bu çalışmanın amacı, Akçakale’deki arkeolojik araştırmalarda kazı süresini/maliyeti azaltmak ve olası arkeolojik kalıntılara herhangi bir zarar vermeden ortaya çıkarılmasına yardımcı olmak için, kale iç alanının jeofizik yöntemlerden yer radarı (GPR) yöntemi ile araştırılmasıdır. İnceleme alanında ölçüm hatlarının koordinatları alınarak oluşturulan krokide, uzunluğu 30-50 m arasında değişen 95 hatta, 250 ve 500 MHz antenlerle GPR verisi toplanmıştır. Elde edilen tüm verilere gerekli veri işlem aşamaları uygulandıktan sonra 2B/3B yer radarı görüntüleri oluşturulmuştur. Bu görüntülerde, olası arkeolojik kalıntı olabileceği düşünülen yüksek genlikli belirgin yansımalar tespit edilmiştir. Bu yansımaların yoğunlaştıkları bölgeler (süreklilik gösteren) ölçü hatlarının konumlarının yer aldığı bir kroki üzerinde dört farklı bölgeye ayrılarak işaretlenmiştir. Sonuç olarak, çalışma alanında planlanacak olan arkeolojik kazıların bu krokide belirtilen yerler dikkate alınarak gerçekleştirilmesi önerilmektedir. Akçakale Kalesi’nde 2017 yılında yapılan kazı çalışmalarının ilk bölümünde 1100-1200 yılları arasında Bizanslılar tarafından yoğun olarak kullanılmaya başlandığı belirtilmiştir, Giresun Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Kültür Varlıkları Koruma ve Onarım Bölümü Öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Gazanfer İlter’in başkanlığında başlanan kazı çalışmalarında kalenin 1468 yılında Osmanlı yönetimine geçtiği ve 1900’lü yılların başlarına kadar kullanıldığı tespit edildi. 8 kişilik bir ekip tarafından yürütülen kazı çalışmalarında Bizans dönemine ait 8 mezar ve bu mezarlara ait iskeletler, Bizans ve Osmanlı dönemine ait sikkeler ve seramik parçaları ile 19. Yüzyıl’a ait bir top bulunurken, kalenin son günlerindeki çalışmalarında tek nifli kilise bulunmuştur. Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü, yüzey araştırmaları faaliyetleri kapsamında; değerli bilim insanları, Prof. Dr. Haşim Karpuz, Prof. Dr. Murat Arslan, Trabzon ili ve ilçelerin de çalışmalar yürütmüşlerdir. 1945 yılında, I.K.Kökten, Trabzon ve sahil kesimini sistematik olarak araştırmıştır. 803-940.qxp_Layout 1 10.09.2019 16:49 Page 854 International Symposium Akçaabat From The Past To Present 855 SONUÇ İlk yazılı kaynak olan Xenophon’nun Anabasis adlı eserinde adından söz edilen Akçaabat, tarihsel süreç içerisinde birçok değişik uygarlığın egemenliğine girmiştir. Gerek denize kıyısı olması, gerekse Kafkaslara geçiş güzergahı üzerinde bulunmasından dolayı çevresi ile birlikte tarihin çeşitli mücadelelerinde odak noktası olmuştur. Ticaret yolu ve limanı ile antik çağdan günümüze uygarlıkların tercih ettiği bir şehir olmuştur. Dağlık yapısı, topraklarının yılın dört mevsiminde yeşil bitkilerle kaplı olması, kalıcı konutların muhtemelen ahşaptan yapılmış olması günümüz şartlarına çok kısa ömürlü olması, bilim insanlarının antik dönemde yaşamış insan topluluklarını ve bu toplulukların bıraktıkları kültür izlerine ulaşmalarını zorlaştırmaktadır. Resim 3: Akçaabat Liman’dan görünüş Resim 5 : Akçaabat Resim 4: Akçaabat Resim 6: St.Michael Klisesi. Resim 7:Orta Mahalle evlerinden güzel işlemeli bir örnek. 803-940.qxp_Layout 1 10.09.2019 16:49 Page 855 856 Uluslararası Dünden Bugüne Akçaabat Sempozyumu KAYNAKÇA: Adem Işık, Antik Kaynaklarda Karadeniz Bölgesi, Türk Tarih Kurumu, Ankara 2001. Atilla Bölükbaşı, Haydar Gediklioğlu, Akçaabat, Akçaabat Belediyesi Kültür Yayınları,1996. Bıjıskyan, P. Minas, Karadeniz Kıyılarının Tarihi ve Coğrafyası (1817-1819), Ter. H. D. Andreasyan, İstanbul 1969. Elif Süyük Makaklı, Özlem Atalan, ‘Geleneksel Akçaabat Ortamahalle Evleri ve Yapım Sistemleri’’ Dünden Bugüne Akçaabat Sempozyumu 26-28 Nisan 2013. Akçaabat Kültür Yayınları,2014. Mehmet Özsait, ‘İlkçağ Tarihinde Trabzon ve Çevresi’, Trabzon Tarihi Sempozyumu Bildirileri 6-8 Kasım 1998, Trabzon Yayınları, Trabzon.2000. Osman Emir, ‘Prehistorik Dönemden Roma Dönemine Kadar Trabzon ve Çevresi’, Yükseklisans Tezi. Erzurum. 2008. Osman Emir,’Trabzon’da önemli Bir Kült Merkezi: Boztepe Nam-ı Diğer Mithra/Mithrion Dağı’,Karadeniz İncelemeleri Dergisi, 2016; (21). Zeynep Öğretmen Aydın, Aysel Şeren, Ali Erden Babacan, Kenan Gelişli, ‘ Akçakale (Trabzon, Türkiye) İç Alanında Yer AltındaArkeolojik Kalıntı Olup Olmadığının Jeofizik Yöntemlerden Yer Radarı (Gpr) ile Araştırması’, Uluslararası Katılımlı 6. Tarihi Yapıların Korunması ve Güçlendirilmesi Sempozyumu / 2-3-4 Kasım 2017. Resim 9: Modern Akçaabat (Mendirek) Resim 8:Akçakale 803-940.qxp_Layout 1 10.09.2019 16:49 Page 856 International Symposium Akçaabat From The Past To Present 857 Giriş Doğal afetler, savaş ve göç gibi olağanüstü durumlar salgın hastalıkların yaygınlığını arttıran önemli etkenlerdendir.Anadolu’nun son yüzyıllık tarihine bakıldığında savaşlar, ardından yaşanan göçler salgın hastalıklarıngeniş kitlelere yayılmasında etkili olmuştur. Osmanlı Devleti’nde20. yüzyılın başında art arda gelen savaşların etkisiyle salgın hastalıklar gerek cephelerdeki askerlerin gerekse göç yollarındaki binlerce sivilin ölümüne neden olmuştur.1 Trabzonve Akçaabat 19. yüzyılda ve 20. yüzyılın başında salgın hastalıkların sıklıkla ortaya çıktığı bölgelerdendir.Bölgenin doğu-batı uzantılı kara ve deniz ticaretinin güzergâhındabulunması salgın hastalıkların sıklıkla ortaya çıkmasına yol açmıştır.2 I. Dünya Savaşı sırasında Doğu Karadeniz’de Rus işgali ile birlikte başlayan süreçte göç yollarında çok sayıda muhacir salgın hastalıklar dolayısıyla hayatını kaybetmiştir.3 Savaşın ardındanverem, sıtma, frengi başta olmak üzerepek çok hastalığın devam ettiği Trabzon’da dönemin koşullarının elverdiği oranda alınan çeşitli önlemlerle salgınlarla mücadele edilmiştir.4 Cumhuriyetin ilk yıllarında salgın hastalıklarla mücadelenin devam ettiği Trabzon ve kazalarındabelediyelerin temizlik önlemleri almasına özen gösterilmiş, hükümet doktorlarının özverili çalışmalarına ilave olarak çeşitli kuruluşların katkıları ile halkın hastalıklarla mücadele etmesine destek olunmuştur. Bu hizmetler kapsamındaTürk Ocağı bünyesinde hastalıklara karşı önlemler alınmış, hastalar ücretsiz olarak muayene edilerek ilaç masrafları karşılanmıştır. 1932 yılından itibaren Halkevi Sosyal Yardım Kolu üyeleri Trabzon merkez ve kazalarında ücretsiz muayene ve tedavi sağladığı gibi halkın salgın hastalıklara karşı bilgilendirilmesi amacıyla konferanslar ve film gösterileri düzenlemiştir. Bu yıllarda halkın hastalıklara karşı tedavi ve korunma yolları konusunda bilgilendirilmesi amacıyla basın da etkili olmuştur.5 Türkiye II. Dünya Savaşı’na girmemesine rağmen ithalat imkânlarının azalması temel ihtiyaç maddelerinin yalnızca iç piyasadan karşılanması sonucunu or1 Hikmet Özdemir, Salgın Hastalıklardan Ölümler 1914-1918, 2. Baskı, Türk Tarih Kurumu Yay., Ankara 2010, s.3-12, 241-274; Nuran Yıldırım, “Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Koruyucu Sağlık Uygulamaları”, Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Türkiye Ansiklopedisi, C.5, İletişim Yay., İstanbul 1985, s.1320. Savaşların ortaya çıkardığı ekonomik zorluklara ilave olarak gerekli tıbbi imkanlara ulaşılamaması, halkın salgınlarave korunma yollarına dair bilgisiz ve bilinçsiz olması gibi etkenler milyonlarca kişinin salgın hastalıklara maruz kalmasına ve ölüm oranlarının artmasına yol açmıştır.TürkiyedeSıhhat ve İctimai Muavenet Teşkilatının Cumhuriyet Devrindeki İnkişafı, Ankara 1937, s.5; Mehmet Temel, Atatürk Döneminde Bulaşıcı ve Salgın Hastalıklarla Mücadele, Nehir Yay., İstanbul 2008, s.10. 2 Ahmet Köksal, “Akçaabat’ta Salgın Hastalıklarla Mücadele (1890-1914)”, Dünden Bugüne Akçaabat Sempozyumu, 26-28 Nisan 2013, Akçaabat Belediyesi Yay., 2014, s.185;Veysel Usta, “Tanzimattan Cumhuriyete Trabzon’da Sağlık”, Anadolu’nun İlk Tıp Gazetelerinden Hekim, Serander Yay., Trabzon 2007, s.xx.19. yüzyılda ve 20. yüzyılın başında Trabzon’da veba, kolera, tifüs, tifo, sıtma, çiçek, frengi, difteri, kızıl, sıtma gibi hastalıklar çok sayıda insan kaybına neden olmuştur. Nedim İpek, “Trabzon’da Kolera (1892-1895)”,Trabzon ve Çevresi Uluslararası Tarih, Dil, Edebiyat Sempozyumu 3-5 Mayıs 2001, C.1, Yay. Haz. Mithat Kerim Arslan, Hikmet Öksüz, Trabzon 2002, s.399-411; Özgür Yılmaz, “Veba, Kolera ve Salgınlar: Trabzon’da Halk Sağlığı ve Sağlık kurumları (1804-1895)”, Mavi Atlas, 5(1), 2017, s.177-188; Esat Aktaş, Erzurum ve Trabzon Vilayetlerinde Salgın Hastalıklar (1838-1914), Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayımlanmamış Doktora Tezi, 2015, s. 146-296. 3 Hikmet Öksüz-Ülkü Köksal, “Osmanlı, Rus ve Fransız Belgelerinde Trabzon’un İşgali ve Muhacirlik”, Zamanın İzleri-2016, İşgal, Göç ve Muhacirlik, Ed. Ahmet Köksal, Karadeniz Teknik Üniversitesi Yay., Trabzon 2016, s.41. 4 Rus askerlerinin bölgeye taşıdığı veba, Karadeniz sahili boyunca iklim koşullarının da etkisiyle bu yıllarda halkın %20-30’unun yakalandığı sıtma ve yine geniş kitleleri etkileyen frengi, verem, çiçek, İspanyol nezlesi gibi hastalıklar I. Dünya Savaşı’nın ardından Trabzon ve çevresinde etkili olmuştur.Mustafa Reşit Tarakçıoğlu, Trabzon’un Yakın Tarihi, Karadeniz Üniversitesi Yay., Trabzon 1986, s. 28; Hikmet Öksüz, “Atatürk Dönemi’nde Trabzon’da Sağlık Hizmetleri”, Uluslararası Karadeniz İncelemeleri Dergisi, S.3, 2007, s.77;Usta, agm, s. xxı-xxıı; Muzaffer Lermioğlu, Akçaabat Tarihi ve Birinci Genel Savaş- Hicret Anıları, A Grafik Yay., Trabzon 2011,s.298; Volkan Aksoy, “Kurtuluş Sonrası Trabzon Muhacirlerine Yapılan Yardımlar ve Bölgenin İçinde Bulunduğu Durum”,Uluslararası Karadeniz İncelemeleri Dergisi, S.17, 2014, s.130-131; Mesut Çapa, “Birinci Dünya Savaşı Sonrasında Kızılay Heyeti’nin Trabzon Vilayetindeki Çalışma ve Gözlemleri”, Doğu Karadeniz’de Rus İşgali ve Muhacirlik, (Ed.) Veysel Usta, Serander Yay., Trabzon, 2016, s. 275-276. 5 Öksüz, agm, s.77-85. II. DÜNYA SAVAŞI’NIN ARDINDAN AKÇAABAT’TA SALGIN HASTALIKLARLA MÜCADELE VE HALK SAĞLIĞINA YÖNELİK ÇALIŞMALAR (1944-1950) Ülkü KÖKSAL ∗ ∗ Dr. Öğr. Üyesi, Karadeniz Teknik Üniversitesi Karadeniz Araştırmaları Enstitüsü, [email protected] 803-940.qxp_Layout 1 10.09.2019 16:49 Page 857 858 Uluslararası Dünden Bugüne Akçaabat Sempozyumu taya çıkarmıştır. Seferberlik ilanı neticesinde ordunun ihtiyaçları öncelikli karşılandığı için halkın temel ihtiyaç maddelerine ulaşması zorlaşmıştır. Bununla birlikte stoklamanın artması ile halkın temel maddelere ulaşması neredeyse imkânsız hale gelmiştir. Savaş yıllarında gıda, giyim ve yakacak gibi temel ihtiyaç maddelerinin fiyatları oldukça artış göstermiştir. Yaşanan ekonomik zorluklar Cumhuriyetin ilk yıllarında önü alınan6 pek çok hastalığın yeniden salgın haline gelmesine yol açmıştır. Gıda maddelerine ulaşmada yaşanan zorluklara ilave olarak bu yıllarda ithalatı yapılamayan ürünlerin eksikliği hastalıklarla mücadelede önemli engellerdendir. Nitekim karaborsaya düşen ürünlerin başında sabun7 yer almaktadır. İthalatı durduğu için karaborsaya giren bir diğer ihtiyaç maddesi de ilaçlardır. 8 II. Dünya Savaşı’nın ardından salgın hastalıklarla planlı bir mücadeleye girişilmiştir.7 Şubat 1946 tarihinde Sağlık Bakanı Sadi Konuk’un başkanlığında Yüksek Sıhhat Şûrası toplanarak ülkenin bulaşıcı hastalıklarla ilgili durumu incelenmiştir. 1946 Ağustosunda kurulan Recep Peker Hükümeti programında bulaşıcı hastalıklarla mücadele konusunda şu noktalara dikkat çekilmiştir: “Bulaşıcı hastalıklarla, trahom, sıtma, verem, frengi gibi sosyal dertlere karşı koruyucu savaş vasıtalarımızı ve teşekküllerimizi kuvvetlendirecek ve tekâmül ettireceğiz. Sağlık müesseselerimizi mahallî ihtiyaçlara uygun ve teşkilâtta çalışanların görevlerini daha verimli kılacak tarzlarda tertipleyeceğiz. Bu yoldaki çalışmalarımızı hekim ve vasıtalarımızın yettiği kadar kasabalara ve köy gruplarına kadar götüreceğiz.” Başbakan Recep Peker’in hükümet programında açıkladığı hususlar doğrultusunda Behçet Uz’un Bakanlığı döneminde 10 yıllık Sağlık Plânı hazırlanmıştır. Hazırlanan Sağlık Plânı ile 7 sağlık mıntıkasına ayrılan ülkenin her bölgesinde kendine yetecek derecede sağlık örgütlenmeleri oluşturulması hedeflenmiştir.9 Bu çalışmada II. Dünya Savaşı’nın ardından Akçaabat’ta görülen salgın hastalıklar ve bunlara karşı alınan önlemler ile halk sağlığına yönelik tedbirlere ve yürütülen çalışmalara değinilecektir. II. Dünya Savaşı’nın Ardından Akçaabat’ta Salgın Hastalıklarla Mücadele ve Halk Sağlığı Çalışmaları II. Dünya Savaşı’nın izleri tüm ülkede kendisini hissettirmiştir.Dönemin kaynaklarında Trabzon ve Akçaabat’ta da bu izlerin kendisini belirgin bir şekilde ortaya çıkardığı görülmektedir. Yoksulluğun arttığı, buna bağlı olarak beslenme yetersizliği ve imkânsızlıkların pençesinde ölümcül ve salgın hastalıkların olağan gündemler oluşturduğu 1940’lı yıllarda Akçaabat’ın en önemli meseleleri arasında temiz su ihtiyacı gelmektedir. Özellikle kalabalık kitlelerin bulunduğu okullar temiz su sıkıntısı nedeniyle salgın hastalıkların ortaya çıkıp yayıldığı yerler arasındadır. Çeşitli dönemlerde halkın çabaları ve yetkililerin desteği ile kasabanın bazı mahallelerine temiz su getirilmiştir. 1944 yılı yaz aylarında hayırseverler tarafından Akçaabat Fevzipaşa okuluna temiz su getirilmesi sağlanmış, bu faaliyet basında tebrik ve övgü ile yer bulmuştur.10 Halk sağlığını koruma kapsamında Akçaabat gazetesi önemli bir misyon yüklenmiştir. Gazetede zaman zaman yapılan ikazlar arasında suyun kaynatılarak içilmesi yer almıştır. 11 Halkın temiz su ihtiyacını karşılamak amacıyla 1945 yılı başlarında Akçaabat Belediyesinin yürüttüğü çalışmalarla üç mahallede suyolları bozuk çeşmeleri tamir ettirilmiştir.12 AyrıcaDürbınar mahallesine 1500 6 1937 yılına kadar 17.102.766 kişiye çiçek, 880.429 kişiye tifo, 100.104 kişiye kızıl, 35.929 kişiye difteri ve 160.593 kişiye menengokok aşısı uygulanmıştır. 1925-1937 yılları arasında sıtma mücadele mıntıkalarında muayene edilen hasta sayısı 15.187.528, tedavi edilen kişi sayısı 3.744.235’tir.Türkiyede Sıhhat ve İctimai Muavenet Teşkilatının Cumhuriyet Devrindeki İnkişafı, s.8.Bu çalışmalar neticesinde 1923-1925 yıllarında bazı bölgelerde %70’e ulaşan sıtma oranı 1940’larda %10’a kadar düşürülmüştür. Gencay Gürsoy, “Sağlık”, Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi, Cilt VI-VII, İletişim Yay., İstanbul 1983, s. 1721.(ss. 1716- 1735) 7 Ankara’da 1940 yılında sabun fiyatı 40 lira iken 1945’te 172 liraya çıkmıştır. Hasan Çetin, İkinci Dünya Savaşı Sürecinde Türkiye’nin Sosyo-Ekonomik Durumu (1939-1945), Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Uludağ Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2007, s. 109. 8 Özellikle Almanya ve İtalya’nın ihracatı durdurması nedeniyle bu ülkelerden temin edilen bazı ilaçlar karaborsaya düşmüştür. M. Selçuk Özkan-Abidin Temizer,“İkinci Dünya Savaşı Yıllarında Türkiye’de Karaborsacılık”, Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, 2 (9), 2009, s.321-322. II. Dünya Savaşı yıllarında yaşanan ekonomik zorluklar ve günlük hayata yansımaları ile ilgili bir çalışma için bkz. Murat Metinsoy, İkinci Dünya Savaşı’nda Türkiye (Savaş ve Gündelik Yaşam), Homer Kitabevi, İstanbul 2007. 9 Recep Akdur, “Cumhuriyet’ten Günümüze Türkiye’de Sağlık Politikaları”, Bilanço 1923-1999: “Türkiye Cumhuriyeti’nin 75 Yılına Toplu Bakış” Uluslararası Kongresi, II. Cilt: Ekonomi- Toplum- Çevre, Tarih Vakfı Yay., İstanbul 1999, s.394. (ss.391-402) Koruyucu hekimlik anlayışı Refik Saydam’ın bakanlığı döneminde bulaşıcı hastalıklar ve çocuk ölümleri ile mücadelede devlet prensibi olarak uygulanmaya başlamıştır. Behçet Uz döneminde bu prensip genişletilerek Milli Sağlık Planı olarak ortaya çıkmıştır. Akçaabat, Sayı: 78, 23 Aralık 1947; Akdur, agm, s. 393. 10 Akçaabat, Sayı: 7, 15 Ağustos 1944. 11 Akçaabat, Sayı: 4, 23 Haziran 1944; Akçaabat, Sayı: 7, 15 Ağustos 1944. 803-940.qxp_Layout 1 10.09.2019 16:49 Page 858 International Symposium Akçaabat From The Past To Present 859 metre mesafeden borularla temiz su getirilerek iki adet çeşme yaptırılmıştır.13 Buna rağmen Akçaabat’ın bu dönemdeki en önemli meselelerinden biri temiz su şebekesi ihtiyacıdır. Bu yıllarda gerek içme gerekse sulama amaçlı olarak bu ihtiyacın giderilebileceği iki kaynak mevcuttur. Bunlar; Karadağ Yaylası ve Kalanüma Deresi’dir. Karadağ yaylasından su getirilmesinin daha maliyetli olacağı hesaplanaraktemiz su ihtiyacınınKalanüma deresinden sağlanabileceğine kanaat getirilmiştir. Belediye meclisinin hemen her oturumunda gündeme gelen su şebekesi meselesi1948 yılı başında çözümlenememiş konular arasındadır.14 İlçenin temiz su sorunu Belediye Başkanı Abdurrahman Sezgin’in bölge siyasetçileriyle yakın temas kurması sonucunda çözümlenebilmiştir. Trabzon milletvekilleri Hasan Saka ve Faik Ahmet Barutçu başta olmak üzere diğer milletvekillerinin destekleri ile Akçaabat’a içme suyu sağlanması için 1949 yılı başında çalışma başlatılmıştır. İçme suyunun temini için 300.000 liralık bir keşif yapılarak 225.000 lirasının devlet tarafından karşılanması kararlaştırılmıştır.15 II. Dünya Savaşı sonlarında Akçaabat’ta halk sağlığı ile ilgili yaşanan sorunlardan biri sokaklardaki çöp birikintileridir.Sokak ortasına atılan sebze ve meyve kabukları ve çeşitli atıklarla oluşançevre kirliliği belediyenin hizmetlerini aksatması olarak değerlendirilmiştir. Nitekim Akçaabat gazetesinde küçük bir uyarı halinde yayınlanan bir yazıda bu konuya dikkat çekilerek tıpkı evler gibi mahallelerin de temiz tutulması halka tavsiye edilirken belediyenin sorumluluklarını yerine getirmesi gerektiği ifade edilmiştir.16 Aynı dönemde gazetenin sorun olarak dikkat çektiği bir diğer mesele de hükümet binasının denize bakan bölümünün duvarlarında bazı vatandaşların tuvalet ihtiyacını gördüğüne dairdir. Bu durumun birçok hastalığı ortaya çıkaracağı gibi ahlaki açıdan da sakıncalı olduğuna değinilen haberde konu ile ilgili olarak yetkili makamların dikkati çekilmiştir.17 İlçenin merkezinden geçen ve lağım sularının karıştığı derenin yaz aylarında yaydığı kötü koku da gazetedeyer verilen bir başka meseledir. Bir tarafında kahvehane, diğer tarafında lokanta bulunan derenin halk sağlığı açısından temiz bir hale getirilmesinin belediyenin sorumluluğu olduğuna işaret edilmiştir.18 Yazının etkisi kısa sürede sonuç vermiş, belediye görevlileri derede gerekli temizliği ve düzenlemeyi sağlamıştır.19 Belediyeye görev düştüğü ifade edilen bir diğer mesele de Orta Mahalle’ye giden yolun uzun zamandır ihmal edilmesinden dolayı ortaya çıkan kirlilik ve çöp birikintileridir.20 Gazetenin halk sağlığı ile ilgili uyarıları arasındayollara tükürülmemesi ve burun çekilmemesi de yer almaktadır. Sağlığı tehlikeye atan bu tarz davranışlar konusunda zaman zaman okuyucuları bilgilendirici ikazlar yapılmıştır.21 Toplu yaşam alanlarının hijyen kuralları içerisinde çalışması amacıylayetkililer çeşitli dönemlerde kontroller gerçekleştirmiştir.Akçaabat’talokanta, kahvehane, otel gibi yerlerin halk sağlığı açısından elverişli olup olmadığı teftişlerle belirlenmiş, esnaf ve tüccarların temizlik kurallarına riayet etmesi konusunda Hükümet Doktoru Edip Somunoğlu tarafından yapılması gerekenler anlatılmıştır. 22 Bu dönemde lokantalarda kalaysız kap kullanılması halk sağlığını tehdit eden unsurlardandır. Lokanta temizliğine dikkat edilmesi kadar yemek pişirilen eşyaların temiz olmaması halkın zaman zaman şikâyet ettiği konular arasında yer almıştır.23 Belediyenin yürüttüğü çalışmalar kapsamında sağlık memurları lokantaları teftişeçıkarakaraç gereçlerin sağlıklı olup olmadığını inceledikten sonraesnafa ikazlarda bulunmuştur.24 Çevre temizliği, temiz su ihtiyacı gibi meselelerin yanı sıra II. Dünya Savaşı yıllarında Akçaabat’ın en önemli sağlık sorunları arasında salgın hastalıklar yer almaktadır. Bu yıllardaülke genelinde olduğu gibi Akçaabat’tada kendini hissettiren ve en yaygın görülenler sıtma, tifo, tifüs, verem, şarbon vb. salgın hastalıklardır. Sıtma Sıtma ile mücadele amacıyla Cumhuriyetinilk yıllarında sağlık bakanlığının yoğun çabaları ile kongreler düzenlenmiş, kanunlar oluşturulmuştur.Bakanlığın çalışmaları ile ülke çeşitli mıntıkalara ayrılarakkesintisiz bir mücadele başlatılmıştır.25 Bu kapsamda yapılan faaliyetler arasında bataklıkların kurutulması, kinin da12 Akçaabat, Sayı: 16, 1 İkincikanun 1945. 13 Akçaabat, Sayı: 18, 31 Ocak 1945. 14 Akçaabat, Sayı: 83, 29 Mart 1948. 15 Yeni Pulathane, Sayı: 3, 21 Mart 1949. 16 Akçaabat, Sayı: 6, 31 Temmuz 1944. 17 Akçaabat, Sayı: 7, 15 Ağustos 1944. 18 Akçaabat, Sayı: 7, 15 Ağustos 1944. 19 Akçaabat, Sayı: 8, 30 Ağustos 1944. 20 Akçaabat, Sayı: 9, 18 Eylül 1944. 21 Akçaabat, Sayı: 2, 9 Haziran 1944. 22 Akçaabat, Sayı: 7, 15 Ağustos 1944. 23 Akçaabat, Sayı: 9, 18 Eylül 1944. 24 Akçaabat, Sayı: 10, 3 Birinciteşrin 1944. 25 Ekrem Kadri Unat, Bulaşıcı Hastalıklar ve Salgınlarla Savaş, İkinci Baskı, T.C. Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı Yay., İstanbul Matbaacılık, İstanbul 1949, s. 366-367. 803-940.qxp_Layout 1 10.09.2019 16:49 Page 859 860 Uluslararası Dünden Bugüne Akçaabat Sempozyumu ğıtımı ve halkınbilinçlenmesine yönelik çalışmalar önemli yer tutmaktadır. Alınan tedbirlerle hastalık önemli ölçüde kontrol altına alınmıştır.26 Türkiye genelinde 1940’lı yıllara kadar dalgalı bir seyir izleyen sıtma 1942-1943 yıllarındaen yüksek artış oranına ulaşmıştır.27 Bu nedenle savaşsonlarına doğrutedbirler arttırılmış ve hastalıkla mücadele amacıyla meclise iki kanun layihası verilmiştir.28 Karadeniz bölgesi iklim özelliği açısından sıtmanın en yaygın olduğu bölgelerdendir. 1944 yılında Trabzon’da inceleme yapan CHP TrabzonBölgesi Müfettişi Seyhan Milletvekili Kemal Çelik’in raporuna göre Akçaabat nüfusunun %30’u sıtma hastalığına yakalanmıştır.Genel merkeze iletilen raporda bölge halkının tedavisi için bakanlığınimkân oranında kinin göndermesi talep edilmiştir.29 1944 yılı Mayıs ayındaFevzipaşa İlkokulu’nda sıtma hastalığına yakalanmış çocuklar tespit edilmesi üzerine Hükümet Doktoru Edip Somunoğlu tarafından ücretsiz kinin ve atebrin dağıtılmıştır.30 Sıtma hastalığının yaygınlaşma üzerine Akçaabat gazetesinde Sıtma’dan Korunma Çareleri başlığı altında bir yazı dizisiyayınlanmıştır.Edip Somunoğlu tarafından kaleme alınan yazı dizisinde mahalli hastalıklardan biri olan sıtmanın sahil mıntıkalarında görüldüğü, sivrisineklerin neden olduğu hastalığın hekim gözetiminde tedavi edilebileceği, fakat zararlarından korunmak için halkın da bilinçli olup tedbirler almasının önemine işaret edilmiştir.31 Yazı dizisinde ayrıca hastalığın tarihçesi, hastalığa neden olan faktörler, ortaya çıktığı bölgeler, bulaşma koşulları üzerinde durulmuştur.32 Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığının 1945 yılında başlattığı çalışmalar kapsamında çıkarılan Olağanüstü Sıtma Savaşı Kanunu gereğincesıtma mıntıkasındaki Akçaabat’ta da tedbirler alınmıştır. Kaymakamlık, hükümet tabipliği ve belediye başkanlığıişbirliğinde yapılan faaliyetlerde yıllardır Akçaabat’ı ve sahil mıntıkasını tehdit eden hastalıkla mücadele amacıyla kararlı bir tutum sergilenmiştir.Tavize müsamaha edilmemesine özen gösterilmiş, emirlere riayet etmeyenlerin 50-500 lira arasında değişen para cezası ile cezalandırılacakları uyarısı yapılmıştır.33 Sıtma ile mücadelede Akçaabat’a bir doktor ve 3 sağlık korucusu görevlendirilmişse de bakanlığın sağlık ekipleri henüz bölgeye ulaşmadan Kaymakam M. Ali Çeltik ve Doktor Edip Somunoğlu’nun34 bizzat katılımı ile günde iki saatlik çalışmalarla öncelikle bataklıkların kurutulması hedeflenmiştir. Sera köyündeki bataklık ve sazlıklar ile Kalanima ve Osmanbaba köy26 Temel, age, s.87. Sıtma ile mücadelede Cumhuriyetin ilk beş yılında Türkiye genelinde 2.102.053 kişi muayene edilmiş, bunlardan 363.203 kişiye tedavi uygulanmıştır. Cumhuriyet, 7 Kanun-ı Sani 1930. 27 Sıhhat ve İçtimai Muavenet Vekaleti, Sıhhat ve İçtimai Muavenet Vekaleti Tıbbi İstatistik Yıllığı 1945-1955, Haz. Yusuf Tunca, Gürsoy Basımevi, Ankara 1958, s.71. 1942 yılında kan tahlillerisonuçlarına göre saptanan sıtmalı hasta sayısı Cumhuriyet tarihinin en yüksek oranına ulaşmıştır. Buna göre ülke genelinde sıtmalı oranı %32,13’tür. 1943 yılında bu oran 30.62’dir. Erdem Aydın, Türkiye’de Sıtma Savaşı, Türk Tabipler Birliği Yay., Ankara 1998, s.53. 1943 yılında Türkiye’nin 25 büyük ilinde sıtmadan ölen kişi sayısı 1.792’ye ulaşmıştır. Bu sayı 100.000 nüfusta 88,2 oranına denk gelip savaş yıllarında sıtma hastalığının yol açtığı en yüksek ölüm oranıdır. Sıhhat ve İçtimai Muavenet Vekaleti, Sıhhat ve İçtimai Muavenet Vekaleti Tıbbi İstatistik Yıllığı 1945-1955, s.71. 28 Cumhuriyet, 27 Haziran 1944.Olağanüstü Sıtma SavaşıKanunutasarısı Türkiye Büyük Millet Meclisinin 19 Mart 1945 tarihli oturumda kabul edilmiş, 28 Mart 1945 tarihinde yayınlanarak yürürlüğe girmiştir.Cumhuriyet, 20 Mart 1945; Resmi Gazete, Sayı: 5967, 28 Mart 1945. Kanuna bağlı olarak bir de talimatname oluşturulmuştur.Unat, age, s. 367. Kanunun 23. maddesinde yürürlük süresinin 1945 yılı Aralık ayı sonuna kadar olduğu belirtilmiştir. Resmi Gazete, S: 5967, 28 Mart 1945, s. 8438. Hastalığın ortadan kaldırılması için sağlık bakanlığının yürüttüğü çalışmalar kapsamında teşhis ve tedavi için gerekli sağlık hizmetlerine ilave olarak bilgilendirici konuşmalar, konferanslar, radyo yayınları yapılmasına rağmen halkın yeterince bilinçli davranmaması hastalığın ortadan kaldırılmasında en büyük engeli oluşturmuştur. Akçaabat, Sayı: 3, 16 Haziran 1944. Bu nedenle Sıtma Mücadele Kanunu’nda kanuni müeyyidelerin arttırıldığı anlaşılmaktadır. Akçaabat, Sayı: 26, 2 Haziran 1945; Akçaabat, Sayı: 30, 31 Temmuz 1945. Geçici olarak uygulanan bu kanunun ardından 15 Şubat 1946 tarihinde kabul edilerek 21 Şubat 1946 tarihinde yürürlüğe giren 4871 Sayılı Sıtma Savaşı Kanunu ile birlikte mücadeleye devam edilmiştir.Resmi Gazete, Sayı: 6238, 21 Şubat 1946, s.10153-10155. 29 BCA, Cumhuriyet Halk Partisi, 490.1.153/2060.1.7. 30 Akçaabat, Sayı: 1, 1 Haziran 1944; Emine Pancar, “1944- 1949 Yıllarında Akçaabat’taki Siyasi, Sosyal, Ekonomik Gelişmelerin ‘Akçaabat’ ve ‘Yeni Pulathane’ Gazetelerine Yansımaları”, Dünden Bugüne Akçaabat Sempozyumu, 26-28 Nisan 2013, Akçaabat Belediyesi Yay., 2014, s.323. Bir dönem Akçaabat Halkevi başkanlığını da yürüten Somunoğlu Akçaabat Halkevinde sağlık konulu konferanslar vermiştir. Ülkü Köksal, Trabzon’da Dernekleşme Süreci (1919-1950), Yayımlanmamış Doktora Tezi, Karadeniz Teknik Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2015, s. 407-408. 31 Somunoğlu’nun ilk yazısında dikkat çeken hususlardan biri Cumhuriyet hükümetlerinin koruyucu sağlık çalışmaları konusunda etkili olmaya çalıştığına dair ifadeleridir. Bu konuda özellikle köy enstitüsü öğretmenlerinden beklentinin yüksek olduğu anlaşılmaktadır.Akçaabat, Sayı: 3, 16 Haziran 1944. 32 Akçaabat, Sayı: 4, 23 Haziran 1944; Akçaabat, Sayı: 5, 14 Temmuz 1944; Akçaabat, Sayı: 6, 31 Temmuz 1944; Akçaabat, Sayı: 8, 30 Ağustos 1944; Akçaabat, Sayı: 9, 18 Eylül 1944. 33 Akçaabat, Sayı: 26, 2 Haziran 1945. 34 Akçaabat’ta yaklaşık on yıl görev yapıp önemli sağlık çalışmalarına imza atan Hükümet Doktoru Edip Somunoğlu 1946 yılının Mart ayında terfi ederek Gümüşhane Sağlık ve Sosyal Yardım Müdürlüğüne atanmıştır. Akçaabat, Sayı: 45, 31 Mart 1946; Akçaabat, Sayı: 52, 16 Temmuz 1946. Somunoğlu’nun ardından Akçaabat Hükümet DoktorluğunaCemil Öztekatanmıştır. Akçaabat, Sayı: 79, 9 Ocak 1948. 803-940.qxp_Layout 1 10.09.2019 16:49 Page 860 International Symposium Akçaabat From The Past To Present 861 lerindeki sivrisinek alanları kurutulmuştur. Sahil köylerindeki kirli su birikintilerinin kurutulması amacıyla sağlık memurları köylere görevlendirilmiştir.Köylülere mazot dağıtılarak nasıl kullanılacağına dair bilgiler verilmiş, açık bulunan lağım kuyuları ve sarnıçların kapatılması için de çimento dağıtılmıştır.Köy ihtiyar heyetleri de mücadele konusunda bilgilendirilmiştir.35 Yapılan tebligata uymayıp Akçaabat’ın bazı bölgelerinde su birikintisi oluşmasına sebebiyet verenler hakkında kanuni işlem başlatılmıştır.36 Faaliyetler esnasında belediye görevlileri de sokakları temizlemiştir.37 Basın yoluyla da halkın ikaz edildiği sıtma mücadelesinde sivrisineklerin yokedilmesine dair sloganlara38, dikkatli olunması gereken durumlara dair uyarılara yer verilmiştir. Evlerde bulunan sivrisineklerin kesinlikle yok edilmesi gerektiği, bina etrafındaki su birikintilerinin kurutularak sivrisineklerin üremesine engel olunması bunlar arasındadır.39 1945 yılında Akçaabat’taki sıtma mücadelesi olumlu sonuçlar ortaya çıkarmıştır. Bu başarıda bölgede sıtma mücadelesi için görev yapanDoktor Cevdet Canver’in katkıları önemlidir. Canver’in başkanlığında yapılan çalışmalarda sıtma mücadele koruyucuları köylere giderek hastalara ücretsiz atebrin dağıtmış, sivrisinek kaynakları kurutulmuştur. Böylecesıtma vakaları önceki yıla göre azalmıştır.40 Akçaabat’ta hastalığın zaman zaman etkisini gösterdiği ve basın yoluyla uyarıların devam ettiği görülmektedir.Akçaabat yerel basın organlarındanbiri olan ve 1949 yılında yayına başlayan Yeni Pulathane gazetesinde Sağlık Öğütleri adlı bir bölüm yayınlanaraksağlıklı yaşam, hastalıklar ve korunma yollarına dair bilgilere yer verilmiştir. Bu kapsamda ilk yer verilen hastalık sıtmadır.41 Hastalığın nedeni ve tedavisi ile ilgili bilgilerin ardından sıtma mücadelesinde Köy Kanununa göre köy halkının yapması gerekenler sıralanmıştır. Buna göre: “1-Sıtmayı aşılayan sivrisinekler su birikintilerinde ürediğine göre köy hudutları içinde bulunan su birikintilerini kurutmak.2- Kuyu ağızlarını bir metreye yakın yükseklikte taşla bilezik örmek. 3- Köyün her evinde üstü kapalı kuyu ve kanallı helalar yapmak. 4- Evlerde kullanılmış suların akıp gitmesi için üstü kapalı akıntı yolu yapmak. 5- Çeşme, kuyu, pınar başlarında pislik, gübre, süprüntü bırakmayıp daima temiz tutmak ve fazla suların etrafa yayılıp birikmemesi için bir mecra açmak. 6- Köyün gübre ve süprüntülerini köyden uzakta, yol üstü olmayan sapa ve rüzgar altı yerlerde yapmak ve her eve o gübre ve gübrelikten ayrı yerler göstermek.” Ayrıca kapı ve pencerelerin telle kaplaması, bina çevresine okaliptüs ve çam ağacı dikilmesi, cibinlik kullanılması, geceleri açıkta oturulmaması, erken yatıp erken kalkılması, sıtma korunma ilacı olarak atebrin ve kinin kullanılması, ahırın mutlaka evden ayrı yapılması, sivrisinekten korunmasıamacıyla kap kacağın örtülmesi, havuzlarda balık bulundurulması, havuz sularının sıklıkla değiştirilmesi ve su kanallarının temiz tutulması gibi uyarı ve tavsiyelere yer verilmiştir. 42 Verem Verem II. Dünya Savaşı yıllarında dönemin ve bölgenin en yaygın hastalıklarındandır.43 Veremle mücadele amacıyla Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren açılan verem dispanserleri, sanatoryum, prevantoryum ve verem hastaneleri hastalığın teşhis ve tedavisinde etkili olmuştur.44 Ayrıca veremle savaşmak için ülkenin hemen her bölgesinde birer dernek kurulmuştur.Bu derneklerden biri de 1946 yılı başlarında Akçaabat’taoluşturulmuştur.Akçaabat Veremle Mücadele 35 Akçaabat, Sayı: 27, 16 Haziran 1945; Akçaabat, Sayı: 28, 30 Haziran 1945. 36 Akçaabat, Sayı: 30, 31 Temmuz 1945. 37 Akçaabat, Sayı: 30, 31 Temmuz 1945. 38 Akçaabat, Sayı: 26, 2 Haziran 1945; Akçaabat, Sayı: 27, 16 Haziran 1945. 39 Akçaabat, Sayı: 33, 16 Eylül 1945. 40 Akçaabat, Sayı: 33, 16 Eylül 1945. 41 Yeni Pulathane, Sayı: 1, 7 Mart 1949; Yeni Pulathane, Sayı: 2, 14 Mart 1949. Yazı dizisinde ele alınan hastalıklar arasında kazıklı humma (tetanos), bitlerin neden olduğu lekeli humma, tifüs, hastalık yayan diğer böcekler gibi konular yer almaktadır. Yeni Pulathane, Sayı: 7, 18 Nisan 1949; Yeni Pulathane, Sayı: 8, 25 Nisan 1949; Yeni Pulathane, Sayı: 10, 16 Mayıs 1949. 42 Yeni Pulathane, Sayı: 3, 21 Mart 1949. 1950 yılına gelindiğinde Türkiye’de sıtma hastalığı ile mücadele devam etmektedir. Marshal Planının Yunanistan’daki sıhhat şubesini yöneten ve Türkiye’ye kısa bir süre uğrayan Dr.Oswald F. Hedley en kısa sürede sıtmaya karşı amansız bir savaş açılması gerektiğini dile getirmiş, Türkiye’de bakanlığın aldığı tedbirlerin oldukça yerinde olduğunu, hastalığın3 yıl içindetam olarak yok edilebileceğini ifade etmiştir. Çaykara, Sayı: 87, 22 Nisan 1950. 43 Türkiye’de II. Dünya Savaşı yıllarında ve sonrasında verem hastalığının yaygınlaşıp ölüm oranlarının arttığı görülmüştür. 1952 yılından itibaren veremden ölüm oranları nispeten düşmeye başlamıştır.Sıhhat ve İçtimai Muavenet Vekaleti, Sıhhat ve İçtimai Muavenet Vekaleti Tıbbi İstatistik Yıllığı 1945-1955, s.16. 44 Unat, age, s.228-231.1945-1950 yılları arasında aralarında Trabzon Verem Dispanserinin de bulunduğu 8 Verem Dispanserinde yılda ortalama 60.000 kişi muayene edilmiştir. Sıhhat ve İçtimai Muavenet Vekaleti, Sıhhat ve İçtimai Muavenet Vekaleti Tıbbi İstatistik Yıllığı 1945-1955,s.66. 803-940.qxp_Layout 1 10.09.2019 16:49 Page 861 862 Uluslararası Dünden Bugüne Akçaabat Sempozyumu Derneği Kaymakam Ruhi Çetiner başkanlığında Cumhuriyet Savcısı Hasan İyiyazıcıoğlu, Hükümet Doktoru Edip Somunoğlu, CHP Akçaabat Kazası Başkanı Cevdet Serdar, Belediye Başkanı Abdurrahman Sezgin, Tüccar Hakkı Başaran, Tekel Müdürü Hasan Erkal, Ziraat BankasıMüdürü Fuat Bey ve Özel İdare Memuru İbrahim Gedikli’den oluşan yönetim kurulu ile bölgede önemli tahribat yapan hastalıkla mücadeleyi hedeflemiştir. Halkın desteğine ihtiyaç duyan idare heyetinin başlattığı kampanya kapsamında Akçaabatlılar derneğe çeşitli oranlarda maddi destekte bulunmuşlardır.Yapılan bağışlar ve bağışçılar Akçaabat gazetesinde yayınlanmıştır.45 Dernek yönetimi halkın desteğinin artmasını talep etmiş, Akçaabat gazetesinde kuruma üye olunması yönünde kısa sloganlar yayınlanmıştır.46 Tifüs Yoksulluk ve buna bağlı olarak temizlik ve hijyen eksikliğinin ortaya çıkardığı bulaşıcı hastalıklardan biri tifüstür.47 1944 yılı sonlarında Trabzon’da ortaya çıkan tifüs salgını dolayısıyla Akçaabat halkına uyarı niteliğinde bir haberi nakleden Akçaabat gazetesi halkın daima uyanık olmasını ve bitlenmemek için temizliğe dikkat edilmesini tavsiye etmiştir.48 Gazete ilerleyen günlerde sıklıkla Bitten Kork ikazları yayınlamıştır.49 1945 yılı başında Türkiye’de ortaya çıkantifüs salgını dolayısıyla Trabzon’da datedbirler arttırılmıştır.Hıfzısıhha komisyonu yaklaşık 40 buğu sandığının50 köylere gönderilmesine karar vermiştir. Akçaabat’ta hastalığa karşı alınan tedbirler kapsamında durumlarından şüphe edilenler hamama gönderilerek temizlenmeleri sağlanmıştır.51 Bakanlığın tifüs (Lekeli Humma) salgını dolayısıyla gönderdiği tebliğ Akçaabat gazetesinde yayınlanmıştır. Tebliğde yalnızca bakanlığın çabaları ve yetkililerin çalışmasının mücadelede için yeterli olmayacağı, aynı zamanda halkın bilgili ve bilinçli olmasının da son derece önemli olduğu ifade edilerekhalkın yapması gerekenler şu şekilde sıralanmıştır: “1-Temizliğe dikkat etmek için mahalli idarelerce temin edilmiş ve edilecek bedava ve yahut ucuz yıkama imkânlarından istifadeyi de ihmal etmemelidir.2- Bitlenmemeye çalışmak ve bitlenmek ihtimali olan yerlerden mümkün olduğu kadar kaçınmak.3- Bu şartlara uygun olmayan pis ve bitli kimseleri alakadar memurlara haber vermek. 4- Hastalığı vaktinde ihbar etmek ve bilhassa uzun süren ateş, ateşli ve kırmızı lekeli olan hastaları en yakın hükümet, belediye tabiplerine, polis, jandarma, karakollara bildirmek.”52 1948 yılı başlarında hastalığın yeniden ortaya çıktığı Trabzon’da 3 tifüs vakası mevcuttu. Sağlık görevlileri bu yıllarda DDT dağıtımı ile birlikte tifo-tifüs karma aşısı uygulayarak hastalığın yayılmasını önlemeye çalışmıştır.53 İl Sağlık Müdürlüğü yılın sonlarına doğru Trabzon genelinde yalnızca 2 tifüs vakası saptamıştır.54 Tifo İzmit ve Eskişehir gibi büyük şehirlerde 1945 yılı ekim ayında ortaya çıkıp yayılan tifo kısa sürede tüm yurdu etkilemeye başlamıştır.55 1946 yılındaAkçaabat’ta da görülenhastalığa dair Doktor Muhittin Celal Duru tarafından Akçaabat gazetesinde yayınlanan bir yazıda özellikle kirli suların bu hastalığı tetiklediğine dikkat çekilmiş, kaynatılmayan sütün de hastalığa yakalanma riskini arttırdığı ifade edilmiştir. Özellikle temiz su sistemi olmayan bölgelerde hastalığın sıklıkla görüldüğü ifade edilen yazıda belediyelere büyük sorumluluk düştüğü dile getirilmiştir. Tifo ile mücadele belediyelerin su ve kanalizasyon sorununu çözmek kadar su, süt, meyve sebze gibi yiyecek içecek satan esnafın ve aşçıların sıkı kontrol altında tutmasının da son derece önemli olduğuna değinilmiş, karasineklerinmutlaka yok edilmesi gerektiği vurgulanmıştır.56 1948 yılının başlarında Trabzon’da 22 tifo vakası görülmüştür.57 Aradan geçen iki ay zarfında mevsimin 45 Akçaabat, Sayı: 44, 15 Mart 1946; Akçaabat, Sayı: 46, 14 Nisan 1946. 46 Akçaabat, Sayı: 52, 16 Temmuz 1946. 47 1943-1944 yıllarında başta İstanbul olmak üzere pek çok şehirde tifüs salgını ortaya çıkmıştır. Sevilay Özer, “II. Dünya Savaşı Yıllarında İstanbul’da Tifüs”, ÇTTAD, XV/30, 2015, s. 175. 48 Akçaabat, Sayı: 15, 16 Birincikanun 1944. 49 Akçaabat, Sayı: 21, 16 Mart 1945; Akçaabat, Sayı: 22, 31 Mart 1945. 50 Bitleri yok etmede etkili bir yöntem olan buğu sandıkları 1916 yılında Sivas Menzil Mıntıka Sertabibi Ahmet Fikri (Tüzer) Bey ve Hüseyin Hüsnü Paşa tarafından orduda kullanılmıştır. Unat, age, s. 112; Zeki Faik Ural, Bulaşıcı Hastalıklarla Mücadele Usulleri,GavsiOzansoy Basımevi, İstanbul 1946, s. 111. 51 Akçaabat, Sayı: 17, 16 Ocak 1945. 52 Akçaabat, Sayı: 18, 31 Ocak 1945. Trabzon basınında da hastalığa karşı dikkatli olunması yönünde sloganlar yayınlanmıştır. Halk, Sayı: 1176, 4 Ocak 1945. 53 BCA, Muamelat Genel Müdürlüğü, 030.10/177.224.18. 54 Trabzon, Sayı: 654, 24 Kasım 1948. 55 Cumhuriyet, 8 Kasım 1945, 9 Kasım 1945. Tifo, genellikle su tesisatı ve kanalizasyonu bulunmayan bölgelerde yaygın olarak görülmüştür. BCA, 030.10/ 177.224.18. 56 Akçaabat, Sayı: 56, 1 Ekim 1946; Akçaabat, Sayı: 57, 18 Ekim 1946. 57 BCA, Başbakanlık Özel Kalem Müdürlüğü, 030.01/77.482.10.5 803-940.qxp_Layout 1 10.09.2019 16:49 Page 862 International Symposium Akçaabat From The Past To Present 863 de müsait olması ile tifonun etkisini azaltmadığı görülmektedir. Nitekimsağlık bakanlığının tespitlerine göre Trabzon’da aynı yılın Mart ayında 12 tifo vakası saptanmıştır.58 Yılın sonlarında Trabzon’da artış gösteren hastalığın kontrol altına alınması amacıylatifo ve tifüs aşıları uygulanmıştır. 59 Bulaşıcı Hayvan Hastalıkları II. Dünya Savaşı sonrasında Türkiye genelinde yaygın hastalıklardan biri şarbondur.60 Şarbon Trabzon’da da sıklıkla rastlanan hastalıklar arasında yer almıştır. Bunun temel nedeni Doğu vilayetlerinden İstanbul’a sevk edilen hayvanların Trabzon üzerinden gönderilmesidir. Hastalığın artış gösterdiği 1945 yılında bulaşma yolları, belirtilerive tedavisine dair yerel basında bilgilendirme yazılarına sıklıkla yer verilmiştir.61 1945 yılı başlarında Akçaabat’ın Politave Kadahor köylerindeki hayvanlarda şarbon ve distomatoz (yassı solucan) tespit edilmiştir. Bunun üzerine köyde karantina uygulanarakHayvan Sağlık Memuru Vasıf Sevinç tarafındanhayvanlara aşı yapılmıştır.62 Aynı yılın yaz aylarında Akçaabat’ın Kalanüma köyünde ortaya çıkan ve 4 büyükbaş hayvanın ölümüne yol açan şarbon hastalığı ile mücadele amacıyla bölgeye giden Vasıf Sevinçkarantina uygulamış, hayvanlar tecrit edilerek aşı yapılmasıyla hastalığın insanlara bulaşması önlenmiştir.63 1946 yılı Nisan ayında Akçaabat’ın bir köyünde ortaya çıkan ve 17 koyunun uğradığı distomatoz salgınında 3 koyun telef olmuştur.64 1946 yılı Temmuz ayında Akçaabat’ın bir köyünde 3 sığırın maruz kaldığı antraks (şarbon) hastalığı hepsinin telef olmasına neden olmuştur. Aynı yıl eylül ayında ise yine Akçaabat’ın bir köyünde ortaya çıkan hastalığa maruz kalan 5 sığır ve bir koyun telef olmuştur.65 Hayvanlardan bulaşan hastalıkların sıklaşması üzerine halkın bilgilendirilmesi gerektiğini düşünen yetkililer bu konuda basından faydalanmaya çalışmıştır. Nitekim Akçaabat gazetesinin Hayvan Sağlığı Köşesi adlı bölümünde Hayvan Sağlığı Memuru Vasıf Sevinç’in imzası ile çeşitli yazılar yayınlanmıştır.Buyazılardan biri Sığırlarda Verem’dir. Yazıda veremin hayvanlardan insanlara bulaşabilen bir hastalık olduğu konusunda hemen hemen hiç kimsenin bilgi sahibi olmadığı ifade edilerek hastalık konusunda uyarılar yapılmıştır. Veremin ineğin sütü vasıtasıyla insanlara da bulaşabileceği konusunda dikkat çekilerek ineğinde öksürük tespit eden ve zayıflama gözlemleyen hayvan sahibinin ilgililere müracaat etmesi, bundan imtina edenlerin komşu veya tanıdıklarının da bu konuda ilgililere destek olması gerektiği ifade edilmiştir.66 Bu yıllarda yeniden ortaya çıkan ve Vasıf Sevinç tarafından ele alınan bir diğer hastalık şarbondur. Sıhhi Bahisler başlığı altında İnsanlarda Şarbon Hastalığı başlıklı yazıda şarbonun en fazla hayvanlarla uğraşan kasap, çoban ve hasta hayvan kesen debbağlarda görüldüğü bilgisine yer verilmiştir. Ayrıca hayvanın derisi ve kıllarıyla yapılmış çeşitli eşyalar, hasta hayvanla temas eden sinekler ve çeşitli yiyecekler ile hastalık mikrobunun bulaşabildiği ve havaya kalkan toz ile ciğerlere girebildiği ifade edilmiştir. En fazla bulaşma şeklinin deri yoluyla oluştuğuna dikkat çekilerek hastalığın evrelerinden bahsedilmiştir. Ateş, ishal, nefes darlığı, kanlı tükürük ve balgam gibi belirtilere sahip kişilerin derhal doktora başvurması uyarısında bulunulmuştur. 67 Şarbonun özellikle yaz aylarında ortaya çıktığı görülmektedir. 1948 yazında ilçenin şarbon hastalığı tespit edilen köylerinde koruyucu tedbirler kapsamında hayvanlara aşı uygulanması için çalışma başlatılmıştır.68 Bu yıllarda da Vasıf Sevinç tarafından kaleme alınan yazılarda şarbon hastalığı konusunda halkın dikkatli olmasına dair ikazlarayer verilmiştir. Şarbon hastalığının etkisini devam ettirdiği Trabzon ve Akçaabat’ta hastalık ile ilgili gerekli önlemler alınmasına rağmen şarbonlu hayvan etlerinin tüketilmesi çözümü zorlaştıran unsurlardandır. Şarbon hastalığı bulunan hayvan etlerinin kesinlikle yenmemesi, dağıtılmaması ve imha edilmesi uyarısında bulunulmuştur.69 Hastalığın zaman zaman ortaya çıktığı Trabzon’da Nisan1949’da 5 şarbon vakası görülmüştür.70 58 BCA, 030.01/77.482.12. 59 BCA, 030.10/177.224.17. 60 1945 yılında Türkiye genelinde sağlık birimlerine ihbar edilen vaka adedi 1.017’dir. Sıhhat ve İçtimai Muavenet Vekaleti, Sıhhat ve İçtimai Muavenet Vekaleti Tıbbi İstatistik Yıllığı 1945-1955,s. 63. 61 Akçaabat, Sayı: 23, 16 Nisan 1945; Akçaabat, Sayı: 24, 30 Nisan 1945; Akçaabat, Sayı: 26, 2 Haziran 1945; Yeni Pulathane, Sayı: 115, 25 Temmuz 1949. 62 Akçaabat, Sayı: 20, 1 Mart 1945; Akçaabat, Sayı: 21, 16 Mart 1945; Akçaabat, Sayı: 22, 31 Mart 1945. 63 Akçaabat, Sayı: 32, 30 Ağustos 1945. 64 BCA, 030.10/186.284.5. 65 BCA, 030.10/186.284.5. 66 Akçaabat, Sayı: 33, 16 Eylül 1945. 67 Akçaabat, Sayı: 37, 15 Kasım 1945. 68 Akçaabat, Sayı: 86, 15 Mayıs 1948. 69 Akçaabat, Sayı: 89, 30 Haziran 1948. 70 BCA, 030.10/177.224.18. 803-940.qxp_Layout 1 10.09.2019 16:49 Page 863 864 Uluslararası Dünden Bugüne Akçaabat Sempozyumu Hayvanlarda görülen ve hastalığa maruz kalan hayvanların imha edilmesi gereken hastalıklardan biri de Yanıkara hastalığıdır. 1946 yılında Akçaabat’ın bir köyünde ortaya çıkan hastalık nedeniyle 10 sığır telef olmuştur.71 1948 yılında Akçaabat’ın Kokana köyünde hayvanlarda görülen Yanıkara hastalığı dolayısıyla Hayvan Sağlık Fen Memuru bölgede önlemler almıştır. Lisanoy semtinde ortaya çıkan ve 2 sığırın telef olmasına neden olan hastalıktan korunmak için köydeki 500 sığıra aşı yapılarak hastalık kontrol altına alınmıştır. 72 İlçedeki çift tırnaklı hayvanlarda görülen kelebek (distomatoz) hastalığının ortadan kaldırılması için ilçe veterinerliğine distofajin gönderilerek yaklaşık 4.500 hayvan tedavi edilmiştir.73 Koyunlarda görülen ve her yıl yüzlerce koyunun telef olmasına neden olan hastalıkla mücadele amacıyla distofajin dağıtımına devam edilerek 1948 yılı yaz başına kadar 7.000 hayvan tedavi edilmiştir.74 Kuduz hastalığı da dönemin sık görülen hastalıklarındandır.75 Belediyelerin sokaklarda başıboş köpeklere dair tedbirleri aksatması hastalığı ve etkilerini arttırmıştır. 1945 yılı başlarında Akçaabat’ta ortaya çıkan kuduz vakaları üzerine basın yolu ile halkın uyarıldığı görülmektedir. Yazılarda vatandaşların başıboş köpeklerden sakınması ve belediyenin hasta köpekleri itlaf etmesi tavsiyesi yer almıştır.76 1947 yılında Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı da kuduz hastalığı ile ilgili broşürler dağıtmıştır. 77 Ülke genelinde kuduz vakalarının artması üzerine 1948 yılında bakanlık bünyesinde kuduz savaşı başlatılmıştır.78 Akçaabat’ta başıboş köpeklerin tütün bitkisine ve insan sağlığına zararları dolayısıyla belediyenin önlem alması yönünde beklentilerin 1949 yılı yaz aylarında yeniden gündeme geldiği görülmektedir. 79 Bu dönemde Trabzon dahilinde kuduz vakalarına rastlanması ve bazı hayvan hastalıklarının ortaya çıkması dolayısıyla koruyucu tedbirler alınmıştır. Bu tedbirler kapsamında il merkezinde ve ilçelerde çok sayıda hayvan aşılanmış, köpekler tarafından ısırılan kişiler gözlem altına alınmış, ayrıca mezbahalarda kesilen çok sayıda hastalıklı hayvan imha edilmiştir. Alınan tedbirlerden biri civar il ve ilçelerden gelen hayvanların muayene edilerek hastalık durumlarının tespit edilmesidir.80 Köpeklerden yayılan,diğer hayvanlara ve insanlara da bulaşabilen ekinokok (kist)hastalığı ile ilgili olarak Vasıf Sevinç imzası ile Akçaabat gazetesinde hastalığa dair bilgiler aktarılmıştır. Hastalıktan korunmak ve yayılmasını önlemek konusunda belediyelere önemli ölçüde sorumluluk düştüğü anlaşılmaktadır. Sevinç’in belirttiğine göre yapılan uyarılara rağmen Akçaabat Belediyesi bu konuya yeterli ilgi göstermemiştir. Dolayısıyla sağlık memurları da eldeki imkânları ile hastalıkla mücadele etmektedir. 81 Vasıf Sevinç’in ele aldığı bir başka yazıda sığır etinden insanlara geçen tenya hakkında bilgiler yer almaktadır. Hastalığın nedenleri, bulaşma yolları, tedavisi ve korunma yolları hakkında verilen bilgilere ilave olarak özellikle Akçaabat mezbahada bu kurtların bulaştığı sığır etlerine çokça rastlandığı belirtilerek bölgedeki sığırlarda hastalığın görülme sıklığının fazla olduğu, dolayısıyla hastalık tespit edilen etlerinmezbahanede derhal imha edildiği fakat kaçak kesimle veya dışardan gelen etlerde hastalığın mevcudiyetini koruduğu bilgisine yer verilmiştir. Yazıdahalkın muayene edilmemiş et almaması yönünde uyarı yapılmıştır.82 Sıklıkla bulaşıcı hastalıklar konusunda halkı bilgilendirici yazılara yer veren Akçaabat gazetesi bu dönemde mezbahanın durumunun da pek iç açıcı olmadığı bilgisini okuyucuları ile paylaşmıştır. Mezbahanın Acıklı Durumu başlıklı yazıyla kasaplık hayvanlarda tespit edilen ve insanlara bulaşan hastalıklarla mücadele kapsamında özellikle toplu kesim alanı olan mezbahanınhijyen kurallarına aykırı çalıştırılması eleştirilmiştir. Yazıya göre burada görevli fen memurunun mezbahanın durumu ile ilgili kaymakamlık vasıtasıyla belediye başkanlığına ilettiği ayrıntılı bir raporda eksiklikler ve yapılması gerekenler belirlenmiştir. Raporda et naklinde kullanılan arabanın ilkel yöntemlerle ve sağlıksız bir ortamda faaliyet gösterdiği, dolayısıyla kullanılmasının uygun olmadığı, taze etlerin bu araçta bir haftadan fazla beklemesi sonucunda teneke aralarında bazı kurtların oluştuğu ifadelerine yer verilmiştir. Fen memuru rapora rağmen belediyenin önlem almakta gecikmesi üzerine nakil için kullanılan arabanın et taşımasını yasaklamış, ilçe halkı için üretilen etler iki hafta boyunca 71 BCA, 030.10/177.224.18. 72 Akçaabat, Sayı: 86, 15 Mayıs 1948. 73 Akçaabat, Sayı: 79, 9 Ocak 1948. 74 Akçaabat, Sayı: 86, 15 Mayıs 1948. 75 1945-1955 yılları arasında Türkiye genelinde 5-40 arasında değişen kuduz vakalarının hepsi ölümle sonuçlanmıştır. Sıhhat ve İçtimai Muavenet Vekaleti, Sıhhat ve İçtimai Muavenet Vekaleti Tıbbi İstatistik Yıllığı 1945-1955,s.63. 76 Akçaabat, Sayı: 17, 16 Ocak 1945. 77 BCA, 030.10/177.224.16. 78 Cumhuriyet, 27 Aralık 1948. 79 Yeni Pulathane, Sayı: 9, 5 Mayıs 1949. 80 Trabzon, Sayı: 559, 13 Ağustos 1948. 81 Akçaabat, Sayı: 85, 30 Nisan 1948. 82 Akçaabat, Sayı: 87, 31 Mayıs 1948. 803-940.qxp_Layout 1 10.09.2019 16:49 Page 864 International Symposium Akçaabat From The Past To Present 865 yük hayvanlarının sırtında nakledilmiştir. Yaz mevsimi olması dolayısıyla ilerleyen günlerde açıktan nakledilen etlere sinek ve toz bulaşabileceği, etleri sepetlere yükleyen işçilerin kirli kıyafetlerle dolaştığı bilgilerine yer verilen yazıdamezbahada sürekli çalışan bir memur bulunmamasının da aksaklıkları arttırdığı belirtilmiştir. Mezbahada et kesiminin usulüne göre yapılamaması, binanın etrafında hayvan pislikleri ve leşlerinin ortaya çıkardığı kötü koku gibi olumsuzluklar belediyenin konuyla yeterince ilgilenmemesi olarak değerlendirilmiştir.83 Diğer Hastalıklar Bu dönemin bulaşıcı hastalıklarından biri kancalı kurtlardır. Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığının mücadele başlattığı hastalık Türkiye’nin bazı bölgelerinde görülmekle birlikte ılıman iklim özelliğinden dolayı daha çok Hopa’dan Giresun’a kadar olanbölgede yaygındır. Hastalıkla mücadeleye Cumhuriyetin ilk yıllarında başlanmıştır.Hijyen kuralları ve çevre temizliğine dikkat edilmesi gereken hastalık ile ilgili olarak önerilerin yer aldığı bir gazete yazısında tuvalet atıklarının gübre olarak bahçelere dökülmemesi, tuzlu su ve sönmemiş kireç kullanılarak kurtların yumurtaların yok edilmesi, içme sularının temizliğine dikkat edilmesi ve hastalık hakkında bilinçli olunması gibi uyarılar yapılmıştır. Sonu sıtma kadar kötü olarak nitelendirilen hastalıkla mücadelede Akçaabat’ta yapılan çalışmalarda sağlık korucuları ve sağlık memurları özellikle köylerden başlayarak tüm halkın dışkısının tetkikten geçmesini sağlamıştır. Hastalık tespit edilenlere ücretsiz ilaç temin edilmiş, ayrıca bir aylık periyotlarla muayeneleri sağlanmıştır.84 Karadeniz bölgesinde etkili olan hastalıkla mücadele için bakanlık özel ekipler oluşturmuştur. 85 Bakanlığın oldukça önem verdiği mücadele kapsamında 1949 yılında Akçaabat ilçesine bir doktor gönderilerek, ücretsiz muayene ve tedavi hizmeti verilmiştir.86 Bu yıllarda il genelinde yayılan bir diğer hastalık uyuzdur. Bu hastalığa dair basında bilgilendirme yazılarına yer verilmiştir. Sağlık ve İçtimai Muavenet Müdürlüğünün bir yazısı da Halk gazetesinde yayınlanmıştır. 87 Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı istatistiklerine göre 1947 ilkbaharında diğer bulaşıcı hastalıklara göre kızamık oldukça fazla oranda yayılmıştır.88 Akçaabat gazetesinde de ele alınan bu hastalık hakkında Doktor Mürteza Sağnak tarafından hastalığın nedeni, bulaşma yolları, evreleri, korunma yolları, teşhis ve tedavisi ile ilgili bilgiler verilmiştir.89 Çiçek hastalığı da savaş yıllarında seyri yükselen bir hastalıktır. 1942’de ortaya çıkan salgın neticesinde zaman zaman ülkenin farklı bölgelerinde yeniden başlayan hastalık Sağlık Bakanlığının tedbirleri ile 1947’den sonra önemli oranda kontrol altına alınmıştır. 90 Çiçek hastalığına karşı alınan tedbirler kapsamında 1948 yılında aşı kampanyası başlatılmıştır. Bu kapsamda Trabzon’da Akçaabat’ı da içine alan bölgede aşı faaliyeti gerçekleşmiştir.91 Bu hastalıklar dışında mevsimsel olarak grip salgınları ve çocuk yaz ishalleri de bölgede yayılan hastalıklardandır. Çocuk yaz ishaline çözüm bulunması için sağlık müdürlükleri ücretsiz ilaç dağıtmıştır.92 Bölgede ortaya çıkıp yayılmasa da ülkenin diğer bölgelerinde ortaya çıkan hastalıklar konusunda halkın bilgilendirilip bilinçlendirilmesi amacıyla yayınlar yapılmıştır. Bu hastalıklardan biri vebadır. Doktor Mürteza Sağnak tarafından Akçaabat gazetesinde yer verilen hastalık 1947 yılı içerisinde Türkiye’nin güney bölgelerinde ortaya çıkmıştır.93 Kolera hakkında yayınlanan bir yazıda ise hastalığın kısa bir tarihçesi, bulaşma yolları, teşhis ve tedavisine dair bilgilere yer verilmiştir. Hastalığın savaşlar, açlık ve sefalet gibi etkenlerle etkisini arttırdığı bilgisi yer almıştır. 94 Sonuç II. Dünya Savaşı Türkiye’de sosyo-ekonomik zorluklar ortaya çıkarmıştır. Yoksulluğun ortaya çıkardığı sorunlarınbaşında sağlık meseleleri gelmektedir. Bu süreçte yaşananlar esasen Akçaabat özelinde tüm ülkenin ortak kaderidir. Salgın hastalıklar ülkenin her yerinde kendisini hissettirmiştir. Bu yıllarda başta sıtma, verem, tifo, tifüs, şarbon gibi hastalıklar Akçaabat’ta en fazla görülen salgın hastalıklar arasındadır. Akçaabat’ta temiz içme suyu ve altyapı eksikliği, çevre temizliği başta olmak üzere, kişisel temizlik ve 83 Akçaabat, Sayı: 88, 16 Mayıs 1948. 84 Akçaabat, Sayı: 39, 15 Aralık 1945. 85 BCA, 030.10/14.80.18.2. 86 Yeni Pulathane, Sayı: 23, 5 Aralık 1949. 97 Halk, Sayı: 1177, 9 Ocak 1945. 88 BCA, 030.10/177.224.17.2; Sıhhat ve İçtimai Muavenet Vekaleti, Sıhhat ve İçtimai Muavenet Vekaleti Tıbbi İstatistik Yıllığı 1945-1955, Tablo XVI; 1947 yılı şubat ayında ülke genelinde kızamık vakası sayısı 1.574’tür. Cumhuriyet, 5 Mart 1947. 89 Akçaabat, Sayı: 68, 30 Nisan 1947. 90 Sıhhat ve İçtimai Muavenet Vekaleti, Sıhhat ve İçtimai Muavenet Vekaleti Tıbbi İstatistik Yıllığı 1945-1955, s. 25. 91 Trabzon, Sayı: 627, 7 Kasım 1948. 92 Cumhuriyet, 3 Ağustos 1946. 93 Akçaabat, Sayı: 70, 31 Mayıs 1947. 94 Akçaabat, Sayı: 77, 6 Aralık 1947. 803-940.qxp_Layout 1 10.09.2019 16:49 Page 865 866 Uluslararası Dünden Bugüne Akçaabat Sempozyumu hijyenkoşullarının sağlanamaması, bazı hastalıklar konusunda halkın bilinçsiz davranması,büyük kısmının kırsal kesimde ve hayvancılıkla uğraşması vebölgesel faktörler bulaşıcı hastalıkları arttırmıştır. Tüm olumsuzluklara rağmen dönemin hükümetlerinin ve sağlık bakanlığının çabaları,sağlık görevlilerinin özverili çalışmaları ile halkın hastalıklara karşı bilinçlendirilmesi, bunlardan korunması ve tedavi edilmesi yönünde önemli adımlar atılmıştır. Hastalıklar ile ilgili olarak yerel basında doktor ve sağlık görevlilerinin kaleme aldığı yazılar, sağlık bakanlığının tebliğ ve uyarılarına yer verilmesi salgın hastalıklar konusunda bilgi aktarımı sağladığı gibi halkın bilinçlenmesinde de etkili olmuştur. Kaynakça 1- Arşiv Kaynakları Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi BCA, Başbakanlık Özel Kalem Müdürlüğü,030.01/77.482.10. BCA, 030.01/77.482.12. BCA, Muamelat Genel Müdürlüğü, 030.10/186.284.5. BCA, 030.10/177.224.18. BCA, 030.10/177.224.16. BCA, 030.10/14.80.18.2. BCA, 030.10/177.224.17. BCA,Cumhuriyet Halk Partisi, 490.1.153/2060.1.7. 2- Gazeteler Akçaabat Cumhuriyet Çaykara Halk Resmi Gazete Trabzon Yeni Pulathane 3- Kitap ve Makaleler AKDUR, Recep, “Cumhuriyet’ten Günümüze Türkiye’de Sağlık Politikaları”, Bilanço 1923-1999: “Türkiye Cumhuriyeti’nin 75 Yılına Toplu Bakış” Uluslararası Kongresi, II. Cilt: Ekonomi- Toplum- Çevre, Tarih Vakfı Yay., İstanbul 1999, ss.391-402. AKSOY, Volkan, “Kurtuluş Sonrası Trabzon Muhacirlerine Yapılan Yardımlar ve Bölgenin İçinde Bulunduğu Durum”,Uluslararası Karadeniz İncelemeleri Dergisi, S.17, 2014, ss.113-134. AKTAŞ, Esat, Erzurum ve Trabzon Vilayetlerinde Salgın Hastalıklar (1838-1914),Yayımlanmamış Doktora Tezi, Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2015. AYDIN, Erdem, Türkiye’de Sıtma Savaşı, Türk Tabipler Birliği Yay., Ankara 1998. ÇAPA, Mesut, “Birinci Dünya Savaşı Sonrasında Kızılay Heyeti’nin Trabzon Vilayetindeki Çalışma ve Gözlemleri”, Doğu Karadeniz’de Rus İşgali ve Muhacirlik, (Ed.) Veysel Usta, Serander Yay., Trabzon 2016, ss.263-277. ÇETİN, Hasan, İkinci Dünya Savaşı Sürecinde Türkiye’nin Sosyo-Ekonomik Durumu (1939-1945), Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi,Uludağ Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2007. GÜRSOY, Gencay, “Sağlık”, Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi, Cilt VI-VII, İletişim Yay., İstanbul 1983, ss.1716- 1735. İPEK, Nedim, “Trabzon’da Kolera (1892-1895)”,Trabzon ve Çevresi Uluslararası Tarih- Dil-Edebiyat Sempozyumu 3- 5 Mayıs 2001, Yay. Haz. Mithat Kerim Arslan-Hikmet Öksüz, C.1, Trabzon 2002, ss.399-411. KÖKSAL, Ahmet, “Akçaabat’ta Salgın Hastalıklarla Mücadele (1890-1914)”, Dünden Bugüne Akçaabat Sempozyumu 26-28 Nisan 2013, Akçaabat Belediyesi Yay., 2014, ss.183-189. KÖKSAL, Ülkü, Trabzon’da Dernekleşme Süreci (1919- 1950), Yayımlanmamış Doktora Tezi, Karadeniz Teknik Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2015. LERMİOĞLU, Muzaffer, Akçaabat Tarihi ve Birinci Genel Savaş- Hicret Anıları, A Grafik Yay., Trabzon 2011. METİNSOY, Murat, İkinci Dünya Savaşı’nda Türkiye (Savaş ve Gündelik Yaşam), Homer kitabevi, İstanbul 2007. ÖKSÜZ, Hikmet, “Atatürk Dönemi’nde Trabzon’da Sağlık Hizmetleri”, Uluslararası Karadeniz İncelemeleri Dergisi, S.3, 2007, ss.75-90. ÖKSÜZ, Hikmet,-KÖKSAL, Ülkü, “Osmanlı, Rus ve Fransız Belgelerinde Trabzon’un İşgali ve Muhacirlik”, Zamanın İzleri-2016, İşgal, Göç ve Muhacirlik, Ed. Ahmet Köksal, Karadeniz Teknik Üniversitesi Yay., Trabzon 2016, ss.15-45. ÖZDEMİR, Hikmet, Salgın Hastalıklardan Ölümler 1914- 1918, 2. Baskı, Türk Tarih Kurumu Yay., Ankara 2010. ÖZER, Sevilay, “II. Dünya Savaşı Yıllarında İstanbul’da Tifüs”, ÇTTAD, XV/30, 2015, ss.171-201. ÖZKAN, M. Selçuk-TEMİZER, Abidin, “İkinci Dünya Savaşı Yıllarında Türkiye’de Karaborsacılık”, Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, 2 (9), 2009, ss.319-325. PANCAR, Emine, “1944-1949 Yıllarında Akçaabat’taki Siyasi, Sosyal, Ekonomik Gelişmelerin ‘Akçaabat’ ve ‘Yeni Pulathane’ Gazetelerine Yansımaları”, Dünden Bugüne Akçaabat Sempozyumu, 26-28 Nisan 2013, Akçaabat Belediyesi Yay., 2014, ss.317-331. Sıhhat ve İçtimai Muavenet Vekaleti, Sıhhat ve İçtimai Muavenet Vekaleti Tıbbi İstatistik Yıllığı 1945-1955, Haz. Yusuf Tunca, Gürsoy Basımevi, Ankara 1958. TARAKÇIOĞLU, Mustafa Reşit, Trabzon’un Yakın Tarihi, Karadeniz Üniversitesi Yay., Trabzon 1986. TEMEL, Mehmet, Atatürk Döneminde Bulaşıcı ve Salgın Hastalıklarla Mücadele, Nehir Yay., İstanbul 2008. Türkiyede Sıhhat ve İctimai Muavenet Teşkilatının Cumhuriyet Devrindeki İnkişafı, Ankara 1937. UNAT, Ekrem Kadri, Bulaşıcı Hastalıklar ve Salgınlarla Savaş, İkinci Baskı, T.C. Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı Yay., İstanbul Matbaacılık, İstanbul 1949. URAL, Zeki Faik, Bulaşıcı Hastalıklarla Mücadele Usulleri,GavsiOzansoy Basımevi, İstanbul 1946. USTA, Veysel, “Tanzimattan Cumhuriyete Trabzon’da Sağlık”, Anadolu’nun İlk Tıp Gazetelerinden Hekim, Serander Yay., Trabzon 2007, ss.xıx-xxxıv. YILDIRIM, Nuran, “Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Koruyucu Sağlık Uygulamaları”, Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Türkiye Ansiklopedisi, C.5, İletişim Yay., İstanbul 1985, ss.1320- 1338.YILMAZ, Özgür, “Veba, Kolera ve Salgınlar: Trabzon’da Halk Sağlığı ve Sağlık Kurumları (1804-1895)”, Mavi Atlas, 5(1), 2017, ss.172-200. 803-940.qxp_Layout 1 10.09.2019 16:49 Page 866 International Symposium Akçaabat From The Past To Present 867 ∗ Prof. Dr., Gaziantep Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü, Yakınçağ Tarihi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi GAZİANTEP/ [email protected]; [email protected] ∗ Gaziantep Üniversitesi Tarih Bölümü Yakınçağ Tarihi Anabilim Dalı Doktora Öğrencisi, [email protected] OSMANLI DÖNEMİNDE AKÇAABAT’TA SOSYO-EKONOMİK DURUM (1869-1904) Prof. Dr. Zeynel ÖZLÜ ∗ Kerim TİRYAKİ ∗ ∗ Özet Osmanlı Devleti'nde Tanzimat ile başlayan süreçte hem ülke yönetimini kolaylaştıracak olan vilayet, kaza, nahiye, köy adı verilen idari birimler oluşturulmuş hem de bu idari birimler ile ilgili yıllıklar oluşturulmaya başlanmıştır. Resmi veya özel kurumlar tarafından hazırlanmış olan bu yıllıklarda Vilayet, kaza, nahiye gibi idari birimlerin coğrafi, idari, ekonomik, eğitim, sosyal ve kültürel durumlarıyla ilgili önemli veriler yer almıştır. Dolayısıyla idari bir birimi her yönüyle tanıtıcı olan bu yıllıklar kent tarihi araştırmalarında birinci elden kaynaklar arasında yerini almıştır.Bu bağlamda yapılacak olan çalışmada 1286 H/1869 M-1322 H/ 1904 M yılları arasındaki Trabzon il yıllıkları çerçevesinde Akçaabat nahiyesi idari, ekonomik, sosyal vb. alanlar bağlamında değerlendirilecektir. 1869-1904 yılları aralığındaki yıllıklarda “Merkez liva mutasarrıflığından idare olunan bir nahiye” olarak nitelendirilen Akaçaabat’ın idari konumu ve idari alandaki memurların hiyerarşik konumları her dönemin yıllığı doğrultusunda değerlendirilecektir. Nüfus bağlamında nahiyede yaşamış olan insanların nüfus değerleri “Katolik, Ermeni, Rum, Çerkez, Müslüman” gibi aidiyetleri kapsamında kaydedilmiştir. Bu veriler ile bu grupların bölgenin genel nüfusu içerisindeki oranları ve ilgili dönemler itibarıyla adı geçen grupların nüfusundaki değişimler tespit edilecektir. Ayrıca inşa edilmiş olan cami, mescid, medrese, tekke, türbe, fetvahane, karakolhane, postane, hamam, telgrafhane vb. kurumların sayısal değerleri nüfus bağlamında değerlendirilerek, sosyal ve kültürel durum ortaya konacaktır. Kerestecilik, dokumacılık “Akaçaabat’a özgü kara keten bezi” vb. üretim faaliyetleri, nahiyenin genel gelir kaynakları içerisinde yer alan öşür, ağnam vb. vergilerin sayısal değerleri, memleket sandıklarının yıllık sermaye düzeyleri, maaş ve masraf verileri ışığında Akçaabat nahiyesinin ekonomik durumu açığa çıkarılacaktır. Arazi, koru, ormanlık, fındıklık, zey- tinlik, çayır miktarları aracılığıyla yetiştirilen ürünler, zirai durum ve hayvancılık ile ilgili tespitler yapılabilecektir. Bu alanlara ilaveten nahiyenin diğer idari birimlere olan uzaklığı, nahiyede bulunan tarihi eserler ve Akçaabat’ta yer alan nehirler gibi konularla ilgili bilgiler de tespit edilmiş olacak- tır. Anahtar kelimeler: Akçaabat’ın Nüfusu, Akçabat’ın İdari Durumu, Akçaabat’ın Ekonomik Du- rumu, Eğitim, Sosyal ve Kültürel Durum Socio-Economic Situation in Ottoman Akçaabat (1869-1904) The Tanzimat Era of the Ottoman Empire witnessed not only the introduction of administrative units such as vilayet, kaza, nahiye, karye, intended to make state governance easier, but the creation of annals concerning these administrative units as well. Compiled by official or private institutions, these annals include important data on the geographic, administrative, economic, educational, so- cial and cultural situations in these administrative units such as vilayet, kaza, nahiye. Therefore, on account of their ability to offer comprehensive descriptions of an administrative unit, these annals are among the primary sources used for the studies of urban history. In this context, this study will concern itself with an assessment of the nahiye of Akçaabat between the years AH 1286/1869 CE - AH 1322/ 1904 CE from administrative, economic, social and other perspectives, using the annals of the Trabzon province as its point of departure. The administrative status of Akçaabat, described in the annals concerning the years 1869-1904 as “A nahiye administered from the central liwa mu- tasarrifate,” as well as the hierarchical relationship between administrative officers will be analyzed in accordance with the annals concerning each period. In terms of the population, the inhabitants of the nahiye were registered as belonging to the “Catholic, Armenian, Orthodox, Circassian, Mus- lim” communities. The recorded data will be used to identify the proportion of each group in relation to the general population of the region, and to ascertain the changes in the population of the said groups within the relevant periods. The numeric values of institutions such as mosques, prayer halls, madrasahs, shrines, tombs, offices of the Shaykh al-Islam, outposts, post offices, baths, telegraph offices etc. will be assessed in relation to the population to offer a comprehensive description of the social and cultural situation. Production activities such as lumber production, textile industry, “black linen peculiar to Akçaabat,” the numeric values of tax incomes from such taxes as adet-i ağnam, ashar etc. and the agricultural credit cooperatives (Menafi-i umumiye funds) will be analyzed to bring to light the economic situation in the nahiye of Akçaabat. The extent of estates, groves, hazelnut fields, olive groves and meadows will be analyzed to reach conclusions concerning local produce, agricultural situation and animal husbandry. In addition to data concerning these areas, information on the distance between the nahiye and other administrative units, historical artifacts found in the nahiye, and rivers located in Akçaabat have been obtained as a result of the study. Keywords: Population of Akçaabat, Administrative Status of Akçaabat, Economic Status of Akçaabat, Education, Social and Cultural Situation 803-940.qxp_Layout 1 10.09.2019 16:49 Page 86 868 Uluslararası Dünden Bugüne Akçaabat Sempozyumu GİRİŞ Akçaabat, Trabzon şehrinin batısında denize doğru alçalan dağ yamacında kurulmuştur. Kuzeyde Karadeniz kıyısından güneyde Zigana dağlarının kuzey eteklerine doğru uzanan ilçe yaklaşık olarak 308 km² alana sahip bir yerleşim yeridir1. Akçaabat’ın kimler tarafından kurulduğu kesin olarak bilinmemekle birlikte Trabzon havalisinde bulunan bölgenin Irak, İran, Doğu Hindistan, Çin ve Orta Asya’dan bu bölgeye akan ticari kervanların geçiş ve ticaret merkezi konumunda olduğu bilinmektedir2. Akçaabat’ın bu özelliği Trabzon’un önemini bir kat daha artırmıştır3. Bijişkyan’ın eserinde “yoroz burnunun koruyuculuğundaki limanı sayesinde Pulathanenin ticari merkez olma özelliğini koruduğu belirtilmiştir4 . Akçaabat’ın diğer ismi olan Pulathane ismi hakkında Yunanca çınar ağacı 5 anlamına gelen “platana”’dan geldiğine dair rivayetler olduğu bilinmektedir. Nitekim Yunanlılarda çınar ağacına kutsallık atfedilmektedir6 . Dolayısıyla pulathane isminin tarihsel süreçte “platona”, “polta” ve “polathane” şeklinde dile getirildiği görülmüştür. Ayrıca pulat kelimesi demir anlamına gelmekte olup Pulathane’nin de demirciliği ifade ettiği dile getirilmiştir7. Bölge, tarihte Milet, Roma, Bizans ve Komnenoslar hakimiyetinde kalmakla beraber Fatih döneminde, Osmanlı hakimiyetine girmiştir8. Akçaabat bölgesi,1461’de Fatih’in Trabzon ve çevresini fethettiği dönem9 itibarıyla XVI. yüzyılda Trabzon sancağının bir nahiyesi 10 durumundadır. Evliya Çelebi, seyahatnamesinde Akçaabat’ı “Potla Pazarı” olarak adlandırırken, burasının 1640 yılında Trabzon idaresinde bir nahiye olduğunu, 100 kadar köyü ile birlikte 10 bin kişinin yer alabileceği bir pazara sahip olduğunu dile getirmiştir11. XIX. yüzyılda ise devletin eyalet, sancak vb. idari yapılanmaya yönelik meydana getirdiği değişim çerçevesinde, 1842 kaza idaresi düzenlemesi 12 , 1849 eyalet meclisleri talimatnamesi 13 ,1858 tarihli Vulât-ı İzâm ve Mutasarrıfîn-i Kirâm ve Kâimekamların ve Müdürlerin Vezâifini Şümul Talimatı ile idari birimler eyalet, liva, kaza ve köy şeklinde oluşturulmuş14 , 1864 vilayet nizamnamesiyle vilayet, liva, kaza ve köylerde ihtiyar meclisleri kurulmuş15 ve 1871 vilayet nizamnamesiyle de vilayet, liva, kaza, nahiye ve köy sınıflandırılması ile idari yapı daha sistemli hale getirilmiştir16. İdari alandaki bu düzenlemelerin Trabzon vilayetine de yansıdığı ve idari sınıflandırmalarda dönem dönem değişikliklerin yaşandığı görülmüştür17. Bu bağlamda çalışmamızda Akçaabat’ta Tanzimat dönemi süreciyle başlayan idari düzenlemeler çerçevesinde meydana gelen idari değişimler, nüfus, ekonomik, eğitim, sosyal hayat vb. konular üzerine odaklanılacaktır. 1 Yahya Kadıoğlu- Ünsal Pekdemir, “Akçaabatta Şehirleşme ve Şehirsel Fonksiyonlar”, Doğu Coğrafya Dergisi, S.11, s.223. 2 M. Lermioğlu, Akçaabat Tarihi ve I. Genel Savaş- Hicret Hatıraları, Kardeşler Basımevi, İstanbul 1949,s.47. 3 Kadıoğlu, a.g.m,s.225. 4 P.M. Bijişkyan, Karadeniz Kıyıları Tarih ve Coğrafyası 1817- 1819,çev. H.D. Andreasyan, İstanbul Üniversitesi Ed. Fakültesi Basımevi, İstanbul 1969,s.39-43. 5 Özhan Öztürk, “Akçaabat Tarihi (Platana, Pulathane, Akçaova,Akçaabat)”, //ozhanozturk.com/tag/pulathane/,(Erişim Tarihi: 10/11/2018. 6 Bijişkyan,a.g.e, s.82. 7 H. Gedikoğlu, Akçaabat, Akçaabat Belediyesi Kültür Yayınları, Trabzon 1996, s.40 8 İ. Hacıfettahoğlu, Öncesi ve Sonrasıyla Trabzon’un Fethi, Trabzon Belediyesi Kültür Yayınları, Tarih ve Biyografi Serisi, no:3, Ankara 2001, s.20. 9 Joseph von Hammer, Osmanlı Tarihi, C.I, çev. Mehmet Ata, Meb Yayınları, İstanbul 1991, s.218-219/Ali Sevim-Yaşar Yücel, Klasik Dönemin Üç Hükümdarı Fatih-Yavuz-Kanuni, TTK Basımevi, Ankara 1991,s.50./Heath W. Lowry, Trabzon Şehrinin İslamlaşma ve Türkleşmesi 1461-1583, Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi,İstanbul 2005,s.7/Heath W. Lowry, “Trabzon”, DİA, C.41, İstanbul 2012, s. 297. 10 Hanefi Bostan, XV ve XVI. Asırlarda Trabzon Sancağında Sosyal ve İktisadî Hayat, Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı Yeniçağ Tarihi Bilim Dalı, Doktora Tezi, İstanbul 1993,s.14,19-37./ Lowry, a.g. m, s.301. 11 Evliya Çelebi Seyahatnamesi, 3. Kitap, Türkçeleştiren: Zuhuri danışman, Kardeş Matbaası, İstanbul 1970, s.82. 12 Musa Çadırcı, “Türkiye’de Kaza Yönetimi (1840-1876)”, Belleten, C.LIII, 1989,s.237-257 13 Ayla Efe, “Tanzimat’ın Eyalet Reformları 1840-64: Silistre Örneği,”, Karadeniz Araştırmaları Dergisi, C.6, S.22, Yaz 2009, s.87- 113. 14 Fatih Sadık Torun, “Osmanlı Taşra İdaresinin Yeniden Yapılanma Süreci (1842-1876)”, Karadeniz Araştırmaları Dergisi, Kış 2012, S.32, s.92. 81-97 15 Musa Çadırcı, “Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Ülke Yönetimi”, Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Türkiye Ansiklopedisi, C.I, İletişim Yayınları, İstanbul 1985,s.216. 16 Torun, a.g.m, s.94. 17 Necmettin Aygün, “Osmanlı Devleti’nde İdari Taksimat Alanındaki Düzenlemelerin Taşradaki Yansımaları Vakfıkebir, Şarlı ve Tonya Örneği 1840-1918”, Karadeniz Araştırmaları Dergisi, S.26, Yaz 2010, s.35-77. 803-940.qxp_Layout 1 10.09.2019 16:49 Page 868 International Symposium Akçaabat From The Past To Present 869 İdari Durum Akçaabat, H.1286/M.1869- H.1298/M.1881 tarihleri arasında, Trabzon Sancağı’na bağlı bir nahiye durumundadır18. Nahiye idari birim olarak ilk defa XV. Ve XVI. yüzyılda idari sistemde yer alırken, 1864 vilayet nizamnamesinde “bir kaç köyün toplanmasıyla meydana gelen ve kazalara ilhak edilerek idare edilen yerler” olarak tanımlanmıştır. 1871 nizamnamesiyle de daha sistemli hale getirilerek her nahiyeye, bir nahiye müdürü atanmıştır19. Nitekim Akçaabat’ın da nahiye olarak vasıflandırıldığı dönemde, nahiye müdürleri tarafından yönetildiği ve ayrıca ekonomik yönden önemli bir işlevi olan memleket sandığının20 bulunduğu anlaşılmaktadır. Memleket sandıklarında ilgili dönemde nahiye nüfusu içerinde yer alan gayri Müslim unsurlarında yer aldığı görülmüştür. Memleket sandıklarının her vilayette köylünün maddi ihtiyaçlarının karşılanması için düşük faiz oranlarıyla borç verilmesi amacıyla kurulduğu ve buna ilişkin düzenlenen kanunnamelerle yürürlüğe girdiği bilinmektedir21. Ayrıca ilgili yıllarda Akçaabat nahiyesine müdür olarak tayin edilen kişilerin her dönem değiştiği anlaşılmaktadır. Akçaabat kazasında, idari alanda yine ihtiyaçların karşılanması noktasında nüfus, tapu vb. memurluklarında oluşturulduğu anlaşılmaktadır. 1881 yılı itibarıyla Akçaabat’ın kaza statüsüne dönüştürüldüğü görülmektedir. Nitekim Tanzimat ile başlayan idari yapılanmadaki değişimle birlikte ülke yönetimi eyalet, sancak ve kaza denilen üç temel birime ayrılmıştır22 . Bu birimlerden kazalara yönetici olarak kaymakamlar, 1842 yılı itibarıyla dâhiliye nezaretine bağlı olarak göreve tayin edilmişler ve kazaların mülki amirleri durumunda olup23 , kaza idare meclisleri kaymakam başkanlığında24 mal müdürü, tahrirat katibi, zaptiye memuru, nüfus vs. memurlardan oluşmuştur25 . Ayrıca bu mecliste bölgenin Müslüman ve gayri Müslim ahalisinden üyeler de yer almıştır26. Bu bağlamda meclislerin oluşum şekli, mecliste yer alan memurların fonksiyonları ile ilgili Tanzimat dönemi idari değişiminin Akçaabat kazasına da yansıdığı aşağıdaki tablolardan anlaşılmaktadır. Tanzimat’la başlayan kentleşme sürecinde kadı, yeniçeri ocağı mensupları, vakıflar ve lonca teşkilatlarının etkinliklerini yitirmesiyle beraber idari sistemde belediye teşkilatı ön plana çıkmıştır27. Belediye daireleri, İstanbul’un ardından İzmir, Selanik, İskenderiye, Tunus, Rusçuk, Varna ve Trabzon’da ve daha sonra da diğer taşra bölgelerinde oluşturulmuştur28. Özellikle liman şehirlerinde belediye teşkilatının oluşturulmasında yabancı tüccarların ihtiyaçlarının karşılanması zorunluluğu etkili olmuştur. Bu doğrultuda belediyelere ek olarak karantina ve konaklama tesisleri, güvenlik için polis teşkilatı gibi idari birimlerin oluşturulduğu bilinmektedir. Trabzon’un liman kenti olması ve yabancı tüccarların uğrak yeri olması nedeniyle Akçaabat’ta da belediye teşkilatının oluşturulmuş olduğu anlaşılmaktadır. Bünyesinde yer alan üyelerin ise ilgili dönemde bölgede yaşayan gayri Müslim ve Müslüman kişilerden seçildiği görülmektedir. Belediye dairesinin yanı sıra kaza müdde-i umumiliği oluşturulmasıyla görevde su istimaller, rüşvet vb. konuların teftiş edilmesinin sağlandığı anlaşılmaktadır. Ayrıca idari sistemde nüfus, maliye vb. alanlarla ilgili yazı ve evrak işlerinin düzenlenmesi için müteferrika memurları sınıfının meydana getirildiği görülmektedir. Dolayısıyla Tanzimat’ın getirdiği idari yapılanmanın ve kurumsal işleyişinin Akçaabat bölgesinde de tam olarak uygulanmaya çalışıldığı anlaşılmaktadır. 18 Trabzon Vilayet Salnamesi, Vilayet Matbaası 1286,s.35, Trabzon Vilayet Salnamesi,1287,s. 35/ Trabzon Vilayet Salnamesi 1288, s.41./ Trabzon Vilayet Salnamesi 1289, s.40./ Trabzon Vilayet Salnamesi 1290, s.40/ Trabzon Vilayet Salnamesi 1292, s.58/ Trabzon Vilayet Salnamesi 1296, s.60./ Trabzon Vilayet Salnamesi 1298, s.58. 19 İlhan Şahin, “Nahiye”, DİA, C.32, İstanbul 2006, s.307. 306- 308 20 Mithat Paşanın çalışmaları sonucunda Tuna vilayetinde öncelikle Menafi sandıkları daha sonra şartların daha iyi düzenlenmesi ile beraber 1865’te memleket sadıkları kurulmuş ve bütün vilayetlere yayılması sağlanmıştır. Selda Kılıç,”1864 Vilayet Nizamnamesinin Tuna Vilayetinde Uygulanması ve Mithat Paşa”, AÜDTCF Tarih Bölümü Tarih Araştırmaları Dergisi, C.24,S.37, 2005,s.108. 21 İsmail Selimoğlu, Osmanlı Devleti’nde Tuna Vilayeti (1864- 1878),(Basılmamış Doktora Tezi), Ankara 1995, s.110-111./ Kılıç, a.g.m, s.107. 22 Musa Çadırcı, Tanzimat Döneminde Anadolu Kentleri’nin Sosyal ve Ekonomik Yapısı, TTK Basımevi Ankara 1997, s.236./ Enver Ziya Karal, Osmanlı Tarihi Islahat Fermanı Devri (1856-1861), C.VI, TTK Basımevi, Ankara 2000, s.127./ Kılıç, a.g.m, s.104. 23 Yücel Özkaya, “Kaymakam”, DİA, C.25, İstanbul 2002, s.84. (84-85)/ Çadırcı, a.g.e, s.236. 24 İlber Ortaylı, Tanzimat Devrinde Osmanlı Mahalli İdareleri (1840- 1880), TTK Basımevi, Ankara 2000,s.71. 25 Musa Çadırcı, Tanzimat Sürecinde Türkiye’de Ülke Yönetimi, İmge Kitabevi, Ankara 2007, s.213. 26 Çadırcı, Anadolu Kentleri, s.236. 27 Ortaylı, a.g.e.,s.124-130. 28 Sıddık Tümerkan, Türkiye’de Belediyeler (Tarihsel Gelişimi ve Bugünkü Durumu), R.Zelliç Basımevi, İstanbul 1946, s.54./ Tarkan Oktay, “Osmanlı Döneminde Modern Belediye Kurumunun Doğuşu ve Gelişimi”, Selçukludan Cumhuriyete Şehir Yönetimi, (ed. Erol Özvar-Arif Bilgin), Türk Dünyası Belediyeler Birliği, İstanbul 2008, s.393-396./ Ortaylı, a.g.e, s.171-186. 803-940.qxp_Layout 1 10.09.2019 16:49 Page 869 870 Uluslararası Dünden Bugüne Akçaabat Sempozyumu Tanzimat döneminde üzerinde durulan diğer bir konu da ülkenin iç güvenliğinin sağlanması konusudur. Dolayısıyla merkezde ve taşra birimlerinde asayişin sağlanması amacıyla, 1830 nüfus sayımından sonra halkın yurt içi seyahatlerinde almakla yükümlü oldukları mürur tezkeresinin alındığı mukkayyidliğin29, 1840’tan itibaren zaptiye birliklerinin ve 1845 yılından itibaren ise yeni bir güvenlik teşkilatı olan polis teşkilatının30 kurulduğu bilinirken, Akçaabat kazasında da asayişin ve güvenliğin sağlanması amacıyla bu birimlerin faaliyette olduğu görülmektedir. 29 Musa Çadırcı, “Tanzimat’ın İlanı Sırasında Anadolu’da İç Güvenlik”, Tarih Araştırmaları Dergisi,. C.13, S.24, 1980, s.56. 30 Ali Sönmez, “ Polis Meclisinin Kuruluşu ve Kaldırılışı(1845- 1850)”, Tarih Araştırmaları Dergisi, C.24,S.37, 2005, s.262-263./ Ali Sönmez, “Zaptiye Teşkilatının Düzenlenmesi (184-1869)”, Tarih Araştırmaları Dergisi, C.25, S.39, 2006,s.199-219. 31 Trabzon Vilayet Salnamesi, H.1286-87-88-89-90-92-96-98, s.35, 41, 40, 40, 57, 57, 58. 803-940.qxp_Layout 1 10.09.2019 16:49 Page 870 International Symposium Akçaabat From The Past To Present 871 32 Trabzon Vilayet Salnamesi, H.1286-87-88-89-90-92-96-98, s.35, 41, 40, 40, 57, 57, 58. 33 Trabzon Vilayet Salnamesi, H.1286-87-88-89-90-92-96-98, s.35, 41, 40, 40, 57, 57, 58. 34 Trabzon Vilayet Salnamesi, H.1286-87-88-89-90-92-96-98/ M.1869-70-71-72-73-74-80, s.35, 41, 40, 40, 57, 57, 58. 803-940.qxp_Layout 1 10.09.2019 16:49 Page 871 872 Uluslararası Dünden Bugüne Akçaabat Sempozyumu 35 Trabzon Vilayet Salnamesi, H.1298/ M.1880-81, s.58, Trabzon Vilayet Salnamesi, H.1287/M.1871, s. 69, 73,77./ Trabzon Vilayet Salnamesi, H.1288-89 /M.1872-73,M.1873-74, s.73,76, 63. 36 Trabzon Vilayet Salnamesi, H.1298/M.180-81, s.108. 37 Trabzon Vilayet Salnamesi, H.1305/M.1887-1888, s.208, 209. 803-940.qxp_Layout 1 10.09.2019 16:49 Page 872 International Symposium Akçaabat From The Past To Present 873 38 Trabzon Vilayet Salnamesi, H.1309/M.1891-1892, s.201. 803-940.qxp_Layout 1 10.09.2019 16:49 Page 873 874 Uluslararası Dünden Bugüne Akçaabat Sempozyumu 39 Trabzon Vilayet Salnamesi, H.1311/M.1893-94, s.249. 40 Trabzon Vilayet Salnamesi, H.1316/M.1898-1899, s.289, 290, 291. 803-940.qxp_Layout 1 10.09.2019 16:49 Page 874 International Symposium Akçaabat From The Past To Present 875 41 Trabzon Vilayet Salnamesi, H.1319/M.1901-1902, s.116. 42 Trabzon Vilayet Salnamesi, H.1320/M.1902-1903, s.195. 803-940.qxp_Layout 1 10.09.2019 16:49 Page 875 876 Uluslararası Dünden Bugüne Akçaabat Sempozyumu 43 Trabzon Vilayet Salnamesi, H.1321/M.1903-04,s.370. 44 Mavsıle-i Süleymaniye, Süleymaniye müderrisliğine vasıtaı irtika olan bir ilmi rütbedir. Şemseddin Sami, Kâmûs-ı Türkî, Çağrı Yayınları, İstanbul 2009, s.1430. 45 Trabzon Vilayet Salnamesi, H.1322/M.1904-1905, s.313-314. 803-940.qxp_Layout 1 10.09.2019 16:49 Page 876 International Symposium Akçaabat From The Past To Present 877 46 Trabzon Vilayet Salnamesi, H.1305/M.1887-1888,s.209, 210. 803-940.qxp_Layout 1 10.09.2019 16:49 Page 877 878 Uluslararası Dünden Bugüne Akçaabat Sempozyumu 47 Trabzon Vilayet Salnamsi, H.1309/M.1891-92, s.201. 48 Trabzon Vilayet Salnamesi, H.1311/M.1893-94, s.250. 803-940.qxp_Layout 1 10.09.2019 16:49 Page 878 International Symposium Akçaabat From The Past To Present 879 49 Trabzon Vilayet Salnamesi, H.1316/M.1898-99, s.290. 50 Trabzon Vilayet Salnamesi, H.1319/M.1901-02, s.117. 803-940.qxp_Layout 1 10.09.2019 16:49 Page 879 880 Uluslararası Dünden Bugüne Akçaabat Sempozyumu 51 Trabzon Vilayet Salnamesi, H.1305/M.1887-88, s.210-211. 803-940.qxp_Layout 1 10.09.2019 16:49 Page 880 International Symposium Akçaabat From The Past To Present 881 52 Trabzon Vilayet Salnamesi, H.1309/M.1891-92, s.202. 53 Trabzon Vilayet Salnamesi, H.1311/M.1893-94, s.250. 803-940.qxp_Layout 1 10.09.2019 16:49 Page 881 882 Uluslararası Dünden Bugüne Akçaabat Sempozyumu 54 Trabzon Vilayet Salnamesi, H.1316/M.1898-99, s.291. 803-940.qxp_Layout 1 10.09.2019 16:49 Page 882 International Symposium Akçaabat From The Past To Present 883 55 Trabzon Vilayet Salnamesi, H.1319/M.1901-02, s.117. 803-940.qxp_Layout 1 10.09.2019 16:49 Page 883 884 Uluslararası Dünden Bugüne Akçaabat Sempozyumu 56 Trabzon Vilayet Salnamesi, H.1320/M.1902-03,s.196. 57 Trabzon Vilayet Salnamesi, H.1321/M.1903-04, s.370-373. 803-940.qxp_Layout 1 10.09.2019 16:49 Page 884 International Symposium Akçaabat From The Past To Present 885 58 Trabzon Vilayet Salnamesi, H.1322/M.1904-05,s.316-317. 803-940.qxp_Layout 1 10.09.2019 16:49 Page 885 886 Uluslararası Dünden Bugüne Akçaabat Sempozyumu 59 Trabzon Vilayet Salnamesi, H.1320/M.1902-03, s.195-197. 803-940.qxp_Layout 1 10.09.2019 16:49 Page 886 International Symposium Akçaabat From The Past To Present 887 60 Trabzon Vilayet Salnamesi, H.1321/M.1903-04, s.372-375. 803-940.qxp_Layout 1 10.09.2019 16:49 Page 887 888 Uluslararası Dünden Bugüne Akçaabat Sempozyumu 61 Trabzon Vilayet Salnamesi, H.1322/M.1904-05, s.314-317. Nüfus İlgili yıllarda Akçaabat’ta Ermeni, Rum ve İslam nüfusunun birlikte yaşadığı anlaşılmaktadır. 1870-71 yıllarında Akçaabat 93 köy 7 mahalleden oluşmaktadır. 1880-81 yıllarında bölgedeki yerleşim alanının toplam sayısı 99’a düşmüştür. 1870-71 yıllarında kazanın %77’si Müslüman, %14’ü Rum, %8’i ermeni iken, 1880-81 yıllarında Müslüman sayısı %79’a yükselmiş, Ermeni nüfus %7’ye düşmüş, Rum nüfusu ise oran olarak aynı olmakla beraber 3229 kişiden 2506 kişiye düşmüştür. 1893-94 yıllarında kazanın % 84’ü Müslüman, % 9’u Rum, % 7’si Ermeni iken 1902-03 yıllarında kazada Müslüman nüfusu %83(43505), Rum nüfusu %9 (4805) ve Ermeni nüfusu da %8 (4194) oranında gerçekleşmiştir. 803-940.qxp_Layout 1 10.09.2019 16:49 Page 888 International Symposium Akçaabat From The Past To Present 889 62 Trabzon Vilayet Salnamesi, H.1287/M.1870-71, s.88-89. 63 Trabzon Vilayet Salnamesi, H.1298/M.1880-1881, s.132-133. 64 İslam nüfusu içerisinde İslam erkek nüfusu da 18347 kişi olarak verilmiştir. Trabzon Vilayet Salnamesi, H.1298/M.1880-1881, s.132-133. 65 Trabzon Vilayet Salnamesi, H.1311/ M.1893-1894,s.252. 803-940.qxp_Layout 1 10.09.2019 16:49 Page 889 890 Uluslararası Dünden Bugüne Akçaabat Sempozyumu Adli Durum Tanzimat dönemi itibarıyla dış baskılar, toplumsal yapının ihtiyaçlarının değişimi, azınlıklar konusu, hukuksal işleyişteki problemler, Tanzimat’ın getirdiği merkezileşme eğiliminin hukuki yapıya yansıması vb. etkenler nedeniyle Osmanlı hukuk sisteminde değişim yaşanmıştır. Bu süreçte Nizamiye mahkemeleri dâhilinde farklı fonksiyonları olan mahkemeler oluşturulmuştur67. Bu bağlamda ticaret mahkemesinin bulunmadığı kazalarda bidayet mahkemelerinin oluşturulduğu bilinmektedir68. Bu mahkemelerin kazalarda ceza hukuku alanına giren kabahat ve suç teşkil eden davaları çözümlediği bilinirken69, Akçaabat bölgesinin de hem ticari yönünün gelişmiş olması, ticaret mahkemesinin olmaması ve toplumsal alanda meydana gelen diğer adli durumları çözmek amacıyla bidayet mahkemelerinin kurulduğu anlaşılmaktadır. Bu mahkemede mustantık muavini, mustantık muharriri ve katip gibi memurlukların bulunduğu, üyeler bazında da ilgili dönemin siyasi, hukuksal ve toplumsal şartları gereği gayri müslim unsurların istihdam edildiği gözlenmiştir. 66 Trabzon Vilayet Salnamesi, H.1320 /M.1902-03, s.199. 67 Ekrem Buğra Ekinci, Osmanlı Mahkemeleri (Tanzimat ve Sonrası), Arı Sanat Yayınları, İstanbul 2003, s.27-49. 68 Ekinci, a.g.e, s.208. 69 Ekinci, a.g.e,s. 206. 70 Trabzon Vilayet Salnamesi, H. 1305/M.1887-88, s.209. 803-940.qxp_Layout 1 10.09.2019 16:49 Page 890 International Symposium Akçaabat From The Past To Present 891 71 Trabzon Vilayet Salnamesi, H. 1309/M.1891-92, s.202. 72 Trabzon Vilayet Salnamesi, H.1311/M.1893-94,s.250. 73 Trabzon Vilayet Salnamesi, H. 1316/M.1898-99, s.290. 803-940.qxp_Layout 1 10.09.2019 16:49 Page 891 892 Uluslararası Dünden Bugüne Akçaabat Sempozyumu 74 Trabzon Vilayet Salnamesi, H. 1319/M.1901-02, s.116. 75 Trabzon Vilayet Salnamesi, H. 1320/M.1902-03, s.196. 76 Trabzon Vilayet Salnamesi, H. 1321/M.1903-04, s.372. 803-940.qxp_Layout 1 10.09.2019 16:49 Page 892 International Symposium Akçaabat From The Past To Present 893 77 Trabzon Vilayet Salnamesi, H. 1322/M.1904-05, s.315. 78 Şevket Pamuk, “19.Yüzyılda Osmanlı Dış Ticareti”, Tanzimat’tan Cumhuriyete Türkiye Ansiklopedisi, C.3, İstanbul 1985, s.653. 79 Şennur Kaya, “Bazı Liman Kentlerindeki Örnekler Işığında Tanzimat Dönemi ve Sonrasında İnşa Edilen Gümrük Binalarının Mimari Özellikleri”, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, S.4, 2010, s.74. 80 Mübahat Kütükoğlu, “Osmanlılarda Gümrük”, DİA, C.14, İstanbul 1996, s. 263. 81 Zafer Toprak, “ Tanzimat’tan Sonra İktisadi Politika”, Tanzimat’tan Cumhuriyete Türkiye Ansiklopedisi, C.3,s. 668. 82 Kaya, a.g.m ,s.75. 83 Bayram Nazır, “Dersaadet Ticaret Odası’nın Kuruluşu ve İlk İcraatları”, Hukuk, Ekonomi Ve Siyasal Bilimler Aylık İnternet Dergisi, S.96, Şubat 2010,(Erişim Tarihi: 09/11/2018). 84 Akçaabat kazası yıllık 2 milyon kilo tutarında tütün ve ikinci sırada yer alan fasulye hâsılatıyla Trabzon sanacağının en zengin yerlerinden olduğu belirtilmiştir. Trabzon Vilayet Salnamesi, H.1320/M.1902-03, s.199. 85 Trabzon Vilayet Salnamesi, H.1286/M.1869,s.82./ Trabzon Vilayet Salnamesi, H.1287/M.1870, s.78. Ekonomik Durum Gümrük ve Karantina Faaliyetleri Akçaabat’ın idari anlamda bünyesinde yer alan Pulathane limanı nedeniyle rüsumat dairesi çerçevesinde rüsumat (gümrük) memurluğunun oluşturulduğu anlaşılmaktadır. Nitekim XIX. yüzyılda Avrupa ülkeleriyle yapılan dış ticaret hacminin artışıyla ticari antlaşmalarda gümrük oranlarının önemi arttığından78 gümrük idaresinin geliştirilmesi yönünde çalışmalar yapılmıştır . 79 Ayrıca Osmanlı coğrafyasının ticari ağı nedeniyle gümrüklerin sayısının artmış olması 80 gümrüklerin kara, sevahil ve hudut gümrükleri şeklinde sınıflandırılmasına yol açmıştır81 . Buna ilaveten inşa edilen gümrük binalarının dışında, limanlarda pasaport dairesi, karantina yolcu salonu ve karakol gibi binaların da yapıldığı bilinmektedir82. Akçaabat’ın, Pulathane limanına sahip olması dış ticaret açısından önemli bir bölge olduğunu gösterirken liman işletmeciliğine dair gereken kurumsal yapıların Akçaabat kazasında da teşkil edildiği anlaşılmaktadır. Ayrıca 19. Yüzyılda baş gösteren salgın hastalıklara karşı oluşturulan karantina idaresinin Akçaabat kazasında olduğu ve özellikle pulathane limanına gelen yabancı tüccarlar, yolcular ve gemi mürettebatının sıhhi açıdan kontrolü konusunda sağlık tedbirlerinin alınmaya çalışıldığı görülmüştür. Ayrıca her dönem karantina memurlarının varlığı ve memuriyetteki isimlerde değişikler göze çarpmaktadır. Ticaret-Ziraat-Sanayi Odalarının Faaliyetleri Osmanlı Devleti’nin XIX. yüzyılda ticari ve sanayi alanındaki sorunlarını çözebilmek, ticaret ve sanayi alanında meşgul olan kişileri Avrupa’daki gibi bir çatı altında toplayarak, sorunlar karşısında fikir alışverişi yapabilmek amacıyla Avrupa’daki sanayi ve ticaret örgütlenmeleri örnek alınarak, 1882 yılında ticaret odası kurulmuştur 83. Bu bağlamda Akçaabat gibi ticari potansiyeli olan bir bölgede de ticari faaliyetleri düzenleme adına bir ticaret odasının burada da faaliyette olduğu anlaşılmaktadır. Aynı şekilde ziraat ve sanayi odalarının da bu bölgede ilgili alanlardaki amaçlar doğrultusunda aynı bilinçle faaliyet göstermiş olduğu muhakkaktır. Duyun-u Umumiye ve Reji İdarelerinin Faaliyetleri Diğer önemli bir unsur ise 19. yüzyılın sonuna doğru Osmanlı ekonomisinin çöküntü yaşadığı dönemde Avrupalı devletlerin borçlarını tahsil etmek amacıyla kurdukları Duyun-u Umumiye’nin ve Reji idaresinin Akçaabat bölgesinde de faaliyet göstermiş olmasıdır. Özellikle bölgenin tütün üretiminin yüksek olması 84 nedeniyle reji idaresinin bu bölgede faaliyette olması kaçınılmaz olmuştur. Buna ilaveten Duyun-u Umumiye ve reji idaresi bünyesinde farklı görevleri yerine getirmek üzere oluşturulmuş memuriyetlerde hem gayri Müslim hem de Müslüman ahaliden kişiler istihdam edilmiştir. Akçaabat Halkının Ekonomik Uğraşıları Pazar Yerleri Halkı Trabzon köylerinin halkı gibi giyinen Akçaabat halkı araştırma kapsamı kaynaklarda çoğunluk itibarıyla “çeviklik ve silahşörlüğüyle meşhur fedai gibi” bir halk olarak tanımlanmıştır. Akçaabat bölgesinde halkın ihtiyaçlarının karşılandığı ve iç ticarette önemli bir paya sahip olan pazarların bölgede revaçta olduğu anlaşılmaktadır. 85 Nitekim diğer kazalarda olduğu gibi, Akçaabat’ta da haftalık olarak Salı ve Çarşamba günleri Pazar kurulduğu anlaşılmaktadır . Ayrıca her yıl yaz döneminde 7 Temmuzda Hıdırnebi mevkiinde, ağustos başlangıcında Karaabdal’da ve 8 Haziran’da Mesebet Dağı adlı mahalde, haziranın on beşinden eylülün ortasına kadar da her Cuma günleri Karadağ, Kadırga, Beypınarı ve Visera yaylalarında geçici pazarlar kurulmuştur. Ticaret, Tarım ve Hayvancılık Kaza halkının çoğunluğu tütüncülük ve ziraatla uğraşırken, halkın bir kısmının da Rusya ve Ro803-940.qxp_Layout 1 10.09.2019 16:49 Page 893 894 Uluslararası Dünden Bugüne Akçaabat Sempozyumu manya’ya giderek sanayi faaliyetleri ile uğraştığı görülmüştür. Tütün kaçakçılığı ile uğraşanlar olduğu fakat hükümetin aldığı tedbirler sayesinde halkın bu uğraştan vazgeçmek zorunda kaldığı belirtilmiştir. Ayrıca tütünün dış ticarette önemli bir yeri olduğu ve (Akçaabat Bafra’dan sonra en iyi tütünün yetiştiği bölge) büyük bir kısmının tüccarlar tarafından alınıp İskenderiye’ye gönderildiği kayda geçmiştir. Hayvansal ürünlerde ise tereyağı, yün, peynir, keçi kılı ve derinin alım-satımı yapılmıştır. Kazanın çevresinde çok verimli zeytin ağaçlarından dolayı zeytinciliğin de geliştiği görülmüştür. Kazanın çevresinde 15 bin hektar oranında orman bulunduğu, fakat halkın, teknik yetersizlikten dolayı bu ormanlardan faydalanamadığı, sadece el hızarlarıyla “cablama” ve “mertek” denilen keresteleri hayvanlarıyla Trabzon’a ve Pulathane’ye götürerek sattıkları ifade edilmiştir. Nakliye işlemlerinde ise Pulathane limanındaki 7 adet büyük eşek, 166 adet küçük eşek kullanıldığı ve büyük eşeklerin 187 ton, küçük eşeklerin ise 312 ton yük çektikleri belirtilmiştir 86. Akçaabat kazasındaki gelir-gider durumu, vergi gelirleri ve diğer gelir durumu içerisinde; Akçaabat’taki 75 köyden ilgili yıllarda kendir ve kendir tohumu, alef(yulaf), erz (pirinç), ceviz ve fındıktan gelir elde edilmezken, zeytinden 41952 kuruş, öşr-ü semer(meyve) olarak 61902 kuruş, tütünden 424775 kuruş, mısırdan 191511 kıyye, fasulye ve kuru fasulye 49825 kıyye, hınta şair ve hınta ve mahlut 50873 kıyye, mercimek ve çavdar’dan 4155 kuruş 87 , “rüsum-u icabiye” olarak 62678 kuruş ve re’s-i ağnam vergisinden de 18707 kuruş gelir elde edilmiştir88. Çiftçiye destek amaçlı olarak kurulan memleket sandığı sermayesi ise 1870-71 yılında 129153 kuruş89 ve 1872-1873 yılı Akçaabat memleket sandığı kârı 27409 kuruş, sermayesi 129101 kuruş ve toplam geliri ise 166112 kuruş olarak tespit edilmişti 90. 86 Trabzon Vilayet Salnamesi, H.1320/M.1902-03,s.200-201. 87 Trabzon Vilayet Salnamesi, H.1298/M.1880-81, s.170-171. 88 Trabzon Vilayet Salnamesi, H.1298/M.1880-81, s.174. 89 Trabzon Vilayet Salnamesi, H.1287/M.1870, s.112./Trabzon Vilayet Salnamesi, H.1288/M.1871,s.124. 90 Trabzon Vilayet Salnamesi, H.1289/M.1872-73, s.116. 91 Trabzon Vilayet Salnamesi, H.1305/M.1888-1889, s.211. 803-940.qxp_Layout 1 10.09.2019 16:49 Page 894 International Symposium Akçaabat From The Past To Present 895 92 Trabzon Vilayet Salnamesi, H.1309/M.1888-1889,s.202. 93 Trabzon Vilayet Salnamesi, H.1311/M.1888-1889, s.251. 94 Trabzon Vilayet Salnamesi, H.1316/M.1888-1889, s.290. 803-940.qxp_Layout 1 10.09.2019 16:49 Page 895 896 Uluslararası Dünden Bugüne Akçaabat Sempozyumu 95 Trabzon Vilayet Salnamesi, H.1320/M.1902-03, s.197. 803-940.qxp_Layout 1 10.09.2019 16:49 Page 896 International Symposium Akçaabat From The Past To Present 897 96 Trabzon Vilayet Salnamesi, H. 1321/M.1903-04, s.371-377. 803-940.qxp_Layout 1 10.09.2019 16:49 Page 897 898 Uluslararası Dünden Bugüne Akçaabat Sempozyumu 97 Trabzon Vilayet Salnamesi, H.1322/M.1904-05, s.314-317. 803-940.qxp_Layout 1 10.09.2019 16:49 Page 898 International Symposium Akçaabat From The Past To Present 899 98 Trabzon Vilayet Salnamesi, H.1320/M.1902-03, s.198-199. 99 Trabzon Vilayet Salnamesi, H.1321/M.1903-04, s.271-277. 100 Trabzon Vilayet Salnamesi, H.1322/M.1904-05, s.314. 803-940.qxp_Layout 1 10.09.2019 16:49 Page 899 900 Uluslararası Dünden Bugüne Akçaabat Sempozyumu 101 Trabzon Vilayet Salnamesi, H.1320/M.1902-03, s.196. 102 Trabzon Vilayet Salnamesi, H.1321/M.1903-04, s.371. 103 Trabzon Vilayet Salnamesi, H.1322/M.1904-05, s.314-317. 803-940.qxp_Layout 1 10.09.2019 16:49 Page 900 International Symposium Akçaabat From The Past To Present 901 104 Trabzon Vilayet Salnamesi, H.1316/M.188-89, s.292. 105 Trabzon Vilayet Salnameleri, H.1286/M.1870- H.1287/1871- H.1288/M.1872, s.98-99, s.110-111, s.108-109. 803-940.qxp_Layout 1 10.09.2019 16:49 Page 901 902 Uluslararası Dünden Bugüne Akçaabat Sempozyumu 106 Trabzon Vilayet Salnamesi, H.1287/M.1870,s.106-107. 107 Trabzon Vilayet Salnamesi, H.1288/M.1871,s.18-119. 803-940.qxp_Layout 1 10.09.2019 16:49 Page 902 International Symposium Akçaabat From The Past To Present 903 Eğitim 1869 yılına ait veriler çerçevesinde Akçaabat’ta 71 medrese talebesi ile 4 adet medrese, 51 öğrencisi ile 7 adet Ermeni Mektebi, 184 öğrencisi ile 10 adet Rum Mektebi, 1441 öğrencisi ile 77 adet İslam Mektebi faaliyette iken Katolik mektebinin olmadığı belirtilmiştir108. 1870’de Rüşdiye Mektebi 109, 1871’de Fransız Mektebi, Katolik Mektebi ve Ermeni Mektebi 110 Akçaabat’ta mevcut değil iken 1880-81’de 13 adet Hıristiyan Mektebi, 54 adet İslam Mektebinin faaliyette olduğu görülmektedir 111 . 1891 yılı itibarıyla ise eğitimde modernleşme sürecindeki değişimle beraber açılmış olan Rüşdiye, İbtidai ve Mülkiye rüşdiyelerinin Akçaabat kazasında faaliyette olduğu anlaşılmaktadır. Bu durum her alanda olduğu gibi eğitim alanında da Tanzimat etkisinin Akçaabat kazasına yansıdığını göstermektedir. 108 Trabzon Vilayet Salnamesi, H.1286/M.1869,s.55, s.75-76. 109 Trabzon Vilayet Salnamesi, H.1287/M.1870, s.104-105. 110 Trabzon Vilayet Salnamesi, H.1288/M.1871,s.108-109. 111 Trabzon Vilayet Salnamesi, H.1298/M.1880-81, s.138-150. 112 Trabzon Vilayet Salnamesi, H.1309/M.1891-92,s.202. 113 Trabzon Vilayet Salnamesi, H.1311/M.1891-92,s.251. 803-940.qxp_Layout 1 10.09.2019 16:49 Page 903 904 Uluslararası Dünden Bugüne Akçaabat Sempozyumu 114 Trabzon Vilayet Salnamesi, H.1316/M.1898-1899, s.291. 115 Trabzon Vilayet Salnamesi, H.1316/M.1898-1899, s.292. 116 Trabzon Vilayet Salnamesi, H. 1319/M.1901-02, s.116. 803-940.qxp_Layout 1 10.09.2019 16:49 Page 904 International Symposium Akçaabat From The Past To Present 905 117 Trabzon Vilayet Salnamesi, H.1320/M.1902-1903, s.198. 118 Trabzon Vilayet Salnamesi, H.1320/M.1902-1903, s.195. 119 Trabzon Vilayet Salnamesi, H.1321/M.1903-1904, s.374. 120 Trabzon Vilayet Salnamesi, H.1321/M.1903-1904, s.371. 803-940.qxp_Layout 1 10.09.2019 16:49 Page 905 906 Uluslararası Dünden Bugüne Akçaabat Sempozyumu 121 Trabzon Vilayet Salnamesi, H.1322/M.1904-1905, s.317. 122 Trabzon Vilayet Salnamesi, H.1322/M.1904-1905,s.314. 123 Trabzon Vilayet Salnamesi, H.1286/M.1869,s. 102. Mimari Durum Akçaabat kazasında yer alan mimari yapılara bakıldığında dönem itibarıyla yörede yaşamakta olan mevcut halkın inançlarını yansıtan ve halkın sosyal, ekonomik ve kültürel ihtiyaçları bağlamında inşa edilen yapıların yer aldığı görülmektedir. Bu bağlamda teşekkül eden mimarı yapılar içerisinde dönem itibarıyla 1869 yılında 78 adet cami,18 adet mescit ( görevli olarak 29 adet imam ve 69 adet hatip), 41adet de kilise (görevli olarak 39 adet rahip) tespit edilmiştir. Ayrıca Akçaabat kazasının sembolü niteliğindeki Akça Kale de (Pulathane’ye 2.5 saatlik mesafede yer alan) tarihi önemli bir eserdir 123. Mimari yapılar içerisinde hangi mesleğe ait olduğu belirtilmemekle birlikte dükkân ve mağaza sayısı 1871’de 271 iken 1880’de 515’e çıkmıştır. Bu durum esnaf sayısının arttığı buna bağlı olarak da üretim faaliyetlerinde artış yaşandığı anlamına gelmektedir. Yazıhane sayısı 1871’de 47 iken 1880’de 128’e yükselmiştir. Süreç içerisinde Akçaabat kazasında bürokratik yapının gelişimine bağlı olarak bürokratik işlerin artışının yazıhane sayısının artışına da yol açtığı söylenebilir. 1871’de Müslümanlara ait mezarlık sayısı 2 iken, 1880’de Müslüman mezarlığı sayısının 52’ye çıkmasında hastalıkların yada kaza nüfusunun artışına bağlı olarak ölüm oranlarındaki artışın sebep olduğu düşünülmektedir. Diğer bir artış samanlık, ahır ve dam sayısında görülmektedir. Şöyle ki; 1871’de Akçaabat’taki samanlık sayısı 2 adet( bu kadar az olması zihinde şüphe uyandırmaktadır), ahır sayısı ise 12 adet iken 1880’de samanlık sayısı 1584’e, ahır sayısı (arsa dahil) ise 47’ye çıkmıştır. Bu artış bölgede hayvancılığın süreç içerisinde geliştiğini göstermektedir. Temel gıda maddesi olan ekmeğin yapıldığı fırın sayısında da şöyle bir değişim gözlenmiştir. 1871’de fırın sayısı 15 iken, 1880’de 936’ya yükselmiştir. Fırın sayısının artışında da nüfus artışının etkisinin olması muhtemeldir. 803-940.qxp_Layout 1 10.09.2019 16:49 Page 906 International Symposium Akçaabat From The Past To Present 907 124 Trabzon Vilayet Salnamesi, H.1288/M.1871-72,s.104-109. 803-940.qxp_Layout 1 10.09.2019 16:49 Page 907 908 Uluslararası Dünden Bugüne Akçaabat Sempozyumu 125 Trabzon Vilayet Salnamesi, H.1298/M.1880-81, s.138-147. 126 Trabzon Vilayet Salnamesi, H.1320,s.199. 803-940.qxp_Layout 1 10.09.2019 16:49 Page 908 International Symposium Akçaabat From The Past To Present 909 Coğrafi Durum Akçaabat bölgesinde isimleri belirtilmemekle birlikte 7 adet nehir olduğu ve bu nehirlerin 5-6 saat uzaklıktaki dağdan doğarak, Karadeniz’e döküldükleri dile getirilmiştir. Ayrıca tarım ve hayvancılık alanında kullanılan arazi türleri de çeşitlilik gösterdiği gibi sayılarına bakıldığında 1871 yılında zeytinlik sayısı 86, tarla sayısı 648, otlak sayısı 28, mera sayısı ise 4 adet iken 1880’de zeytinlik sayısı 216’ya, tarla sayısı 22257’ye, otlak sayısı 5031’e, mera sayısı da 46’ya çıkmıştır. Bu artışlar bölgede zeytin üretiminin artışına, tarım faaliyetlerinin ve hayvancılığın geliştiğine işaret etmektedir. Sonuç Akçaabat, ilkçağdan itibaren pek çok uygarlığın hakimiyeti altında kaldıktan sonra, 1461’de Trabzon ve çevresinin, Fatih Sultan Mehmet tarafından Osmanlı hakimiyetine alınmasıyla Osmanlı beldesi olmuştur. Bölge, 1869-1881 yılları arasında nahiye statüsünde iken, 1881-1904 yılları zarfında Tanzimat sürecinin getirdiği idari düzenlemeler sonucunda kaza statüsüne ulaştığı görülmüştür. Akçaabat’ın yaşadığı bu idari değişim sürecinde kaza olduktan sonra idari birimlerin de farklılaştığı görülmüş ve idari alanda belediye meclisi, kaza idare meclisi, kaza bidayet mahkemesi, ticaret-ziraat-sanayi odaları gibi farklı alanlarda ihtiyaçları giderecek kurumların meydana getirildiği tespit edilmiştir. Oluşturulan bu kurumlarda ilgili dönemde bölgede yaşamış olan gayri Müslim ve Müslim unsurlar görev almışlardır. Eğitim alanında, Tanzimat sürecinde eğitimin modernleşmesiyle birlikte açılan rüştiye ve ibtidai mekteplerinin bölgede de tesis edildiği ve bu okullarda görev yapan kişilerin isimleri ortaya çıkarılmıştır. Bölgenin nüfusu bağlamında yörede Rum, Ermeni ve İslam unsurlarının bir arada yaşadığı anlaşılmaktadır. Özellikle bölgenin Pulathane limanı gibi işlek bir limana sahip olmasının getirdiği avantajların yanı sıra sağlık alanında olumsuzlukların yaşanmasını engellemeye dair karantina kurumu bölgede faaliyete geçmiştir. Diğer önemli bir unsur ise Osmanlı Devleti’nin ekonomik yapısının bozulması sonucunda duyun-u 127 Trabzon Vilayet Salnamesi, H.1288/M. 1871,s.108-109. 128 İlgili kayıtlarda arazi türlerinin miktarının ölçeğinin ne olduğu belirtilemiştir. 129 Trabzon Vilayet Salnamesi, H.1298/M. 1880-81,s.158-160. 130 İlgili kayıtlarda arazi türlerinin miktarının ölçeğinin ne olduğu belirtilmemiştir. 803-940.qxp_Layout 1 10.09.2019 16:49 Page 909 910 Uluslararası Dünden Bugüne Akçaabat Sempozyumu umumiye ve özellikle tütün üretilen yerlerde faaliyete geçen reji idaresinin bu bölgede de faaliyette olduğu görülmüştür. Hatta reji ve duyun-u umumiye memurluklarında çoğunlukla gayri Müslimler olmak üzere Müslüman unsurlardan kişilerin de görev yaptıkları anlaşılmıştır. Halkın uğraş verdiği ticari ve ziraat alanlarına yönelik olarak elde edilen bilgilere göre ise, tütün, zeytin, fasulye vb. ürünlerde üretim yapıldığı, hatta halkın bir kısmının tütün kaçakçılığı, ecnebi memleketlere gidip sanayi alanında çalışmış oldukları tespit edilmiştir. Böylece bu bilgiler ışığında ilgili dönemde Akçaabat kazasının siyasi, sosyo-ekonomik ve kültürel yapısı hakkında önemli bilgilere ulaşılmıştır. Kaynakça Trabzon Vilayet Salnamesi, Vilayet Matbaası, H.1286/M.1869-70. Trabzon Vilayet Salnamesi, Vilayet Matbaası, H.1287/M.1870-71. Trabzon Vilayet Salnamesi, Vilayet Matbaası, H.1288/M.1871-72. Trabzon Vilayet Salnamesi, Vilayet Matbaası, H.1289/M.1872-73. Trabzon Vilayet Salnamesi, Vilayet Matbaası, H.1290/M.1873-74. Trabzon Vilayet Salnamesi, Vilayet Matbaası, H.1292/M.1875-76. Trabzon Vilayet Salnamesi, Vilayet Matbaası, H. 1296/M.1878-79. Trabzon Vilayet Salnamesi, Vilayet Matbaası, H.1298/M.1880-81. Trabzon Vilayet Salnamesi, Vilayet Matbaası, H.1305/M.1887-88. Trabzon Vilayet Salnamesi, Vilayet Matbaası, H.1309/M.1891-92. Trabzon Vilayet Salnamesi, Vilayet Matbaası, H.1311/M.1893-94. Trabzon Vilayet Salnamesi, Vilayet Matbaası, H.1316/M.1898-99. Trabzon Vilayet Salnamesi, Vilayet Matbaası, H.1319/M.1901-02. Trabzon Vilayet Salnamesi, Vilayet Matbaası, H.1320/M.1902-03. Trabzon Vilayet Salnamesi, Vilayet Matbaası, H.1321/M.1903-04. Trabzon Vilayet Salnamesi, Vilayet Matbaası, H.1322/M.1904-05. Aygün Necmettin, “Osmanlı Devleti’nde İdari Taksimat Alanındaki Düzenlemelerin Taşradaki Yansımaları Vakfıkebir, Şarlı ve Tonya Örneği 1840-1918”, Karadeniz Araştırmaları Dergisi, S.26, Yaz 2010, s.35-77. Bijişkyan P.M., Karadeniz Kıyıları Tarih ve Coğrafyası 1817- 1819,çev. H.D. Andreasyan, İstanbul Üniversitesi Ed. Fakültesi Basımevi, İstanbul 1969. Bostan Hanefi, XV ve XVI. Asırlarda Trabzon Sancağında Sosyal ve İktisadî Hayat, Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı Yeniçağ Tarihi Bilim Dalı, Doktora Tezi, İstanbul 1993. Çadırcı Musa, “Türkiye’de Kaza Yönetimi (1840-1876)”, Belleten, C.LIII,1989, s.237-257. ___________, “Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Ülke Yönetimi”, Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Türkiye Ansiklopedisi, C.I, İletişim Yayınları, İstanbul 1985, s.210-230. ___________, Tanzimat Döneminde Anadolu Kentleri’nin Sosyal ve Ekonomik Yapısı, TTK Basımevi Ankara 1997. ___________, Tanzimat Sürecinde Türkiye Ülke Yönetimi, İmge Kitabevi, Ankara 2007. ___________, “Tanzimat’ın İlanı Sırasında Anadolu’da İç Güvenlik”, Tarih Araştırmaları Dergisi, C.13, S.24, 1980, s.45-58. Efe Ayla, “Tanzimat’ın Eyalet Reformları 1840-64: Silistre Örneği,”, Karadeniz Araştırmaları Dergisi, C.6, S.22, Yaz 2009, s.87-113. Ekinci Ekrem Buğra, Osmanlı Mahkemeleri (Tanzimat ve Sonrası), Arı Sanat Yayınları, İstanbul 2003. Evliya Çelebi, Evliya Çelebi Seyahatnamesi, 3. Kitap, Türkçeleştiren: Zuhuri Danışman, Kardeş Matbaası, İstanbul 1970. Gedikoğlu H., Akçaabat, Akçaabat Belediyesi Kültür Yayınları, Trabzon 1996. Hacıfettahoğlu İ., Öncesi ve Sonrasıyla Trabzon’un Fethi, Trabzon Belediyesi Kültür Yayınları, Tarih ve Biyografi Serisi, no:3, Ankara 2001. Hammer Joseph V., Osmanlı Tarihi, C.I, çev. Mehmet Ata, Meb Yayınları, İstanbul 1991. Kadıoğlu Yahya - Ünsal Pekdemir, “Akçaabat’ta Şehirleşme ve Şehirsel Fonksiyonlar”, Doğu Coğrafya Dergisi, S.11, s.221-246. Karal Enver Ziya, Osmanlı Tarihi Islahat Fermanı Devri (1856-1861), C.VI, TTK Basımevi, Ankara 2000. Kaya Şennur, “Bazı Liman Kentlerindeki Örnekler Işığında Tanzimat Dönemi ve Sonrasında İnşa Edilen Gümrük Binalarının Mimari Özellikleri”, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, S.4, 2010, s.73-92. Kılıç Selda,”1864 Vilayet Nizamnamesinin Tuna Vilayetinde Uygulanması ve Mithat Paşa”, AÜDTCF Tarih Bölümü Tarih Araştırmaları Dergisi, C.24,S.37, 2005,s.99-111. Kütükoğlu Mübahat, “Osmanlılarda Gümrük”, DİA, C.14, İstanbul 1996, s. 263-268. Lermioğlu M. Akçaabat Tarihi ve I. Genel Savaş- Hicret Hatıraları, Kardeşler Basımevi, İstanbul 1949. Lowry Heath W., Trabzon Şehrinin İslamlaşma ve Türkleşmesi 1461-1583, Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi, İstanbul 2005. ______________, “Trabzon”, DİA, C.41, İstanbul 2012, s.296- 301. Nazır Bayram, “Dersaadet Ticaret Odası’nın Kuruluşu ve İlk İcraatları”, Hukuk, Ekonomi Ve Siyasal Bilimler Aylık İnternet Dergisi, S.96, Şubat 2010,(Erişim Tarihi: 09/ 11/2018). Oktay Tarkan, “Osmanlı Döneminde Modern Belediye Kurumunun Doğuşu ve Gelişimi”, Selçukludan Cumhuriyete Şehir Yönetimi, (ed. Erol Özvar-Arif Bilgin), Türk Dünyası Belediyeler Birliği, İstanbul 2008. Ortaylı İlber, Tanzimat Devrinde Osmanlı Mahalli İdareleri (1840- 1880), TTK Basımevi, Ankara 2000. Özhan Öztürk, “Akçaabat Tarihi (Platana, Pulathane, Akçaova, Akçaabat), //ozhanozturk.com/tag/pulathane/, (Erişim Tarihi: 10/11/ 2018. Özkaya Yücel, “Kaymakam”, DİA, C.25, İstanbul 2002, s.84- 85. Pamuk Şevket, “19. Yüzyılda Osmanlı Dış Ticareti”, Tanzimat’tan Cumhuriyete Türkiye Ansiklopedisi, C.3, İstanbul 1985, s.653-655. Selimoğlu İsmail, Osmanlı Devleti’nde Tuna Vilayeti (1864- 1878),(Basılmamış Doktora Tezi), Ankara 1995. Sevim Ali -Yaşar Yücel, Klasik Dönemin Üç Hükümdarı FatihYavuz-Kanuni, TTK Basımevi, Ankara 1991. Sönmez Ali, “Polis Meclisinin Kuruluşu ve Kaldırılışı(1845- 1850)”, Tarih Araştırmaları Dergisi, C.24, S.37, 2005, s.259-275. ___________, “Zaptiye Teşkilatının Düzenlenmesi (184- 1869)”, Tarih Araştırmaları Dergisi, C.25, S.39, 2006, s.199-219. Şahin İlhan, “Nahiye”, DİA, C.32, İstanbul 2006, s. 306-308. Şemseddin Sami, Kâmûs-ı Türkî, Çağrı Yayınları, İstanbul 2009. Toprak Zafer, “ Tanzimat’tan Sonra İktisadi Politika”, Tanzimat’tan Cumhuriyete Türkiye Ansiklopedisi, C.3, s. 668-671. Torun Fatih Sadık, “Osmanlı Taşra İdaresinin Yeniden Yapılanma Süreci (1842-1876)”, Karadeniz Araştırmaları Dergisi, Kış 2012, S.32, s. 81-97. Tümerkan Sıddık, Türkiye’de Belediyeler( Tarihsel Gelişimi ve Bugünkü Durumu), R.Zelliç Basımevi, İstanbul 1946. 803-940.qxp_Layout 1 10.09.2019 16:49 Page 910 International Symposium Akçaabat From The Past To Present 911 *Doç. Dr., Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi, Ermeni Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı, [email protected] 19 YÜZYILDA TRABZON VE AKÇAABATTA TEMEL İTHAL VE İHRAÇ ÜRÜNLERİNE DAİR GENEL BİR DEĞERLENDİRME Yıldız DEVECİ BOZKUŞ * Özet Tarihsel süreçte çok sayıda seyyahın uğrak noktalarından birini oluşturan Trabzon bölgesiyle ilgili farklı konularda bir çok araştırma yapılmıştır. Trabzon’la benzer şekilde aynı tarihsel süreçten geçmiş olan ve bir çok kaynakta Platana, Pulathane, Polathane vb. isimlerle de anılan Akçaabat yöresi günümüzde bölgenin önemli tarihi mekanlarından biridir. Bu çalışmada tarihsel süreçte genel anlamda Trabzon’da özel de ise Akçaabat yöresinde 19 yüzyılda temel ithal ve ihraç ürünlerinin ne olduğuna dair genel bir değerlendirme yapılacaktır. Bu kapsamda ilk olarak arşiv belgeleri, seyyahların kayıtları, misyoner raporları ve konuyla ilgili temel başvuru eserleri ve yabancı kaynaklardan da yararlanılarak söz konusu dönemde bölge halkının günlük yaşamda kullandıkları temel ürünlerin neler olduğu ve bu ürünlerin hangi ülkelerden ithal edildiğine dair bir çerçeve çizilmeye çalışılacaktır. Böylelikle bölgeyle ilgili olarak tarihsel süreçte farklı kaynaklarda nasıl bir Trabzon ve Akçaabat algısının oluşturulduğuna da ışık tutulmaya çalışılacaktır. Çalışma kapsamında ilk olarak İngiliz seyyah William John Hamilton’ın, John MacDonald Kinneir’ın, ve Per Minas Bijişkyan’ın konuyla ilgili eserlerinden de çalışma kapsamında yararlanılacaktır. Yapılan ön çalışmada Trabzon ve Akçaabat öresinde mısır, demir, şeker, tuz, kahve, pamuklu kumaşların ağırlıklı olarak ithal ürünleri oluşturduğu görülmektedir. 19 yüzyılda ihraç edilen temel gıda ve ihtiyaç ürünleri arasında ise türün, fındık, ceviz, tiftik, meyve, sebze, alkollü içecekler, şarap vb. ilk sıralarda yer almıştır. Çalışma sonunda Trabzon-Akçaabat yöresine ait temel gıda ve ihtiyaç ürünlerine dair genel bir çerçeve çizilerek söz konusu ürünlerin ticaretinde bölgenin politik, etnik ve dini yapısının rolüne değinilecektir. Nitekim 19 yüzyılda bölgedeki ticari faaliyetlerde başta Türkler olmak üzere gayrimüslimler ve yabancı ülke temsilcilerinin de önemli bir etkisi olduğu görülmektedir. IN 19 CENTURY TRABZON AND AKÇAABAT: A GENERAL ASSESSMENT OF BASIC IMPORT AND EXPORT PRODUCTS Abstract Many studies have been made on different subjects related to the Trabzon region, which constitutes one of the frequencies of many travelers in the historical process. Similar to Trabzon, the same historical process has been carried out and many sources include Platana, Pulathane, Polathane and so on. The Akçaabat region, also known as the name, is one of the important historical places in the region today. In this study, a general evaluation of what is the main import and export products in the 19th century in Trabzon and especially in Akçaabat region will be made in the historical process. In this context, we will first try to draw a framework for the main products that the people of the region use in daily life and import from which countries these products are imported from archive documents, travel records, missionary reports and basic reference works and foreign sources. Thus, it will be tried to light how the Trabzon and Akçaabat perceptions have been created in the historical process regarding the region in different sources. In the scope of the study, it will be firstly used as part of the work of British traveler William John Hamilton, John MacDonald Kinneir and Per Minas Bijiskyan. In the preceding study, corn, iron, sugar, salt, coffee and cotton fabrics are mainly imported in Trabzon and Akçaabat. Among the basic foodstuffs and necessity products exported in the 19th century are the species such as nuts, walnuts, mohair, fruits, vegetables, alcoholic drinks, wine, first place. At the end of the study, a general framework of basic food and necessity products from the Trabzon-Akçaabat region will be discussed and the role of the region's political, ethnic and religious structure will be discussed. Indeed, in the 19th century, commercial activities in the region have a significant impact on the non-Muslim and foreigners, especially the Turks. 803-940.qxp_Layout 1 10.09.2019 16:49 Page 911 912 Uluslararası Dünden Bugüne Akçaabat Sempozyumu Giriş: Karadeniz bölgesi tarihten günümüze Asya ve Avrupa arasında yer alan konumu nedeniyle ticarette özellikle de deniz ticareti konusunda dikkat çeken bir bölge olmuştur. Bu nedenle daha ilk dönemlerde olduğu gibi sonraki dönemlerde de özellikle XIX yüzyılda büyük devletler olarak bilinen güçlerin bölgeyi ele geçirme ve burada hakimiyet kurma konusunda büyük bir yarış içerisinde oldukları görülmektedir. Araştırmacılara göre tarihte zaman zaman bölge ticaretinin ele geçirilmesi için siyasi yolların yanı sıra ekonomik yaptırımların da uygulanmış olması bölgenin özellikle de Trabzon’un İç-Doğu Anadolu ve Kafkasya’ya olan karayolu bağlantıları, çevresindeki verimli tarım alanları da önemli bir etken olmuştur. 1 19. yüzyılda Trabzon’a gelen seyyahların eserlerinde genel olarak Trabzon limanlarını da tasvir ettikleri görülmektedir. Söz konusu kaynaklardan hareketle Trabzon’daki deniz ticaretinin yoğunluğuna rağmen kıyı şeridinin fiziksel yapısının bu duruma pek de uygun olmadığı, Trabzon’un merkez limanının ruz̈gara açık ve deniz dibinin kumlu olması nedeniyle gemilerin demirleyemediklerinin kaydedildiği görülmektedir. Bu yüzden Batıda Pulathane (Akçaabat), Doğuda ise Sürmene limanlarının kullanıldığı belirtilmiştir. 2 Tarihsel süreçte olduğu gibi günümüzde de halen önemli ticaret merkezlerinden biri olan Trabzon ve Akçaabat yöresiyle ilgili kaynaklara bakıldığında bölgede çok sayıda ve çeşitli ürünlerin yetiştirildiği görülmektedir. Bu çalışmada tarihsel bağlamda üretilen veya yetiştirilen temel ürünlerin neler olduğunun anlaşılabilmesi için mümkün olduğunca en eski kayıtlara gidilmeye çalışılacaktır. Bu kapsamda tarihi kaynaklarda Trabzon’ın bir antrepo, başlıca bir yığınaklanma bölgesi ve Caffa ve Tana gibi bir dünya ticaret merkezi olduğu şöyle kaydedilmiştir; 3 “...Karadeniz’in doğusundan Hindistan ve Çin’e kadar uzanan Asya devletlerinin piyasaya sürebildikleri ne kadar değerli eşya varsa, Trabzon’un mağaza ve pazarlarında sırayla yığılıydılar. Grek memleketlerinin servetlerini Garp memleketlerinin ürünleriyle mübadele etmek için tüm Garp devletlerinin gemileri Komnen devletinin sahillerine gelirlerdi. Bağdat ve Kahire’den altın işlemeli kumaşlar, Hindistan ve Çin’den pamuklu ve ipekli dokuma, Seylan ve Golconda’dan inci ve mücevherat Sicilya, Flandern ve İtalya’dan havlular, Almanya’dan cam ve çelik ürünleri, Megrelistan’dan keten ve bal, Kırım Yarımadası’ndan buğday, Floransa’dan erguvan ve genellikle Pisa, Venedik ile Floransa atölye ve sanat evlerinde ne üretiliyorsa, Trabzon pazarlarını dolduruyordu... 4 Trabzon’la benzer şekilde Akçaabat yöresi için de farklı tanımlamaların olduğunu söylemek mümkündür. Evliya Çelebi’nin İzinde Trabzon Yolunda adlı eserde Akçaabat için Akçakale sözcüğünün de kullanıldığı görülmektedir. Evliya Çelebi’nin Akçaabat için şu sözcükleri kullandıkları görülmektedir; “...Trabzon hükmünde bakımlı ve bayındır büyük bir nahiyedir. Başka subaşısı vardır. Kalesi deniz kıyısında beşgen şekilli gayet sağlam bir yapıdır. Bu da Rum keferesi yapısıdır, ama yapının ismi bizce bilinmemektedir.” 5 Trabzon ve Akçabat ile ilgili yapılacak araştırmalarda tarihi kaynaklar arasında sıkça başvurulan temel çalışmalardan biri de P. Minas Bıjışkyan’ın kaleme aldığı eserdir. 1817-1819 tarihleri arasında Karadeniz kıyılarını gezen Ermeni araştırmacı Bıjışkyan’ın Akçaabat için Akçakale ifadelerini kullandığını belirten Albayrak, Bıjışkyan’ın konuyla ilgili ifadelerine şöyle yer vermiştir; “...Akça Kale, dokuz mil ötededir. Doğu rüzgarlarına karşı emniyetli bir limanı ve eski bir kalesi vardır. Kalenin üzerinde kan lekeleri görüldüğü için, yerliler bunun, kalenin zaptı esnasında ölen pek çok insanın kanı olduğunu söylerler. Denize yakın bir tepenin üzerinde bulunan kaleye, uzaktan beyaz göründüğü için Akçakale adı verilmiştir. Rivayete göre, Trabzon’un fethinden sonra bu kale halkı Osmanlılar’a karşı yedi sene savaştıktan sonra 1 Yasemin Nemlioğlu Koca, “19.yy.’da Trabzon Limani: Seferler, Tüccarlar, Mallar”, SOBİAD, Temmuz, 2015, s.443. 2 Yasemin Nemlioğlu Koca, a.g.m., s.446. 3 Jakob Philipp Fallmerayer, Trabzon İmparatorluğu’nun Tarihi, TTK Yayınları, Ankara, 2011, s.293. 4 Jakob Philipp Fallmerayer, a.g.e.,, s.293. 5 Hüseyin Albayrak, Evliya Çelebi’nin İzinde Trabzon Yolunda, Bengü Yayınları, Ankara, 2011, s.26. 803-940.qxp_Layout 1 10.09.2019 16:49 Page 912 International Symposium Akçaabat From The Past To Present 913 kaleyi teslim etmiştir. Kalenin yanında toprak altından çıkarılmış eski küplerden buranın vaktiyle meskun bir yer olduğu ve bağlarla örtülü olduğu anlaşılır. Şimdi ise her taraf tarla halindedir ve iyi cins tütün yetiştirilir...”6 Albayrak’a göre günümüzde halen Akçakale’de kale kalıntılarını görmek mümkündür. Kale çevresinin kullanıma açık olduğunu kaydeden Albayrak, Akçakale adının eski kaynaklarda “Temur Kale”, “Tekke Kale”, “Ağça Kale” olarak da geçtiğine de işaret etmiştir. Kalenin kare planlı olduğunu kaydeden Albayrak, kalenin sekiz dönümlük bir alanı kapladığını, Selçuklulara ve Çepnilere karşı 1386 yılında Komnenos İmpratoru İkinci Alkesios (1340-1390) tarafından yaptırıldığına inanıldığına da yer verir.7 Albayrak’a göre konula ilgili bir diğer rivayette ise Milattan sonra Akçakale içerisinde “darphane” denilen “para basım yeri”nin bulunduğu, akçe-akça kelimelerinin ise “küçük gümüş para, her çeşit madeni para” anlamlarına da geldiğinden bu rivayetin doğru olma ihtimalinin daha yüksek olduğu belirtilmiştir.8 Bölgenin tarihsel süreçte de bir ticaret merkezi olduğu sıkça kaynaklarda geçen bir husustur. Bu nedenle Fallmerayer’e göre yabancı tüccarların büyük bir çoğunluğu Trabzon’da ikametgah kurmuştur, çünkü sürekli buraya gelmekte ve ciddi bir ticari ilişkinin olduğuna işaret edilmiştir. Öyleki tüm Asya ve Avrupa’nın ticaretiyle ilgilenen milletlerin din, dil ve kıyafetlerinin Trabzon pazarında görülebildiği ileri sürülmüştür.9 1830’lu yıllarda Trabzon’da ticaretin canlanmasıyla buraya gelen elçi, yabancı tüccarlar ve konsolosların şehrin doğu kısmında limana yakın olan Çömlekçi, Kemerkaya ve Boztepe mahallelerinde oturdukları görülmektedir.10 Trabzon’un tarihten günümüze konumu ve coğrafi özellikleri de, şehrin ve bölgenin ticari ve ekonomik hayatının şekillenmesinde önemli bir rol oynamıştır. Fallmerayer’e göre Trabzon’da ticaret Cenova ve Venedik’ten daha önce İmparator Aleksis ile başlamıştır. Aleksis’in ilk bilinen ticaret anlaşmasını yaptığı ve Venediklilerin ise ilk kez 1319 yılında Trabzon’da ticari haklar elde ettikleri kaydedilmiştir. Cenevizlilerle benzer ticari haklar elde eden Venediklilerin Trabzon’a kumaş getirdikleri ve transit geçiş vergisi ödedikleri kaydedilmiştir. Kumaş’ın yanı sıra altın, gümüş, inci, kemer ve kıymetli diye bilinen malların ithal ve ihraç edildiğine işaret edilmiştir.11 Trabzon’un özellikle limanları açısından 19 yüzyıl araştırmacılarının da sıkça değindiği gibi önemli bir ticaret merkezi olmakla birlikte hem altın çağını hem de gerileme çağını bir arada yaşadığını söylemek mümkündür. Bu iki farklı durumun bir arada yaşanmasında söz konusu dönemdeki savaşların ve siyasi gelişmelerin kuşkusuz önemli bir etkisi olmuştur.12 Yabancı Seyyahların Gözünden Trabzon ve Akçaabat’da Ticaret Fallmerayer Trabzon İmparatorluğu’nun Tarihi adlı eserinde Trabzon’un ticaretinin eski dönemlerde bu kadar yaygın ve gelişmiş olmasında halkının çalışkanlığı, varlıklı olması, kalabalık olması, bölgenin bereketli olmasından ziyade Şark-Hindistan dünya ticaretinin devamlılığının ciddi bir etkisi olmuştur.13 Kinner John Macdonald da benzer şekilde tarihte Trabzon’un ticari öneminden bahsederken ana ihracat ürünleri arasında önemli bir yere sahip olan ipekin, yerliler tarafından işlenmiş pamuktan yapılmış malzemelerin, şarap ve meyvelerin ilk sırada geldiğine işaret eder. John Macdonald ithal ürünlerin ise İstanbul’dan getirildiğini ve bunların ağırlıklı olarak şeker, kahve ve yünlü elbiselerden oluştuğunu kaydeder. Mısır, demir ve tuzun ise Kırım’dan getirildiğine işaret eden John Macdonald’ın da Akçaabat için Platana sözcüğünü kullandığı görülmektedir. 14 Trabzon’da ticaretle bağlantılı olarak burada yaşayan insanların yaptığı mesleklerin de ticari hayat etrafında şekillendiğini söylemek mümkündür. 1486 yılı verilerinden hareketle Trabzon’da öne çıkan mesleklerin neler olduğunu dönemin unvanlarından yola çıkarak da keşfetmek mümkündür. Bu kapsamda attar, bakkal, bezzaz, boyacı, çırak, debbağ, dellal (şehir bekçisi), hallaç, harrat (marangoz), hatib, hoca, kasap, marangoz, nalburci, şeyh. Lowry bu mesleklerin söz konusu dönemde Müslüman nüfusa ait olduğunu kaydetmiştir. Hristiyan nüfusun ise celep, çoban, dellal (şehir bekisi), fırıncı, hallaç, hancı, kasap, kuyumcu, mumcu, papas, sandıkçı, semerci, urgancı vb. ünvanlarının olduğunu kaydetmiştir.15 Bu meslek6 Hüseyin Albayrak, a.g.e.,,s.26-27. 7 Hüseyin Albayrak, a.g.e., s.27. 8 Hüseyin Albayrak, a.g.e.,, s.27. 9 Jakob Philipp Fallmerayer, a.g.e., s.293. 10 Yasemin Nemlioğlu Koca, a.g.m., s.445. 11 Jakob Philipp Fallmerayer, a.g.e., s.293-294. 12 Yasemin Nemlioğlu Koca, a.g.m., s.473. 13 Jakob Philipp Fallmerayer, a.g.e., s.292-293. 14 Kinneir John MacDonald (1818), Journey Through Asia Minor, Armenia, and Koordistan in the Years 1813 and 1814, Pub: John Murray, London, s. 342. 15 Heath W. Lowry, Trabzon Şehrinin İslamlaşması ve Türkleşmesi 1461-1583, Çev: Demet Lowry, Heath W. Lowry, Boğaziçi Üniv. Yayınları, 5. Baskı, 2012, İstanbul, s.64. 803-940.qxp_Layout 1 10.09.2019 16:49 Page 913 914 Uluslararası Dünden Bugüne Akçaabat Sempozyumu ler söz konusu dönemde bölgedeki ticaretin yapısı ve içeriği hakkında bazı önemli ipuçları barındırmaktadır. Özellikle Trabzon’da üretilen ürünler ve ihraç ürünlerinin bu mesleklerin ön plana çıkmasında etkili olduğu görülmektedir. Trabzon limanlarıyla ilgili önemli ipuçları sunan Trabzonlu Ermeni rahip Minas Bzhshkian, Trabzon’un Romalılar’dan önce de bir ticaret merkezi olduğunu kaydetmiştir. 16 Mehmet Tezcan ise Trabzon’un ticaret mallarının Doğu’dan Batıya sevkinde neden önemli bir üs olarak görev aldığını şöyle belirtmiştir: “...Ortaçağlarda Roma, Antakya ve Byzantium, Akdeniz dünyasının büyük ipek depolarıydı, ama ham ipeğin belirli bir miktarı gerçekten pek uzaklardan, Çin’den veya Orta Asya’dan geliyor, bu da Trabzon veya İskenderiye’den geçiyordu. Trabzon, gerek denizden, gerekse karadan devam eden bazı yollarla civardaki diğer birçok liman veya metropol veya ticaret merkez, ile de irtibat halindeydi...” 17 13. yüzyılın gerek ipek ticaretinde gerekse de Trabzon’un siyasi ve kültürel durumunda önemli bir dönem olduğuna işaret eden Mehmet Tezcan, bu dönemde Trabzon’un Bizans ile ilişkisinin zorlaştığını ve Katolik misyonerlerinde bu dönemde Trabzon’a gelmeye başladığını belirtmiştir. 18 Tezcan XIII. Yüzyılda Trabzon ve yöresinden gümüş ve şap gibi ürünlerin ele edildiğini, Batıya giden ipek, balmumu ve baharat gibi ürünlerin ise Trabzon üzerinden ve Trabzon pazarlarından sağlandığını belirtmiştir.19 Trabzon’da balmumu üretiminin XVI yüzyılda da devam ettiği görülmektedir. Nitekim Evliya Çelebi’nin İzinde Trabzon Yolunda adlı eserde Trabzon kaleleriyle ilgili bilgi verilirken, burada Mumhane kapısı olduğuna şöyle yer verilmiştir; “...dördüncü kapı Mumhanedir. Trabzon’da bal mumu ve yağ mumu gayet çok olduğundan bu kapıdan taşra işlenir, başka yerde işleyemezler. Zira şem’ahane devletin olduğundan başka emini vardır...”20 Tezcan’a göre Trabzon ticaret açısından en parlak dönemini Cenevizlilerin Anadolu sahillerindeki liman ve şehirlere yerleştikleri XIII yy sonları ile XIV. Yüzyıl içerisinde yaşamıştır.21 Heath W. Lowry ise, Trabzon Şehrinin İslamlaşması ve Türkleşmesi 1461-1583 adlı eserinde söz konusu dönemde Trabzon’da meyve bahçeleri ile şehrin varoşlarının bulunduğunu, deniz kıyısı boyunca güzel bir sokak olduğunu ve şehre getirilen tüm malların bu sokakta yer alan dükkanlarda satıldığını kaydetmiştir.22 1553 yılında Trabzon’daki tüccarların Doğu ve Orta Anadolu’dan geldiklerini kaydededen Lowry, söz konusu tüccarlar arasında Acem, Arap, Arnavut ve Gürcülerin olduğunu kaydetmiştir. Bu tarihten elli yıl sonrasında bile Trabzon’un ticari hayatında benzer milletlerin etkin bir şekilde rol alması Lowry tarafından siyaset ve ticaretin söz konusu dönemde birbirini pek de etkilemediği şeklinde yorumlamıştır. 23 Lowry 1553 yılında Trabzon’da Müslümanlar arasında tabakçılık ve saraçlıkla uğraşanların sayısının çok olduğuna işaret etmiştir. Bunun da şehirde dericilik ve deri ticaretinin Trabzon’un söz konusu dönemdeki sanayisinde önemli bir rol oynamasına bağlı olduğunu belirtmiştir.24 Lowry 1583 yılında ise Trabzon’da bakkal, berber, katip, müezzin, mumcu, saraç vb. mesleklerin Müslümanlar arasında, bakkal, hallaç, kazancı gibi mesleklerde ise Hristiyanların ön planda olduğuna dikkat çekmiştir.25 Karadeniz bölgesinin ticari önemiyle ilgili olarak yabancı ülkelerin temsilcilerinin de zaman zaman bazı değerlendirmelerde bulundukları görülmektedir. 1762-1765 yılları arasında İstanbul büyükelçisi olan Henry Grenville ülkesine gönderdiği bir raporda Karadeniz’in adeta, İstanbul’u besleyen bir anne olduğunu ve onun buğday, hububat, arpa ve değişik ürünleri ile ülkenin tüm ihtiyaçlarını ve zahireyi karşıladığına işaret etmiştir. 26 1774 Küçük Kaynarca Antlaşması ile uluslararası ticarete açılan Karadeniz bölgesinin önemi önceden 16 Minas Bzhshkian (1819), Batmut'iwn Pontosi vor ē Seaw Tsov, St. Lazarus Monastery, Venice; Karadeniz Kıyıları Tarih ve Coğrafyası (1969), Çev: Hrand D. Andreasyan, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları, İstanbul’dan aktaran Yasemin Nemlioğlu Koca, a.g.m., s.447. 17 Mehmet Tezcan, Klasik ve Ortaçağ Dönemlerinde Karadeniz ve Kafkasya, Serander Yayınları, Trabzon, 2012, s.23-24. 18 Mehmet Tezcan, a.g.e., s.33-34. 19 Mehmet Tezcan, a.g.e., s.35. 20 Hüseyin Albayrak, a.g.e., s.67. 21 Mehmet Tezcan, a.g.e., s.39. 22 Heath W. Lowry, Trabzon Şehrinin İslamlaşması ve Türkleşmesi 1461-1583, Çev: Demet Lowry, Heath W. Lowry, Boğaziçi Üniv. Yayınları, 5. Baskı, 2012, İstanbul, s.22. 23 Heath W. Lowry, a.g.e., s.116. 24 Heath W. Lowry, a.g.e., s.117. 25 Heath W. Lowry, a.g.e., s.150. 26 Grenville Henry (1965), Observations Sur L’etat Actuel De L’Empire Ottoman, Ed: Andrew S. Ehrenkreutz, The University of Michigan Press, s.10’dan aktaran Yasemin Nemlioğlu Koca, a.g.m., 803-940.qxp_Layout 1 10.09.2019 16:49 Page 914 International Symposium Akçaabat From The Past To Present 915 olduğu gibi bu tarihten sonrada giderek artmıştır. Trabzon söz konusu dönemde hem kara hem de deniz ulaşımı açısından Anadolu’nun farklı noktalarını birleştirdiği için stratejik bir öneme sahip olmuştur. XIX yüzyıla gelindiğinde dış ticaretteki büyümenin de etkisiyle şehirde ciddi bir demografik değişim ve dönüşüm yaşanmaya başlamıştır. Araştırmacılara göre bu değişimin yaşanmasındaki önemli etkenler arasında buharlı geminin kullanılmasının önemli bir etkisi olmuştur. 1836 yılından itibaren bölgede kullanılmaya başlanan bu gemiler şehrin ticari hayatını oldukça farklı bir noktaya taşımıştır. Hatta bazı kaynaklara göre Devlete en fazla gelir getiren limanlardan biri de Trabzon limanı olmuştur. Bu nedenle Trabzon’da çok sayıda devletin temsilciliği açılmıştır.27 Araştırmacılar Trabzon’un tarihte hem bir liman kenti olması hem de çok sayıda göç alıyor olması ve ayrıca tüccarlara hizmet eden çok sayıda yapı bulunduruyor olmasının da etkisiyle 19 yüzyılda nasıl bir cazibe merkezine dönüştüğü şöyle ifade etmektedir; “...1850 tarihli öşür defteri, Trabzon şehrinin bir liman şehri olduğunu göstermektedir ki, liman şehirlerinin en önemli özelliklerinden biri de sürekli göç almaları ve yoğun nüfus hareketlerine açık olmalarıdır. Tarım alanlarının sınırlı olması nedeniyle dükkan, han ve depo gibi şehre ve limana ait ticari alanlar, özellikle Çömlekçi limanının yakınında bulunuyordu ve tüccarlara hizmet veren çok sayıda yapı şehrin ana ticaret merkezini oluşturmaktaydı. Şehrin doğu kesiminde ise Ermeni mahallesinde yer alan ve “Gavur Meydanı” olarak adlandırılan alan, TrabzonTebriz yolunun başlangıcı ve bitişi olması nedeniyle ticaretin merkezi konumundaydı...”28 Trabzon’da ayrıca 1870’li yıllarda çok sayıda yabancı ülke temsilciliğinin bulunması da Trabzon’un ticari ve siyasi önemini ortaya koyması açısından dikkat çekici olmuştur. 1870 tarihli Trabzon Vilayet Salnamelerine göre 1870’li yıllarda Trabzon’da temsilciliği bulunan ülkeler arasında Rusya, Belçika, İran, İngiltere, Fransa, Avusturya-Macaristan, Almanya, İtalya ve Nedirland (Hollanda) bulunduğu kaydedilmiştir. 29 Anadolu’ya açılan en önemli ihracat ve ithalat limanlarından biri olan Trabzon’da da diğer bölgelerde olduğu üzere ticaret alanında gayrimüslimlerin oldukça aktif olduklarını söylemek mümkündür. 1895- 1896 yılı Trabzon Vilayet Salnamelerine göre toplam 1.071.477 olan Trabzon’daki Müslüman nüfusu 869.727 iken, geriye kalan kısım ise gayrimüslimlerden oluştuğunu söylemek mümkündür.30 Toplam nüfus içerisinde %18-19 civarında olan gayrimüslimlerin ticari alanda daha aktif oldukları, bunda da gayrimüslimlerin maddi durumlarının Müslümanlara oranla daha iyi olmasının önemli bir etkisi olduğu görülmektedir.31 Bunun yanı sıra gayrimüslimlerin yabancı dile olan hakimiyetleri ile yabancı tüccarlarla olan siyasi ve dini bağlarının da bu durumun oluşmasında önemli bir etkisi olduğunu söylemek mümkündür. 19. yüzyılda Trabzon’da yabancı ülke temsilciliklerinin yanı sıra başta ABCFM olmak üzere farklı ülke misyonerlerinin de Anadolu’nun birçok noktasında olduğu gibi faaliyet gösterdiği görülmektedir. Özellikle Amerikalı misyonerlerin aktif olduğu şehirlerden biri olan Trabzon’da misyonerler Ermeniler arasında Protestanlık mezhebini yayma faaliyetlerinde bulunmuşlardır.32 Ticari amaçlı daha ziyade liman kentlerinde açılan konsolosluk faaliyetlerinin bir süre sonra siyasi bir yapılanmaya dönüşmesi ilerleyen yıllarda Osmanlı Devleti’nin diğer devletlerle olan ilişkilerinde ciddi sorunlara neden olmuştur. Bu noktada İngilizlerin ve Amerikalıların Protestanlığı yayma konusunda ülkedeki gayrimüslimlere yönelmiştir.33 Özellikle Trabzon’daki Ermeniler arasında Protestan mezhebini yaymaya çalışan Amerikalı papazlara karşı bir takım tedbirlerin alındığı ve gerekirse uygun bir yol bulunarak buradan uzaklaştırılmalarının dahi bildirildiği görülmektedir.34 Bu nedenle ticari hayatta gerek yabancı misyonerlerle olan ilişkiler gerekse de yabancı ülke temsilcilikleriyle kurulan iletişim aracılığıyla 1895 yılı kayıtlarına bakıldığında Trabzon’da ticari alanda gayrimüslimlerin etkin oldukları görülmektedir. Bu noktada özellikle Ermenilerin Trabzon’da ticaretle s.455. 27 Süleyman Bilgin, Ali Mesut Birinci, Sezgin Demircioğlu, Recep Karacakaya, Arşiv Belgelerine Göre Trabzon’da Ermeni Faaliyetleri (1850-1923), Trabzon Belediyesi Kültür Yayınları, Trabzon, 2007, s.22-23. 28 Yasemin Nemlioğlu Koca, a.g.m., s.446. 29 Yasemin Nemlioğlu Koca, a.g.m., s.457-458. 30 Ahmet Halaçoğlu, 1895 Trabzon Olayları ve Ermenilerin Yargılanması, Bilge Kültür Sanat Yayınları, İstanbul, 2005, s.50. 31 Ahmet Halaçoğlu, a.g.e., s.51. 32 Murathan Keha, “Osmanlı İmparatorluğu’nda Misyonerlik ve Erzurum’daki Faaliyetleri”,Ekev Akademi Dergisi, Sayı: 58, Kış 2014, s.85. 33 Murathan Keha, a.g.m., s.82. 34 Recep Karacakaya, Ümmihani Ünemlioğlu, Salih Kahriman, Seher Dilber, Yılmaz Karaca, Hüseyin Özdemir, Aziz Mahmut Uygun, Numan Yekeler, Mustafa Çakıcı, Ahmet Semih Torun,Osmanlı Belgelerinde Ermeni-Amerikan İlişkileri (1839-1895), Cilt I, Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Yayınları, Ankara, 2007, , s.4. 803-940.qxp_Layout 1 10.09.2019 16:49 Page 915 916 Uluslararası Dünden Bugüne Akçaabat Sempozyumu uğraştıkları, İngiltere, Amerika gibi ülkelere gidip geldikleri ve bu ülkelerden vatandaşlık aldıkları anlaşılmaktadır.35 19 yüzyıla bakıldığında bir çok Avrupa ülkesinden Trabzon limanına ithal ürünlerin getirildiği ve bu ürünlerin bir kısmının iç pazarlara diğer kısımlarının ise İran’a transit geçiş yaptığı görülmektedir. Bu ticari hareketlilik Trabzon’daki ticari, stratejik ve ekonomik hayat açısından da önemli göstergeler oluşturmuştur. Bu nedenle Trabzon’un stratejik konumu açısından bugün olduğu gibi tarihte de önemli bir ticaret merkezi olduğunu söylemek mümkündür. 19 yüzyılda Trabzon limanlarından İstanbul, Rumeli ve Karadeniz limanlarına tütün, fındık, mısır, keten, kenevir, balmumu, fasulye, balık, şap (tuz), gum̈ uş̈ , bakır, kereste ve gemi direkleri gibi bölgesel ürünlerin ihraç edildiği anlaşılmaktadır. Bunların yanı sıra İran ve Rusya’ya da çeşitli malların gönderilmesinde önemli bir nokta olan Trabzon’a ithal ürünlerin ise İstanbul, Kırım limanları, Eflak ve Boğdan’dan geldiğini söylemek mümkündür. Bu kapsamda ithal ürünler arasında pamuklu kumaş, madeni eşya, kağıt, tahıl, işlenmiş madde ve gıda maddelerinin ilk sırada geldiğini söylemek mümkündür. 36 Trabzon ve Akçaabat’da İpek Ortaçağ’da İpek ticaretinin önemine dikkat çeken yazarlardan biri olan Mehmet Tezcan, Roma İmparatorluğu ile Doğu ve Hindistan arasındaki ticaretin dört temel yoldan geçtiğini kaydeder. Bu yollardan birinin de Batı-Doğu istikametinde ve karadan geçtiğine işaret eden Tezcan, söz konusu bu yolun İran’dan Karadeniz’e karadan geçen bir şubesinin daha olduğunu, Hazar Denizi güneyindeki Ecbatan’dan Tebriz-Artaxata-Dvin-Phasis yoluyla Karadeniz’e ve oradan da Karadeniz’deki Trabzon ve gibi diğer limanlara uğradığını şöyle belirtmiştir; 37 “...Trabzon şehri de, bu yolun, gerek İran’ın batısından itibaren Karadeniz’e doğru kuzeybatıya ayrılan, gerek Aral-Hazar kuzeyinden gelen yolun, gerekse İstanbul’dan deniz yoluyla Trabzon’a çıkanların Kafkaslar’a doğru veya Erzurum’a oradan da Tebriz’e doğru yol alanların en önemli durak yerlerinden ve liman kentlerinden biriydi. XIX. yy. seyyahları Karadeniz ve Akdeniz yolları aracılığıyla Avrupa ile irtibatı sağlamada Trabzon’un mühim bir rol oynamasından dolayı bu yola “Semerkand’a Giden Altın Yol” adını vermişlerdi...”38 1523, 1553 ve 1583’lü yıllarda Trabzon’a ipek ipliğinin getirildiğini kaydeden Lowry söz konusu ipeğin vergisinden hazineye gelir sağlandığına işaret etmiştir.39 1852’li yıllarda İran’dan getirilen İpeğin transit yük olarak Trabzon’a getirildiği ve buradaki İsviçreli şirketler aracılığıyla Avrupa’ya gönderildiği kaydedilmiştir.40 Trabzon sadece yurtdışı ürünlerin ithalatında değil yurtiçi ticarette de önemli bir merkezdi. General Harbord, I. Dünya Savaşı öncesi Van’a ithalat ürünlerinin birçoğunun Trabzon üzerinden geldiğini kaydetmiştir.41 Trabzon ve Akçaabat’da Giyim-Kuşam Trabzon’da gıda maddeleri kadar giyim kuşam anlamında da ihraç ürünlerinin eski tarihlerden itibaren Trabzon pazarlarında yer aldığı görülmektedir. Özel35 Recep Karacakaya, Ümmihani Ünemlioğlu, Salih Kahriman, Seher Dilber, Yılmaz Karaca, Hüseyin Özdemir, Aziz Mahmut Uygun, Numan Yekeler, Mustafa Çakıcı, Ahmet Semih Torun, a.g.e. , s.36- 37. 36 Yasemin Nemlioğlu Koca, a.g.m., s.469. 37 Mehmet Tezcan, a.g.e., s.19-20. 38 Mehmet Tezcan, a.g.e., s. 21-22. 39 Heath W. Lowry, a.g.e., s.207. 40 Yasemin Nemlioğlu Koca, a.g.m., s.461. 41 General Records of the American Commission to Negotiate Peace 1918-1931, Roll 234, Volume 208, American delegation, Field Missions of the American Delegation, Harbord Military Mission to Armenia (pt.), Bullitt Mission to Russia, No. 184.02102 – 184.02202’den aktaran Enis Şahin-Fikrettin Yavuz, “Türk Doğu Vilayetlerine Dair Bir Amerikan Belgesi”, Sakarya Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Fen Edebiyat Dergisi (2008), s.393. Trabzon Rus̈ umat Dairesi-Gum̈ ruk̈ Binası, Yasemin Nemlioğlu Koca, “19.yy.’da Trabzon Limani: Seferler, Tüccarlar, Mallar”, SOBİAD, Temmuz, 2015, s.469. 803-940.qxp_Layout 1 10.09.2019 16:49 Page 916 International Symposium Akçaabat From The Past To Present 917 likle Trabzon’a has elbise ve ayakkabıların Trabzon ekonomisine ciddi katkı sağladığı ve farklı ülkelere ihraç edildiğini söylemek mümkündür. 42 Konuyla ilgili olarak Fallmerayer,’in de söz konusu dönemde temel ihraç ürünleri arasında işlemeli elbiseler, çeşitli renkteki ketenler, yün ve ipliklerden üretilmiş renkli kumaşların ilk sırada yer aldığını belirttiği görülmektedir.43 19 yüzyılda Trabzon’daki ihraç ürünleri arasında önemli bir yere sahip olan kumaşın yanı sıra keten, kenevir, ipeğin de üretildiğini kaydeden araştırmacılara göre özellikle Trabzon ve çevresindeki keten bezi üretiminde artış yaşandığına işaret edilmiştir.44 Trabzon ve Akçaabat’da Silah ve Mühimmat Araştırmacılara göre Trabzon’da özellikle gayrimüslimlerin silah ve mühimmat konusunda Rusya’dan çok sayıda malzeme almışlardır. Martini, şnaydır, Rus yapımı silah, fişek ve kovan gibi malzemelerin Karadeniz yoluyla Trabzon’a getirildiği ve burada özellikle gayrimüslimlerden Ermenilerin bunları satın aldığı yönünde bilgiler verilmiştir. 45 Trabzon ve Akçaabat’da Şap (Tuz) Fallmerayer Trabzonluların uzun deniz seyahatleri yapmak yerine daha çok şarap ve tuzlu balık gibi ihtiyaç duyulan kendi ürünlerini komşu memleketlerin sahillerine götüren seferlerle yetindiklerine işaret etmiştir.46 Bu da 14 yüzyılda Trabzon’daki ihraç ürünlerine dair önemli ipuçları sunmaktadır. 19 yüzyıla gelindiğinde Trabzon’daki tuz ihtiyacının hem ihraç ürünleri hem de ithal ürünler açısından büyük önem arz ettiği görülmektedir. Tuzun hem halkın ihtiyacı olarak hem de balıkçılık, dericilik ve zeytincilikte kullanıldığı görülmektedir. Trabzon’a tuzun Kırım, İstanbul ve İç Anadolu’dan geldiği, Trabzon gümrüğünde toplanan tuzun buradan diğer bölgelere denizyoluyla gönderildiğini söylemek mümkündür.47 Trabzon ve Akçaabat’da Kuruyemiş Trabzon’a yurtdışından getirilen bir diğer ithal ürün ise 1852 yılında kuru yemiş olduğu görülmektedir. Trabzon’a İran’dan getirilen kuru yemişlerin İsviçreli Hochstrasser şirketi aracılığıyla buradan Avrupa’ya gönderildiği kaydedilmiştir.48 Trabzon ve Akçaabat’da Meyve ve Sebze Trabzon’da üretilen meyve sebzelere dair bilgilere bakıldığında ise Evliya Çelebi’nin bu konuda üzüm, kiraz, armut, elma, incir, turunç, limon, nar, zeytin, hurma vb. ürünlerin bolluğundan ve lezzetinden bahsettiği görülmektedir; “...Boztepe dağlarının turnakani üzüm şırası pek nefis olur, içeni asla sarhoş etmez. Şer’i müzellesi, karanfiliyyesi ve misketi gayet lezzetli şerbetlerdir. Yiyeceklerinden; nice bin bahçelerinin ve bostanlarının nefis meyveleri ve yetiştirdiklerinin, sulu ve tadı hoş meyvelerinden; dilber dudağı kirazı, lahican armudu, bey armudu, gülabi armudu, Sinop elması, Namık üzümü, meliki üzümü ve Frenk üzümü nefis nimetlerdir. Patlıcan inciri öyle lezzetli ve hoş kokulu incirdir ki benzeri Nazilli diyarında yoktur. Özellikle limonunun çeşitleri, al renkli türlü turunçları, narı ve zeytini dünyayı tutmuştur ki yedi çeşit zeytini olur. Misli meğer cennet benzeri şam ve kudus-i şerif’de ola. Ama bu Trabzon zeytininin bir küçük cinsi vardır. Olgunlaşmadan ham iken yenilir ve siyah kiraza benzer bir tür meyvedir. Bu da Trabzon’a özgüdür. Trabzon hurması derler bir meyvası vardır, fırında kurutulup vilayet vilayet gönderilir. İçinde iki üç çekirdeği olur, lezzetli meyvedir...” 49 Ortaçağ döneminde Trabzon’un coğrafi yapısının hayvancılığa uygun olduğunu kaydeden araştırmacılara göre buradaki otlaklar sayesinde Trabzon’da ur̈etilen hayvani yağlar, zeytinyağı ve çeşitli meyveler Trabzon’un ihraç edilen ürünleri arasında önemli bir yere sahipti.50 Trabzon’da yetiştirilen meyvelerden özellikle üzümden şıra ve şarap üretilmekte ve ihraç edilmekteydi.51 Trabzon Vilayet Salnamalerine 19. Yüzyılda Trab42 Bayram Arif Köse, “Ortaçağda Trabzon Limanının Tarihsel Coğrafyasının Siyasal ve Ekonomik Sonuçları”, Karadeniz İncelemeleri Dergisi, 2017; (22): 9-42, s.35. 43 Jakob Philipp Fallmerayer, a.g.e., s.295. 44 Yasemin Nemlioğlu Koca, “a.g.m., s.472. 45 Ahmet Halaçoğlu, a.g.e., s.52. 46 Jakob Philipp Fallmerayer, a.g.e., s.294. 47 Yasemin Nemlioğlu Koca, a.g.m., s.472. 48 Yasemin Nemlioğlu Koca, “a.g.m., s.461. 49 Hüseyin Albayrak, a.g.e., s.166-167. 50 Bayram Arif Köse, a.g.m., s.35. 51 Şehabettin Tekindağ, "Trabzon", İslam Ansiklopedisi, MEB, 12/1. Cilt, İstanbul, 1997, s. 456’den aktaran Ersin Gürdamur, I. Dünya Savaşi'nda Trabzon ve Çevresinde Ermeni Faaliyetleri, Adıyaman Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Adıyaman, 2012, s.40. 803-940.qxp_Layout 1 10.09.2019 16:49 Page 917 918 Uluslararası Dünden Bugüne Akçaabat Sempozyumu zon’da yetiştirilen meyveler arasında armut, elma, karpuz, kavun, ayva, şeftali, nar, incir, dut, erik, kiraz, uz̈um̈ , limon ve portakalın ilk sırada geldiği görülmektedir. 52 Trabzon ve Akçaabat’da Balık ve Deniz Ürünleri Trabzon’da en önemli ihraç ürünlerinden biri de balıktır.Evliya Çelebi’nin İzinde Trabzon Yolunda adlı eserde Trabzon halkının uğraştığı işler arasında balıkçılığın önemli bir yeri olduğuna vurgu yapılarak Evliya Çelebi’nin Trabzon’d balık avcılığı mesleğinin yapılan işler arasında yedinci sırada yer aldığından bahsedilmiştir.53 Trabzon’da balık üretimine Aşık Mehmed ve Evliya Çelebi benzer şekilde değinmiş ve bazı yazarlar tarafından bu benzerliğin Evliya Çelebi’nin Aşık Mehmed’in verilerinden yararlandığı şeklinde de yorumlanmıştır. Buna göre Çelebi, Trabzon’da levrek ve kefal balığının 16 yüzyılda oldukça yaygın olduğunu, bunun yanısıra bölgede kalkan balığının da bolluğundan bahsettiği görülmektedir. Bunun yanı sıra tekir balığı, koloz balığı, uskumru ve hamsinin bolluğundan bahsetmiştir. 54 19. yüzyılda Trabzon’da balık üretiminin ve ihracatının Trabzon ve Lazistan sancaklarında yoğun olduğunu söylemek mümkündür. Söz konusu dönemde avlanan balıklar hem tüketim amaçlı hem de yağ elde etmek için avlanmıştır. Ayrıca balıkların bir kısmının ise tuzlanarak ve kurutularak ihraç edildiğini de söylemek mümkündür. 55 Trabzon ve Akçaabat’da Tütün ve Fındık Trabzon’da eski dönemlerden itibaren ticarette sıkça rastlanan bir diğer ihraç ürünü de tütün ve fındık olmuştur. Tütün ve fındık ticaretinde gayrimüslimler kadar Trabzon’daki Türklerin de son derece büyük bir ticaret hacmi olduğunu kaydeden araştırmacılara göre 19 yüzyılda Trabzon’daki en önemli Türk ailelerinden birinin de Nemlizadeler olduğu şöyle kaydedilmiştir; “...19. yy.da Trabzon’da yabancı ve gayrimüslümler kadar büyük ticaret hacmine sahip en önemli aile Nemlizadeler’di. Nemlizadeler temelde tütün ve fındık ticaretine dayanan ve Mısır, Rusya, İran, İspanya ve Arabistan’a kadar ithalat ve ihracat yapan bir aileydi. Nemlizade Mustafa Efendi Avrupa, Hindistan ve İran’a yönelik ticaret yapmak için 1857 yılında devletten berat alan hayriye tüccarlarındandı. 1869 yılında ise Nemlizade Hacı Ahmet Efendi tarafından kurulan şirket, Osmanlı tarihindeki ilk anonim şirket olarak kayıtlarda yer almaktadır...” 56 Platana (Akçabat)’da temel ihraç ürünü olarak ilk sırada tütünün yer aldığını belirten Bzhshkian’a göre burada üretilen ürün 19 yüzyıldaki en önemli ve en kaliteli ihraç ürünüydü. Bzhshkian ayrıca İstanbul ve Rusya’ya kenevirin yanında şarap, tuẗun̈ ve fındık gönderildiğini, Platana (Akçaabat) çevresinde yetiştirilen kaliteli tütünün ise en önemli ihraç ürünüolduğunu belirtmektedir.57 Fındık ve tütünün 19 yüzyıl ve sonrasıyla ilgili Trabzon’da önemli ihraç ürünleri arasında yer aldığı sadece yerli kaynaklarda değil yabancı kaynaklarda da sıkça değinilen bir husus olmuştur.58 Amerika Birleşik Devletleri adına Yakın Doğu’da görev yapan General Harbord’ın 1919 yılının son çeyreğinde Amerikan Kongresi‟ne sunduğu rapora göre 1919 yılı için Trabzon’daki temel ithal ürünleri arasında kumaş, un, kahve, ayakkabı ve deri, zeytinyağı, şeker, çay, kibrit ve fabrika mamulleri ilk sırada yer almıştır. İhraç ürünlerinin ise fındık, tütün, koyun, keçi, deri, yumurta ve tarımsal ürünlerin ağırlıkta olduğu görülmektedir.59 Harbord’un Trabzon’la ilgili raporunda temel ürünlerle ilgili bilgi verdiği bir diğer konu ise tarım ve hayvancılıkla ilgili bilgiler olmuştur. Harbord’un I. Dünya 52Trabzon Vilayet Salnamesi 1894, (Haz. Kudret Emiroğlu), 15, Ankara: Trabzon İli ve İlçeleri Eğitim, Kültür ve Sosyal Yardımlaşma Vakfı Yayınları, 2007, s. 119–135’den aktaran Firdevs Arslan, Trabzon Valisi Kadri Paşa Döneminde Trabzon (1892–1903), Karadeniz Teknik Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Tarih Anabilimdalı Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, s.55. 53 Hüseyin Albayrak, a.g.e., s.164. 54 Evliya Çelebi Seyahatnamesi, C.2, s.457’den aktaran Hüseyin Albayrak, a.g.e., s.169. 55 Şemseddin Sâmi, Kâmûsü’l-A’lâm, IV, İstanbul: Mihran Matbaası, 1894, s. 3006-3007’den aktaran Firdevs Arslan, Trabzon Valisi Kadri Paşa Döneminde Trabzon (1892–1903), Karadeniz Teknik Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Tarih Anabilim Dalı Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, s.58. 56 BOA. CT.143; Aralık 1863-Ocak 1864 ve Trabzon Vilayet Salnamesi 1870:161’den aktaran Yasemin Nemlioğlu Koca, a.g.m., s.466. 57 Bzhshkian Minas (1819), Batmut'iwn Pontosi vor ē Seaw Tsov, St. Lazarus Monastery, Venice; Karadeniz Kıyıları Tarih ve Coğrafyası (1969), Çev: Hrand D. Andreasyan, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları, İstanbul, s.39-61.’den aktaran Yasemin Nemlioğlu Koca, a.g.m., s.469. 59 General Records of the American Commission to Negotiate Peace 1918-1931, Roll 234, Volume 208, American delegation, Field Missions of the American Delegation, Harbord Military Mission to Armenia (pt.), Bullitt Mission to Russia, No. 184.02102 – 184.02202’den aktaran Enis Şahin-Fikrettin Yavuz, a.g.m., s.387. 803-940.qxp_Layout 1 10.09.2019 16:49 Page 918 International Symposium Akçaabat From The Past To Present 919 Savaşı öncesi Trabzon’daki tarım hakkında verdiği bilgiler de buradaki ihraç ürünleri hakkında bazı ipuçları barındırmaktadır; “...Savaş öncesi hesaplamalara göre Trabzon Sancağı 622 ton pirinç, 5,228 fındık, 8,353 ton saman, 3,677 ton sebze, 1,320 ton tütün, 7,360 ton fasulye ve 2,060 ton muhtelif ürün, toplamı 28.802 ton olan üretim yapmıştır. Lazistan Sancağı ise 12,175 ton üretim elde etmiştir... Trabzon Vilayeti bağımsız Samsun sancağıyla birlikte aşağıda belirtilen miktarda çiftlik hayvanına sahiptir: 40.000 sığır, 800.000 koyun ve keçi, 50.000 merkep ve katır...” 60 Trabzon’da özellikle Doğu yakasında yamaçlara ekilen fındık bağları ve buralardan toplanan ürün ve hayvanların bölgenin başlıca gelir kaynakları olduğunu kaydeden araştırmacılara göre, Batıda yer alan ve 83 köyden oluşan Platana'da yani bugünkü Akçaabat’da ise çayın vadisinin rahat ve geniş olduğu, dağların çok yüksek olmayıp, toprağının ise verimli olduğu, burada halkın ağırlıklı olarak buğday, tüẗun ve zeytin, Doğu taraflarında ise mısır, fındık vb. ürünlerin yetiştirildiğine işaret edilmiştir.61 Trabzon Vilayet Salnamaleri’ne de 19. Yüzyılda Trabzon Sancağı’nda fındık yetiştirildiği ve bu fındıkların özelliklerinin sivri, tombul, yağlı olduğu kaydedilmiştir. Ayrıca bölgede badem, kan ceviz çeşitlerinin de yetiştirilerek, Trabzon’da 1895–1896 senelerinde beş yüz elli beş bin altı yüz kantar mahsulün elde edildiği ve bu rünlerin büyük bir kısmının yurt içine ve Avrupa’ya ihraç edildiğine işaret edilmiştir.62 Trabzon ve Akçaabat’da Madenler 19 yüzyılda Trabzon’da en önemli ihracat ürünlerinden bir diğer ide madenler olmuştur. Araştırmacılara göre Trabzon maden bakımından en zengin yerlerden biri olduğu ve halkın geçim kaynakları açısında hayati bir öneme sahip olduğu şöyle ifade edilmiştir; “... Trabzon halkının başlıca geçim kaynağı maden ihracıydı. Bu dönemde Trabzon vilayetinde 120’den fazla maden keşfedilmişti. Trabzon Sancağında 21 simli kurşun, 34 bakır, 3 bakır ile kurşun, 2 manganez, 10 demir ve 2 kömür madeni; Gümüşhane Sancağında 37 simli kurşun ve 6 bakır; Canik Sancağında 1 simli kurşun ile 1 manganez madeni bulunmuştu...63 Araştırmacılara göre gerek Trabzon bölgesindeki gerekse de Trabzon çevresinden çıkarılan madenlerin Trabzon’dan naklediliyor olunması şehrin ticari hayatını önemli ölçüde etkilemiştir. 19 yüzyılda Trabzon’da tütünden sonra en fazla ihraç edilen ürünlerden biri de bakır olmuştur. Trabzon limanlarının gerek transit bir geçiş noktası olması gerekse de ithalat ve ihracatta önemli bir konumda olması nedeniyle Trabzon limanlarına farklı bölgelerden çıkarılan gümüş ve bakırların getirildiğine şöyle işaret edilmiştir; “...Trabzon limanının en büyük ihraç ürünlerinden bir diğeri ise bakır ve gümüş madenleriydi. Gümüşhane’den çıkarılan gümüş ve bakırın İstanbul’a, hatta İran, Irak ve Hindistan’a yollandığı kayıtlardan anlaşılmaktadır. Bu dönemde Gümüşhane madenlerinden çıkarılan cevher Trabzon’a gönderiliyor ve burada kalhanelerde ayrıştırılarak külçe 24 haline getiriliyordu. Madenler Trabzon’da depolanıp ihtiyaç oldukça, özellikle Espiye, Tirebolu ve Polathane (Akçaabat) iskelelerinden İstanbul’a gönderiliyordu...” 64 General Harbord’ın I. Dünya Savaşı öncesi Trabzon’daki madenlerle ilgili olarak hazırladığı rapora göre Trabzon Vilayeti maden bakımından oldukça zengindir. Trabzon’da Bakır, demir, güm̈uş ve kurşun madenlerinin olduğunu tahmin ettiklerini, Trabzon 60 General Records of the American Commission to Negotiate Peace 1918-1931, Roll 234, Volume 208, American delegation, Field Missions of the American Delegation, Harbord Military Mission to Armenia (pt.), Bullitt Mission to Russia, No. 184.02102 – 184.02202’den aktaran Enis Şahin-Fikrettin Yavuz, a.g.m., s.387. 61 General Records of the American Commission to Negotiate Peace 1918-1931, Roll 234, Volume 208, American delegation, Field Missions of the American Delegation, Harbord Military Mission to Armenia (pt.), Bullitt Mission to Russia, No. 184.02102 – 184.02202’den aktaran Enis Şahin-Fikrettin Yavuz, a.g.m., s.387. 62 Enver Uzun, Rus Hesabatlarında Trabzon, Mor Taka Yayınları, Trabzon 2009, s.80’den aktaran Ersin Gürdamur, I. Dünya Savaşi'nda Trabzon ve Çevresinde Ermeni Faaliyetleri, Adıyaman Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitus̈ u,̈ Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Adıyaman, 2012, s.39. 63 Trabzon Vilayet Salnamesi 1894, (Haz. Kudret Emiroğlu), 15, Ankara: Trabzon İli ve İlçeleri Eğitim, Kültür ve Sosyal Yardımlaşma Vakfı Yayınları, 2007, s. 119–135’den aktaran Firdevs Arslan, Trabzon Valisi Kadri Paşa Döneminde Trabzon (1892–1903), Karadeniz Teknik Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Tarih Anabilimdalı Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, s.55. 64 Şemseddin Sâmi, Kâmûsü’l-A’lâm, IV, İstanbul: Mihran Matbaası, 1894, s. 3006’den aktaran Firdevs Arslan, a.g.e., s.59. 803-940.qxp_Layout 1 10.09.2019 16:49 Page 919 920 Uluslararası Dünden Bugüne Akçaabat Sempozyumu Sancağı‟nın Vakfıkebir kazasında beş bakır madeni, iki demir ve g̈umüş-kurşun madeni olduğu kaydedilmiştir. Burada ayrıca söz konusu dönemde İngilizler tarafından talan edilmiş beş adet bakır madeni ve bir Yunan şirketi tarafından idare edilen altı adet magnezyum madeni olduğu da belirtilmiştir. 65 Trabzon ve Akçaabat’da Üretilen Diğer Ürünler Trabzon ve Akçaabat’da fındık, tütün, maden, meyve, balık vb. ürünlerin yanı sıra bölgesel bazda üretilen bazı temel ürünlerde bulunmaktadır. Bu ürünlerin de tarihsel arka planıyla ilgili olarak Evliya Çelebi’nin seyahatnamesinde XVI yüzyılda Trabzon’da üretilen ürünlere dair verdiği bilgiler şöyledir; “...bir çeşit at gemleri, buhurdan, gülabdan, Trabzon baltası, bir Trabzon’da bir de Hindistan’da yapıldığını söylediği sedef kakmalı masa, sanduka, rıhdan, divit...” 66 Trabzon’da üretilen temel ürünler arasında ekmek, un, keçi eti, sade yağ, zeytinyağı, gibi ürünlerin de XVIII. yüzyılda önemli bir yer tuttuğu görülmektedir.67 Araştırmacılara göre XVIII. yüzyılda Trabzon’un coğrafi yapısı hububat için pek de uygun olmadığı buraya dışarıdan buğday vb. ürünlerin getirilmiştir. Ayrıca Tereke kayıtlarında diğer gıda ürünlerine oranla buğday fiyatlarının oldukça yüksek olduğu da görülmektedir.68 XVIII. yüzyılda Trabzon’da üretilen ürünler arasında mum, sabun, merdane, pabuç, tütün, şeker ve kağıt destesinin de olduğu görülmektedir.69 Trabzon’da ticaretle ilgili önemli ipuçları sunan yabancı seyyahlardan biri de John Mac Donald Kinneir’dir. Kinneir 19 yüzyılda Trabzon’daki temel ihraç ürünlerinin arpa, keten şarap, ipek ve pamuklu dokumalar olduğunu, şeker, kahve ve yünlü kıyafetler, mısır, tuz ve demir gibi ürünlerin ise ithal ürünler olduğuna işaret etmiştir.70 1852 yılında İsviçreli şirketlerin Trabzon’dan Avrupa’ya özellikle de İspanya’ya fındık ve yumurta ihraç ettikleri kaydedilmiştir.71 Bu ürünlerin yanı sıra Trabzon Şeriyye Sicilleri kayıtlarında mısır pirinci, nohut, tulum peyniri, Hemşin balı, nişasta, balıkyağı, süt, yoğurt, tuz, soğan gibi temel gıda maddelerinin de Trabzon’da üretildiğini görmek mümkündür.72 19 yüzyılda Trabzon’dan ihraç edilen ürünler arasında kenevirin de yer aldığı yabancı seyyahların kayıtlarına yansımıştır.73 19. yüzyılda bölgeyi gezen William John Hamilton, mısır, fasulye ve bakırın yanında keten ve kenevirin Trabzon’da üretilen ve ihraç edilen ürünler arasında önemli bir yeri olduğuna vurgu yapmıştır.74 Trabzon Vilayat Salnameleri’nde de 19. Yüzyılda Trabzon’da hububat olarak darı, fasulye ve pirincin üretildiğine işaret edilmiştir. Buna göre 1898’de vilayet içerisinde darı, fasulye, pirinç, arpa, buğday, yulaf, patates, kendir, bakla, nohut, ceviz ve kestane üretiminin yapıldığına yer verilmiştir. Vilayet Salnamelerinde ayrıca 19. Yüzyılda Trabzon’da patates üretiminin de yapıldığına işaret edilmiştir.75 Trabzon’da gayrimüslimlerle benzer şekilde deniz ve kara ticaretinde Türklerin de oldukça aktif faaliyetler yürüttüğünü belirten araştırmacılara göre, pamuk, tütün, fındık, ipek, maden, halı ve kereste vb. ürünlerin ihracatı Trabzon’da oldukça yaygındı.76 Trabzon’a gelen kervanlardan ve limanlardaki yüklerden hareketle ihraç ürünleri arasında tombak, ipek, safran, tiftik, şap, bakır vb. ürünlerin ilk sırada yer aldığını söylemek mümkündür. İthal ürünler arasında ise İngiliz demiri, kalayı, Belçika ve İsviçre’den pamuklu kumaşların, bira, şampanya gibi alkollü içeceklerin, Almanya’dan çelik, cam, hırdavat vb. ürünlerin ithal edildiğini söylemek mümkündür.77 19 yüzyılda Trabzon’da üretilen bir diğer ürün de 65 Yasemin Nemlioğlu Koca, a.g.m., s.471. 66 General Records of the American Commission to Negotiate Peace 1918-1931, Roll 234, Volume 208, American delegation, Field Missions of the American Delegation, Harbord Military Mission to Armenia (pt.), Bullitt Mission to Russia, No. 184.02102 – 184.02202’den aktaran Enis Şahin-Fikrettin Yavuz, a.g.m., s.387. 67 Hüseyin Albayrak, a.g.e., s.165. 68 Mustafa Öztürk, “Trabzon’da Fiatlar (1750-1770)”,Birinci Tarih Boyunca Karadeniz Kongresi Bildirileri, 13-17 Ekim 1986, Samsun, 1988, s.427-428. 69 Mustafa Öztürk, a.g.m., s.434. 70 Mustafa Öztürk, a.g.m., s.431-432. 71 Kinneir John MacDonald (1818), Journey Through Asia Minor, Armenia, and Koordistan in the Years 1813 and 1814, Pub: John Murray, London, s.341’den aktaran Yasemin Nemlioğlu Koca, a.g.m., s.469. 72 Yasemin Nemlioğlu Koca, a.g.m., s.461. 73 Mustafa Öztürk, a.g.m., s.428. 74 Bzhshkian Minas (1819), Batmut'iwn Pontosi vor ē Seaw Tsov, St. Lazarus Monastery, Venice; Karadeniz Kıyıları Tarih ve Coğrafyası (1969), Çev: Hrand D. Andreasyan, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları, İstanbul, s.39-61.’den aktaran Yasemin Nemlioğlu Koca, a.g.m., s.469. 75 Hamilton William John (1842), Researches in Asia Minor, Pontus and Armenia with Some Account of Their Antiquites and Geology, London; Kuç̈ uk̈ Asya (2013), Çev: Kasım Toraman, Midas Kitap, Ankara, s.242-247’den aktaran Yasemin Nemlioğlu Koca, a.g.m., s.469-470. 76 Haz. Kudret Emiroğlu, Trabzon Vilayet Salnamesi 1894, 15, Trabzon İli ve İlçeleri Eğitim, Kul̈tur̈ ve Sosyal Yardımlaşma Vakfı Yayınları, Ankara,2007, s. 119–135’den aktaran Firdevs Arslan, Trabzon Valisi Kadri Paşa Döneminde Trabzon (1892–1903), Karadeniz Teknik Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Tarih Anabilimdalı Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, s.55. 77 Yasemin Nemlioğlu Koca, a.g.m., s.466. 803-940.qxp_Layout 1 10.09.2019 16:49 Page 920 International Symposium Akçaabat From The Past To Present 921 balıkyağı olmuştur. Araştırmacılara göre Sürmene’de silah ve gemilerin kalafatlanmasında kullanılmak üzere balıkyağı da üretilmekteydi.78 Bunun yanı sıra Trabzon’da tereyağı üretimi de yapılmaktaydı. Trabzon’da üretilen tereyağının birçok bölgede bilindiğini ve kaliteli tereyağ üretiminin sağlanması için bazı tedbirlerin alındığı, tereyağ imal edenlerin tereyağına un, patates veya iç yağı gibi maddeler karıştırmaması konularında uyarıldıkları da görülmektedir.79 Bu yönüyle 19. Yüzyılda Trabzon’da üretilen tereyağı ve yumurtanın ihracat kaleminde önemli bir yere sahip olduğunu söylemek mümkündür. Araştırmacılar Trabzon’un temel ithal ve ihraç ürünleriyle ilgili değerlendirmelerinde Trabzon’un limanının büyük bir önem taşıdığını kaydederler. Buna göre Trabzon limanının temelde 2 döneme ayrılarak değerlendirilmesi gerektiğine işaret edildiği görülmektedir. 1800-1860’lı yıllar arasındaki dönemin “altın çağ” olarak, 1860-1900 yılları arasının ise “gerileme çağı” olarak adlandırıldığı ve buradaki ticaretin ağırlıklı olarak ithalat üzerine olduğunun kaydedildiği görülmektedir.80 19 yüzyılda Trabzon’da ihraç edilen bir diğer temel ürün ise alkollü içkilerden şarap olmuştur. Özellikle Polathane’den ihraç edilen şaraplardan elde edilen vergilere dair kayıtlara bakıldığında diğer ihraç ürünlerinden belirgin bir farkın olduğunu görmek mümkündür. Konuyla ilgili olarak araştırmacılara göre şarabın Trabzon’da 17 ve 18 yüzyılda ana ihraç ürünü olduğu şöyle ifade edilmiştir; “...Özellikle 17-18.yy.’da boyunca Trabzon’un ana ihraç mallarından biri şaraptı. Üretilen şaraplar hem Avrupa’ya hem de Rusya’ya gönderilmekteydi. 1774 Kuçuk Kaynarca Antlaşması’ndan sonra şarap ihracatı azalsa da 19.yy.da da devam ettiği görulmektedir...” 81 19 yüzyılda Trabzon limanlarının temel ithal ve ihraç ürünlerinin yanı sıra askeri açıdan da stratejik bir öneme sahip olmuştur. Trabzon limanından, savaş bölgelerine askeri mühimmat, erzak ve asker gönderilmesinde de kullanıldığı görülmektedir.82 19 yüzyılda Trabzon’daki temel ithal ve ihraç ürünleriyle ilgili olarak bilgi veren Fallmerayer Trabzon’da şarap, zeytinyağı, tütün ve mısırın oldukça fazla yetiştirildiğini, kenevirketenin ve ipeğin önemli olduğunu, Trabzon bezi olarak bilinen malın sadece İstanbul, Selanik, Bursa ve İzmir’de değil Halep, Kahire ve Bağdat’ta da ününü duyurmuş bir ürün olduğuna işaret etmiştir.83 Sonuç Sonuç olarak genel anlamda Trabzon’da özelde ise Akçaabat’da üretilen temel ihraç ürünlerinde benzerliklerin olduğunu söylemek mümkündür. Bu konuda balıkçılık, kuyumculuk, meyve-sebze üretiminin benzer şekilde ancak azalarak devam ettiği görülmektedir. Buna karşın ithal ürünlerin ise zamansal ve mekânsal anlamda bazı farklılıklar gösterdiği görülmektedir. Özellikle 19. Yüzyılın ilk yarısı için Trabzon’un ekonomik açıdan altın çağı olarak değerlendirilirken, sonraki süreçler yaşanan siyasi ve ekonomik gelişmelerin etkisiyle gerileme süreci olarak değerlendirilmiştir. Bu nedenle bölgenin ticari ve ekonomik hayatının zamansal ve siyasal anlamda yaşanan gelişmelerden büyük oranda etkilendiğini söylemek mümkündür. Trabzon limanından daha ziyade hammaddelerin yurtdışına ihraç edildiği, yurtdışından ise daha ziyade işlenmiş sanayi ürünlerinin geldiği görülmektedir. Bu kapsamda balık, tütün, fındık, tereyağı, yumurta, patates, koyun, keçi, deri vb. ürünler ihraç edilirken, işlenmiş ürünlerin ise ithal edildiğini söylemek mümkündür. Bu ürünler arasında ise arasında kumaş, un, kahve, ayakkabı ve deri, zeytinyağı, şeker, çay, kibrit, fabrika mamulleri, kuruyemiş vb. ürnlerin ön planda olduğunu söylemek mümkündür. 78 Walpole Frederick (1851), The Ansayrii and the Assassins: With Travels in the Further East in 1850 to 1851, Including a Visit to Nineveh, London, s.219-221’den aktaran Yasemin Nemlioğlu Koca, a.g.m., s.470. 79 Yasemin Nemlioğlu Koca, “a.g.m., s.472. 80 Haz. Kudret Emiroğlu, Trabzon Vilayet Salnamesi 1894, 15, Ankara: Trabzon İli ve İlçeleri Eğitim, Kültür ve Sosyal Yardımlaşma Vakfı Yayınları, 2007, s. 119–135’den aktaran Firdevs Arslan, a.g.e., s.57-58. 81 Yasemin Nemlioğlu Koca, a.g.e., s.451. 82 Yasemin Nemlioğlu Koca, a.g.e., s.468. 83 Yasemin Nemlioğlu Koca, a.g.e., s.473. 84Fallmerayer Jakob Philip (1845), Fragmente Aus Dem Orient, Stuttgart; Doğu’dan Fragmanlar (2002), Çev: Hus̈ eyin Salihoğlu, Ankara, s.173,195-196’den aktaran Yasemin Nemlioğlu Koca, a.g.m., s.470. 85 Necla Arslan Sevin, Gravürlerde Yaşayan Osmanlı, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, 2006, Ankara, Piton de Tournefort, 1717, s.136. 85 Necla Arslan Sevin, a.g.e., s.168-169. 87 Necla Arslan Sevin, a.g.e., s.139. 88 Necla Arslan Sevin, a.g.e., s.137. 803-940.qxp_Layout 1 10.09.2019 16:49 Page 922 Uluslararası Dünden Bugüne Akçaabat Sempozyumu RESİM 1 RESİM 2 RESİM 3 RESİM 4 803-940.qxp_Layout 1 10.09.2019 16:49 Page 922 International Symposium Akçaabat From The Past To Present 923 Akçaabat’ta ilk tiyatro etkinlikleri 1933 yılında açılan halkevi çatısı altında başladı. Halkevi 1934 yılından itibarin de sosyal faaliyetlerine yön verdi 1945’te kurulan “Kültür Sevenler Cemiyeti” tiyatro oyunlarını ve sinema film gösterimlerini Halkevi salonu sahnesinde gerçekleştirdi. Daha önce kurulan “Akçaabat Muallimler Cemiyeti’nin devamı niteliğinde olan “Kültür Sevenler Cemiyeti” devamında da “Kızılay” başkanlığı yapan Zekeriya KAYNAR ve Ömer Lütfü ÖZER’in başkanlıkları döneminde Tiyatro etkinlikleri etti. “Kültür Sevenler Cemiyeti’nin büyük gayreti ve Akçaabatlıların yardımlarıyla 1945’te temeli atılan, 1947’de eğitime başlayan Akçaabat Ortaokulu, ilk mezunlarını 1950 – 51 yılında verdi. Bu mezuniyette, mezun olan öğrenciler Namık Kemal’in eserlerinden “Vatan Yahut Silistre” adlı 3 perdelik oyununu sahneye koydu. Çok beğenilen piyes bir ay boyunca matine ve suarelerle bayanlara ve gençlere bir kaç kez sahnelendi. Büyük beğeniyle izlenen bu oyunun oyuncuları arasında “Yeni Pulathane” gazetesinin sahibi Mahmut Üstün’ün oğlu Ertuğrul Üstün ve arkadaşları vardı. 1924 – 25 yılında 2 yıl arka arkaya Trabzon’a gelen “Muhsin Ertuğrul Tiyatro Kumpanyası” İstanbul’un Ferah tiyatrosu ile burayı mukayese etmiş ve “ Ferah sahnesinin küflü ve tozlu sahnesinden çok daha güzel sahneleriniz var” demiştir. Anadolu turnesine çıkan İstanbul Tiyatro Kumpanyaları Oyuncularından Vahi ÖZ, Osman ALYANAK, Selahattin İÇSEL Akçaabat Halkevi Salonu için “Anadolu’nun birçok il ve ilçelerinde oyun oynadıklarını Akçaabat’taki gibi güzel bir salonla karşılaşmadıklarını, hayranlık duyduklarını belirtmişlerdir. Bu övgü Akçaabat’ın kültür ve sanata karşı verdikleri değerin bir ifadesidir. Akçaabat’ta Tiyatro çalışmaları devamında, Ömer Lütfü Özer, Remzi Sivri, Haşmet Başaran, Sümer Yığcı, Zeki Kalaycı, Mustafa (Okan) Seis, Nizamettin Dilaver, Nevzat Çanakcı, Turgut Komar, Osman Özer, TuranVerep, Alaattin Sivri, Mahmut Celal İnal, Salih Zeki Değirmenci, Atilla Kaynar, Ferhat Türkay, Mustafa Dümen, Osman Uçar, Şenol Başaran İsmail Hakkı Güven ve adını sayamadığımız diğer sanatçılar ilçede art arda oyunlar sergilediler. Oyunlar: Hop Efendim, Yarım Osman Çavuş, Ceza Hakimi, İstiklal, Baba ve Çocukları, Molla Çınarı bu oyunlardan birkaçıdır. 1965 ve 1970 yılları arası Hüseyin Armutçu ve Mehmet Celal Yavru öncülüğünde amatör bir tiyatro topluluğu oluşturuldu. Bu toplulukta Ali Yaşar Karan, Atalay Armutçu, Selahattin Mumcu, Hüseyin Adatepe, Gürol Özbaysal, Kemal Nohut, Yahya Ertem yer aldılar. 1970-85’li yıllar arasında özellikle Akçaabat Ortaokulu, Akçaabat Lisesi ve Akçaabat Ticaret Lisesi öğrencileri yılsonu etkinlikleri kapsamında oyunlar sahnelemişlerdir. Bu oyunlar arasında “ Çatallı Köy ”, “ Höyük ”, “ Kurban ”, “ Buzlar Çözülmeden ”, “ Cimri ”, “Ah Şu Gençler ” oyunlarını sayabiliriz. Bu dönemlerin oyuncuları arasında Sebahattin Yazıcı, Muharrem Durmuş, Muhammet Pertek, Selami Kubaliç, Yaşar Kubaliç, Atilla Alp Bölükbaşı, Fatma Çolak Kaplan, Seyfettin Dinç, Nazım Demirci, Mehmet Güner, Mehmet Yılmaz Saka, İbrahim Akkol, İsmail Hacıislamoğlu, İncilay Kalaycı, Ali Yaşar Karan ve ismini tespit edemediğimiz birçok kişi vardı. Halkevlerinin kapatılmasından sonra 1986 yılında Yavuz karan, Fatma Çolak, Selma Çolak, Tahir * Akçaabat Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Müdürü AKÇAABAT’TA TİYATRO Turhan BEKTAŞOĞLU * 803-940.qxp_Layout 1 10.09.2019 16:49 Page 923 924 Uluslararası Dünden Bugüne Akçaabat Sempozyumu Usman, Mustafa Bektaş, Sami Güç, Emel Bakar, Emsal Bakar, Yahya Özkurt, Murat Yılmazer adlı gençlerden yeni bir tiyatro topluluğu kuruldu. “Ah Şu Gençler” sahneye koyuldu ve 13 kez sahnelendi. Civar ilçelerde de büyük beğeni topladı. İlçede daha sonraki yıllarda okul müsamereleriyle sınırlı kalındı. Taki 1994 yılında yapılan yerel yönetimler seçimlerine kadar. 1994 yılından sonra Akçaabat’ta kültür ve sanat alanında yeni bir döneme girildi. Belediye başkanlığına seçilen Şefik Türkmen’in gayretleriyle kültür ve sanat faaliyetlerine ve oluşumlarına büyük hız verildi. Başkan Türkmen, ilki 1991 yılında yapılan Akçaabat Müzik ve Halk Oyunları Festivalini seçilip geldikten sonra ara vermeden devam ettirdi. 1996 yılında Akçaabat Belediyesi Türk Sanat Müziği Korosunu, 1999 yılında Akçaabat Belediyesi Tiyatro Topluluğunu, 2001 yılında Akçaabat Belediyesi Türk Halk Müziği Korosunu ve 2001 yılında da Kültür Araştırma Kurulunu kurdu. Akçaabat yıl boyunca kültür ve sosyal zenginliğini artırarak devam etti. Belediye Başkanı Şefik Türkmen, 1999 yılında Trabzon’da tiyatrosu olan ve aynı zamanda yerli ve yabancı tiyatro oyunlarında oyunculuk yapmış olan Necati Zengin’i Belediye’ye çağırarak Akçaabat Belediye Tiyatrosunu kurmasını, kurulacak tiyatroda da yönetmen olarak birkaç yıl beraber çalışmayı teklif etti. Necati Zengin yapılan bu teklifi kabul etti. Benim de Necati Zengin’le tanışmam bu yılda olmuştur. Şu anki Hamam Çimeni çarşısında eski adıyla Temel Arslan sitesindeki Kültür ve Sosyal İşler Müdürlüğüne gelerek, çalışma mekanlarını ve neler yapılabileceği konusunda ilk görüşmeleri yaptık… Müdürlük olarak işi resmileştirmek adına Belediye meclisine yazı yazıldı. Belediye Meclisinin 03.06.1999 tarihinde alınan meclis kararıyla birlikte Akçaabat Belediye Tiyatrosu kuruldu. Tiyatronun ilk kurucu yönetmeni Halen Trabzon Sanat Tiyatrosu Yönetmenliğini yapan Necati Zengin’dir. Artık bir an önce çalışmalara başlamak için harekete geçildi. O zaman Belediye Kültür Müdürlüğünde benim haricimde personel olarak, Osman Mumcu, Çağlar Hacısalihoğlu, Ali Bayraktar ve Huzur Topal görev yapmakta idi. Gerekli duyurular yapıldı, halktan çokta talep olmadı ancak başvuru yapan sivil vatandaş ve belediye personeli arkadaşlardan bir çekirdek kadro oluşturuldu. Yönetmen Necati Zengin elindeki kadroya bakarak Oktay Arayıcı’nın Rumuz Goncagül adlı oyununu seçti. Akçaabat belediye Tiyatrosuna bir logo yaptırmak gerekiyordu. Bunu da Akçaabat’ta her defasında kendisinden yardım talep ettiğimiz Öğretmen Ressam Ekrem Kutlu hocamıza söyledik ve bizleri kırmayarak Belediye Tiyatrosunun logosunu yaptı. İlk oyun için hazırlanan davetiye ve afişlerde bu logo kullanıldı. Akçaabat’ta tiyatro oynanacak ölçülerde bir salon ve sahne yoktu. Akçaabat Belediyesine ait Çolaklı Deresi üzerinde eskiden sinema olarak kullanılan bina İlçe Milli Eğitim Müdürlüğüne verildi. Bu binanın en alt kısmında önce sinema, daha sonra depo olarak kullanılan boş bir salon vardı. Akçaabat belediyesi bu salonu onararak 200 koltuklu bir salon haline getirdi. Sahnesi 8 x 8 metre ebatlarında idi, tiyatro oynamaya uygun değildi ancak, ilçede bundan başkada oyun sahneleyecek bir salon da yoktu.Bu salonda tiyatroda kullanılacak ışıklarla ilgili hiçbir malzeme yoktu. Bunun üzerine Devlet Tiyatrosunda 1998-2000 yılları arasında görev yapan Canberk Uçucu ilk görüşmemiz sonucu onun tavsiyesi üzerine Tiyatromuzun ihtiyacı olan biri 1200Vatt 4 tanesi 1000 vat olan 5 adet spot ışıkları tiyatromuza kazandırdık. Yıl 2018 halen o ışıkları kullanmaktayız. Tiyatro çalışmalarına, Kültür Müdürlüğü hizmet binasında akşam mesai saatlerinden sonra başlandı. Üç ay gibi bir süre içerisinde oyun hazırlanarak seyirci karşısına çıkıldı. Belediye Tiyatrosunun “Rumuz Goncagül” adlı ilk oyunu Belediyece onarılan ve milli Eğitim müdürlüğüne tahsis edilen salonda sahnelendi. TİYATRO 1. YIL - 2000 Belediye Tiyatrosunda ilk oyun: oyun adı :Rumuz Goncagül –1999-2000 oyun yazarı :Oktay Arayıcı yöneten :Necati Zengin oyuncular : Hande Kantarcı, Seyra Sivrikaya, Kemal Aktaş, Onur Şirin, Şeref Akşan, Muharrem Kubaliç, İbrahim Ayvaz, Nesrin Salihoğlu, Enver Akgün, Baki Türkmen Akçaabat’ta yıllar sonra tiyatro ateşi yanmaya başladı. Oyun halka açık beş veya altı kez sahnelendi. Oyuncular her defasında ayakta alkışlandı. Sokağa çıktığımız zaman güzel tepkilerin yanı sıra eleştiriler de gelmeye başladı. Tiyatroda devamlılığı sağlamak istiyorduk. Bunun için, İlçemizin yaşantısını, gelenek ve göreneklerini, aile ilişkilerini, eğitim seviyesini ve geçmişte bu şehirde yaşananların hepsini dikkate alıyorduk. Bu kriterler bizim için ileriki yıllarda çok faydalı oldu muhakkak. 803-940.qxp_Layout 1 10.09.2019 16:49 Page 924 International Symposium Akçaabat From The Past To Present 925 TİYATRO 2. YIL - 2001 Akçaabat Belediye Tiyatrosu ikinci yılında Yönetmen Necati Zengin ile çalışmalarına başladı. Kültür Müdürlüğünde yönetmenimizle oturup hem geçen ilk yılı hem de gelecek için neler yapabilir izi konuşmaya başladık. İkinci yıl tiyatroya yeni katılımlar oldu. Kadro biraz daha zenginleşti. Reşat Nuri Güntekin’in “Hülleci” adlı oyununda karar kıldık. oyun adı :Hülleci - 2001 oyun yazarı :Reşat Nuri Güntekin yöneten :Necati Zengin oyuncular :Hande Kantarcı, Seyra Sivrikaya, Serkan Kaya, Onur Şirin, Şeref Akşan, Muharrem Kubaliç, Murat Baş, Nesrin Salihoğlu, Enver Akgün, Koray Akşan, Eray Akşan Akçaabat Belediye Tiyatrosu ikinci yılında da başarılı bir sezon geçirdi. Yönetmenimiz Necati Zengin aynı zamanda kendi tiyatrosu olan Trabzon Sanat Tiyatrosunu hazırlıyor hem il içerisinde hem de il dışı turnelere katıldığından iki tiyatroyu gerekli zamanı ayıramıyordu. Bu durumu kurum adına kendisiyle karşılıklı konuştuk. Tiyatroyu kuran ve 2 yıl Belediye tiyatrosunu çalıştıran Necati Zengin işlerin yoğunluğu nedeniyle ikinci yılın sonunda görevini tamamlayarak yönetmenlikten ayrılmak zorunda kaldı. Ancak şunu söyleyebilirim ki tiyatronun kurulması, oyuncuların hazırlanmasında ve motivasyonunda yönetmen Necati Zengin'in büyük katkısı oldu. TİYATRO 3.YIL - 2002 Belediye Tiyatromuz 3. yılında yeni bir yönetmenle çalışacaktı. Konuyu Belediye başkanımızla paylaştık. Tiyatroda yeni bir yönetmen ayrıca diksiyon dersi verecek birini bulmamızı önerdi. Bunun üzerine Trabzon da küçük bir araştırmadan sonra yolumuz Trabzon Devlet Tiyatrosuna çıktı. Devlet Tiyatrosunu hem ziyaret ettik, hem de bize yardımcı olacak yönetmenle tanıştık. Tiyatromuz üçüncü yılında Trabzon Devlet Tiyatrosu sanatçılarından Ayşegül Günay Hanım ile önce diksiyon derslerine ardından da tiyatronun 3. yılında seçilen “Gırgıriye” adlı oyun sahneye koyuldu. oyun adı :Gırgıriye - 2002 oyun yazarı :Müjdat Gezen yöneten :Ayşegül Günay oyuncular :Temel Altuntaş, Ahmet Özbaysal, Enver Akgün, Bülent Mumcu, Nesrin Salihoğlu, Gönül Erdem, Asuman Kurt, Muharrem Kubaliç TİYATRO 4. YIL - 2003 Belediye tiyatrosu dördüncü yılında Devlet Tiyatrosu oyuncularından Ayşegül Günay’ın işlerinin yoğunluğundan dolayı görevi bırakmasının ardından yine yönetmen değişikliğine gitmek zorunda kaldı. Dördüncü yılında Akçaabatlı Edebiyat öğretmeni Sinan Taşdemir’le bir görüşme yapıldı ve görev kendisine verildi. Sinan Taşdemir göreve başlayınca ilk toplantıda arkadaşlara çok iddialı bir şekilde bu yıl (yani 2003 yılında) iki oyun çıkarmayı düşünüyorum. Ona göre herkes hazırlıklı olsun dedi ve Adalet Ağaoğlu’nun “Evcilik Oyunu” adlı oyunu seçildi ve çalışmalara başlandı. İki ay gibi kısa bir sürede oyun hazırlanarak seyirci ile buluşturuldu. oyun adı :Evcilik Oyunu - 2003 oyun yazarı :Adalet Ağaoğlu yöneten :Sinan Taşdemir oyuncular :Mustafa Murat, Asuman Kurt, Enver Akgün, Funda Özcan, Hande Kantarcı, Dilek Çolak, Ömer Pehlivan, Köksal Ustaoğlu, Neslihan Soysal, Merve Mumci, Birgül Kocabaş, Temel Altuntaş, Onur Şirin, Muharrem Akçakaya, Bülent Mumcu, Nazlıcan Akşan, Kenan Tarakçı Yönetmen Sinan Taşdemir 2003 yılında söylediği gibi ilk kez olacak olan bir işe imza atıyordu. İkinci oyuna başlamak için oyuncularla toplantı yaptı. Birkaç gün sonra da elindeki kadroyu iyi tanıdığı için hemen oyunun ismini açıkladı. Akçaabat Belediye Tiyatrosunun 2003 yılında ikinci oyunu Mustafa Nogay Kesim’in “Pişti” adlı oyunu oldu. Bununda hazırlıkları tamamlanarak oyun seyirci ile buluşturuldu. oyun adı :Pişti -2003 oyun yazarı :Mustafa Nogay Kesim yöneten :Sinan Taşdemir oyuncular :Mustafa Murat, Asuman Kurt, Enver Akgün, Funda Özcan, Hande Kantarcı, Dilek Çolak, Köksal Ustaoğlu, Neslihan Soysal, Birgül Kocabaş, Temel Altuntaş, Onur Şirin, Muharrem Akçakaya, Bülent Mumcu 803-940.qxp_Layout 1 10.09.2019 16:49 Page 925 926 Uluslararası Dünden Bugüne Akçaabat Sempozyumu TİYATRO 5. YIL 2004 Belediye tiyatrosu beşinci yılında yönetmen Sinan Taşdemir’le yoluna devam etti. Yönetmenimiz 2004 yılında kafasındaki oyun Dinçer Sümer’in “Üç Derste Aşk” isimli oyunu idi ve öylede oldu. Oyunun ismi açıklandıktan sonra çalışmalara başlandı. O yıl oyuncular arasında biraz aksaklıklar yaşanmaya başladı. Yönetmen ile oyuncular arasında bazı olumsuzluklar yaşandı. Bunun üzerine devam edelim mi etmeyelim mi derken, önce yönetmen ile daha sonrada tüm kadroyla birlikte bir toplantı yaparak bu işi yarım bırakamayız devam etmemiz gerekir diye herkese anlattık. Çünkü Çok emek harcanarak bugünlere gelen Belediye Tiyatrosu bir anda dağılma noktasına ardında kapanmaya doğru gidebilirdi. Oyun çıktı. Sahne alındı güzel bir sezon geçirildi diyebilirim. oyun adı :Üç Derste Aşk - 2004 oyun yazarı :DinçerSümer yöneten :Sinan Taşdemir oyuncular :Temel Altuntaş, Şeref Akşan, Esra Kolaylı, Cengiz Bölükbaşı, Levent Bayraktar, Seda Özbayrak, Gönül Hacısalihoğlu, Köksal Ustaoğlu Tabi bu zor sezonun ardından biraz oturup düşündük ve bazı tedbirler alınması gerekliydi ve aldık. Aldığımız kararları gelecek yıl uygulamaya koymaya karar verdik. 2004 yılı sonunda oyuncular arasında, hatta oyuncu yönetmen arasında yaşanan olumsuzluklar yüzünden, Belediye tiyatrosu, yönetmen Sinan Taşdemir’le yollarını ayırdı. TİYATRO 6. YIL - 2005 Belediye tiyatrosu altıncı yılında yönetmen Osman Gümrükcü ile anlaştı. Osman Gümrükcü ilerleyen yıllarda Belediye Tiyatrosunu en uzun çalıştıran yönetmen unvanını da kazanmış olacaktı. Elindeki kadro geçen yıldan hazır kadro idi, birkaç takviye ile yeni sezona başladı. Hazırlanan oyun Müjdat Gezen’in “İstanbul Müzikali” adlı oyunu idi. Güzel bir hazırlık dönemi geçirildi ve oyun seyirciyle buluştu. oyun adı :İstanbul Müzikali - 2005 oyun yazarı :Müjdat Gezen yöneten :Osman Gümrükcü oyuncular :Osman Gümrükcü, İlhan Özdemir, Enver Akgün, Muhammet Altıntaş, Ahmet Özbaysal, Erkan Köse, Şeref Akşan, Gönül Hacısalihoğlu, Esra Kolaylı, Seda Özbayrak, Funda Mumcu, Yüksel Birinci, Nurettin Atadinç TİYATRO 7. YIL- 2006 Belediye tiyatrosu yedinci yılında yönetmen Osman Gümrükcü ile devam etti. Elindeki kadro geçen yıldan hazır kadro idi, birkaç takviye ile yeni sezona başladı. Hazırlanan oyun Ray Cooney’in “Haydi Karına Koş” adlı oyunu idi. Güzel bir hazırlık dönemi geçirildi ve oyun seyirciyle buluştu. oyun adı :Haydi Karına Koş - 2006 oyun yazarı :Ray Cooney yöneten :Osman Gümrükcü oyuncular :Osman Gümrükcü, Zerrin Umsan, Esra Kolaylı, Nurettin Atadinç, Enver Akgün, Serkan Serbest, Muhammet Altıntaş, Ahmet Özbaysal TİYATRO 8. YIL - 2007 Belediye tiyatrosu sekizinci yılında yönetmen Osman Gümrükcü ile devam etti. Yeni sezona Orhan Asena’nın dram ve 2 perdeden oluşan “Ölümü yaşamak” adlı oyunu hazırlandı. Güzel bir hazırlık dönemi geçirildi ve oyun seyirciyle buluştu. oyun adı :Ölümü Yaşamak - 2007 oyun yazarı :Orhan Asena oyuncular :Sibel Nohut, Yüksel Birinci, Eda Kolaylı, Gönül Hacısalihoğlu, Şenay Mollamehmetoğlu, Enver Akgün, Şevki Tamtürk, Muhammet Altıntaş, Süleyman Özbaysal, Cengiz Bölükbaşı, Levent Bayraktar, Serkan Serbest, Savaş Çalik Ölümü yaşamak adlı oyun son kez ilçe merkezinde sahnelendikten sonra yönetmen Osman Gümrükcü ile yollarını ayırdı. 2007 yılı Ekim ayında Tiyatro sezonu açılacaktı. Yeni bir yönetmene ihtiyacımız vardı. Yıllar geçtikçe oyuncular biraz daha kendine güvenleri artıyordu, kadro içerisinden biz neden oyun yönetmeyelim ki, bizlerden biri de yönetmen olabilir diye sesler yükselmeye başlamıştı. Tabi bunlar seslendirirken adres belli idi. Oklar 4 yıldan beri Belediye Tiyatrosunda oynayan Akçaabatlı olup Resim öğretmenliği yapan Temel Altuntaş’ı gösteriyordu. Temel hocanın geçmişte tiyatro 803-940.qxp_Layout 1 10.09.2019 16:49 Page 926 International Symposium Akçaabat From The Past To Present 927 oyunu bile yazdığını neden yönetmen olmasın diye arkadaşlardan bizlere teklifler gelmeye başladı. Ben ve müdürlükte çalışan arkadaşlarım kendi aramızda bu yönetmen işini masaya yatırdık olur veya olmaz yönünü tartıştıktan sonra bir karara vardık ve Belediye Tiyatrosunun dokuzuncu yılında yönetmen Temel Altıntaş’la çalışmasını uygun gördük. Tabiki akıllardan şöyle bir soru geçebilir. Belediye başkanının bu yaşananlardan haberi yok mu veya olaya müdahale etmiyor mu? Bu konuda Belediye başkanı tarafından tüm yetki bizlere verilmiş, işin sürdürebilirliği önemli diğer teferruat kısmı bizlerle ilgili idi. İşin devamını sağladıktan sonra bir rapor halinde son gelişmeleri Belediye Başkanına sunardık. (Rapor Örneği: Şu sebeplerden dolayı Yönetmen değişikliğine gittik, yeni yönetmenimiz Öğretmen Temel Altuntaş’tır bilginiz olsun. Gerekli onay alındıktan sonra da ilgilisine durum tebliğ edilir.) TİYATRO 9. YIL - 2008 Belediye tiyatrosu dokuzuncu yılında Temel Altuntaş ile görüşüp Akçaabat belediye tiyatrosunun yönetmenliğini yapması konusunda anlaşma yaparak görevi kendisine tebliğ ettik. Bunun üzerine yönetmen kadroyu topladı ve Tayfun Türkili’nin 2 perdelik polisiye komedi oyunu olan “ Dokuz Canlı " yı sahneye koydu. Bu oyun Belediye Tiyatrosunda önemli bir yer tutmuştur. oyun adı :Dokuz Canlı - 2008 oyun yazarı :Tayfun Türkili oyuncular :Bülent Mumcu, Merve Mumci, Gönül Hacısalihoğlu, Levent Bayraktar, Cengiz Bölükbaşı, Mustafa Murat, Muhammet Altıntaş 2008 yılında tiyatro ile ilgili yaşadığım bir anıyı paylaşmak istiyorum. Akçaabat’ın ünlü köftecisi Nihat Aydın (Nihat Usta) Nisan ayında bir öğle vakti beni arayarak Turhan bey nerdesiniz, lokantaya kadar gelebilir misiniz, dedi. Lokantaya gittim, KKTC Cumhurbaşkanı sayın Rauf DENKTAŞ’ın burada olduğunu, belediye başkanına ulaşamadım o yüzden seni çağırdım dedi. Lokantada bulunan Cumhurbaşkanı Rauf DENKTAŞ’ın yanına gittim, merhabalaşarak kendimi tanıttım. Beni masasına davet etti. Kısa bir sohbetten sonra bana sana bir soru soracağım, belediyenizin tiyatrosu var mı diye sordu. Bende gururla tiyatromuzun var olduğunu ve 1999 yılında kurulduğunu, o yıldan bu tarafa her yıl faaliyet gösterdiğini söyledim. Bu benim için çok önemliydi. Bir Cumhurbaşkanının bir belediyeci olarak bana her şeyi sorabilirdi. Ama tiyatroyu sorması çok anlamlıydı. TİYATRO 10. YIL - 2009 Belediye tiyatrosu onuncu yılında Temel Altuntaş’tan boşalan yönetmenlik görevini daha önce 3 yıl üst üste tiyatroyu çalıştırmış olan Osman Gümrükcü ile yeniden anlaşıldı. Akçaabat belediye tiyatrosunun yönetmenliğine getirilen Osman Gümrükcü Georges Feydeau’nun “Bit yeniği” adlı oyununu sahneye koydu. oyun adı :Bit Yeniği - 2009 oyun yazarı :Georges Feydeau yöneten :Osman Gümrükcü oyuncular :Ömer Gedikli, Mehtap Buruk, Enver Akgün, Yasin Uçan, Şeyda Tarakçı, Gönül Hacısalihoğlu, Bülent Mumcu, Selim Bayraktar, Cengiz Bölükbaşı, Muhammet Altıntaş, Sedef Çorum, Recep Şen Akçaabat Belediyesi, Türk Sanat Müziği Korosu, Türk Halk Müziği korosu ve Belediye Tiyatrosu ilçe merkezinde salon olmadığı için Söğütlü Beldesindeki Fatih Eğitim Fakültesine ait 600 kişilik Mahmut Goloğlu Oditoryumunda etkinlikleri yapmaya başladı. Sanatsever halk dolmuşlarla veya kendi özel araçlarıyla etkinliklere katıldı. Bu iş 1996 ile 2007 yılları arasında hep böyle devam etti. Artık Akçaabat merkezde bir salon yapılması şart olmuştu. Belediye Başkanı da, diğer kurum yetkilileri ve hatta vatandaş da bu konuda iyice baskı yapmaya da başladı. 2007 yılında Belediye Başkanımız Şefik Türkmen tarafından Akçaabat sahilindeki dolgu alanında Kültür sitesi yapılacağı haberi hepimiz heyecanlandırdı. Neticede proje hazırlandı ihaleye çıktı ve 2010 yılında Kültürpark adı altında tesisin açılışı yapıldı. Bu tesisin içerisinde bodrum katta 350 kişilik güzel bir salon yapıldı. Bu salon faaliyetlerimiz için çok önemli bir eksiği kapattı. Kültür Araştırma Kurulu’nun ilk toplantısında gündeme gelen isim koyma önerisinden “Erol Günaydın” ismi ortak bir karar olarak çıktı. Karar Belediye Meclisine yazıldı. Salonun adı “Erol Günaydın Sanat Merkezi” olarak kesinleşti. Hem iyi bir Akçaabatlı olan ve hem de Türkiye’nin tiyatro ve sinema sanatçılarından olan gururumuz Erol Günaydın’ın ismi kendisinin katıldığı büyük bir törenle buraya 803-940.qxp_Layout 1 10.09.2019 16:49 Page 927 928 Uluslararası Dünden Bugüne Akçaabat Sempozyumu verildi. ( Foto koy) Yeni salonumuzun eksikleri tamamlanarak kısa zamanda güzel bir salon haline getirildi Kültür Müdürlüğü olarak çok çeşitli konularda faaliyetlerimiz oluyordu. Tiyatro etkinliklerinden ise ayrı bir haz alıyorduk. Hep hayalimizdi bir devlet tiyatrosunun veya hemen yanı başımızdaki Trabzon Devlet Tiyatrosunun Akçaabat’ta bir oyun sahnelemesi… Trabzon Devlet Tiyatrosu’nda, 2000-2002 yıllarında A.Gaip Erdal, 2002-2005 yılları arası Murat Gökçer, 2005-2007 yılları arası Kadri Özcan, 2007-2008 yılları arası tekrar Murat Gökçer, 2008-2013 yılları arası Fatih Dokgöz, 2013-2015 yılları arası Birkan Görgün, 2015-2018 yılları arası Uğur keleş ve 2018 yılında yeni atanan Elvan Saliha Karahasan görev yaptı. Şimdi sizlere Tiyatro adına güzel bir anımı anlatmak istiyorum. Trabzon Devlet Tiyatrosunda 2008-2013 yılları arasında müdürlük yapan Fatih Dokgöz’le yine böyle ikili diyalog kurmaya çalışıyorum. 2010 yılında idi. Bir gün onu yine Akçaabat’a davet ettim. Kapalı Salon ve açık hava salonlarını biri festival alanında diğeri sahil park amfi tiyatro gezdirdikten sonra çok güzel buralarda güzel işler yapabiliriz diye bizi umuda koymuştu. O yıl kendi müdürlüğünce düzenlenen Trabzon Tiyatro Festivali gruplar davet edilmiş organizasyon yapılmış bizlerde Akçaabat’a bir oyun verilir diye çok umutlanmıştık. Programa baktık ne görelim bize oyun yok. O yıl ki, Tiyatro Festivalinin açılışına katıldım. Ozamanın Tiyatro Genel müdürü Lami Bilgin idi. Zağnos Vadisinde yapılan konuşmalardan sonra alandan ayrılmak için merdivenlerinden yukarı doğru çıkıyordu. Yanına yaklaştım ve “ Sayın genel müdürüm ben Turhan Bektaşoğlu. Akçaabat Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Müdürüyüm. Size bir derdimi arzetmek istiyorum” dedim. Buyurun müdür bey dedi. Sayın Genel Müdürüm Devlet Tiyatrosu müdürümüzden Akçaabat’a bir oyun vermesini istiyorum, vermiyor. Siz gelin oynayın onlar gelmiyor. Bu tiyatro sadece Trabzon merkezde mi sahnelenecek, ilçelerde bu faaliyetler yapılamaz mı? dedim. Genel müdür arkasını dönerek bana Fatihi çağırın dedi. Trabzon Devlet Tiyatrosu Müdürü Fatih Bey hemen geldi, Genel müdür kendisine dönerek: “Fatih Bey bak Akçaabat Belediyesi Kültür Müdürü sizden oyun istiyormuş, neden yardımcı olmuyorsunuz, gelecek yıl Akçaabat’a bir oyun vereceksiniz bende geleceğim köfteyi beraber yiyeceğiz” dedi. Bir umutla oradan ayrıldık. Tabiki zaman çabuk geçiyor, gelecek yıl yine tiyatro festivali yapıldı, Akçaabat’a yine oyun yok, kendi tiyatrolarından bir oyun sergilemek yok. Devlet Tiyatrosu müdürüne öyle bir kızmıştım ki kendi kendime, Fatih bey sana ihtiyacım yok, biz de bunun aynısını yapacağız o gücümüz de var. İnşallah bir gün gelir siz bize muhtaç olursunuz… dedim ve bunun üzerine belediye tiyatrosundaki kendi oyuncularımızla bu olayı paylaştım. Başta eğitimci ve sanatçı kimliğiyle Bülent Mumcu arkadaşım olmak üzere tiyatro günleri düzenlemeye karar verdik. Bu toplantıda çıkan karar Tiyatro adına Akçaabat’ta bir dönüm noktasını oluşturdu. TİYATRO 11. YIL - 2010 Akçaabat belediye Tiyatrosu 10. yılında yine yönetmen Osman Gümrükcü ile sezona merhaba dedi. Elde olan kadroya göre Seçilen oyunsa Tuncer Cücenoğlu’nun “Boyacı” adlı oyunu oldu. Hazırlıklara başlandı, oyunu artık kendi salonumuzda kendi sahnemizde oynamayı istiyorduk. Salonun dışına Erol Günaydın Sanat Merkezi yazısı yazıldıktan sonra afişler hazırlandı. Oyun bu salona verildi. Boyacı adlı oyun hazırlıkları bitmişti tarihi belli oldu. Tek sıkıntı Erol Günaydın’ı Akçaabat’a nasıl getirebiliriz. İstanbul’da yaşayan çok değerli iş adamı ve ağabeyimiz Hayrullah Ertem’i aradık o bu işi organize edebileceğini bizlere söyledi. Neticede Boyacı adlı oyunun İlk günü Tiyatro ve Sinema sanatçısı Erol Günaydın’ın katılımı kesinleşti. Salona gelindiğinde hınca hınç dolu olan salon önce ayağa kalktılar sonra alkış tutmaya başladılar. Değerli sanatçı oyun sonunda sahneye çağrıldı, Belediye başkanı tarafından kendisine çiçek verildi bir de mikrofon verilerek bir şeyler söylenmesi istendi. Hiç unutamam Çok mutluyum benim adımın bu salona verilmesini ve burada bir oyun izlemem beni çok duygulandırdı. Şimdi sizlere söz veriyorum burada bir oyun yönetip sizlerle buluşturacağım. Bu defa dakikalarca ayakta alkışlandı üstat. Salondan ayrıldık, ertesi sabah kızıyla Akçaabat’a gelen Erol Günaydın hocamızı yöresel bazı malzemelerle şehirden İstanbul’a uğurladık. oyun adı :Boyacı - 2010 oyun yazarı :Tuncer Cücenoğlu yöneten :Osman Gümrükcü 803-940.qxp_Layout 1 10.09.2019 16:49 Page 928 International Symposium Akçaabat From The Past To Present 929 oyuncular :Ömer Gedikli, Mehtap Buruk, Bülent Mumcu, Şeyda Tarakçı, Levent Bayraktar, Enver Akgün, Muhammet Altıntaş, Yasin Uçan, Recep Şen, Gönül Hacısalihoğlu TİYATRO 12. YIL 2011 2011 yılında Akçaabat Belediye Tiyatrosu yönetmen Osman Gümrükcü ile Erkan Doğan’ın “Canavar Sofrası” adlı oyunu ile sezona hazırlanmaya başladı. Kalabalık bir kadrosu vardı. Belediye Tiyatrosu olarak her yıl ekim ayı içerisinde sezon açılışı yapılır. Bu yıl, Hem belediye tiyatrosu hazırlanacak hem de kafamızdaki tiyatro günlerini organize edecektik. Yönetmeniz, tiyatrodaki arkadaşlar ve özellikle Kültür müdürlüğünde çalıştığım mesai arkadaşlarım hep aynı şeyi söyledik biz bu işi başarırız. Akçaabat’a yakışan tiyatro festivalinin olmasıdır. Onun için bu yıl başlıyoruz. Belediye Tiyatromuzun hazırladığı Canavar Sofrası adlı oyun çalışmalara ara sıra katılıyordum. Yakından takip etmem gerekiyordu. Çünkü bu oyunda tiyatro günlerinde sahne alacaktı. Diğer katılan tiyatro gruplarından çok aşağı olmamalıydı. oyun adı :Canavar Sofrası - 2011 oyun yazarı :Erkan Doğan yöneten :Osman Gümrükcü oyuncular :Bülent Mumcu, Ömer Gedikli, Özge Yavuz, Erkan Köse, Şeyda Tarakçı, Muhammet Altıntaş, Meltem Ateş, Yasin Uçan, Sibel Nohut, Recep Şen, Serkan Serbest, Mehtap Buruk, Ümit Özer, Erdal Yılmaz, Ömer Değermenci, Osman Gümrükcü 2011 yılında tiyatro alanında ikinci çalışmaya imza atmak gerekiyordu. Sıra ikinci çalışmada idi. Çünkü atılacak adımla Akçaabat’ta yeni bir dönem başlayacaktı. Adımları sağlam atmak gerekiyordu. Erol Günaydın Tiyatro Günlerinin hayata geçirilmesi. İçerisinde Akçaabat belediye Tiyatrosu ve Trabzon’daki amatör tiyatro gruplarının olduğu bir organizasyon yapılması uygun görüldü. Tarihi belirleyip bundan sonra Trabzon’da Erol Günaydın Tiyatro Günlerinin tarihleri hiç değişmemeli idi. Masaya yatırılan bu olay ortak bir görüşle 01-10 mart tarihleri arasında yapılması kararlaştırıldı. 2011 yılının başında Trabzon’daki amatör Tiyatrolar olmak üzere görüşmeler başlatıldı. Katılabileceklerden gerekli onay ve belgeler alındıktan sonra, Erol Günaydın Tiyatro Günlerinin duyurusu ve tanıtımı yapıldı. İlki yapılan tiyatro günlerinin şehirde büyük hareketlilik kazandırdı ve olumlu tepkiler geldi. Yapılan işin doğru bir olduğuna bir kez daha inanmış olduk ve gelecek yıllara umutla baktık. EROL GÜNAYDIN TİYATRO GÜNLERİ 1. YIL Yapılan organizasyona katılan tiyatro grupları: 1.) Grup Bilmem Ne adlı tiyatro grubunun “Kalp Krizi Değil Gülme Krizi” 2.) Trabzon Sanat Tiyatrosunun “Yüreğim Dağlardadır” 3.) KTÜ Tiyatro Kulübünün “Otogargara” 4.) Karadeniz Teknik Üniversitesi Trabzon Meslek Yüksek Okulu “ Temelsiz Gülmece ” 5.) Trabzon Şehir Tiyatrosunun “ Büyülü Gece ” 6.) Akçaabat Belediye Tiyatrosunun “Canavar Sofrası” Başarı ile tamamlanan tiyatro günleri vatandaşların yoğun ilgisi bu işin daha güzel günlere gideceği yönünde bir göstergesi idi. TİYATRO 13. YIL - 2012 Akçaabat belediye tiyatrosu yönetmen Osman Gümrükcü ile 13. Yılında Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın “ Kaynanam nasıl kudurdu” adıl oyunu ile hazırlıklara başladı. Güzel bir çalışma döneminin ardından oyun hem şehir merkezinde hem de Erol Günaydın Tiyatro günlerinde sahnelendi. oyun adı :Kaynanam Nasıl Kudurdu - 2012 oyun yazarı :Hüseyin Rahmi Gürpınar yöneten :Osman Gümrükcü Oyuncular : Sibel Nohut, Yasin Uçan, Bülent Mumcu, Esra Şahin, Medet Cihanoğlu, Özge Yavuz, Ömer Değermenci, Yusuf Altın, Cihangir Cihanoğlu, Mehtap Buruk, Ömer Gedikli, Recep Şen, Furkan Kalaycı 2012 YILINDA BELEDİYE TİYATROSUNDAN ÇOCUK OYUNU: 2012 yılında Akçaabat Belediye Tiyatrosu olarak çocuk oyunu yapabilir miyiz diye tiyatro grubundaki arkadaşlarla sohbet ettik. Belediye Tiyatromuz cesaretli oyunculardan kurulu olduğu için hemen hemen hepsinden neden olmasın diye ortak bir ses geldi. Bu olumlu talep Belediyemizce de dikkate alınarak önce kadro ve oyun üzerinde duruldu ve çok geçmeden çocuk oyunu yapmaya karar verildi. Önce oyun belirlendi. 803-940.qxp_Layout 1 10.09.2019 16:49 Page 929 930 Uluslararası Dünden Bugüne Akçaabat Sempozyumu Enis Fosforoğlu'nun “ Topik Nasıl Adam Olur ” adlı oyunu ile hazırlıklara başladı. Güzel bir çalışma döneminin ardından oyun şehir merkezinde Erol Günaydın Sanat Merkezinde bir ay süre ile çocuklara sahnelendi. oyun adı :Topik Nasıl Adam Olur - 2012 oyun yazarı :Enis Fosforoğlu yöneten :Osman Gümrükcü oyuncular :Meltem Ateş, Bülent Mumcu, Osman Gümrükcü, Levent Bayraktar, Recep Şen, Özge Yavuz, Yağmur Hacısalihoğlu, Nursina Yazıcı EROL GÜNAYDIN TİYATRO GÜNLERİ 2. YIL Erol Günaydın Tiyatro Günlerine Belediyemiz tiyatrosu, Trabzon’daki amatör Tiyatrolar Çevre il ve ilçelerden de tiyatro grupları katılmaktadır. 1.) Akçaabat Belediye Tiyatrosunun “Kaynanam Nasıl Kudurdu” 2.) Grup Bilmem Ne Tiyatrosunun “Kalp Krizi Değil Gülme Krizi” 3.) Trabzon Sanat Tiyatrosunun “Muammer Muammer” 4.) Trabzon Şehir Tiyatrosunun “Maskeliler” 5.) Bulancak Sanat Tiyatrosunun “Maskeliler” 6.) Ordu Belediyesi Karadeniz Tiyatrosunun “Hekimoğlu” 7.) Akçaabat Belediye Tiyatrosunun “Kaynanam Nasıl Kudurdu” 8.) KTÜ Güzel Sanatlar Tiyatro Kulübü “Ah Şu Gençler” Tiyatro Günlerine bir önceki yıl altı, bu yıl ise sekiz grup katılmıştı. Oyunlarda salonlar tam doluyor tiyatroya karşı büyük bir ilgi olmaya başlamıştı. TİYATRO 14. YIL - 2013 Akçaabat belediye tiyatrosu yönetmen Osman Gümrükcü ile 14. Yılında Sadık Şendil’in “ Yedi Kocalı Hürmüz“ adlı oyunu ile sezona hazırlanmaya başladı. Artık Belediye Tiyatrosunca hazırlanan oyunlar hem Akçaabat içerisinde hem de Erol Günaydın Tiyatro Günlerinde sahnelendi. oyun adı :7 Kocalı Hürmüz - 2013 oyun yazarı :Sadık Şendil yöneten :Osman Gümrükcü oyuncular :Meltem Ateş, Yusuf Altın, Derya Boz, Bülent Mumcu, Özge Yavuz, Ömer Değermenci, Levent Bayraktar, Şeyda Tarakçı, Medet Cihanoğlu, Büşra Nur Semiz, Muhammet Altıntaş, Recep Şen, Mustafa Murat, Ömer Gedikli, Yağmur Hacısalihoğlu, Kübra Kalyon, Oğuzcan Yılmaz EROL GÜNAYDIN TİYATRO GÜNLERİ 3. YIL Erol Günaydın Tiyatro Günlerine Belediyemiz tiyatrosu, Trabzon’daki amatör Tiyatrolar Çevre il ve ilçelerden katılan tiyatro grupları: 1.) Akçaabat Belediye Tiyatrosunun “ Yedi Kocalı Hürmüz”, 2.) Grup Bilmem Ne Tiyatro Grubu “Kalp Krizi Değil Gülme Krizi” 3.) Bulancak Sanat Tiyatrosu “Lütfen Kızımla Evlenir misiniz”? 4.) Trabzon Sanat Tiyatrosu “Ağrı Dağı Efsanesi” 5.) Trabzon Şehir Tiyatrosu “Masanın Altında” 6.) Ordu Belediyesi Karadeniz Tiyatrosu “Yarınlara Geç Kalmadan” 7.) Trabzon Tiyatro Zinos Tiyatrosu “Çöplük” 8.) Akçaabat Belediye Tiyatrosunun “ Yedi Kocalı Hürmüz ” 9.) KTÜ Güzel Sanatlar Tiyatro Kulübü “Kadınlık Bizde Kalsın” 10.) Trabzon Umut tiyatrosu “Memurun Faslı” TİYATRO 15. YIL 2014 Akçaabat belediye tiyatrosu yönetmen Osman Gümrükcü ile 15. Yılında Ray Cooney’in “Karmakarışık” adlı oyunu ile sezona hazırlanmaya başladı. Oyun Komedi bir oyun olup şehir merkezinde ve Tiyatro günlerinde sahnelendi. oyun adı :Karmakarışık - 2014 oyun yazarı :Ray Cooney yöneten :Osman Gümrükcü oyuncular :Bülent Mumcu, Merve Şahin, Recep Şen, Osman Gümrükcü, Medet Cihanoğlu, Sibel Nohut, Efnan Parmaksız, Yusuf Altın, Ömer Gedikli, Neşva Gerigelmez 803-940.qxp_Layout 1 10.09.2019 16:49 Page 930 International Symposium Akçaabat From The Past To Present 931 EROL GÜNAYDIN TİYATRO GÜNLERİ 4. YIL Erol Günaydın Tiyatro Günlerine Belediyemiz tiyatrosu, Trabzon’daki amatör Tiyatrolar Çevre il ve ilçelerden katılan tiyatro grupları 1.) Akçaabat Belediye Tiyatrosunun “Karmakarışık”, 2.) Trabzon Tiyatro Zinos Grubu “Biz Böyleyiz” 3.) Doktorlar Tiyatro Grubu “Emicem Hospital’’ 4.) Mizah Sanatı Derneği Gugulumdakiler Tiyatrosu “Bi Sıkıntı Yok” 5.) Trabzon Sanat Tiyatrosu “Herkes mi Hırsız” 6.) Trabzon Umut Tiyatrosu “Anadolar” 7.) Bulancak Sanat Tiyatrosu “Azizname” 8.) Trabzon Şehir Tiyatrosunun “Bay Kolpert” 9.) Tiyatro Kulübü “Bir Şehnaz Oyun” TİYATRO 16. YIL 2015 Akçaabat belediye tiyatrosu yönetmen Osman Gümrükcü ile 16. Yılında Michael Cooney’in “Avanta Para” adlı oyunu ile sezona hazırlanmaya başladı. Oyun Komedi bir oyun olup şehir merkezinde ve Tiyatro günlerinde sahnelendi. oyun adı :Avanta Para - 2015 oyun yazarı :Michael Cooney yöneten :Osman Gümrükcü oyuncular :Bülent Mumcu, Recep Şen, Hatice Yıldız, Yusuf Altın, Medet Cihanoğlu, Ömer Değermenci, Yağmur Hacısalihoğlu, Ömer Gedikli, Kübra Kamiloğlu, Ayşen Pulatoğlu EROL GÜNAYDIN TİYATRO GÜNLERİ 5. YIL Erol Günaydın Tiyatro Günlerine Belediyemiz tiyatrosu, Trabzon’daki amatör Tiyatrolar Çevre il ve ilçelerden katılan tiyatro grupları 1.) Giresun Belediyesi Şehir Tiyatrosu (SAHTE GELİN) 2.) Hamsi Medya Tiyatro Grubu (EMİCEM HOSPİTAL) 3.) Trabzon Büyükşehir Tiyatrosu(BUZLAR ÇÖZÜLMEDEN) 4.) Trabzon Sanat Tiyatrosu (İNSANLIK ÖLMEDİ YA) 5.) Akçaabat Belediye Tiyatrosu (AVANTA PARA) 6.) Bulancak Sanat Tiyatrosu (AYAK BACAK FABRİKASI) 7.) Trabzon Şehir Tiyatrosu (FERNANDO KRAPP BANA MEKTUP YAZMIŞ) 8.) Trabzon Umut Tiyatrosu( ALEVLİ GÜNLER ) 9.) Mizah Sanatı Derneği Gugulumdakiler Tiyatrosu (BİZ BUNU ÇOK DÜŞÜNDÜK ) TİYATRO 17. YIL 2016 Akçaabat belediye tiyatrosu yönetmen Osman Gümrükcü ile 17. Yılında Sadık Şendil’in “Kanlı Nigar” adlı oyunu ile sezona hazırlanmaya başladı. Oyun Komedi bir oyun olup şehir merkezinde ve Tiyatro günlerinde sahnelendi. oyun adı :Kanlı Nigar - 2016 oyun yazarı :Sadık Şendil yöneten :Osman Gümrükcü oyuncular :Hatice Yıldız, Recep Şen, Bülent Mumcu, Medet Cihanoğlu, Yusuf Altın, Yağmur Hacısalihoğlu, Cihangir Cihanoğlu, Kübra Kamiloğlu, Ömer Değermenci, Sadık Şahin Çarkcı, Hasan Şahinbaş EROL GÜNAYDIN TİYATRO GÜNLERİ 6. YIL Erol Günaydın Tiyatro Günlerine Belediyemiz tiyatrosu, Trabzon’daki amatör Tiyatrolar Çevre il ve ilçelerden katılan tiyatro grupları 1.) Akçaabat Belediye Tiyatrosu “Kanlı Nigar” 2.) Trabzon Umut Tiyatrosu “Zirzop Kral” 3.) Giresun Belediye Tiyatrosu “Derya Gülü” 4.) Bulancak Sanat Tiyatrosu “Televizyon Cumhuriyeti” 5.) Fatsa Kıvılcım Tiyatrosu “Hava Parası” 6.) Trabzon Şehir Tiyatrosu “Dokuz Canlı” 7.) Mizah Sanatı Derneği “46’lıklar” 8.) Trabzon Sanat Tiyatrosu “Ferhat’ın Yeni Acıları” 9.) KTÜ Tiyatro Kulübü “Açtırma Kutuyu” TİYATRO 18. YIL 2017 Akçaabat belediye tiyatrosu yönetmen Osman Gümrükcü ile 18. Yılında Margaret Mayo’nun “Çocuğum” adlı oyunu ile sezona hazırlanmaya başladı. Oyun şehir merkezinde ve Tiyatro günlerinde sahnelendi. 803-940.qxp_Layout 1 10.09.2019 16:49 Page 931 932 Uluslararası Dünden Bugüne Akçaabat Sempozyumu oyun adı :Çocuğum - 2017 oyun yazarı :Margaret Mayo yöneten :Osman Gümrükcü oyuncular :Bülent Mumcu, Seda Yavuz Yılmaz, Recep Şen, Medet Cihanoğlu, Kübra Kamiloğlu, Yusuf Altın, Sadık Şahin Çarkcı EROL GÜNAYDIN TİYATRO GÜNLERİ 7. YIL Erol Günaydın Tiyatro Günlerine Belediyemiz tiyatrosu, Trabzon’daki amatör Tiyatrolar Çevre il ve ilçelerden katılan tiyatro grupları 1.) Akçaabat Belediye Tiyatrosu “Çocuğum” 2.) Trabzon Sanat Tiyatrosu “Arkadaşlar ve Komşular” 3.) Erzurum Medya Sanat Evi “Gece Boyunca” 4.) Giresun Belediye Şehir Tiyatrosu“ Cimri” 5.) Trabzon Şehir Tiyatrosu “ Atın Varsa Derdin Var” 6.) Ordu Büyükşehir Belediyesi Karadeniz Tiyatrosu “Ayyar Hamza” 7.) Mizah Sanatı Derneği “ Gözüne Girsin ” 8.) Eskişehir Midas Sanat Tiyatrosu “ Kocamın Nişanlısı” 9.) KTÜ Tiyatro Kulübü “ Yok Artık” TİYATRO 19. YIL 2018 Akçaabat Belediye Tiyatrosu yönetmen Osman Gümrükcü ile 19. Yılında Tayfun Türkili’nin “Naaş-ı Muhteremler” adlı oyunu ile sezona hazırlanmaya başladı. Oyun şehir merkezinde ve Tiyatro günlerinde sahnelendi. oyun adı :Naaş-ı Muhteremler - 2018 oyun yazarı :Tayfun Türkili yöneten :Osman Gümrükcü oyuncular :Yusuf Altın, Seda Yavuz Yılmaz, Bülent Mumcu, Recep Şen, Medet Cihanoğlu, Ömer Gedikli, Çetin Hacıfettahoğlu, Sadık Şahin Çarkcı, Efnan Parmaksız, Yağmur Hacısalihoğlu, Ömer Değermenci, Barış Çarkcı EROL GÜNAYDIN TİYATRO GÜNLERİ 8. YIL Erol Günaydın Tiyatro Günlerine Belediyemiz tiyatrosu, Trabzon’daki amatör Tiyatrolar Çevre il ve ilçelerden katılan tiyatro grupları 1.) Giresun Belediye Şehir Tiyatrosu “7 Kocalı Hürmüz” 2.) Akçaabat Belediye Tiyatrosu “Naaş-ı Muhteremler” 3.) Ordu Büyükşehir Belediyesi Karadeniz Tiyatrosu “Entrikalı Dolap Komedyası” 4.) Trabzon Şehir Tiyatrosu “Kafes” 5.) Trabzon Devlet Tiyatrosu “İntiharın Genel Provası” 6.) Trabzon Sanat Tiyatrosu “Dönüş Yok” 7.) Uşak Belediyesi Şehir Tiyatrosu “Kasabanın Alileri” 8.) Erzurum Medya Sanat Evi “Bir Aldatmanın Anatomisi” 9.) KTÜ Tiyatro Kulübü “Töre” 10.) Anadolu Üniversitesi Hukuk Fakültesi Suı Generıs Tiyatro “Şenlik Çıkmazı” Kaynakça: Haydar Gedikoğlu - Atilla Alp Bölükbaşı, Akçaabat, 1996 803-940.qxp_Layout 1 10.09.2019 16:49 Page 932 International Symposium Akçaabat From The Past To Present 933 Bu çalışmada TRT arşivlerinde yer alan, Akçaabat Yöremize ait türküler makamsal ve ritm yapıları bakımından incelenmiştir. Batı Müziği açısından hangi tona sahip oldukları, Türk Sanat Müziği’nde hangi makamda bestelendikleri ve Türk Halk Müziği açısından hangi ayakta ses yapısına sahip oldukları incelenerek açıklanmıştır. Ritmsel açıdan hangi usule sahip olup, hangi ritm kalıbında notaya alındıkları açıklanmıştır. Çalışmamızda bu türkülere eşlik eden orkestra çalgıları ve özellikleri hakkında da bilgiye yer verilmiştir. Yapılan çalışmada “Atmacayı Vurdular” adlı eserin yöre bilgisi “Akçaabat” olarak bazı kayıtlara geçmiş olsa da TRT repertuarında Giresun Çavuşlu-Görele’ye ait olduğu tespit edilmiştir. “Çayırım Çayırım” adlı türkü yedi zamanlı usule sahip olup, üçlüsü sonda ritm kalıbına sahiptir. Batı Müziği’nde melodik la minör, TSM olarak Segah Makamında bestelenmiştir.”Kuş Uçtu” adlı türkü yedi zamanlı usul yapısına sahip olup, üçlüsü sonda yer almaktadır. Batı Müziği’nde la minör, THM ve TSM olarak Hüseyni Makamındadır. “Karşı Beri Mezere” adlı türkü dört zamanlıdır. Segah Makamı’nda bestelenmiştir. “O Sarı Çemberuni” adlı eser yedi zamanlı usule sahip olup, üçlüsü sondadır. Batı Müziği’nde si minör, TSM’de Mahur beşlisi ile girip Hüzzam Makamı dörtlüsü ile bitirmiştir. “E Çaykara Çaykara” adlı türkü dört zamanlı bir usul yapısına sahip olup; Rast Makamı’nda bestelenmiştir. Batı Müziği açısından sol minör duyumlu bir eserdir. Batı Müziği, tonalite açısından net kurallara sahipken; halk ozanlarımızın doğaçlama yarattıkları eserler kimi zaman belli bir formüle dayandırılamamıştır. Bu çalışmanın yöresel ezgi çalışmaları yapacak olan halkbilim araştırmacılarına kaynaklık edebileceği düşünülmektedir. * Müzik Öğretmeni İzmir Toki Karşıyaka Belediyesi ÇPMTALisesi Örnekköy-Karşıyaka-İZMİR [email protected] AKÇAABAT TÜRKÜLERİNİN MAKAMSAL ve RİTMSEL AÇIDAN İNCELENMESİ Gülhan METİN * 803-940.qxp_Layout 1 10.09.2019 16:49 Page 933 934 Uluslararası Dünden Bugüne Akçaabat Sempozyumu 803-940.qxp_Layout 1 10.09.2019 16:49 Page 934 International Symposium Akçaabat From The Past To Present 935 MARKA KENT TASARIM STRATEJİLERİNİN İNCELENMESİ: TRABZON VE AKÇAABAT ÖRNEKLERİ Eda UZUN Özet Küreselleşen dünyamızda artıkinsanlar, ürünler ve hizmetler gibi kentler de marka haline gelebilmektedir. Kent markalaşması, kentlerevatandaşların, ziyaretçilerin, yatırımcıların akıllarında özgün bir kimlik kazandırmak için pazarlama tekniklerinin kullanılmasıdır.Günümüzde kent markasının oluşması, kentlerin ekonomik anlamda gelişmesine, hızlı değişimlerle rekabet edebilmeye, yaşam kalitesi ve istihdam artışına olanak sağladığı için, kentlerin markalaşmayı hedeflemeleri kaçınılmaz hale gelmiştir.Kent markalaşmasının bir parçası olan marka kent tasarımı, kentlerin gelişmesi ve markalaşması adına büyük önem arz etmektedir. Kentin sahip olduğu özelliklerin, sadece ona ait güzelliklerin hepsini, kentin görsel imajını kapsayan, sürdürülebilir marka kent tasarımının oluşturulması sürecinde birçok alandan faydalanılmaktadır. Bu çalışmada marka kent ileilgili kavramlar, marka kent tasarım stratejileri incelenmiş, başarılı marka kent tasarımlarından örnekler gösterilmiştir. Trabzon ve Akçaabatkentlerinin bir markaya dönüşebilmesi için marka kent tasarımları hazırlanmıştır. Anahtar Sözcükler: Marka, Marka Kent, Tasarım KENTLERİN MARKALAŞMASI Kent markası, en yalın tanımıyla, ürün markalama stratejilerinin kent üzerinde uygulanmasıdır. Kentte ölçülebilir ekonomik, sosyal ve kültürel değerler yaratmak için marka stratejisi ve marka iletişiminden öğrendiklerini şehrin gelişimine uygulayan, yeni bir disiplindir. Şehrin güçlü ve pozitif yanlarını ve şehrin karakteristiklerini istenilen kitlelere yayan güçlü araçlar oluşturmayı hedefleyen bütünsel ve kapsamlı bir süreçtir. Profesyonel uzmanlık düzeyinde kent markalaşması, “planlama” ve “pazarlama” disiplinlerinin birleştirilmiş uzmanlığını gerektirir (Peker, 2006: 21). Başka bir deyişle kent markalaşması, kentlere vatandaşların, ziyaretçilerin, şirketlerin ve yatırımcıların akıllarında eşsiz bir kimlik kazandırmak için pazarlama tekniklerinin kullanılmasıdır. Kent markası oluşturma süreci, ürünlerin ve hizmetlerin markalaştırılması ile kıyaslandığında çok daha zor ve daha karmaşık bir süreçtir. Kent markası, kentin doğal kaynakları, doğası, turizm potansiyeli, altyapı, kurum ve kuruluşları, kentte yaşayanların özellikleri gibi birçok somut ve soyut özelliği içerisinde bulundurmaktadır. Uygun koşullara sahip (iklim şartları, coğrafi ve doğal kaynaklar vb.) olan kentlerin ekonomik olarak büyüdüğü, kentsel dönüşümü ve alt yapı problemlerini büyük ölçüde çözdüğü görülmektedir (Fan, 2006: 10) Kentlerin gelecekleri ekonomik durumlarıyla doğrudan ilişkilidir. Kenti marka haline getirmek, insanları ve yatırımcıları çekmesi açısından kentteki refahı arttırmak ve kentin kalkınmasını sağlamak için ilk adım olmalıdır. Her kentin kendine has özellikleri ve farklılıkları bulundurması gerekmektedir.Bazı kentler tarihi altyapıya sahipken diğerleri çok daha farklı özellikler barındırabilmektedirler. Kent markalaşması doğal veya yapay şekilde yapılanabilmektedir. Doğal markalaşma, bir kentin benzersiz bir özelliğiniveya şehrin mevcut kültürünü kapsamaktadır. Kentin yerel ürünleri ve zanaati, doğal kaynaklar, gıda maddesi,doğal çekicilik, kültürel miras (somut veya soyut),efsane veya tarihsel olay gibi sıradan bir şey üzerinde odaklandığı etkili bir yöntemdir. İdeal olarak, doğal markalaşma bir kent için resmi olmayan bir takma ad ile başlamaktadır. Örneğin 100 Kuleli Kent: Prag, Işıklar Şehri: Paris, Tuna’nın İncisi: Budapeşte gibi… Yapay markalaşma ise henüz gerçek olmayan bir kentin geleceği hakkında bir vizyonkurmaktır. Örneğin, bir kent bir inovasyon ekonomisine sahip olmaksızın kendisini bir yaratıcılık, yenilikçilik veya bilim * Arş. Gör. Hacettepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi 803-940.qxp_Layout 1 10.09.2019 16:49 Page 935 936 Uluslararası Dünden Bugüne Akçaabat Sempozyumu merkezi olarak markalamaya çalışabilir. Görüntü1: Ülke Marka Değeri Endeksi’ni belirleyen 6 temel kriter İngilizce “nationbranding”olarak ifade edilen akademik terim, son dönemde geliştirilen ve ülkelerin marka değerlerini anlatmak için kullanılan yeni bir kavramdır. Bu doğrultuda, İngiliz akademisyen SimonAnholt tarafından 2005 senesinde geliştirilen “NationBrands Index” (Ülke Marka Değeri Endeksi) ise, bu alanda farklı ülkelerin güçlerini ölçmeye çalışan öncü bir girişimdir. Bu veriler doğrultusunda yapılan 2015 yılı sıralamasına göre, ilk 10 sırada yer alan ülkeler şunlardır; (1) Amerika Birleşik Devletleri, (2) Almanya, (3) Birleşik Krallık, (4) Fransa, (5) Kanada, (6) Japonya, (7) İtalya, (8) İsviçre, (9) Avustralya ve (10) İsveç. Bu sıralama, 2014 yılı sırlamasıyla neredeyse aynıdır; sadece ABD, geçtiğimiz yıl Almanya’yı geçerek 1. sıraya oturmuştur. İlk 10 sıradaki diğer ülkeler ise yerlerini korumuşlardır. Bu durum, gelişmiş Batı ülkelerinin sağlam ve stabil durumda olduklarına işaret etmektedir.Türkiye ise, bu endekste 34. sırada kendisine yer bulmuştur. Antholt’a göre; Türkiye’nin performansı çok etkileyici kabul edilecek düzeyde olmasa da, aslında bu ülkenin kendisine benzer durumdaki başka bir ülke olan Rusya’dan temel farkı, Rusya’nın bilinen ve birçok açıdan yetersiz bulunan bir ülke olması, Türkiye’nin ise henüz yeterince bilinmemesi ve adeta “blankcanvas” (boş tuval) durumunda olmasıdır. Örneğin, ihracat alanında Türk markaları neredeyse hiç bilinmezken, yalnızca tekstil sektöründe bu ülke halen daha prestijli bir konumdadır. Ayrıca kültür ve tarihsel miras gibi Türkiye’nin en güçlü olduğu konuda bile kendisini yeterince bilinir kılamamış olması, Anholt’a göre önemli bir eksikliktir. Bu nedenle, bir ülkenin en değerli yatırımı olan marka değerini geliştirmek için, Türkiye’nin çok daha akıllı ve kapsamlı projeler geliştirmesi gerekmektedir(1). Nobel ödülüne aday gösterilen, “ulus markası” teriminin “babası”İngiliz akademisyen SimonAnholt tarafından 2000 senesinde geliştirilen “Marka Kent Altıgeni”, bu alanda farklı ülkelerin güçlerini ölçmeye çalışan öncü bir girişimdir.Anholt-GfKRoper City Markaları IndexSM (CBI), hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkelerde iş dünyası, kültür ve turizm faaliyetlerinde önemli ve farklı roller oynayan insanlar arasındaki kentlerin algılarını ölçmektedir. Görüntü 2:Anholt’un Marka Kent Altıgeni Varlık (şehrin uluslararası tanınırlığı ve insanlara olan yakınlığı)Şehrin uluslararası statüsüne, ayakta durmasına ve yakınlığa dayanan kent bilgisi. Ayrıca kentin bilim, kültür ve yönetimindeki küresel katkısını ölçer. Yer (fiziksel performans)İnsanların iklim duyarlılığı, çevrenin temizliği ve binalarının ve parklarının ne kadar çekici olduğu açısından her şehrin fiziki yönüne ilişkin algılarını araştırmak. Potansiyel (ekonomik ve eğitim sektörleri açısından)Bir iş bulmanın ne kadar kolay olduğu, Yüksek öğrenim mi yoksa iş yapmak için iyi bir yer mi olduğu gibi kent içindeki ekonomik ve eğitimsel fırsatları ölçer. Nabız (kent yaşam tarzı, şehrin ne kadar heyecan verici olduğu)Boş zamanı dolduracak ilginç şeyler olup olmadığını belirler ve nasıl heyecan verici olduğu ve keşfedilecek yeni şeylerle ilgilidir. İnsanlar (misafirperverlik ve güvenlik sorunları)Şehrin sakinlerinin sıcak ve misafirperver olup olmadığı, katılımcıların dillerini ve kültürlerini 803-940.qxp_Layout 1 10.09.2019 16:49 Page 936 International Symposium Akçaabat From The Past To Present 937 paylaşan bir topluluk bulup ayak uydurmalarını kolaylaştıracaklarını ve kendilerini güvende hissetmeleriyle ilgilidir. Önkoşullar (yaşam maliyeti ve bedeli)İnsanların şehrin temel özelliklerini nasıl algıladıklarını belirler; tatmin edici, uygun fiyatlı ve bütçeye denk olmanın yanı sıra okullar, hastaneler, ulaşım ve spor tesisleri gibi kamu hizmetlerinin standardı olup olmadığıönemlidir. Tüm bu koşullar iyi derecede birleştiği durumlarda o kent marka kent olmak için iyi bir aday olabilmektedir. Yerel yönetimlerin karar verici durumda olduğu kent pazarlaması konusunda en çok kullanılan dört stratejik pazarlama yaklaşımı şöyle sıralanabilir: İmaj pazarlaması: Genelde toplumun aklında bir resim veya algı oluşturmak için kullanılır. Bu noktada hitap edilen toplum kitlesi önem kazanmaktadır. Örneğin şehre turizm amaçlı gelen ziyaretçiler için “Ölüdeniz Fotoğrafı”, sanayi şirketleri için şehrin limanı, sanayi bölgesi, öğrenciler için ise kampüs, eğlence mekanları vb. ön plana çıkarılır. Etkinlik pazarlaması: Bu yaklaşım genellikle turistlere yönelik uygulanan bir pazarlama yaklaşımıdır. Örneğin spor müsabakaları, deniz turları, Efes gezisi, yamaç paraşütü bu yaklaşım içerisinde ele alınır. Yerel yönetimlerin yıl içerisinde farklı aktiviteleri ön plana çıkartması, o şehrin veya bölgenin yaşam kalitesini oluşturur. Altyapı pazarlaması: Hedef kitlesi için cazip bir şehre sahip olmak için öncelikle yerel yönetimin ulaşım, haberleşme ve eğitim faaliyetleri konusunda sorunları minimize etmiş olması gerekir. Şehre yeni gelecekler için hastane, okul, konut, otel, alışveriş gibi öncelikli tercih edilecek hizmetleri iyi planlamak ve etkin uygulamak gereklidir. İyi ve etkin ev sahipliği: Hedeflenen toplum ile yerel toplumun iletişimi ve etkileşimi şehrin pazarlamasında önemli bir yere sahiptir. Örneğin turistler için yerel halkın konuksever ve cana yakın davranması avantaj niteliği taşır. Aynı şekilde iş dünyası için de kentte oluşan sektöre uygun eğitilmiş insan yetiştirmek etkin ev sahipliğine örnek gösterilebilir. Belirtilen pazarlama yaklaşımları insanları hedef alan, dolayısıyla toplumdan topluma değişen yöntemlerdir. Her yöntem farklı tüketici kitlelerini hedefleyebilir. Bazı yöntemler ise tek başına birden fazla grubu hedef alabilir. Başlıca hedeflenen gruplar şöyle sıralanabilir: Ziyaretçiler, kentte sürekli kalma ihtimali olanlar (öğrenciler, işçiler, vb.), firmalar, ticaretle uğraşanlar, uluslararası ticaretle uğraşanlar, yerel halk, girişimciler ve hükümet hedeflenmektedir(3). Görüntü 3: Çeşitli Marka Kent Logoları Dünya örneklerine baktığımızda, Londra, New York, Paris, Prag, Barselona, Sydney ve Moskova gibi kentler taşıdıkları farklı özelliklerle markalaşmışlardır. Pekin, Kahire, Madrid, Roma, Berlin, Seul, Tokyo, Rio de Janerio ve diğerleri yaşamak veya görmek için merak ettiğimiz kentlerdir. Sırf Paris yılda 20 milyonun üzerinde turist ağırlamaktadır. Dikildiğinde tüm Fransız aydınların beğenmediği ve sökülmesi için kampanya düzenlediği “Eiffel Kulesi’nin, Paris’in turist çekmesinde önemli bir katkısı vardır. Çoğu insana göre Venedik ve Paris âşıkların kentidir. Roma tarihi ve dinsel yapıları, Mısır piramitleri, LasVegas kumarhaneleri ile tanınır. Bağdat tarih boyunca binbir gece masallarındaki gizemli kenttir. Şimdi ise savaşın, yıkımın kentidir. 1980’lere kadar adı ve yeri dahi bilinmeyen Dubai şimdi, yapay ada oteliyle lüksün merkezidir. Türkiye’nin en marka kenti İstanbul’dur.İstanbul’da yaşayanların %80’inin kökenleri Anadolu kentlerinden gelmektedir. Halen yılda 400 bin göç almaktadır. Hayatın pahalılığı, trafik çilesi ve suç oranlarının yüksekliğine rağmen çoğu insanımız İstanbul’da yaşama sevdalısıdır. Ama içlerinde İstanbul’un tarihi ve doğal güzelliklerini gezmeyi ve keşfetmeyi düşünenleri sayısı oldukça azdır. İstanbul, ülke içinde iyi bir ulusal marka, çok güçlü bir marka kent olmasına rağmen, küresel arenada henüz bir dünya markası, güçlü bir marka kent değildir. İstanbul ilgi ve turist çekmeye yeni başlamıştır. İstanbul’a gelen yabancı turist sayısı 2000 yılında 2 milyon iken, 2005 yılında 4,5 milyona, 2006 yılında 5,2 milyona ulaşmıştır. 2007 yılında 6 milyon; 2010 yılında 10 milyon kişiyi geçmiştir. Gelen turistlerin çoğu, iş veya başka ülkeye aktarma amaçlı gelmektedir. Yabancıların gözünde İstanbul’un bir Paris, Venedik veya Londra gibi konumlandırması maalesef yoktur. Onlar için ne taşı toprağı altındır, ne de farklı yerleri vardır. İstanbul diğer kentlerimize göre daha 803-940.qxp_Layout 1 10.09.2019 16:49 Page 937 938 Uluslararası Dünden Bugüne Akçaabat Sempozyumu fazla markalaşmıştır, ama dünya kentlerine göre henüz marka değeri istenen düzeyde değildir (Saylan, 2007). Başarılı Marka Kent Tasarım Örneği ( I Love New York) Marka kimliğinin unsurları kültür, görsel semboller, sloganlar, misyon ve vizyon ve değerleri içerir.Kent markası, bir şehrin benzersiz karakterini tanımlayan bir slogan etrafında dönme eğilimindedir. Örneğin, New York City’ye turizmi tanıtmak için tasarlanmıştır.Dünyadaki en yaygın şekilde dağıtılmış ve taklit edilen görüntülerden biri olan “I Love New York Logosu”, yuvarlatılmış, kalın, serifli yazı tipi olan Amerikan Typwriter fontu ile yazılmış bir “I” harfini, ardından da kırmızı bir kalp sembolünü, ardından “N” ve “Y” harflerinden oluşmaktadır. Ayrıca bilinirliği en yüksek logolardan biri olan New York şehrini pazarlamak adına yapılan I Love NY (New York’u Seviyorum) logosu günümüzde halen kullanılmaya devam edilmektedir. İkoniklogo, dönemin efsanevi grafik tasarımcılarından biri olan MiltonGlaser tarafından 1977 yılında tasarlanmıştır. 1970’lerde zor zamanlar geçiren New York şehrinde suç oranı yükselmekte, turizm ise düşüş yaşamaktaydı. Medyada negatif yorumların sıkça isminin yanında yer aldığı New York turist kaybetmeye devam etmekteydi. Durumu düzeltmek ve Büyük Elma’ya ziyaretçi çekmek için turistlerin ilgisini çekebilecek bir kampanya hazırlığına girilmiştir. “I Love New York” sloganı yaratılarak, reklam filmlerinde ve Broadway tiyatrolarında kullanılmaya başlanmıştır. Bu sloganı destekleyen bir logoya ihtiyaç duyularak, o dönem harika işler yapmış olan MiltonGlaser’la görüşmek istenmiştir. Glaser’ın, görüşmeye giderken bindiği takside bir kağıt parçasının üzerine karaladığı tasarım, şu anda dünyanın en bilinen logolarından biri olan I Love New York logosu olmuştur (4). I love New York logosunun sade ve anlaşılır olması, bir sloganı doğrudan ifade etmesi açısından insanlarla bağ kuruyor olması, kolay uygulanabilir olması gibi birçok avantajı barındırmaktadır. Kentin popülerliğine fazlasıyla katkıda bulunan logo tekstilde, oyuncaklarda, takılarda, ev eşyalarında ve hemen hemen her yerde karşımıza çıkmaktadır. New York’ta özellikle Manhattan’ın bir çok sokağında bulunan “I Love NY Gifts” hediyelik eşya dükkanlarındakentin ruhuna özel, turistlerin ilgisini çekebilecek zengin çeşitte ürünler bulunmaktadır. Görüntü 4:MiltonGlaser ve I Love New York Marka Kent Uygulamaları Bugün New York'un en önemli ekonomik kalkınma ajansı olan New York StateEmpireState Development (ESD), “I Love New York” markasını elinde bulundurmakta ve kullanımını lisanslamaktadır. 2011 tarihli bir İngiliz Telgraf gazetesi makalesine göre, Glaser’in tasarımıyla bezenmiş tişörtler ve kupalar gibi resmi ürünler yılda 30 milyon dolardan fazla kazandırmakta ve ESD karların önemli bir bölümünü almaktadır (4). Trabzon ve Akçaabat için Örnek Uygulama Türkiye Cumhuriyeti'nin 81 ilinden biri olan Trabzon, Doğu Karadeniz bölgesinde yer almakta ve 4.685 km2'lik yüzölçümüyle ülke topraklarının % 0,6'sını oluşturmaktadır. 31 Ara 2010 nüfus sayımına göre il nüfusu 763.714’tür.Rize, Giresun, Gümüşhane ve Bayburt illeriyle çevrili Trabzon’un tarihi en azından 4000 yıl öncesine dek uzanmaktadır. Her sene pek çok turisti ağırlayan ve doğa sporlarına imkân tanıyan yaylalar, şehrin sosyo-kültürel yapısında büyük bir öneme sahiptir. Hayranlık uyandıran doğal güzelliklere sahip il, bitki örtüsü açısından son derece zengindir. Şampiyon olmayı başaran ilk Anadolu kulübü de Trabzonspor’dur ve takım kentte oldukça önemlidir. Sümela Manastırı, doğal güzelliğiyle dikkati çeken Uzun Göl, Ayasofya Müzesi, Kaymaklı Manastırı, Atatürk Köşkü, Trabzon Kalesi ile dünyanın en uzun ikinci mağarası sayılan Çal Mağarası doğal güzellikleri arasındadır(5). Görüntü 5: Trabzon Marka Kent LogoÇalışması 803-940.qxp_Layout 1 10.09.2019 16:49 Page 938 International Symposium Akçaabat From The Past To Present 939 Karadeniz bölgesinin doğusunda yer alan bu liman kenti binlerce yıl çeşitli uygarlıklara ev sahipliği yapmıştır. Doğal güzellikleri, kente has kültürü dünyanın dikkatini çekmektedir. Doğasıyla adeta cenneti andıran bu kent için Evliya Çelebi “Bu şehre küçük İstanbul denilse yeridir. İrem bağları gibi süslü bir şehirdir burası” demiştir. Doğal güzelliği bu kadar ön planda olan bir şehir için “City CalledHeaven” yani” Cennet Şehir” sloganı kullanılmıştır. Görüntü 6: Trabzon Marka Kent Logosunun Gelişim Süreci Çalışılan Trabzon kent logosunun çıkış noktası, Trabzon dağlarının şekli ve yeşilliği ve kent için büyük önemi olan denizin formudur. Ayrıca dağların ve denizin rengi logonun rengini oluşturmaktadır. Logonun dinamik formları, kentin hareketli insanına vurgu yapmaktadır. Çalışmada el yazısı font tercih edilmiş ve kullanılan “EnlightenYourDestiniy” fontu yeninden düzenlenmiştir. Görüntü 7: Trabzon Marka Kent Logosu ve Bazı Uygulanmış Örnekleri Çalışılan Trabzon Kent Logosunun sade ve anlaşılır olması uygulanabilirliğini kolaylaştırmakla birlikte halk tarafından kolay algılanması beklenmektedir. Ayrıca bir ambleme ihtiyaç duyulmamış, logonun içinde anlatılmak istenen mesaj verilmeye çalışılmıştır. Trabzon kent logosunun tanıtımı için kurumsal kimlik, afiş, takvim, harita, tabela, magnetler, kartpostallar, rozetler, otobüs giydirme tasarımı, kitap ve ayraçları, promosyon ürünler, bayrak, t-shirtler tasarlanmıştır. Ayrıca kent logosu Aralık 2017’de Ato Congresium da düzenlenen, Marka Kent Festivali kapsamında gerçekleşen “Marka Kent Sergisi” nde gösterilmiştir. Görüntü 8: Trabzon Marka Kent Logosu ve Trabzon Haritası Çalışılan Trabzon haritasında yöreye ait unsurların illüstrasyonları yapılarak, haritada bulundukları konumlara yerleştirilmişlerdir. Bu bir tarihi eser, doğal güzellik, yöresel bir yemek veya ilçeye ait bir unsurdur. Bu çalışmada amaçlanan Trabzon’a ait bir çok özelliğin aynı anda alıcıya iletilmesidir. Görüntü 9: Akçaabat Marka Kent Logo Çalışması Akçaabat için tasarlanan bu kent logosu, Trabzon kent logosuyla aynı temaya sahiptir. Trabzon ilçelerinin her biri için farklı konseptle oluşturulabilir fakat bu çalışmada Trabzon için tasarlanan logonun kapsayıcı özelliğindenfaydalanılarak Akçaabat logosunda farklılaşmaya gidilmemiştir. SONUÇ Marka Kent, ürün markalama stratejilerinin kent 803-940.qxp_Layout 1 10.09.2019 16:49 Page 939 940 Uluslararası Dünden Bugüne Akçaabat Sempozyumu üzerinde uygulanmasıdır ve çok farklı aşamaları kapsamaktadır. Kentlerin markalaşmasında daha çok sürdürülebilir bir farklılaşma ve bu süreçte doğru stratejilerle ilerlemek önem kazanmaktadır. Şehir markalaşmasının bir parçası olan kurumsal kimlik çalışması bir marka kent yaratmak açısından çok önemlidir. Bu çalışmadaTrabzon ve Akçaabat için Marka Kent kurumsal kimlik ve reklam çalışmaları hazırlanmıştır. Bu çalışmaların kent markalama stratejilerine uygun olması amaçlanmıştır. Kaynakça Fan, Ying (2006), “Brandingthenation: What is beingBranded?”, Journal of Vocation Marketing, Vol.12, No.1, s. 5- 14. SAYLAN, Murat (2007), “Bir şehri Markalaştırmak”, İnternet Adresi: //muratsaylan.blogcu.com/14358911.html, Erişim Tarihi: 10.12.2018 Peker, A.E.,(2006),“Kentlerin Markalaşma Sürecinde Çağdaş Sanat Müzelerinin Rolü: Kent Markalaşması ve Küresel Landmark”, İstanbul Teknik Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, s. 21 İnternet Kaynakları 1-//politikaakademisi.org/2016/09/21/ulke-markadegeri-endeksi/ 2-https://www.gfk.com/fileadmin/user_ upload/dyna_content/US/documents/The_Place_Branding_Slipsheet.pdf 3-//www.cengizpak.com.tr/category/sehir-pazarlamasi/ 4-Aaron, S. (2013). A BriefHistory of the “I Love New York” Logo. Erişim Tarihi: 5 Ekim 2008, Logoworks: //www.logoworks.com/blog/a-brief-history-ofthe-i-lovenew-york-logo/ 5-https://www.ocr.org.uk/Images/412930-mark-schemeunit-a554-designing-influences-june.pdf 6-https://www.nufusu.com/il/trabzon-nufusu Görsel Kaynaklar Görüntü 1- //politikaakademisi.org/2016/09/21/ulkemarka-degeri-endeksi/ Görüntü 2- //media.bizwebmedia.net/sites/146527/upload/documents/branding_1.pdf Görüntü 3- https://www.canva.com/learn/the-new-yorker/ Görüntü4-//romeroads.blogspot.com/2010/03/lacampana-que-recupero-new-york-para.html Görüntü 5-Eda Uzun Koleksiyonu Görüntü 6-Eda Uzun Koleksiyonu Görüntü 7-Eda Uzun Koleksiyonu Görüntü 8- Eda Uzun Koleksiyonu Görüntü 9- Eda Uzun Koleksiyonu 803-940.qxp_Layout 1 10.09.2019 16:49 Page 940

YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER